Category: Türkiyə ədəbiyyatı

  • İltimas İSMAYIL.”Ara, bul beni…”

    ii

    Rüzgâra kapılıp bizlere gel sen
    Saçlarımı okşa, tara, bul beni
    Gönlüme sokulup derdimi bilsen
    Hasret kaldım nazlı yara, bul beni.

    Bahar yüregimi boran, kış aldı
    İlacsız derdim var gözü yaş aldı
    Vurgun bakışıyla kalbi tuş aldı
    Aşkınla yüregim yara, bul beni.

    Şımdi bil ki yârim uzaklardayım
    Yolumu yitirdim tuzaklardayım
    Her taraf karanlık sazaklardayım
    Hiç bir şey sormadan ara, bul beni.

    Bakmadım resmine bende kalmadı
    Ne kadar sevmiştim ama olmadı
    Nerelere gittim gönül dolmadı
    Tek sensin derdime çare, bul beni.

    26.02.16.

  • İltimas İSMAYIL.”Alışamadım…”

    ii

    Hiç keyif almadım yaz kokusundan
    Ömrüme doluşan güz kokusundan
    Doymadım yarımın yüz kokusundan
    Ben bu ayrılığa alışamadım.

    Rüyalar da küsmüş kaşıyor benden
    Gece uğramıyor geçiyor genden
    Hayalin burda söz açıyor senden
    Seni unutmaya çalışamadım.

    Rüzgar aldı dağa,taşa çakıldım
    Gülü sevdim dikenlere takıldım
    Ayrılık odunda yandım yakıldım
    Hüzünle yaşadım barışamadım…

    17.03.16

  • Yard. Doç. Dr. Selçuk ÇETİN.”HAYME ANA’DAN GAZİ OSMAN PAŞA’YA UZANAN KÜLTÜR KÖPRÜSÜ”

    13669180_945651712210171_5658555951144848276_n

    Gönülden kurulan dostluklarla başlar aslında her güzel hikâye. Tokat’ta 2015 Temmuz’unun sıcak, güzel bir günü çok değerli eğitimci ve gönül insanı Sayın Mehmet Akça Hocam ile karşılaşmak ve tanışmak kısmet oldu. Domaniç’te doğmuş, büyümüş olmamın verdiği heyecanla yaptığımız sohbetler sırasında Domaniç’ten, Hayme Ana’dan, Domaniçli Habibe Hatun’dan açıldı söz. Sonrasında Mehmet Hocamın vesilesiyle de bir o kadar kıymetli Araştırmacı-Yazar Hasan Akar Hocamla başlayan ve devam eden dostluklar silsilesi. Daha önce yine Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği’nce yayınlanan Kümbet Dergisi’nde, Hayme Ana ve Domaniç’li Habibe Hatun’u konu alan değerli dostum ve Domaniç aşığı Tahir Turan’ın “Kuruluşun Toprağı Domaniç, Yiğit Ana Dolu” başlıklı yazısının yayımlanmasıyla temelleri atılan kültür köprüsü.
    Kurulan bu dostluklar vesilesiyle başta Remzi Zengin Bey olmak üzere birbirinden kıymetli Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği ve Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği Tokat İl Temsilciliği gönültaşlarının desteğiyle 20 Mayıs 2016 tarihinde Domaniç’te ‘’Domaniç Tarih ve Kültürü’ne Bir Bakış’’ konulu panel gerçekleştirdik. Bu gönül ve kültür köprüsünün Domaniç ayağı ise Domaniç Belediyesi, Kayı Boyu Domaniç Kültür Derneği ve Domaniç Kültür Evi tarafından inşa edildi. Domaniç’te gerçekleştirdiğimiz program Eskişehir Kültür Derneği Mehteran Takımı’nın tarihi yaşayarak ve yaşatarak gerçekleştirdiği, büyük beğeni kazanan konser ile başladı. Bunu Domaniç Belediyesi Konferans Salonu’nda Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı öğrencileri Recep Sav ve Burak Kodu’nun Tokat’ın Onbeşlilerinden aldıkları ruhu tüm Türk Dünya’sında “Üşüyen” kardeşlerimize ve Kütahya’nın Pınarları’na taşıyan konserlerini tarifsiz duygularla dinleyiş takip etti. Hayme Ana’nın otağına, Ertuğrul’un ocağına olan vefasını nakış nakış duygularla işleyen Şair Rasim Yılmaz’ın şiirleri otağın başköşesinde yerini aldı.
    Salonun tıklım tıklım olduğu, tarih kokan gecede Domaniç’in ve Domaniç insanının uzun yıllar hasretle beklediği kendi serüvenini ve tarihini Araştırmacı-Yazar Necati Güneş, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alparslan Demir, Araştırmacı-Yazar İsmail Kartal ve Araştırmacı-Yazar Hasan Akar Hocalarımızdan dinleme fırsatını bulduk.
    Aslında bu hikâyeye yeni demek hem Hayme Ana’ya hem de Gazi Osman Paşa’ya büyük saygısızlık ve vefasızlık olur. Hayme Ana’nın otağından, Ertuğrul’un ocağından başlayan bu kutlu yürüyüş, yüzyıllar sonra Tokat’ın Türk Milleti’ne eşsiz armağanı olan Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa ve diğer nice kahramanlar tarafından devam ettirilmiştir. Gazi Osman Paşa’nın şahsında Tokat bu kutlu otağa ve ocağa vefa borcunu Plevne’de öderken, O’nun torunları da bugün bu anlamlı vefa borcunu Domaniç’te başlatılan kültür seferberliğine yaptıkları katkılarıyla ödemeye çalışmışlardır. Bugünden sonra da şüphesiz bu gayretin içinde olacaklardır.
    Domaniç’in eşsiz doğasını, kadim kültürünü ve Kayı’nın saf ve güzel yürekli insanlarını tanımak ve tanıtmak adına çıkılan bu yolda gerçekleştirilen “Domaniç Tarih ve Kültürü’ne Bir Bakış Paneli”nde emeği geçen Kayı Boyu Domaniç Kültür Derneği Başkanı Sayın Muharrem Tunç ve dernek üyelerine, Domaniç Belediye Başkanı Sayın Sahvet Ertürk’e, Domaniç Kaymakamı Sayın Bünyamin Karaloğlu’na, Domaniç Kültür Evi sorumlusu Arkeolog Nil Bal’a, organizasyonun gizli kahramanı Alpaslan Turan’a, değerli dostum Tahir Turan’a, Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı Sayın Remzi Zengin’e, Araştırmacı-Yazar Necati Güneş’e, GOP Ün. Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alpaslan Demir’e, Araştırmacı-Yazar İsmail Kartal’a, Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği Tokat İl Temsilcisi Hasan Akar’a ve Şair Rasim Yılmaz’a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

  • İltimas İSMAYIL.”Ağlıyorum”

    ii

    Sus gamlı yüregim bir daha gülme
    Gönlüm matemdedir, bana ağlıyor
    Kırılılmış kalbimden git, umut gelme
    Gönlüm matemdedir ona ağlıyor.

    Sonunda oldu yar, beni terk ettin
    Bizi ayrılığın koynuna ittin
    Ardına bakmadın, sessizce gittin
    Gönlüm matemdedir, cana ağlıyor.

    Sevda çiçekleri daha açılmaz
    İçim hep karanlık ışık saçılmaz
    Alın yazım böyle ondan kaçılmaz
    Gönlüm matemdedir, tana ağlıyor.

    Hüzün dağlarından rüzgarlar esti
    Soğuk bakışların umudu kesti
    Artık gücüm bitti, zulumun besti
    Gönlüm matemdedir,sana ağlıyor

    05.02.2016

  • İltimas İSMAYIL.”Affetme gönül…”

    ii

    Kafamda hüzün dumanı
    Kaplıyor bak her alanı
    Beni bu hala salanı
    Affetme gönül, affetme.

    Hani beni çok sevmişti
    Sevda yolunu seçmişti
    Anladım bunlar geçmişti
    Affetme gönül, affetme.

    Sandım bir umut bitirdi
    Allahım bana yetirdi
    Sana gam keder getirdi
    Affetme gönül, affetme.

    Gitsin gezsin güzelleri
    Günde bir aşk gezenleri
    Seni böyle üzenleri
    Affetme gönül, affetme.

    18.03.16

  • Harika Ufuk Doğum gününüz kutlu olsun..

    h

    BUGÜN CUMA

    Güler yüzle eksik etme selamı,
    Bugün cuma Müslüman’ın bayramı…
    Dualarla uzaklaştır hep gamı,
    Bugün cuma Müslüman’ın bayramı…

    Yardımlaşma, dayanışma zamanı,
    Kalbimizde hissedersek âmanı,
    Mutlulukla dolar ömrün her anı,
    Bugün cuma Müslüman’ın bayramı…

    Harika dost içtenlikle seslenir,
    Duymazsanız bakışları sislenir,
    Güzellikler iyilikle beslenir,
    Bugün cuma Müslüman’ın bayramı…

    ADANA
    23.01.2015
    SAAT: 12.30

  • Harika Ufuk Doğum gününüz kutlu olsun..

    h

    KADİR GECESİ

    Çok şükür ki ulaştık mübarek Ramazan’a,
    Herkes sevinçli mutlu; baba, oğul, kız, ana,
    Kur’an-ı Kerim’imiz bildirir her insana,
    Bin aydan daha kutsal yetiş Kadir Gecesi.

    Kibirden uzaklaşır bütün rütbeler, sanlar,
    Çünkü Allah katında eşittir tüm insanlar,
    İftar sofralarında toplanır dostlar, canlar,
    Bin aydan daha kutsal yetiş Kadir Gecesi.

    Gönülde din sevgisi, eller göğe açılır,
    Üstümüze Rab’bimin rahmetleri saçılır,
    Sevaplar kazanılır, günahlardan kaçılır,
    Bin aydan daha kutsal yetiş Kadir Gecesi.

    Hazreti Muhammed’dir gönlümüzün sultanı,
    İsmini söyledikçe güçlendirir imanı,
    Camiler dolar, taşar; dua süsler cihanı,
    Bin aydan daha kutsal yetiş Kadir Gecesi.

    Harika’dır Müslüman, yardım eder herkese,
    Yoksula dağıttıkça azalmaz artar kese,
    “Allah, Allah!” dedikçe gül karışır nefese,
    Bin aydan daha kutsal yetiş Kadir Gecesi.

    ADANA
    25 AĞUSTOS 2010
    SAAT: 21.15

  • İltimas İSMAYIL.”Ağlar Kadınlar”

    ii

    Gözü sulu deyip yargılamayın
    Alışıp yanarsa, ağlar kadınlar
    Neler yaşar diye sorgulamayın
    İki göz pinar sa, ağlar kadınlar.

    Ayları, yılları hesaba katmaz
    Umutla bekler hep kadere çatmaz
    Sevgiye muhtaçtır kalbinden atmaz
    Kırılıp sınarsa, ağlar kadınlar.

    Sevince her kesin gözüne batar
    Sessizce geceyi gündüze katar
    Derdini anlatmaz içine atar
    Yüreği kanarsa ağlar kadınlar.

    Yolunda özünü oda attığı
    Hep huzur vererek, hüsran tattığı
    Güvenin içine yalan kattığı
    Sözlere kanarsa, ağlar kadınlar..

    Neleri istedi, neleri aldı
    Gelen giden onun ömründen çaldı
    Yıllarca bir kalpte aç susuz kaldı
    Maziyi anarsa, ağlar kadınlar .

    Bazen yalan, yalnış baş kakışların
    Sarhoşken söylenen can yakışların
    Yaşlanmışsın diyen buz bakışların
    Altında donarsa ağlar kadınlar.
    27.05.2016

  • İltimas İSMAYIL.”Ölsün…”

    ii

    Yandırdığın ateş canına düşsün
    Kardeşi kardeşe vurduran ölsün
    Dert elem bitmesin başından aşsın
    Gencecik canları kırdıran ölsün.

    Kötü bir eserin o yazanıydı
    Günahsız askerin son azanıydı
    Büyüklük yapmanın tam zamanıydı
    Yapmacık tiyatro kurduran ölsün

    İşte sürüklenir boşluğa millet
    Kanına geçiyor bu kötü illet
    Askerin başını keser cehalet
    Sahte fetvaları verdiren ölsün

    Erleri halkıyla yüz yüze koyan
    Cellatlar eliyle derisin soyan
    Vampirce milletin kanıyla doyan
    Hayatın çarkını durduran ölsün.

    Oy güzel Türkiyem sana ağlarım
    Kaç gündür divane kara bağlarım
    Kıyılan her canla canım dağlarım
    Atını taşlığa sürdüren ölsün.

    17.07.2016

  • İltimas İSMAYIL.”Ey gönül mülkümde tahtını kuran”

    ii

    Ey gönül mülkümde tahtını kuran
    Zalim cengâver tek kastime duran
    Yücelerden alıp yerlere vuran
    İçinde merhamet olmadı mı hiç.

    Âşıklar rüsvadır gezer dillerde
    Çiğnenir her sözü, bezer eller de
    Bensiz geçirdiğin aylar, yıllarda
    Bir sevda kapını çalmadı mı hiç.

    Eşimden, dostumdan kaçtım çöllere
    Saçlarımı yoldum, verdim yellere
    Destanım yayıldı uzak illere
    Kulağına sesim dolmadı mı hiç.

    Sönmüş bir ocağa ateş atarak
    Susamış yüreğe aşkı katarak
    Hayal uykusuna bir gün yatarak
    Gözlerin benimle dalmadı mı hiç.

    Yazdığım nameler tek tek gittiler
    Belki yetişmedi yolda yittiler
    Umutlar tükendi, kalpte bittiler
    Kavuşmaya güman kalmadı mı hiç.

    27.06.2016

  • Kəmalə ABDULLAYEVA.”Yanındadır kardeşin Azerbaycan Türkiyem”

    13680858_648837498615211_6415302360679026976_n

    Türk Osmanlı torunu, türk Atatürk evladı
    Hep galip yazılmıştır türkün tarihe adı
    Türk kendi hayatını Allah için adadı
    Oğulların, kızların birer aslan, Türkiyem!
    Yiğitliyin dillerde olmuş destan, Türkiyem!

    Vatan deyip kükredin, saf ve salim niyyetle
    Meydanlara atıldın müthiş bir cesaretle
    Yeri göğü sallıyor çok büyük şücaetle
    Birlik olup düşmana karşı koyman, Türkiyem!
    Ödülün daim zafer, ey kahraman, Türkiyem!

    Hep düşmanı şaşırtmış görülmemiş hünerin
    Dostları imrendirir büyük yiğitliklerin
    Bizler senin can dostun, sadık velin, askerin
    Seninleyiz her zaman, bil ki her an, Türkiyem!
    Yanındadır kardeşin Azerbaycan, Türkiyem!

  • Harika UFUK.Muhteşem şiirler

    huh

    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

    Esareti özgürlüğe çeviren,
    istiklâle giden yoldur Atatürk.
    Düşmanları bir hamlede deviren,
    Yurda kanat geren koldur Atatürk.

    Yirminci yüz yıla damgayı vuran,
    Yenilikler yapan, devrimler kuran,
    Milletin başında taç olup duran,
    Çiçeklenmiş, yeşil daldır Atatürk.

    Dünya tarihinde çığırlar açan,
    Yalandan, riyadan, boş sözden kaçan,
    Yurdumuza bolluk bereket saçan,
    Vatan bahçesinde güldür Atatürk.

    İlkeleri milletimin rehberi,
    Şanlı cumhuriyet onun eseri,
    Gösterdiği hedef daim ileri,
    Çağdaşlığa akan seldir Atatürk.

    Gönlümüzün, gözümüzün ışığı,
    Vatansever, milletinin âşığı,
    İlim, irfan, hürriyetin beşiği,
    Sevgiyle uzanan eldir Atatürk.

    Fikri ile gündüz olur geceler,
    Söylev’inde anlam bulur heceler,
    Aşkla çarpan yürek onu heceler,
    Öz Türkçe konuşan dildir Atatürk.

    Harika ülkeni, mazini tanı,
    Türk çocuğu iyi öğren Atanı,
    Utkular yaşamın mutluluk anı,
    Hayata tat katan baldır Atatürk.

    Adana.2010
    NOT: Bu şiir 09.09.2014 Tarihinde Edebiyat Defteri Sitesinde “Uğur Böceği” ile ödüllendirildi.

  • Harika UFUK.”Kanıma dokunuyor”

    huh

    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

    Kanıma dokunuyor. Dayanamıyorum. Türk askerini rütbesiz eri hiç utanmadan linç ettiniz. Asker, emir eri… Doğuya yollarsınız gider, batıya yollarsınız gider. Ölür. “Şehitler ölmez!” diye bağırırsınız sonra aldığı emre itaat eden Türk askerini kemerle döversiniz. Aşk olsun size aşk olsun. Alkışlıyorum. Bravo… 45 erkek çocuğa tecavüz edeni linç etmediniz de 20 yaşındaki evladımızı linç ettiniz. Aferin size…

    18.000 liraları olsaydı şimdi Antalya’da, Alanya’da, Kuşadası’nda, Bodrum’da, Marmaris’te, Çeşme’de veya Fethiye’de tatil yapıyor olacaklardı o gençler… Temmuz sıcağında ayaklarında postallar yerine terlikler olacaktı ve altın renkli kumlara basa basa denize doğru yürüyeceklerdi. Yazmayayım desem de dayanamıyorum. İçim yanıyor. Müslüman Müslüman’a zulmetmez. Türk askerine, Türk polisine el kalkmaz. Adam olan bayrağına, vatanına, milletine, askerine, polisine sahip çıkar.

    Sevgili milletim asker de bizim içimizden, polis de bizim içimizden… Onlar bizi canları pahasına koruyan can dostlarımız… Birkaç hainin yaptıklarını hepsine mal etmeyelim lütfen… Sapla samanı karıştırmayalım. Biz yatağımızda mışıl mışıl uyurken nöbette donan, uykusuz kalan, şehit düşenler onlardı. Ateş düştüğü yeri yakar derler. Kaç eve şehit ateşi düştü. Çok acı… Netten gördüğümüz kadarıyla biliyoruz. Askerlerimizin kemerle dövülmeleri, itilip kakılmaları, işkence görmeleri sosyal paylaşım sitelerindeki videolarla kayda alınmıştır. Eğer gerçekse 20 yaşındaki erin kafasının kesilmesi ve Türk’ün veya söylentilere göre yakında Türk vatandaşı olacak Suriyelinin Türk’ü katletmesi çok kötü. Sebep olanlar perişan olsunlar. Sevinenler de kahrolsunlar.

    1980 darbesini yaşadım. Türkiye genelindeydi. İki ili kapsamıyordu. Adana’da ara sokaklarda bile askerler vardı. Bu, darbe değildi, darbeye kalkışma düşlerinin kısa sürede boynunu büküşü gibi bir şeydi. Adana’m Ankara’daki bu acı olayda hain saldırıda beş polis şehit vermiş. Millet düğün konvoyu gibi gece yarısı korna çala çala geçiyor caddelerden, sanki maç kazanmışız gibi bayram ediyor. Eskiden komşuda cenaze varsa üç gün TV ve radyo açılmazdı, teyp çalınmazdı saygıdan… “Komşuya üç gün, akrabaya yedi gün…” derdi rahmetli annem…

    Allah kimseyi geri zekâlı yapmasın. İşin ilginç tarafı geri zekâlı olduklarının farkında bile olmamaları… Demokrasimize sahip çıkalım. Bölünmeyelim, aksine kenetlenelim. Birlik ve beraberliğe her zamankinden fazla ihtiyacımız var. Şehitlerimiz var. Yastayız. Bazıları da bayram yapıyorlarmış. Ne bayramıysa artık…

    Onlar bizim evlatlarımızdır. Askerimize, polisimize, vatanımıza, milletimize, bayrağımıza, birlik ve beraberliğimize kalkan eller kırılsın. Şehitlerimiz nur içinde yatsınlar. Yurduna ihanet içinde bulunanların da Allah cezasını versin. Gereğinin yapılacağından da asla şüphemiz yoktur.

    Biz Türk’üz. Yenilmeyiz, yıkılmayız, dimdik ayaktayız. Allah’ım hakkımızda hayırlısını nasip et. Ülkemi, milletimi, bayrağımı, polisimi, askerimi, cumhuriyetimi koru.

  • İltimas İSMAYIL.”Fərizə”

    ii

    O müthiş qaranlıq şanlı gecədə
    Tufanlar əsdirən qanlı gecədə
    Tarixə yazılan canlı gecədə
    Sevgi dastanını yazdı Fərizə.

    İlhamsız yaşamaq mümkünmü dedi
    Günlərcə dərd içdi qəmini yedi
    Onsuz dünya dönməz-qərarın verdi
    Sevgi dastanını yazdı Fərizə.

    Yüzlərcə İlhamlar vuruldu o gün
    Şəhidlik zirvəsi quruldu o gün
    Yollarda gözlədi yoruldu o gün
    Sevgi dastanını yazdı Fərizə.

    Sankı zəhər deyil, baldı içirdi
    Sevdiyinə gedən yoldu, keçirdi
    Zamanı çok azdı, ölçüb-biçirdi
    Sevgi dastanını yazdı Fərizə.

    Xiyaban onların məzar yeridir
    Aşiq olanların nəzər yeridir
    Sevgili günündə gəzər yeridir
    Sevgi dastanını yazdı Fərizə.

    30.06.2016

  • İltimas İSMAYIL.”Yaralı yurdum”

    ii

    Uzak diyarlardan gelen ruzigar
    Karabağ iline vara bildin mi
    Bin yıldır dağların koynunda duran
    Şuşanın yüregi yara bildin mi.

    Şikestemiz dağda, taşda vardı mı
    Toprağı nasıldı, ateş, kordu mu
    Vaqifin harayı seni yordu mu
    Mezarına çiçek sere bildin mi.

    Esirlikde kalan yurdum naçar mı
    Çiçekleri açar, koku saçar mı
    Çayları akar mı, kuşu uçar mı
    Hasretliye haber vere bildin mi.

    Turşsuyunu, Cıdır düzün gezdin mü
    Toprağım kederli bunu sezdin mi
    Yükselen ahları duydun,bezdin mi
    Tophane meşesin göre bildin mi.

    Dağılmış ocaklar seni üzdü mü
    Yıllar oldu orda fesil güzdü mü
    Deyirler açmıyor güller, düzdü mü
    Bülbüller çekilmüş dara bildin mi.

    12.12.2015.

  • İltimas İSMAYIL.”Gönlüm”

    ii

    Hüzünlü bir şarkı çalıyor yine
    Beni kemendine salıyor yine
    Ruhumu bedenden alıyor yine
    Yaşama hakkını bıraktı gönlüm.

    Sararır gül yüzüm, yıllar soldurur
    Gözlerim akarak nehir doldurur
    Saçımı dağıtıp yele yoldurur
    Sevgiye hasretti, çoraktı gönlüm.

    Aşkın çarmıhına çekildi tenim
    Kırk yıldır sahralar evimdir benim
    Sağır kuyulardan duyulmaz ünüm
    Gönlünün gözünden ıraktı gönlüm.

    Sevgim yücelerden asla inmedi
    Yalancı sevdalar cana sinmedi
    Yüreğe koyduğun sızı dinmedi
    Yanardağ misali, kor aktı gönlüm.

    Uğrunda çektiğim azdır sevdiğim
    Verdiğin azaplar nazdır sevdiğim
    Yeniden şiirler yazdır sevdiğim
    Kaleme yön veren duraktı gönlüm.

  • İltimas İSMAYIL.”Güller”

    ii

    Sıcak bir nefesi duyunca hemen
    Baharı cemreden tanıyor güller
    Kokuyor dağ dere, boyunca çemen
    Dört yana rayiha sunuyor güller.

    Değişken oluyor bahar havası
    Dertlere devadır kırı, ovası
    Bulutlar döküyor yaşam devası
    Yağmur banyosunda yunuyor güller.

    Kâh güneş yakıyor kızıyor teni
    Kâh şevke gelerek kaynıyor kanı
    Bülbüle yüz dönüp alıyor canı
    Aşktan alevlenip yanıyor güller.

    Rengleri al elvan kırmızı, sarı
    Güzele verilir sevdirir yarı
    Siler yüreklerden soğuğu, karı
    Gelinlik tacına konuyor güller.

    Aşkın sembolüdür beyazı, alı
    Dikeni kanatır dokunan eli
    Sabahın en güzel, en erken yeli
    Cennet kokusuna banıyor güller.

    Bazen de zamansız açıp gözünü
    İnanıp sevdaya saçıp sözünü
    Divaneye dönüp yakıp özünü
    Yalancı baharda donuyor güller.

    Güller de anlayıp, duyar bizleri
    Koparsak dalından ağlar gözleri
    Solup dökülse de kalır izleri
    Sessizce sızlıyor, kanıyor güller.

    10.07.2016

  • İltimas İSMAYIL.”Al ebedi uyuttur”

    ii

    Ağlamaktan gözlerim kor oldu yar bilmedi
    Lokmanlar bile geldi derde ilaç bulmadı
    Dünya bana dar gelir onda gözüm kalmadı
    Bir tek umudum sensin al koynuna avuttur.

    Sana açılan eller, geriye boş dönmedi
    Ömür hasretle geçti, sevgisi hiç sönmedi
    Sevdanın esiriyim acılarım dinmedi
    Aşk belasına düştüm, al kalbimden unuttur.

    Her çiçeği, her gülü bin özenle yarattın
    Bülbülü şeyda edip, sinesini sararttın
    Leyla-ca aşık edip ömür boyu arattın
    Alevden gömlek giydim, al ateşten soğuttur.

    Hansı aşik vüslatı keyif etti güzelden
    Dünyadakı afetler bivefadır ezelden
    Sahip çık bu kuluna çağır beni tez elden
    Rahat bulsun vücudum, al ebedi uyuttur.

    06.07.2016

  • İltimas İSMAYIL.”SÖZLE ANLADIM”

    ii

    Söz konu olunca insanı boğar
    Yan yana gelince şiirler doğar
    Bazen yağmur olur üstüme yağar
    Bulutu kalbimi yormuş, anladım.

    Sözü inci gibi dizdim boynuma
    Bazen koku diye çektim burnuma
    Sır diye sakladım koydum koynuma
    Anlatmak derdimi zormuş anladım.

    Kitaplarda gördüm gözüm takıldı
    Ustalara sordum canım sıkıldı
    Bizlerden hepside üstün akıldı
    Bu yüzden kendimi durmuş anladım.

    Gücünü hissettim söze karıştım
    Dilime doladım aşkla barıştım
    Kaleme güvendim elle yarıştım
    Kaderimin fendi kormuş anladım.

    Sözlerle ulaştım bir çok arife
    Her gelen başladı aklı tarife
    Sonunda rastladım ilmi zarife
    O gönül bendini kurmuş anladım.

    Asırları aşar bilinmez yaşı
    Bazen tek kelime keser savaşı
    Söz var ki indirer yerlere başı
    Erişmez sırları varmış anladım.

    Sözünü bil demiş büyük atalar
    Bilmeden oluyor bazı hatalar
    Kolayca yazılmaz güzel kıtalar
    Ağzıma kemendi vurmuş anladım.

    12.07.2016

  • İltimas İSMAYIL.”Hatıra…”

    ii

    Öten günlerimi yadıma saldım
    Ömür varakların geriye sardım
    Gencliğin en güzel çağına vardım
    O günleri anar, dururum şimdi.

    Okuyup yazmaktan hiç yorulmazdık
    Kitaplar bitmese gece yatmazdık
    Arada gizlice şiirler yazdık
    O günleri anar, dururum şimdi.

    Genclik işte dünya bizim sanardık
    Bencillik yapıp kalp de kırardık
    Hayaller üstüne hayal kurardık
    O günleri anar, dururum şimdi.

    Güneşle uyanıp Ayla batardık
    Sevinci paylaşıp derdi atardık
    Sınav varsa sanma gece yatardık
    O günleri anar, dururum şimdi.

    Yerli, yersiz her bir şeye gülerdik
    Dertliye sarılıp gamın silerdik
    Geçmiş olsun deyip uğur dilerdik
    O günleri anar dururum şimdi.

    O geçen yıllara vara bilseydik
    Toplanıp dostlarla meclis kursaydık
    Şiirler söyleyip yarış yapsaydık
    O günleri anar dururum şimdi.

    İşte anılardan hatıra yazdım
    Hayal meleğiyle yollarda azdım
    Geçmişi aradım, külleri kazdım
    O günleri arar dururum şimdi.

    05.07.2016

  • İltimas İSMAYIL.”Gönlüm”

    ii

    Hüzünlü bir şarkı çalıyor yine
    Beni kemendine salıyor yine
    Ruhumu bedenden alıyor yine
    Yaşama hakkını bıraktı gönlüm.

    Sararır gül yüzüm, yıllar soldurur
    Gözlerim akarak nehir doldurur
    Saçımı dağıtıp yele yoldurur
    Sevgiye hasretti, çoraktı gönlüm.

    Aşkın çarmıhına çekildi tenim
    Kırk yıldır sahralar evimdir benim
    Sağır kuyulardan duyulmaz ünüm
    Gönlünün gözünden ıraktı gönlüm.

    Sevgim yücelerden asla inmedi
    Yalancı sevdalar cana sinmedi
    Yüreğe koyduğun sızı dinmedi
    Yanardağ misali, kor aktı gönlüm.

    Uğrunda çektiğim azdır sevdiğim
    Verdiğin azaplar nazdır sevdiğim
    Yeniden şiirler yazdır sevdiğim
    Kaleme yön veren duraktı gönlüm.

    04.07.2016

  • İltimas İSMAYIL.”Dostuma”

    ii

    Can evimde matem kurdun
    Güvenimi aldın ,gittin
    Damarımda kandın,durdun
    Hancerini vurdun,gittin.

    Söz yarası bağlanmaz ki
    Kabuk salar,sağalmaz ki
    Hep kafada,dağılmaz ki
    Yüregimden koptun ,gittin.

    Yolun açık olsun “dostum”
    Neden yaptın,neydi kastin
    Selam,kelam hepten kestin
    Beni ele sattın gittin.

    Anladım ki, dost degildin
    Rüzgar aldın tez egildin
    Darbe vurdun,laf degindin
    Yılan gibi çaldın, gittin.

    29.01.2016.

  • İltimas İSMAYIL.”Biliyor musun”

    ii

    Kalbimin işine kalmışım hayran
    Gönlümü taladın, biliyor musun
    Dideler perişan , gözlerim giryan
    Beni benden aldın, biliyor musun.

    Biri aşık olsa ona gülerdim
    Nesihetler verip, akıl dilerdim
    Keçecek deyerdim, gözün silerdim
    Beni dile saldın, biliyor musun.

    İçimde sönmeyen bir ateş yaktın
    Sevdayı bakışla gönlüme çaktın
    Kurduğum sedleri bir anda yıktın
    Yüregimi çaldın, biliyor musun.

    Aklım uyarıyor, dön bu yolları
    Gidenler rüsvadır belli halleri
    Sevda deryasında yaktım salları
    Ümmanlara daldım, biliyor musun.

    Asla bu duyğular içimden gitmez
    Aşkına gec kaldım, vüslata yetmez
    Ne yapsam, ne etsem hasretin bitmez
    Hayalımde kaldın, biliyor musun.

    28.01.2016.

  • İltimas İSMAYIL.”Elveda”

    ii

    Bir “elveda” aktı gece gözümden
    Yandırarak düştü dile yüzümden
    Damladı, döküldü yere sözümden
    Elveda, elveda,elveda diye …

    Bir özlem geler gezer gönlümü
    Parçalayıp, dider ,üzer gönlümü
    Hafif bir sızıyla çızer gönlümü
    Özledim,özledim,özledim diye…

    Soğuk rüzgarlar üşüttü canı
    Merhem bulamadım acıttı canı
    Kar, buz eyledi soğuttu canı
    Üşüdüm,üşüdüm,üşüdüm diye…

    Kırıldı dallarım, kökten kesildi
    Arzular yerlerde,gökten kesildi
    Umutlar yeşermez,çoktan kesildi
    Kırıldım,kırıldım,kırıldım diye…

    Ağlatıyor beni zaman nedendir
    Hayat sonsuz degil,geldi-gidendir
    Mutlu olan şartsız kabul edendir
    Kapıldım,kapıldım,kapıldım diye…
    21.01.2016.

  • İltimas İSMAYIL.”Ölmem”

    ii

    Sevdigim, bu sana yeminim olsun,
    Gözlerim gözünde batmadan ölmem,
    İsterse yüregim çileyle dolsun,
    Ben senin dizinde yatmadan ölmem.

    Sensiz gülmek bana inan ki haram,
    Sana kavuşmadan düzelmez yaram,
    Dilegim boynunu sevgiyle saram,
    O bal dudağını tatmadan ölmem.

    Ömrümde esse de hazan yelleri,
    Gözümden aksa da hüzün selleri,
    Yüzüne dökülen zarif telleri,
    Koklayıp bağrıma katmadan ölmem.

    Tutuldum aşkların en delisine,
    Bin kurban keserim yar gelişine,
    Göz yolda kulağım hasret sesine,
    Aşkın şerbetini yutmadan ölmem.

    Şu seven yüregim özlemle dolu,
    Sarmalı bizleri sevdanın kolu,
    Vüslata varmanın sensin tek yolu,
    O yolu seninle tutmadan ölmem.

  • Harika UFUK.”Bayram sevinci”

    huh

    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

    Yarın bayram ama içimde bayrama dair bir sevinç yok… Yurdumda bunca eve ocağa şehit ateşi düşmüşken sevinemiyorum. Bir bayram şiirimi paylaşayım bugünden… Adı “BAYRAM SEVİNCİ”

    Biz çocukken
    Başkaydı yaşanan herşey!
    Bayram sabahı uyandırılmadan
    Kalkardık hemen
    Her zamankinden
    Oldukça erken…
    Bir avuç şeker,
    Birkaç yirmi beş kuruşluk,
    Adı; bayram sevinci…
    Kızlar için
    Kırmızı pabuçlar,
    Beli büzgülü,
    Çiçekli tafta elbiseler…
    Erkekler için
    Babanın eski pantolonu
    Ters yüz edilerek dikilmiş
    Bayramlık yeni sayılan giysiler…
    Bir avuç şeker,
    Birkaç yirmi beş kuruşluk,
    Adı; bayram sevinci…
    Öpülen eller,
    Alınan harçlıklar,
    Her birinin tadı
    Diğerinden daha güzel
    Şekerler, çikolatalar,
    Kurabiyeler bayrama özel,
    Kareli bez mendiller
    Renk renk!
    Bir avuç şeker,
    Birkaç yirmi beş kuruşluk,
    Adı; bayram sevinci…
    Annelerin uykusuz gecelerince
    Diktiği elbiseler
    Gecenin bir saatinde
    “Bitti mi anne?”
    “Az kaldı yavrum,
    Yetiştireceğim elbiseni.”
    Söz verildiği gibi
    Bayram sabahına yetiştirilen
    Yeşil ponponlu elbise…
    Bir avuç şeker,
    Birkaç yirmi beş kuruşluk,
    Adı; bayram sevinci…
    HARİKA UFUK
    ADANA
    3 EKİM 2014
    SAAT:09.09
    NOT: 04.10.2014 tarihinde Edebiyat Defteri Sitesinde uğur böceğiyle ödüllendirildi.

  • Harika UFUK.”Çocukluğumun bayramları”

    huh

    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

    Çocukluğumun bayramları nerede?
    Gören var mı kırmızı ayakkabılarımı?
    Hani arife gününün gecesinde
    Başucumda beraberce uyuduğum…
    Yarım yarım tutup da iple bağlattığımız
    Bütünlettiğimiz oruçlar?
    Kaynana şekerinin enfes tadı,
    Sadakat Teyze’nin kavanozlarda sakladığı kurabiyeleri,
    Dedenin verdiği yirmi beş kuruş harçlık
    Yeterdi bayramı özlemle beklemeye…
    Çocukluğumun bayramları nerede?
    Gören var mı kırmızı ayakkabılarımı?
    Hani arife gününün gecesinde
    Başucumda beraberce uyuduğum…

    ADANA
    6 EYLÜL 2010
    SAAT: 22.50

  • Ahmet DİVRİKLİĞOLU.(Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiir

    ad

    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

    BU MEVSİM

    BU MEVSİMIN ADI SENSİN
    HAVA BERRAK GÜN KISA YA
    TEK DUZE DEGIL KI ZAMAN
    BIR GÜLÜYOR BIR SURAT ASIYOR
    DEGISIYOR AN BE AN

    BU MEVSİMIN ADI SENSİN
    GENÇ YA KORPE YA CIMENLER DALLAR
    ÖZÜ POLEN YUKLU CICEKLERIN
    BU YÜZDEN ARISIZ KELEBEKSIZ KALMAZ
    RUHLARINI OKSAR DEM ÇEKEN BÜLBÜLLERIN

    BU MEVSİMIN ADI SENSİN
    BULUTLAR ÇAĞAR IKINDI ÜSTLERI
    BIR IKI DOKTURURLER BELLİ BELIRSIZ
    HER YANI MISLER KAPLAR O AN
    TEKRAR GELECEK DIYE BEKLE.RIZ
    BU MEVSİMIN ADI SENSİN
    YEDİ RENK EBEM KUŞAK LARINCA ACANSIN
    IKINDI ÜSTLERI YAĞMUR SONRASI
    BÜTÜN RENKLERIN TONU DIZILINCE GÖK KUBBEYE
    BAKARIM ICLERINDE EN ALIMLISI SEN VARSIN

    BU MEVSİMIN ADI SENSİN
    KARANLIK BULUTLAR DA YILDIZ YILDIZ ISILDAYAN SIN
    SAMANYOLU NA IŞIK TUTANSIN
    BU MEVSİMIN ADI SENSİN SEN
    GONLU GENÇ ÖZÜ BENDE OLANSIN

  • İltimas İSMAYIL.”Sözlerim”

    ii

    Elveda aşkların en güzeline,
    Söyledim, böylece bitti sözlerim,
    Bağrıma taş bastım,elim eline ,
    Degmedi,hafifce itti sözlerim.

    Elveda kalbimin nazlı meleği,
    Bitmeyen duamın sendin dileği,
    Bizi ayrı salan zalim feleği,
    Luğatımdan sildi ,attı sözlerim.

    Elveda gözleri güzelim benim,
    Sonum,ahiretim,ezelim benim,
    Gönül misafirim,özelim benim,
    Sırrımı ellere sattı sözlerim.

    Elveda içimden akan duygular,
    Vüslata kenardan bakan duygular,
    Omrümü yandırıp yakan duygular,
    Ecele yol aidı,gitti sözlerim.

    Elveda ,yağmurlu,gamlı gözlerim,
    Elveda küllerde sönen közlerim,
    Elveda yollarda kalan izlerim,
    Sonsuz sevgiliye çattı sözlerim.

    21/01 2016.

  • İltimas İSMAYIL.”Bu kan yerde kalmaz”

    ii

    Şehit ruhu göklerimden bakanda,
    Yurt hasreti yüregimi yakanda,
    Dalğalanıp gözlerimden akanda,
    Haray çektim,havalandım,ay Allah.

    Sokaklarda al kanımız sel oldu,
    Her bir elden hiyabana yol oldu,
    Karanfiller şehitlere gül oldu,
    Haray çektim,havalandım,ay Allah.

    Yaşlısına , çocuğuna kıydılar,
    Düşmanların fent-feline uydular,
    Vatanımı ilmek-ilmek soydular,
    Haray çektım,havalandım,ay Allah.

    Aksaçlı analar mezar başında,
    Kalbi yara ,gözü mezar taşında,
    Kan ağlıyor toprağım da ,taşım da,
    Haray çektim ,havalandım,ay Allah.

    19 01 2016.

  • İltimas İSMAYIL.”Gözlerim”

    ii

    Bir dilegin var mı, sordum gönlüme
    Bin yerden çağladı, aktı gözlerim
    Hatıranı aldım, sardım gönlüme
    Kalbimi dağladı, yaktı gözlerim.

    Sevda limanından demir alalı
    Soldü duyğularım, sensiz kalalı
    Ayrılık çanları çaldı, çalalı
    Hüzün perdesini taktı gözlerim.

    Bak senin yerini keder, gam aldı
    Çekip gittin benden gönül boş kaldı
    Yürek seni andı, efkara daldı
    Umutsuz yollara baktı gözlerim.

    Felek,aşıklara cefan nedendir
    Yüreklere su serp, ömür gidendir
    Sevgi kalpte yaşar, ölen bedendir
    Alevler yağdırdı, çaktı gözlerim.

    17 01 2016.

  • İltimas İSMAYIL.”Kelimeler sardı beni”

    ii

    Kelimeler sardı beni xara götürdü,
    Gezdirip sahraları yine yara götürdü.

    Gösterip yarın cemalın belaya saldı,
    Canı aldı canımdan gülizara götürdü.

    Cellat tek kastime durdu kömür gözleri,
    Derviş gibi döndürdü,semalara götürdü.

    Söz mülküne girdim,medet umdum bu gece,
    Yorma kendini dedi,vefadara götürdü.

    Arş u Ferş ağlıyor bu umutsuz halıme,
    Coştu,taştı sevdam ğamu efkara götürdü.

    Şerabı-aşktan sarhoşum,uyanmam artık,
    Aldı rabbim ruhumu ol dildara götürdü.

    Cövrü cefa Ondan gelir,hoşdur, İltimas,
    Hayali yar eyledim ahu-zara götürdü.

    16 01 2016.

  • Remzi ZENGİN.(Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiirler

    10498648_1088017144548624_2375876398071380324_o

    Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı,
    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temsilcisi

    İstersen–3

    Allah insanları niye yaratmış
    Kimini güldürmüş, kimin ağlatmış
    Bu hayat geçici, dünya yalanmış
    Bâki olan Allah, bilmek istersen

    Üzme sen canını dünya çok küçük
    Üç gündür yüzünün rengi de uçuk
    Örtmedim bak işte kapısı açık
    Dostluk bahçesine girmek istersen

    Sanki bahar gelmiş, çiçekler açmış
    Kuşlar palazlanmış, yuvadan uçmuş
    Laleler, sümbüller, güller de açmış
    O bahçeden bir gül dermek istersen

    Yaz gelir yaylada sümbüller biter
    Ağlama, kirpiğin gözüne batar
    İstemem başka şey, gülümse yeter
    Bana bir yadigâr vermek istersen

    Şeyda bülbül öter gülün dalında
    Lezzet vardır dostun hasbıhalında
    Gördüğün dikenli hayat yolunda
    Bak yollarım açık gelmek istersen

    Güz gelir yerlere dökülür gazel
    Şöyle bir nefeslen, geriden hız al
    Fani olsa bile yaşamak güzel
    Kızarım ben sana, ölmek istersen

    Yakın gel, sana bir haber vereyim
    Yaklaş artık, halin, hatrın sorayım
    Mendilin yok ise mendil vereyim
    Gözünün yaşını silmek istersen

    (1987)

    Ayrılık

    Yine esti ayrılığın rüzgârı
    Kışa döndü gönlümün ilkbaharı
    Kar kapladı başı yüce dağları
    Ahu gözlü nazlı yardan ayrıldım

    İşi gücü terk eyledim ben artık
    Hasta oldum, verem oldum gel artık
    Günlerim ay oldu, haftam yıl artık
    Ahu gözlü nazlı yardan ayrıldım

    Ayrılık dediğin büyük felaket
    Felaket ne demek sanki kıyamet
    Sabret derviş, sabrın sonu selamet
    Kömür gözlü nazlı yardan ayrıldım

    Her bahçede, her köşede sen varsın
    Her kadehte, her şişede sen varsın
    Allah bana dağ gibi sabır versin
    Güzel gözlü nazlı yardan ayrıldım

    26.7.1991

  • Remzi ZENGİN.(Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiirler

    10498648_1088017144548624_2375876398071380324_o

    Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı,
    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temsilcisi

    İstersen–1

    Ne zaman benimle olmak istersen
    Olupta derdini bölmek istersen
    Başını omzuma koymak istersen
    Gel, buyur odama kalmak istersen

    İster gündüz olsun, isterse gece
    İster kolay olsun ister bilmece
    İsterse dertlerin olsun binlerce
    Bul beni, derdini bölmek istersen

    Fanidir bu dünya, bil yoktur sonu
    Üzme hiç kendini, boş ver sen onu
    Her zaman hazırım unutma bunu
    Birisine derdin dökmek istersen

    Gülümse yüzünde çiçekler açsın
    Gam kasavet gitsin, hep uzaklaşsın
    Etrafa neşeler, sefalar taşsın
    Bir kırık sazım var, çalmak istersen

    (1988)

    İstersen–2

    Dert etme her şeyi bulunmaz dibi
    Havalar açacak, dinecek tipi
    Yardan mektup almış sevgili gibi
    Sevin de neşelen, bir bak istersen

    Nasihat kolaymış, tutması zormuş
    Atalar bu sözü böyle diyormuş
    Müneccim rüyamı hayıra yormuş
    Kirpiğin gözünden al, bak istersen

    Kalpten kalbe bir yol vardır demişler
    Akıl için hak yol birdir demişler
    Yalnızlık çok şeyden zordur demişler
    Uzattım elimi tutmak istersen

    Remzi sen bu sözü uzatma fazla
    Geçmeli ömrümüz dua, niyazla
    Şoförüm yol uzun, az daha gazla
    Menzile vaktinde varmak istersen

    (14.10.1987)

  • Ahmet DİVRİKLİĞOLU.(Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiir

    ad

    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

    GERİYE DÖNÜŞ YOK

    Dipsiz girdaba düştüm döndükçe dönüyorum
    Ben beni yitirmişim bulmaya niyetim yok
    Garip kuşlar gibiyim halime gülüyorum
    Diyorum, buna şükür; kimseye diyetim yok

    Bir lokma bir hırkaya sebil ettim bu ömrü
    Ölü gezdim dünyada sandılar canlı, diri
    Kılavuzumdur benim Yesi’nin gönül eri
    Bu yüzdendir kimseye kinim yok, garazım yok

    Dedikçe omuzlarım yükü kaldırmaz oldu
    Yani gönül bardağım damla almıyor, doldu
    Toz pembe hayallerim soldu sarıya çaldı
    Hazanda domurmaya takatim, gayretim yok

  • Ahmet DİVRİKLİĞOLU.(Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiir

    ad

    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

    YARDIM EYLE

    YÜCE RABBİM DARA DÜŞTUK
    SEVR HORTLUYOR YARDIM EYLE
    SONME BILMEZ NARA DÜŞTUK
    CAN YANIYOR YARDIM EYLE

    HILAL’E EL ATILIYOR
    MESCIDE ÇAN TAKILIYOR
    PULLA ZANGOÇ YAPILIYOR
    KAN DONUYOR YARDIM EYLE

    ADINLA CIKANLAR YOLA
    SAPIKLIK OGRETIR KULA
    ZEHIR KATTIKLARI BALA
    NAN BANIYOR YARDIM EYLE

    ISLAM, ISLAMI KESIYOR
    BUNA KUTSAL CIHAT DIYOR
    TUTUP BIR DE OVUNUYOR
    ŞAN SANIYOR YARDIM EYLE

    YARAP…! KUVVET VER BIZLERE
    FIRSAT VERME KÖTÜLERE
    TENDE KI SON NEFESLERE
    AN KALIYOR YARDIM EYLE

  • Hasan AKAR.”DİYARBAKIR HEVSEL DERGİSİ ÜZERİNE…”

    hasanakarhocamiz

    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

    Hasan Akar
    24.06.2016
    Tokat Gazetesi
    “Hangi bağın bağbanıysan gülüsen,
    Aldın aklım ettin beni deli sen.
    Yüz yıl geçse gene benimsen,
    İsteremki bir gün evvel gelesen”
    Çocukluğumdan beri sevdiğim bu türkünün diyarına iki kez gitmek, Diyarbakır Kalesinde Mırra kahvesi içmek nasip olduğu için hep mutlu hissederim kendimi. Bundan üç yıl evvel o güzel memleketin güzel bir delikanlısıyla Tokat’ta tanışma imkânı buldum. İhsan İpek Cankurt kardeşim çıktığı yurt gezisinde Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği’ni ve takip ettiği KÜMBET Dergisi’ni ziyaret etmek amacıyla şehrimize gelmişti. Mahmut Hasgül kardeşimizle birlikte imkânlarımız ölçüsünde Tokat’ı gezdirdik sonrasında ülke meseleleriyle beraber kültür ve sanatımız, Anadolu dergiciliği üzerine derin bir sohbet yapmıştık. Bu görüşmeden sonra İletişimimiz hiç kopmadı. Zor şartlarda Diyarbakır Şairler ve Yazarlar Derneği’ni büyük bir özveriyle kurarak başkanlığını üstlenen bu kardeşimizi ilgiyle takip ettik.
    Şimdi, terörle mücadele eden o diyarlardan, Diyarbakır bağlarından bu sıkıntıların içinde DİYŞAD (Diyarbakır Şairler ve Yazarlar Derneğinin) bir yayını olan HEVSEL adıyla bir dergi goncagül gibi açarak bize göre mükemmel bir ses verdi. Kendilerini bu değerli çalışmadan ötürü kardeş dergi olarak tebrik ediyor, başarılar diliyoruz.
    Kısaca tanıtmak istersek; Mayıs 2016’ta birinci sayı olarak karşımıza çıkan bu güzel dergiye kapak olarak Diyarbakır kalesiyle, dergiye adını veren Dicle Nehrinin suladığı topraklara adını verdiği Hevsel yöresinden bir manzara konulmuş. 38 sahifeden ibaret derginin editör yazısında ortaya çıkış amacı şu cümlelerle özetleniyor:
    “DİYŞAD bünyesinde kültür, sanat ve edebiyat meşgalesini giydirdik ruhumuza. Evrenselliğe, insanlığa, sevinceliğe, ahlaki ve mizacı bir hitaba sahip bu meşgale ile ifade edebildiklerimizi. Bu yolla Gönüldaşlarımıza ulaşıp, gönül bağıyla bağlanmak istedik.”
    İlk yazı İhsan İpek Cankurt’un kaleminden “İlk Adım” başlığını taşırken, bunu, Ömer Hayyam’ın rubailerinden örneklerin sunulduğu “Edebiyatta Bir Tür Rubai” yazısı takip ediyor. MehmetTanrıkulu, ”Neden HEVSEL” başlıklı yazısında Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde yer alan Hevsel’in güzelliklerini Fotoğraf Sanatçısı Mehmet Gerş’in fotoğraflarının ışığında anlatıyor.
    Gökhan Pamukçu’nun kaleminde “Sen” başlığıyla iman ve aşk duyguları en derin mısralarda bütünleşiyor. Genç bir yazar Nimetullah Yıldız da “Ben Ağladım Onlar Şiir Sandılar” yazısında yazar olmakla, yazmak zorunda kalmanın ayrıntılarını mükemmel bir şekilde işliyor. Araştırmacı –Yazarlardan Kasım Ertaş “Diyarbakır Musiki Folklorunda Ermeni Aşıklar 1” yazı dizisinin ilkine Celal Güzelses’in çalışmalarını da konu alarak imza atıyor.
    Belgin Efe; ”Tanıdın mı Efendi”, Seyfettin Alkan; ”Her Sabah Bin Umutla”, Berat Beran “Kaybolan Şehir”, Abdulkadir Nur Gördük; ”Burası Diyarbakır”, Gülten Kahraman; ”Ben Şair Değilim”, Seyithan Akıncı; “Bahtsız Diyar”, Serkan Görgülü; “Ayna”, Hüseyin Acar; “Vur da Öyle Git”; Kenan Baran; “Elhamdülillah”, Mahmut Kebir, ”Sendeki Ben”, Hasan Nadiroğlu, “Ak Güvercinim”, Doğan Karaağaç, “Hey Gidi Dünya” Müslüm Atlı, “Ey Zin”, Suat Bilgin, ”Elveda Esintisi”, Toygar Merdan Toy, “Aşktan” şiirleri ile dergiye renk katarken, ”Yaşayan Değerlerimiz” adıyla açılan bölümde bize göre bir vefa örneği olarak Şair Mevlüt Mergen’e yer verilmiş.
    Bunları ,Mehmet Ali Çoban’ın “Eğitimde Duygusal Zekanın Önemi” makalesi, Abdurrezzak İnal’ın “Diyarbakır Folkloru”, Birsen İnal’ın, ”Berivan”, Veysi Fida’nın “XX.Yüzyıl Başlarında Diyarbakır Kültür Depoları”, İbrahim Evirgen’in ”Diyarbakır ve Yerel Basın” yazıları takip ediyor.
    Ayrıca “Bir Konu Dört Konuk” sahifesinde Belgin Efe, Abdurrahman Taşin , Süleyman Aydın ve Metin Şaşmaz’ın DİYŞAD’la ilgili görüşlerine yer verilmiş.
    Derginin son sahifesinde ise DİYŞAD’ın kurulduğu günden beri yapmış olduğu bir dizi etkinlikler konu edilmiş.
    Evet, Diyarbakır Ali Emiri (1857-1924) gibi eserlerinden Devlet Arşivlerinde yararlandığımız zengin bir kütüphane sahibinin, Ziya Gökalp (1876-1924) gibi değerli bir sosyologun, Celal Güzelses (1900-1959) ,İzzet Altınmeşe (1947-), Orhan Asena (1922-) gibi tartışılmaz sanatçıların, Süleyman Nazif (1869-1927) gibi bir üstadın, Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956), Sezai Karakoç ( 1933-) gibi değerli şairlerin; ve de Diyarbakır, Diyap Ağa’nın (Yıldırım) gibi İstiklal Savaşı yıllarında Yunanlıların Ankara yakınlarına kadar yaklaşmaları üzerine, ”T.B.M.M’ni Kayseri’ye taşıyalım” diyenlere karşı “Biz buraya kaçmaya gelmedik, düşmanla savaşmak için geldik” diyen cesaretin, birliğin, beraberliğin timsali, Atatürk’ün yakın dostunun memleketi.
    Diyarbakır, hâlâ eski güzel günlerine dönmüş değil. O güzel bağları dağlara çevirmek isteyenlerin faaliyetleri durulmadı o diyarda bir türlü. Sahte Kürt kimliğine bürünmüş Hınçak ve Taşnak komitacılarının kalıntılarının bu ülkeyi parçalamalarına, kardeşliğimizi bozmalarına, o bölgenin insanlarını kullanmalarına bu aziz milletin evlatları Allah’ın izniyle fırsat vermeyeceklerdir. Çünkü maskeleri düşmüş, çirkin suratları görünmüştür artık.
    Biz, bu sancılı bir dönemde, zorluklar içinde birliğe, beraberliğe, barışa kucak açmayı başarabilen Diyarbakır’ın kültür sanat dostlarına müteşekkiriz.
    Teşekkürler Diyarbakır Şairler ve Yazarlar Derneği, Teşekkürler İhsan İpek Cankurt kardeşim. Yolunuz açık olsun. HEVSEL, Kültür ve Sanat Dergisi, Kültür Dünyamıza hoş geldiniz. Üstün gayretleriniz hayırlara vesile olsun.
    Yazımızı yukarıdaki türkünün devamı ile bitirelim:
    “Diyarbakır etrafında bağlar var,
    Fitil işler yüreğimde yaram var”
    Tokat’ın bağlarından selam ve dualar olsun Diyarbakır’ın “Hevsel” Bağlarına.

  • Hasan AKAR.”Ben 26 Haziranım”

    hasanakarhocamiz

    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

    ATATÜRK’ÜN TOKAT’A GELİŞİNİN 97.YILINI KUTLUYOR,O’NU SAYGIYLA ANIYORUZ.

    Ben 26 Haziranım,
    Tokat’ta Mustafa Kemal
    Kahramanlık soyum ta Orta Asya’dan.
    Tanrı Dağlarından.
    Plevne’den.Yemen’den Sarıkamış’tan.
    Geçilmez dediğimiz Çanakkale’den
    Esarete mandaya alışık değildir.
    Zincir vurulmamış bileğim.
    Onun için Samsun dan doğar.
    Havza’da,Amasya’da,
    Dağ başlarını duman alır,
    Tokat!ta alevlenir güneşim.
    Ben 26 Haziranım.
    Kızıleniş’te tozlu yolların aktığı ırmak,
    Çamlıbel’de Köroğlu çeşmesindeyim.
    Sivas’tan Erzurum’a doğru uzanır,
    Yayla dumanına alışıktır,
    Korku bilmez yüreğim.
    Ben 26 Haziranım,
    Tokat’ta Mustafa Kemal.
    26 Ağustos’a hasretim.
    Edirne’den Van’a kadar,
    Sakarya’da zafere,
    Ve İzmir’den gelecek,
    En güzel habere.
    Ben 26 Haziranım,
    Tokat’ta Mustafa Kemal.
    Cumhuriyet’in yolu,
    Bağımsızlığın bükülmez koluyum.
    Asla sönmez.
    Sonsuza dek yanar bu meş’ale,
    Vatan olunca daima deli doluyum.
    Hasan Akar

  • Şemsettin AĞAR (Dervişoğlu) (Türkiye, Ankara).Muhteşem şiirler

    13256285_1211446728866042_3301236786375520299_n

    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

    SENSİZLİĞE VEDA

    Kapanır kapılarım su yanar deniz kurur
    Tövbeliyim katiyen sensizliğe dönmem yar
    Bu hasretlik alnımı tam hedefinden vurur
    Tövbeliyim katiyen sensizliğe dönmem yar

    Kölesi olunmaz mı kadir kıymet bilenin
    Makamı şehitlikmiş yar yolunda ölenin
    Baş üstünde yeri var senden gelen çilenin
    Tövbeliyim katiyen sensizliğe dönmem yar

    Feleğe haber eyle zorlamasın boşuna
    Yüreğim meydan okur hayatın yokuşuna
    Bir ömür bahşederken sürmeli bakışına
    Tövbeliyim katiyen sensizliğe dönmem yar

    Özlemin düşürse de gama kedere yasa
    Sevdanla yaşamaya and içmişim hülasa
    Sana derim gelincik üstüne basa basa
    Tövbeliyim katiyen sensizliğe dönmem yar

    Yadında tarumarım gölgemden rahatsızım
    Bilesin perişanım talihsizim bahtsızım
    Her derde eyvallah da gönlündeki taht sızım
    Tövbeliyim katiyen sensizliğe dönmem yar

    Olmadığın alemde geceme ay doğar mı
    Gün vurup seherimi mutluluğa boğar mı
    Söz verip tövbe bozmak Dervişliğe sığar mı
    Tövbeliyim katiyen sensizliğe dönmem yar

    ERCİYES İLE HASBİHAL
    SORDUM SÖYLEDİ

    Dedim ki senin de saçın ağardı
    Başımda gördüğün kar dedi bana
    Dedim ki bir duman tüter dağ ardı
    O da içimdeki kor dedi bana

    Dedim ki sevginin menşei nedir
    Gönül dergâhında sır dedi bana
    Dedim kilit nerde, açar kimdedir
    Ask ile hu deyip gir dedi bana

    Dedim ki vuslata geç kalır mıyım
    Bütün saatleri kur dedi bana
    Dedim ki hasretten öc alır mıyım
    Ferhat gibi işin zor dedi bana

    Dedim bunca sevmek yiğide ar mı
    Her çağda bir mecnun var dedi bana
    Dedim gelincikten güzeli var mı
    Hele eylen orda dur dedi bana

    Dedim ki yaramın dermanı nerde
    İhlâs kapısında Bir dedi bana
    Dedim ki gözüme iniyor perde
    Gönül gözü ile gör dedi bana

    Dedim ki bu gönül hasretten bizar
    Çilesiz sevda mı var dedi bana
    Dedim ki sinemde bir yara azar
    Göz yaşını em et sar dedi bana

    Dedim ki gelirse O’na ne deyim
    En güzel kelime yar dedi bana
    Dedim serenat mı meşk mi edeyim
    Derviş ol yürekten sar dedi bana

  • Şemsettin AĞAR (Dervişoğlu) (Türkiye, Ankara).Muhteşem şiirler

    13256285_1211446728866042_3301236786375520299_n

    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

    CEVR-Ü CEFÂ

    Melül melül bakıp durma nazlı yar
    Deli gönül sana gül diyor işte
    Senden öte yok ki bir kavli karar
    Deli gönül sana bil diyor işte

    Koyma yüreğimi cevr-ü cefâya
    Deyip de istida yazdım Hudaya
    Tutar umuduyla vuslata maya
    Deli gönül sana çal diyor işte

    Sarıp döşümdeki dinmez sızıyı
    Gelincikle bezet dağı yazıyı
    Alın çizgimdeki kara yazıyı
    Deli gönül sana sil diyor işte

    Sensizlik ızdırap sensizlik sakil
    Sensizlik sanki de öteye nakil
    Varıp da sineme bir tutam kakül
    Deli gönül sana sal diyor işte

    Reva mıdır gözyaşımda yunayım
    Obadan obaya göçüp konayım
    Adak istiyorsan bin can sunayım
    Deli gönül sana al diyor işte

    Dervişan deminde tükendi erkim
    Yetimden bikesten kalmadı farkım
    Başıma çökmeden ocağım barkım
    Deli gönül sana gel diyor işte

    TİKSİNDİM

    Tiksindim hayata dair her şeyden
    Adama benzeyen kıldan tiksindim
    Töresiz ağadan şerefsiz beyden
    Yüzü astar ister kuldan tiksindim

    Tiksindim sinsice bakan gözlerden
    Tilki kurnazlığı çapsız sözlerden
    Dikenli yokuştan serap düzlerden
    Köyünden kentinden ilden tiksindim

    Tiksindim şafağı gelmez geceden
    Gelincik harici cümle eceden
    Notasız besteden kötü heceden
    Perdeye uymayan telden tiksindim

    Tiksindim dostuna kuyu kazandan
    Edebe mugayir şiir yazandan
    Aklı fikri uçkur olan ozandan
    İşkembesi hayli boldan tiksindim

    Tiksindim borandan kardan dumandan
    Keşkesi bol kepçe yomsuz zamandan
    Kalbi fesat amma adı yamandan
    Boynuzları kırık maldan tiksindim

    Tiksindim saygısız üst ile asttan
    Sırtını dönmeyi bekleyen dosttan
    Derviş dergâhında kin kokan posttan
    Pir’e götürmeyen yoldan tiksindim

  • Hülya ASLAN.”Çocukluğumun Ramazan Günleri (3)”

    ha

    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

    (Üzeri beyaz peçete ile örtülü küçük bir sepet vardı ki, O’ benim favorimdi arkadaş; içinde ki yağlı kömbelerin, yumurtalı kızarmış yanaklarını şimdi bile ısırasım gelir.Pembe Isparta gülleri de bahçemizden, reçelimiz de ondan tatlı kâselerin de tatlı tatlı bakarlardı, karadenizin o doğal çayının demli tavşankanı görüntüsü, ince belli bardaklar da raks edercesine sinide dizili dururlardı.)
    Bizim mahallenin yolları bahçeler arasıydı okul yolumda sağlı sollu dizili ulu ceviz ağaçları vardı, Eylül’ün o sararmaya yüz tutmuş yeşilinin son hali bende hüzün değil bilakis okullar açıldığı için yeni bir bahar sevinci etkisi yaratırdı.Cevizlerin tepelerinde kuşlar için bırakılmış cevizler kuşların gaga darbeleriyle yere düşüp ,dökülmüş yapraklar arasında saklanırlardı bir defa görünce eğilip almamak mümkün değildi. Topladığım cevizleri akşama top patlayınca yiyeceğim diye eve geldiğimde önlüğümün ceplerinden çıkarır taş arasında kırıp hazırlardım.Okul dönüşü evlerin pencerelerinin tentene (Dantel) perdeleri arkasında ezan sesini,top sesini bekleyen beyaz tülbentli kadın başları görürdüm. Ellerinde tesbihleriyle kapı önü seki taşlarında arkadaşıyla sohbete dalmış evin yaşlı erkekleri de iftara yarım saat kalasıya dışarda olurlar sonra hazırlanmış sofraya geçerlerdi.
    Hepimizin eski Ramazan günlerine özelliklede gece sahur yaptığımız yarı uyur, uyanık hallerimize özlemlerimiz vardır. Annemizin yahut aile büyüklerimizin, sen küçüksün uyu sen tutamazsın, kalkma gibi sözleri kulaklarımızda ninni gibi kalmıştır. Ve her ramazan da tazelenir bu anılarımız. Kâh sahura uyanırken aklımıza düşer kah çocuğumuz uyandığında hatırlarız ‘’Sen küçüksün tutamazsın’’.
    Sivaslıyım ya! memleketimin sahurlarını hep nostaljik bir şölen gibi hatırlarım, annemin abdest aldıktan sonra siniye dizdiği kahvaltılıklar gelir gözlerimin önüne, hatta hayalimden hiç gitmez hele de bu İstanbul denilen yapay gıdalı şehir de,her an acıkırım o günlerime.
    Ben en çok da tereyağının o keskin kokusuna uyanırdım, babam ille de tereyağında kaygana isterdi, tok tutarmış, yumurtamız kendi kümesimizden annem de onları bir güzel tereyağında kaygana yapardı. Şöyle ortası sapsarı kenarları köpük beyazı bir manzara sinin ortasında güneş gibi dururdu, etrafında küçük mahledürlerde(tabak, ) küpten yeni çıkarılmış kar beyazı keçi peyniri, anam inzivai bir seda ile babama sorardı. Çocuklar duymadan der gibi, ‘’azacuk kıyma da getüremmi? (Azıcık kavurmada istermisin anlamında)’’.
    Üzeri beyaz peçete ile örtülü küçük bir sepet vardı ki, O’ benim favorimdi arkadaş; içinde ki yağlı kömbelerin, yumurtalı kızarmış yanaklarını şimdi bile ısırasım gelir.Pembe Isparta gülleri de bahçemizden, reçelimiz de ondan tatlı kâselerin de tatlı tatlı bakarlardı, karadenizin o doğal çayının demli tavşankanı görüntüsü, ince belli bardaklar da raks edercesine sinide dizili dururlardı. Başka zamanlar da olsa çay yudumlanırken keyifle çıkarılan o höpürdetme sesi, sahurda âzami dikkat ve gayretle kimseyi imrendirmeyecek halde yapılırdı. Hatta hiç içilmezdi yutulurdu! Ohhhh! Yeme de yanında yat, tabii yat yatabilirsen, nasılsa kalkana ‘’ yat, sen sabahtan yiyecen küçüksün tutamazsın’’ azarı hazırdı.
    Kardeşlerimle birbirimize bakarak yorganın içine giriyoruz duymamış, görmemiş, koklamamışız gibi.
    Babam sofradan kalkar kalkmaz hepimiz birden koşuşup. Ben de, tutacam olmaz sen öğlene kadar tut gerekçelerimizle yemeğe başlıyorduk. O halimizi yem dökülen küçük civcivlerin koşuşturmalarına benzetiyorum.Ne güzel sağlıklıydık, anamın babamın sofrasın da ek olarak ilaç kutuları yoktu biz çocukların da.Yemek yediğimiz de mutluyduk, yan etkileri yoktu, biz açken de mutluyduk, ülserimiz yoktu, midemiz kazınmazdı ne açlığa ne tokluğa yasaklı değildik.
    Ramazan günlerinin sonuna doğru bir bayram telaşı alırdı herkesi ve özellike biz çocuklar yeni bir elbise diktirmek ,yeni ayakkabı aldırmak isteğimizi bayrama sakladığımızdan ,öncesinde heyecan ve sevinçle dolar sabırsızlanırdık.
    Babaannem Ramazanın sonlarına doğru yoksul ailelere aniden habersiz gidip oruç açardı sevapmış halbuki sonra büyüdüğümüzde öğrendik ki babaannem ve diğer insanlar bunu o aileye yardım yapmak için yaparlarmış gerekçeleri de tanımadığın yoksul ailelerde iftar etmek sevaptır maskesiyle belli etmeden yardım etmek ne kadar ince bir düşünce ve uygulama eski insanlar bilge ve gerçek mümin kişilermiş rahmet ve saygıyla anıyorum.
    © DİVRİĞİ ULU CÂMİÎ

    Minarede ezan sesi,
    Minberi ,mekânlar hası,
    Ahmet Şah’ın* şâhânesi,
    Selcuklular Âbîdesi.

    Mihrâb_ı , Hadis döşeli, ,
    Oniki yıldız köşeli,
    Kartal başlı nişaneli,
    Mengücükler* hediyesi.

    Altı usta, nakış vurur,
    Döner taşı, zaman durur.
    Gölgesi secdeye varır,
    Divriği Ulu Câmi’ si.*

    Suyun içen ,bulur sefa,
    Turan Melek’* den bir vefa,
    Müminlere dârüşşifa,
    Mirasların Nadidesi.
    “GÖNÜL GÖZÜ”Hülya ASLAN

    *Divriği Ulucâmiî : Mengücükler’den Ahmet Şah tarafından 626/1228-9 yılında inşa ettirilmiştir. Divriği Ulu Câmii ve Dârüşşifa’ sı 1985 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesine alınmıştır.

    *Mengücükler: Selçuklu Sultanı Alparslan’ ın komutanı,
    Mengücük Gazi tarafından, Sivas’ın, Divriği ilçesinde; kurulmuş (1072-1118),Türk beyliği

    *Ahmet Şah : Divriği Ulucamii’ni yaptıran , Mengücük Türk beylerinden.

    *Tûrân Melek : Ahmet Şah’ın eşi.Divriği Ulucamii Dârüşşifa’sını yaptırmış hatun kişi.

  • Hülya ASLAN.”Çocukluğumun Ramazan Günleri (2)”

    ha

    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

    (Uzun kış gecelerinin, Ramazan sohbetleri meşhurdu, çok hoş ve bir o kadarda faydalı olurdu,hangi fakire gizliden yardım edilecek , fitreler kimlere verilecek, kimler sünnet ettirilip ,kimler bayramda barıştırılacak, konuşulan ,kararlaştırılan önemli sohbet konularıydı.Babaannem benim bu ramazan 7- yeddi gapım var diyerek yardım edeceği kişilerin adını zikretmeden sadece sorumluluğunu paylaşırdı ki yanındakilerde ‘Maşallah Allah ahrette sana sebep kılsın,ne verirsin elinle o gider seninle’ diyerek övgü ve takdirlerini belirtirlerdi.Yani şimdi ki gibi resim çekilip kişiler lanse edilmezdi.Kısaca bir elin verdiğini diğer elin görmediği gizli ve anlamlı yardımlaşmalar ,dayanışmalar mevcuttu.)
    Bu sene Ramazan ayının Güz (Sonbahar)’ın kısa ve serin günlerine denk gelmesi herkesi hoşnut etmişti.uzun ve sıcak yaz günlerini kış hazırlıklarıyla, harmanda koşuşturmalarla geçiren halk ; Ramazan ayında,mânen ve bedenen güçlenir,bayrama kadar dinlenirdi. Bu yazımda da yine babaannem diyeceğim çünkü ;eski zamanlarda,böyükana (Babaanne)’ler evin reisi aynı zamanda ana okulu sayılırlar,yaşam onların etrafında şekillenirdi.
    Bu Ramazan için babaannemin oruç ve bayram hazırlıkları devam ediyordu. Ramazan günlerinde , Gündüz herkes oruçlu olduğundan , hem nefisleri uyanır, oruçları mekruh olur. Hem de yemeğin tadı tuzu ayarlanamaz düşüncesiyle , babaannem kokusu yayılacak,Kalbura bastı,lokma tatlısı peynirli maydonozlu börek,lahana sarması,etli yaprak sarması,kıymalı börek kadayıf bağlamak gibi ağır yemekler tabir ettiğimiz yemekleri genelde iftardan sonra yapardı.Tabii komşulara da kenarı nakışlı, kalaylı bakır sahenlerde pay göndermek adettendi .
    Ramazan Bayramına özel şeker sandığı: renkli akide şekerleri ,iri kesme çay şekerleri ve beyaz,kınalı (Kırmızı şeritli) mevlüt şekerleri Ölbe(tahta kutu) dediğimiz ,küçük sandıklarda saklanırdı .Çocuklar ödüllendirileceği zamanlarda o sandıktan dağıtılırdı.
    Bahçe meyveleri toplanır, evvela ayazda ki güzlük Taksim elmasından işe başlanırdı ,devamında yarı yeşilimsi heyvalar(Ayva) toplanır,kış armutlarıda tek-tek itinayla dalından koparılıp içine saman serilmiş gömme duvar dolaplarına dizilir, üzeri kilitlenirdi. İftar vaktine yakın babaanneciğim çeküsüyle beline bağladığı anahtar külçesinin arasında ki kilit anahtarıyla dolabı açar , siniye dizdiği kalaylı sahenlere elma,ayva,kış armutlarını doldurur, bu sizin payınız diyerek elime tutuştururdu.Bu dolaptakiler O’nun Ramazan özel menüsüydü. Babaannemin odasına girdiğimde , meyve bahçesine girmiş gibi olur, o nefis kokularla adeta başka bir âleme geçerdim. Koklamak serbestti de, Eğer oruçluysanız bilerek içinize çekerek ohhh ne güzel diyerek koklamak haramdı, çünkü; o zaman orucunuz mekruh olurdu.Hatta babaannem anneme halalarıma,yengelerime tenbih eder ’’çocuklarınızı oruçluyken,koklamayın, öpmeyin’’ derdi, kuzu yemiş gibi olunurmuş, o yüzden bilinçli koklamayada manevi perhizdik.
    Mekruh dedimde aklıma geldi okulda gün boyu oruçluyken, yarı uykulu ve aç susuz ders dinleyip,birde beden eğitimi dersine katılırdık.Kültür fizik hareketleri, oynamalar derken açlığımız ve susuzluğumuz depreşir, hemen çeşmeye serinlemeye koşardık. Böyle günlerden birinde ağzımı musluğa dayayıp kana- kana su içtikten sonra başımı kaldırdığımda dank diye bir şey vururdu.Eyvah orucum bozuldu.Bütün gün gösterdiğiniz sabrın boşa gitmiş olması tarifsiz bir üzüntüydü.Eve dönüşte hemen babaanneme sokulur yavaşça kulağına fısıldardım ben okulda unuttum su içtim. Babaannem_’’ İçtikten sonra oruç olduğunu hatırlayınca tekrar içmeye devam ettinmi?’’ Ben_ Hayır
    Babaannem-Nasılsa orucum bozuldu yemek yiyeyim deyip birşeyler yedinmi?
    Ben – Hayır ,üzüldüm ağladım.
    Babaannem’’-O zaman üzülme, çocukların oruçken unutarak yiyip,içmeleri orucu bozmaz, onların bir günlük oruçları iki kat sevap sayılırmış diyerek,beni teselli eder , oruç tutmaya hevesle devam etmemi sağlardı.
    Babaannemin- ‘’Edemden kalan sındığım’’ dediği kanaviçe nakışlı , beyaz örtülü antika sandığının üzerinde her zaman yeşil bez kılıf içinde; Kuran-ı Kerim dururdu.Burası Babaannemin huzur ve ibadet köşesiydi.Ramazan akşamlarında misafir kadınlarla o sandığın önünde minik yüksük şeklindeki kupalarla besmele çekerek zemzem suyu içerler, birer tane hurma yerler ,güzel ilahiler okurlardı. –
    © AKŞAM SABAH ALLAH DERİM
    ‘’ Allah’ım geldim kapına,elim yüzüm kara Benim.
    Himmet eyle bu kuluna gönlümü kat Nur’a benim.
    Hu çekerim meleklerle,Sensin Rahim,Sensin Kerim
    Fani dünya seferimde ,yolum koyma Nar’a benim
    Akşam-Sabah Allah derim ,lutfet YARABBELÂLEMİN
    LAİLAHEİLLALLAH,KERİMALLAH,RAHİMALLAH ,HU ALLAH’’
    Hülya ASLAN
    Sandığın içinde Hicaza gidip hacı olarak dönenlerin getirdikleri hediyeler bulunmaktaydı.Yâsini şerif kitabı,Zemzem,Hicaz Hurması ,Hacı yağı,Gülsuyu, minik şerbetlikler, küçük bir yudumluk zemzem bardakları ,duaların yazılı olduğu muskalar,(sedeften,akikten, gümüş kaplamalı tesbihler ,kehribar taşından,zeytİn çekirdeğinden,hurma çekirdeğinden, Erzurum taşından tesbihler ,üzerinde hicaz resmi olan seccadeler,namaz tülbentleri,mevlüt tülbentleri ve mevlüt şekerleri,beş metre beyaz hasa bezinden kefenlik)Hacı yağı dedikleri, bir koku vardı ki babaannem onu camiye teraviye giderken namazlık tülbendine(Başörtüsü)’ne sürerdi.Babaannem onları tek tek misafirlere gösterir hediyeleri getirenlerin geçmişlerine Fatihalar okur, rahmetli olanları dualarla anarlardı.
    Misafirlerden kimi tesbih ,kimisi seccade veyahut tülbent beğenirse onlara sevabına hediye ederdi .En son Ahretliğim dediği gül suyu sürülmüş özel bohçasında sakladığı kefenini gösterirdi.Misafirlerde’’_ Allah sırat Köprüsünden, kuş gibi uçmayı, yel gibi geçmeyi nasib etsin,Peygamber Efendimizle komşu eylesin, diyerek hayır dua ederlerdi.Eski insanların ‘’ Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya çalışmaları sorumluluk bilinçleri.yarın ölecekmiş gibi ahrete çalışmaları,kefenlerini sandıklarında hazır tutmaları gerçek inançlı, imanlı insanlar olduklarının göstergesiydi. Ramazanın ortalarına doğru,tutulan oruçların sevabını artırmak istercesine ibadetler sıklaştırılır, Kadir gecesi ve kandillerde topluca ibadetle geçirilirdi.
    Babaannemin iftardan sonra ya Hocaömer Câmii’ne yada Cağlı Câmii ‘ye teraviye yetişebilmek telaşı hâlâ gözlerimin önündedir. Yeşilimsi yün atkısının koltuk altına sıkıştırdığı seccadesi ,Kadife mantosunun cebine koyduğu hicazdan gelme tesbihi ile gönlümde yürüyen bir türbe kutsiyeti uyandırırdı.Hele o gül yağı sürülmüş, misler gibi kokan beyaz tülbendi içime huzur verir adeta uykuya geçerdim.
    Uzun kış gecelerinin, Ramazan sohbetleri meşhurdu, çok hoş ve bir o kadarda faydalı olurdu,hangi fakire gizliden yardım edilecek , fitireler kimlere verilecek, kimler sünnet ettirilip ,kimler bayramda barıştırılacak, konuşulan ,kararlaştırılan önemli sohbet konularıydı.Babaannem benim bu ramazan 7 yeddi gapım var diyerek yardım edeceği kişilerin adını zikretmeden sadece sorumluluğunu paylaşırdı ki yanındakilerde Maşallah Allah ahrette sana sebep kılsın,ne verirsin elinle o gider seninle diyerek övgü ve takdirlerini belirtirlerdi.yani şimdi ki gibi resim çekilip kişiler lanse edilmezdi.Kısaca bir elin verdiğini diğer elin görmediği gizli ve anlamlı yardımlaşmalar ,dayanışmalar mevcuttu.
    Babannem -‘’Git Suna bacıma söyle bögün iftardan sonra Ulucami de vaaz varmış orada toplanacuk ,andan sonada söhüre gader bizde sohbet var’’ diyerek ; uzaktaki akraba, dostlarına ağabeyimle haber yollardı . Gündüzleride Kuran sohbetlerinde bulunmak için sırasıyla komşularda, akrabalarda Mukabeleye katılırdı.Rahmetli Kuran dili bilmediğinden Hz.Kuran’ı okuyamazdı ,ancak hocaya danışmıştı, eğer Kuran’ın her sayfasındaki her satırına, yedi ihlas suresi okuyarak bitirirse Kuran’ı okumuş hatmetmiş gibi sevap kazanacağını öğrenmişti.Her namazdan sonra birer ,ikişer sayfa Kuran okumayı kendine vird edinmişti.
    Değişik camilerde teraviye katılmak , ordaki insanlarla saf tutup kaynaşmak,selavatlaşmak adettendi,bu Cuma Gökçe camiii de Hırkai şerif ve sakalı şerif ziyaret edilecek,Ulucami de vaaz dinlenecek, Cağlı Cami’de mevlüde katılacak olmak büyük mutluluktu.Ramazanın sonuna doğru sanki misafirinize alışmışken sizi bırakıp gidiyor olması gibi bir hüzün yaşanırdı.Bayramın gelmesiyle bu hüzünlü duygular sevince dönüşürdü. Ramazanda doğanlara Ramazan,Remziye,Raziye,Rahim,Ruhi,Kutsi.gibi isimler verilirken,ölenlerin cennetlik olduğu düşünülürdü.
    Sözlük
    Taksim elması:Divriğide özel güz elması iki elma büyüklüğünde mayhoş tadında koyu yeşil parlak renkli bir elma çok büyük olduğundan birkaç kişiye taksim edilerek yenmesi sebebiyle adına taksim elması denilirdi.
    Ede: Osmanlı da ata, dede, soy büyüklerine verilen ünvan
    Güz:Sonbahar mevsimi Ayaz :Avlu Külçe:Nesnelerin oluşturduğu küme,yığın.
    Sahen :bakır tabak Heyva;Ayva Sındık:Sandık (genellikle ceviz veya ardıç ağacından yapılmış)
    Zemzem: Müslümanlarca kutsal sayılan Kabe deki bir kuyudan çıkarılan su.
    Mekruh:Hoş görülmeyen,beğenilmeyen.,
    Çekü:bele bağlanan ince bez kuşak,kemer
    MUKABELE: Mukabele karşılık verme, karşılıklı okuma anlamına gelir. Bir kimsenin Kur`an`ı ezberden veya kitaptan yüksek sesle okuması ve onu dinleyen topluluğun da sessizce Kur`an`dan takip etmesine “mukabele” denir.

  • Hülya ASLAN.”Çocukluğumun Ramazan Günleri (1)”

    ha

    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

    (Badanadan sonra evler mis gibi kokar,dualar edilerek,evin köşelerine Ulucamiden, Araplık’tan(ziyaret) getirilen sular serpiştirilir,Ateş küreğinin içinde üzerlik yakılarak eve tütsü yapılırdı.Böylece Ramazana ruhen, bedenen ve yaşanılan yerlerde dahil pürü pak olarak girerdik.)

    Ramazan Günlerimiz hayırlı ve bereketli olsun dilerim. Her insanın Ramazan günlerine ait anıları olup her yıl o anılar tekrar- tekrar yaşanır,ben de bu Ramazan da çocuklarımın meraklı soruları ‘’Anne senin çocukluğundaki Ramazan günleri nasıldı? anlatsana’’ısrarları karşısında yine o günleri hatırlayıp anlatarak yazmaya siz değerli okurlarla paylaşmaya karar verdim.
    Çocukluğumdan gençlik yıllarıma kadar yaşadığım Sivas-Divriği’nin Uluzar mevkii eskiden bağlarla kaplı yazlık ören yeriymiş, yerleşim yeri olduktan sonra da , İlçenin ‘ Ahmed-i Şah’ suyuyla meşhur ,bağlı bahçeli yeşili bol beldelerinden biri olarak Ahmet paşa mahallesi adını almış.
    -Semtimize en yakın ilkokul Mustafa Necati İlkokuluydu. Üçüncü sınıfa başladığım bu sene(1964) Ramazanı sonbaharda karşılamıştık . Üç katlı ahşap konağın giriş katı kışlık daire olarak kullanılırdı, çok geniş kare şeklindeki toyhanenin , o gömme dolaplarına gizlenip saklankaç oynadığım günler çocukluğumun unutamayacağım belgeselleri gibidir. . Basmacıoğlu konağında Ramazan’a ve akabinde ki bayrama hazırlık hummalı bir çalışma ile devam ediyordu.
    ’’Aha Ramazan geldi çattı daha ne ev cilovlandı, ne kömbe yoğruldu, nede mitiller söküldü’’ diyen ,Annemi,babaannemi halamları bir telaş alır tez işe koyulurlar, temizlikten başlarlardı.Mitil dedikleri yatak ,yorganların, baş yastıkların yüzleri sökülüp yıkanırdı. Sodalı suda bekletilir,hacışakir sabunla çitilenir, beyazlar kaynatılırdı. Bu temizlik aynı zamanda Ramazan sonu Bayram için de yapılmış olurdu.Evin her odası ah(Ak) toprak dedikleri bir kireçli toprak türüyle badana edilirdi,bazısıda acı kireç dedikleri badana çeşidiyle evini cilovlatırdı ki ben buna cilalamaktan türemiş söz olsa gerek diyorum Cilalamak(Cilovlamak). Badanadan sonra evler mis gibi kokar,dualar edilerek,evin köşelerine Ulucamiden, Araplık’tan(ziyaret) getirilen sular serpiştirilir,Ateş küreğinin içinde üzerlik yakılarak eve tütsü yapılırdı.Böylece Ramazana ruhen, bedenen ve yaşanılan yerlerde dahil pürü pak olarak girerdik.İş yaparken grup halinde söyledikleri manili türküler çalışanları şevke getirir daha çabuk iş bitirmelerini sağlar onları enerjili olmaya motive ederdi.
    © ELÜŞÜR GIZLAR ELÜŞÜR
    Başında al yazması iş başında eğleşür
    Tasda erük ezmesi yanına pilov büşür
    Ser yoncayı musura goyun guzu meleşür
    El üşür gızlar- el üşür vakt akşama erüşür

    Damlarında loğ daşı him dibinde gardaşı
    Ayazda yorgan köpür ocakta bulgur aşı
    Aman aman Divrikli bekletmez hayır işi
    El üşür gızlar- el üşür vakt akşama erişür

    Dutluğa serdim astar üstüne çektim mastar
    Kurban olduğum mevlam bayramı bize göster
    Gönlü dara düşene ’ Ahi Baba’ yetişür
    El üşür gızlar- el üşür vakt akşama erişür
    Şiir: Hülya ASLAN
    ELÜŞÜR GIZLAR,( elinizi çabuk tutun,hızlanın)

    Ramazandan birkaç gün öncesi Babaannem, halamlar toplanır büyük Teşin’lerde(Bakır leğen) Ramazan ayına özel sahurluk olarak yağlı kömbe hamuru yoğururlardı ,genelliklede biz kızların, ayaklarımızı çok temiz yıkayıp, tırnaklarımızı keserler, abdest aldırır ,sonrada bu teşinlerde hamur çiğnetirlerdi.Erkeklerin bacağı kıllı olacağından ,hamura dökülmesin diye onları tercih etmezlerdi.
    Taş fırınlarda pişirilen yağlı,yumurtalı kömbeler kilerdeki tahta raflarda yerini alır, sahurda yenirdi, hem tok tutar, hemde hazır yiyecek olarak tercih edilirdi. Divriğiye özel bir de sütlü yufka denilen ekmek türü vardı ki ,oda yapımı çok meşakkatli yiyeceklerdendi.Yine birkaç ev toplanır hamuru sütle yoğururlar ,incecik açarlar sacda az pişirip katlayarak kurutur,kışlık olarak saklarlardı,gerektiğinde yağlı tavada kızartarak veya börek bağlayarak ,kahvaltılarda , misafir geldiğinde; ikindi çayları yanında yine hazır yiyecek olarak sunarlardı,Sahurluk olarakta kolaylık sağlardı.
    Ramazanda bende dahil büyüklerimiz teraviden sonra sohbet ortamlarında toplanırdık,hem güzel söz üretir, dualarla meşgul olurduk, hemde en güzel yiyecekleri tüketerek, gündüz bağlı olan ağızlarımız sahura kadar devamlı çalışırdı.Bu sohbetler esnasında yenilen yiyeceklerin içeceklerin tadı,lezzeti farklı olurdu, bahçemizin beyaz çiğdemli cevizlerini babaannemin o sapsarı dut pestillerine sararak yemek pek keyifliydi.
    İftar sofralarınızda komşulardan gelen çeşitli iftariyelikler görmek ,Ramazanın bereketindendi.
    Annemin yaptığı sütlü kavurgalar ,yine kehribar sarısı dut kurusu(çemiçlerle) harmanlanmış çerezlerimiz çok orijinal hem de organik sohbet ziyafetlerindendi.İçecek olarak annem bahçemizde ki pembe gülleri toplar cam şişelerde su ve limon tuzuyla bir hafta güneşte bekletir, sonra sulandırıp şeker ilave ederek limonata türü bir içecek yapardı ve biz ona gül şurubu derdik. Özel günlerde mevlütlerde iftardan sonra konuklara ve ev halkına ikram edilirdi.
    Bugün hep yiyeceklerden söz etmeyeceğim elbette Ramazanda günümüzde yapılan çeşitli etkinlikler ve şenlikler mevcut ancak benim çocukluğumda ne yapılırdı hatırlamaya çalışıyorum.
    Divriği’nin çarşı merkezinde Aşağı –Hacı Hamam)’ın yanında ; Demirkale sineması vardı . Güzel film geldiğinde kadınlar hafta sonları aile matinelerine giderlerdi.İşte o sinemanın sahipleri o sene Ramazana özel dini ögeleri içeren film getirtmişti.Sanırım hicazı çekmişler ilahiler eşliğinde gösterime sunmuşlardı.Babamda çok dindar olan Babaannemin gönlünü almak istemiş ;’’ Ana sen hep hicaza gitmek için para biriktiriyorsun , sonrada hele oğlan evlensin ,şu öksüzüde baş göz edem, şu fakirede yuva kuram derken, paranda bitiyor ,ben sana daha kolay bir yoldan hicazı göstereyim demişti de; Babaannem şaşkınlıkla-‘Tövbe tövbe yine ne akıl düşündün günahkar etme beni diyerek babamı azarlamıştı.’Fakat babam çok ısrarla anasını ikna etmiş, sadece resimlerini göreceksin çalgı-malgı(müzik) yok,diyerek babaannemi ve bizleride faytona bindirip Demirkale sinemasına götürmüştü.
    İlk iki locayı babam bize kiralamış,ben hemen babaannemin yanında oturuyorum ,babaannem ne yaparsa bende aynını yapıyorum. Karşı duvarın yüzünde Hicazın,Kâbenin resimleri görününce , babaannem başını iki yana sallayarak ağlıyor, korkudanmı adettenmi ,bende başımı sağa- sola sallayarak ağlıyorum, o mistik müzik hani iftarda dinlediğimiz sufi müzik insanın ruhuna işliyor, müzik başlayınca babaannem iki eliyle yüzünü örtüyor , locanın duvarına kapanıp bakmıyor.Bende yüzümü kapatıp bakmıyorum.Bu gün yorum getirecek olsam şöyle düşünürdüm , acaba babaannem kendini hicazda hissederek huşu içinde hacı olurkenmi, kendinden geçip ağlıyordu,yoksa Müslüman aleminin bu günkü ağlanacak halinimi görüyordu da ağlıyordu.Bilinmez.
    Kısaca çocukluğumun Ramazan günlerinde acıklı,ağlamaklı film izlemekten başka bir şölen hatırlayamamıştım.Hülya ASLAN
    Sözlük:
    Bıldır: Geçen sene
    Pür-ü Pak: Tertemiz
    Teşin : Büyük bakır leğen
    Çemiç: Dut Kurusu
    Cilov: Parıltı,Parlak (Badana Divriği yöresi)
    Kömbe :Buğday unuyla,yumurta süt yağ karışımıyla çeşitli şekillerde yapılan bir çörek türü.

  • Harika UFUK.”Adana’dan bir Mesut Eray geçti”

    huh

    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

    Adana’dan bir Mesut Eray geçti. Herkesin onu daima gülen yüzüyle dost canlısı oluşuyla hatırlayacağı müstesna insan… Çok yönlü sanatçıydı. Tanıdıkça daha da hayrete düşürüyordu bizleri…

    Çocukluğumuzda, gençliğimizde düğünlere yerel sanatçılar davet edilirlerdi. Onu ilk defa konuk olduğumuz bir düğünde şarkı söylerken görmüştük. Kimin düğünüydü bilmiyorum ama eşi Nadide Hanım da yan masadaydı. Aile dostumuz Mualla Kont ve Ercan Kont Ailesinin de yakın dostlarıydı. Tarihi tam olarak hatırlamamakla birlikte yetmişli yıllardan söz ediyorum.

    7 Eylül 1982’de Adana’nın en eski, en köklü, eğitimi en güçlü liselerinden Adana Kız Lisesi’ne tayinim çıkmıştı. Burada farklı tarihlerde üç kızının da öğretmenleri oldum. Üç kızı da birbirinden değerlidir. Pırlanta gibi üç kız… (Bir de Fatih adlı çok değerli oğlu olduğunu biliyorum ancak onu pek tanımıyorum.) Kızları Şefika ve ikizler Tülin ile Pelin en sevdiğim öğrencilerimden olmuşlardır. Eşi Nadide Hanım da Adana Kız Lisesi’nin Okul Aile Birliğinin üyesiydi. Bu nedenle okula sık sık gelirdi, çocuklarının durumunu takip ederdi. Zaten Nadide Hanım okula sıkça geldiği için Mesut Eray çok seyrek gelirdi. Ayaküstü konuşurduk. Hep neşeli, hep güler yüzlü, hep enerjik, hep iyimserdi. Geleceğe umutla bakardı.

    Çocukları mezun olduktan sonra da sanat dünyasında yine Mesut Eray ile aynı ortamların insanı idik. Ses Gazetesi’nin köşe yazarıydı. Her zaman çocuklarının Türkçe ve Edebiyattaki başarılarındaki emeklerimi anlatarak teşekkür ve takdir ederdi. Ben de öğrencilerinin başarılarından kendine pay çıkaran bir öğretmen olarak sevinip gururlanırdım. Gördüğü yerde fotoğraflarımızı çekerdi. “Bir gün alırız.” derdik, ihmal ederdik çoğu zaman… Bir ara Çınarlı Mahallesindeki fotoğraf stüdyosuna uğrayıp fotoğraflarımı istedim, “Şu an yoğunum boş bir zamanımda onları bulurum.” dedi. Erteledik yine…

    11 Aralık 2012’de üçüncü şiir kitabım çıktığında imza günüme davet etmiştim. Geleceğini ve bana bir sürpriz yapacağını söylemişti. En sevdiğim şiirimi sormuştu. Ben de “Hepsini seviyorum ama “Müebbet” daha bir farklı…” diyince “O zaman o şiiri hediye olarak besteleyeceğim.” demişti. “O şiir çok uzun, üstelik bestelenmesi de çok zor sanıyorum.” desem de dinlemedi. Bir süre sonra aradıi ve şiirimi şarkı biçiminde telefonda okudu. Gerçekten çok şaşırdım. Bu kadar yetenekli bir besteci olduğunu düşünmemiştim. İnşallah bu bestesinin kayıtları vardır. Ölümünü düşünmedik ki hiç!

    Sonra “Sevgi Pınarım” adlı bir şiir kitabı çıkardı. Meğer sadece fotoğraf çekmezmiş, şarkı söylemezmiş, beste yapmazmış, köşe yazısı yazmazmış, şiir de yazarmış.

    1.2.2014 tarihinde Adana Altınkoza’nın Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonunda 50. Sanat Yılını kutlamıştı ma o tarihte çok rahatsızdım. Sağlık sorunlarım nedeniyle katılamamıştım.

    Gazeteler şöyle yazıyor:“Adana’nın sevilen fotoğraf ve ses sanatçısı Mesut Eray, son yolculuğuna uğurlandı. Tedavi gördüğü hastanede 68 yaşında hayatını kaybeden …”

    İşte yine yaprak dökümü…

    Değerli bir sanatçı, örnek insan, altın kalpli güzel ağabeyim Mesut Eray da zamansız gitti. Daha ne eserlere imza atacaktı ama olmadı. Şoktayım. Hala inanamıyorum. Hasta olduğunu bile kısa bir süre önce öğrenmişken Mesut Eray’ın ölüm haberini duymak çok üzdü beni… Hep gülen yüzünle hatırlayacağız seni…

    Allah rahmet eylesin.

    Acılı ailesine de tekrar baş sağlığı diliyorum.

  • Harika UFUK.”Kadir Gecesi”

    huh

    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

    Hem cuma hem kadir gecesi ne mutlu bize… Hayırlara vesile olsun.

    Çok şükür ki ulaştık mübarek Ramazan’a,
    Herkes sevinçli mutlu; baba, oğul, kız, ana,
    Kur’an-ı Kerim’imiz bildirir her insana,
    Bin aydan daha kutsal yetiş Kadir Gecesi.

    Kibirden uzaklaşır bütün rütbeler, sanlar,
    Çünkü Allah katında eşittir tüm insanlar,
    İftar sofralarında toplanır dostlar, canlar,
    Bin aydan daha kutsal yetiş Kadir Gecesi.

    Gönülde din sevgisi, eller göğe açılır,
    Üstümüze Rab’bimin rahmetleri saçılır,
    Sevaplar kazanılır, günahlardan kaçılır,
    Bin aydan daha kutsal yetiş Kadir Gecesi.

    Hazreti Muhammed’dir gönlümüzün sultanı,
    İsmini söyledikçe güçlendirir imanı,
    Camiler dolar, taşar; dua süsler cihanı,
    Bin aydan daha kutsal yetiş Kadir Gecesi.

    Harika’dır Müslüman, yardım eder herkese,
    Yoksula dağıttıkça azalmaz artar kese,
    “Allah, Allah!” dedikçe gül karışır nefese,
    Bin aydan daha kutsal yetiş Kadir Gecesi.

    HARİKA UFUK
    ADANA
    25 AĞUSTOS 2010
    SAAT: 21.15
    NOT 1: Bu şiir13.07.2015 Tarihinde Edebiyat Defteri Sitesinde “Uğur Böceği” ile ödüllendirildi.
    NOT 2: Bu şiir 14.07.2015 Tarihinde Edebiyat Evi Sitesinde “Yıldızlı Yazı” olarak seçildi.

  • İltimas İSMAYIL.”Sevdigim”

    ii

    Gülerken yüzünde güller açar , sevdigim,
    Gözlerin alevlener, ışık saçar, sevdigim.

    Nazenin perisin, Allahın bir lutfusun,
    Cana derman isterim, kaldım naçar , sevdigim.

    Aşığım ben can isteme, can bende degil,
    Canı canana verdim, tenden uçar , sevdigim.

    Bir bakışla ruhum çıktı, gitti bedenden,
    Ruhumu çaldı, sardı, alıp kaçar , sevdigim.

    Sevda ateşinde alevlendim, kül oldum,
    Tütsüm arşa ulaştı, kalbe açar, sevdigim.

    Alın yazım oldun, istemem hiç iltimas,
    İstila ettin beni gönlüme çar sevdigim.

    16 01 2016

  • İltimas İSMAYIL.”Esir arzular”

    ii

    Cevapsız sorumsun,bitmeyen cümlem
    Hep seni yazarım ,sözlerim esir
    Vüslata ermeğe,yetmedi hamlem
    Kör oldum nurundan ,gözlerim esir.

    Her iki dünyada bana lazımsın
    Ellere siperim,tadım,tuzumsun
    Rüzgarda savrulan karım,buzumsun
    Kışlarım bitmiyor,yazlarım esir.

    Zaman akıp gider bir su misali
    Ömür vefasızdır yıllar timsali
    Hasretin durmuyor kalbe irsali
    Artık gücüm bitti,dizlerim esir.

    Doğdu talihime bir sabah vaktı
    Gözünü süzdürüp manalı baktı
    Bakışı kavurdu, kalbimi yaktı
    Ateşınden kül oldum,közlerim esir.

    Gidilen her bir yol yeni başlıktır
    İleri gitdikce diken,taşlıktır
    Aşığın evveli,sonu faşlıktır
    Kimseden yardım yok,izlerım esir.

    Hicran nağmesini çalıyor keman
    Ömür geçıp gider, vermiyor aman
    Felek karar kıldı,susuyor zaman
    Şarkılarım sustu,sazlarım esir.

    14 01 2016

  • İltimas İSMAYIL.”BULAMAZSIN”

    ii

    Kalbime girmeye çalışan yolcu
    Boşuna uğraşma yol bulamazsın
    Ödenmedi hala gönlünün borcu
    Avare dolaşma pul bulamazsın.

    Umarım dönersin yolun başından
    Kocaman adamsın utan yaşından
    Umut mu beklersin mezar taşından
    Toprağa bulaşma kul bulamazsın.

    Gözümde Fatih’tin gönlümde aslan
    Kaybettin diyemem göğsüme yaslan
    Boş teneke gibi sokakta paslan
    Yanıma yanaşma çul bulamazsın.

    Sönmüş bir ocakta ateş arama
    İncitme gönlümü basma yarama
    Yüreğim kapalı artık harama
    Hadi git sırnaşma kol bulamazsın.

    Yüzlercesi gelip kapımı çaldı
    Aşk mecnun ettirdi çöllere saldı
    Helal olmayınca gözümde kaldı
    Çocuksun oynaşma sol bulamazsın.

    Misafir ol ama temelli değil
    Birazcık saygı duy önümde eğil
    Her olur olmaza veremem meyil
    Hemen de kaynaşma hal bulamazsın.

    20/05.2016

  • İltimas İSMAYIL.”SUSTU YÜREĞİM

    ii

    Kalbim sıkıntılı, üzülüyorum
    Kederle gözümden süzülüyorum
    İnci tek yanağa düzülüyorum
    İçimde matemdi yas tı yüreğim.

    Hiç ısınamadım sıcak teninde
    Vefadan eser yok senin geninde
    Gözlerim yoruldu yumdum sonunda
    Vüslattan umudu kesti yüreğim.

    Kafamın içimden çık git ne olur
    Ömrüm heder gedir, zamansız solur
    Rüzgar yakalayıp saçımı yolur
    Bir ömür boşuna esti yüreğim.

    Kalbimde kanayan yaraya döndün
    Güneşim sanırdım, her gece söndün
    Gülü hak etmedin, dikene yöndün
    Çürüttün içimi, kustu yüreğim.

    Aşk için ağlayan gözümü sildim
    Yüreksiz birisin, anladım, bildim
    Bak senin yüzünden ne hale geldim
    Hayattan usandı, küstü yüreğim.

    Kışın esiriyim, görmedim yazlar
    Sevda nağmesini çalmadı sazlar
    Dilimden döküldü sonuncu sözler
    Bir daha konuşmaz, sustu yüreğim.

    23.05.2016.

  • Harika UFUK.”Kimseye kul olmam Allah’tan başka”

    huh

    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

    Dünyaya gelmişim Hakk’ın izniyle
    Kimseye kul olmam Allah’tan başka.
    Atamı bilmişim Hakk’ın izniyle
    Peygamber yolunda düşmüşüm aşka,
    Kimseye kul olmam Allah’tan başka.

    Gençlik yıllarımda deli bir taydım,
    Bazen çılgın bir ok, bazen de yaydım,
    Küçükleri sevdim, büyüğü saydım,
    Peygamber yolunda düşmüşüm aşka,
    Kimseye kul olmam Allah’tan başka.

    Hayat denen sahne çok garip yermiş,
    Erenler ömürden himmetler dermiş,
    Bazı insanlar da ipe un sermiş,
    Peygamber yolunda düşmüşüm aşka,
    Kimseye kul olmam Allah’tan başka.

    Güzellik nedir ki bir anda biter,
    Gün gelir hanende baykuşlar öter,
    Ocağın dumanı sensiz de tüter,
    Peygamber yolunda düşmüşüm aşka,
    Kimseye kul olmam Allah’tan başka.

    Harika der:Kapılma dünya malına,
    Aldanma arının tatlı balına,
    Yapışır dört adam yarın salına,
    Peygamber yolunda düşmüşüm aşka,
    Kimseye kul olmam Allah’tan başka.

    Adana.27.12.2011.SAAT: 14.15

  • İltimas İSMAYIL.”Öyle yar..”

    ii

    Yarın derdin kimse bilmez yar anlar
    Kalpte durar iz bırakar yaranlar
    Dünya dönmez, sensiz olmaz yarınlar
    Seven kalbim sende yar mı söyle, yar.

    Tene eder eller, yürek yaralar
    Kimse elac olmaz, gönlü yar alar
    Hemen eser kalmaz gider yaralar
    Yüregin sazak mı, kar mı söyle, yar.

    Terlanlar kıy vurar ovu sar alar
    Seven hasta gibi dertten saralar
    Aşıklar lokmantek yara saralar
    İlac mi sendeki, har mı söyle, yar.

    Yüzünü döndersen rengim karalar
    Bu dünyayı duman alar, kar alar
    Yar gözden salanı eller karalar
    Beni sevmek sende ar mı söyle, yar.

    Zülmet gece idam keser dar alar
    İşve yapar, kalp üzüler, daralar
    Libasını ince giyip, dar alar
    Bu aşığın suçu var mı söyle, yar.

    18.01.16

  • İltimas İSMAYIL.”Düşüncələr…”

    ii

    Haydı gəl qələmim bir yalan yazaq
    Dünyanın dərdi yox, sevdadan yazaq
    Sevənlər bəxtiyar, üzləri gülür
    Yalançı aşiq yox, vefadan yazaq.

    Heç kim başqasına əyri baxmayır
    Hiylə çələngini başa taxmayır
    Üzə gülüb sonra qara yaxmayır
    Mehriban dostlardan, səfadan yazaq.

    Gül üzlü gözəllər nazla gəzirlər
    Çəməndən çiçəklər, güllər üzürlər
    Hərdən cuşa gəlib göz də süzürlər
    Vurduğu oxlardan, cəfadan yazaq.

    Böyüklər, kiçiklər Allah yolunda
    Dədələr, nənələr evlad qolunda
    Hər kəs sədaqətli, yarın solunda
    Tapmazsaq belece kafadan yazaq.

    27.05.2016

  • İltimas İSMAYIL.”Bu sevda başımdan gider mi…”

    ii

    Gönlümü yerinden koparsam, atsam
    Bin parçaya bölüp rüzgara satsam
    Ölsem de ebedi uykuya yatsam
    Bu sevda başımdan gider mi söyle…

    Dağlar, taşlar duysa benim sesimi
    Illere götürse bahar nesimi
    Dizlerinde versem son nefesimi
    Bu sevda başımdan gider mi söyle…

    Yıllarca beklesem hayale dalsam
    Yarim gelir belki, yollarda kalsam
    Bu canı bin derde , belaya salsam
    Bu sevda başımdan gider mi söyle…

    Başka bir güzele aldansam, yansam
    Kendimi unutsam sevgimi dansam
    Ellerden saklasam, gizlinde yansam
    Bu sevda başımdan gider mi söyle…

    20.02.16.

  • Remzi ZENGİN.(Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiirler

    10498648_1088017144548624_2375876398071380324_o

    Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı,
    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temsilcisi

    Hasret, Yine Hasret

    Hicran haberi bu; dilhûn etti gönlümü
    Daha yaşamadan, aldı gitti ömrümü
    Sanki kurşun yedim, bilemedim kendimi
    Hasret, yine hasret, ben daha çok beklerim.

    Her yer çöktü bir an sanki afet, zelzele
    Hazan vakti geldi, döndü her şey gazele
    Zaten hasret idim, hasret kaldım güzele
    Hasret, yine hasret, ben daha çok çekerim.

    Değme tabip değme, bu gönlümde yâre var
    Bul gel dermanımı, bulmak için yâre var
    Zaten zindan idi, şimdi dünya daha dar
    Hasret, yine hasret, günü güne eklerim

    Gitme canım gitme, koma beni sen sensiz
    Boynu bükük, garip buralarda kimsesiz
    Varsın her şey eksik olsun, duramam ki ben sensiz
    Hasret, yine hasret, ben sensiz ne ederim.

    28.06.1995-Tokat

    İsimsiz Şiir

    Bazen seni görüyorum Ankara sokaklarında
    Bu odur diyorum, peşinden gidiyorum
    Fakat hayallerim boşa çıkıyor
    Yüzüme kapanıyor umut kapılarım
    Her taraf taş duvar oluyor
    Güller soluyor, gökler kararıyor

    Seni ne zaman bulacağım bilmiyorum.
    Fakat bir gün “Kavuşurum elbet.” diyorum
    İnşallah boşa çıkmaz ümitlerim de
    Bir gün gerçek olur hayallerim.
    Umutlarımın meyvesini toplar
    Sana deste deste veririm.
    Yeterki sen, bana bir görün,
    Gülümse, seslen.
    Bunu ne kadar istiyorum, bir bilsen.
    ‘Ayva yarılınca, sevgili darılınca güzeldir.’
    Der bir şair.
    Hani, sen bana darılmıyorsun bile.
    Yeter artık çektiğim,
    Yeter artık bu çile…

    (22.7.1972-Ankara)

  • Remzi ZENGİN.(Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiirler

    10498648_1088017144548624_2375876398071380324_o

    Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı,
    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temsilcisi

    Hain Şubat

    Ayrılık veriyor firkat
    Dizimde kalmadı takat
    Şu benim talihime bak
    Yirmidokuz çekti şubat

    Kötünün yanında yokuz
    Zalime atılan okuz
    Sıladan ayrıldım diye
    Şubat çekti yirmidokuz

    Ayrılık canıma yetti
    Gördün mü bak felek netti
    Ben gurbete çıktım diye
    Şubat yirmidokuz çekti

    (13 şubat 1972)
    (Bahçelievler/Ankara)

    Hasret

    Düştüm gurbet ellerine
    Sürüp giden yollarına
    Yarin şirin dillerine
    Hasret kaldım, hasret kaldım

    Baharda açan gülüne
    Seherde esen yeline
    Yarin incecik beline
    Hasret kaldım, hasret kaldım

    Çamlıbel’in yokuşuna
    Tozanlı’nın akışına
    Yarin tatlı bakışına
    Hasret kaldım, hasret kaldım

    Gurbeti bitecek sandım
    Tatlı hayallere daldım
    Hem yarime, hem yurduma
    Hasret kaldım, hasret kaldım

    Remzi der seher yeline
    Selam söyle sevdiğime
    Beni unutan yarime
    Hasret kaldım, hasret kaldım

    (9.8.1973-Konya)

  • Nezihe GÜLER.”YALAN DÜNYA”

    Dur dünya yeter döndün, başımı aldın gittin.
    Dost musun, düşman mısın bana ne işler ettin
    Düşlerimi kararttın, hayatımı söndürdün.
    Yazımı, baharımı kara kışa döndürdün.

    Yalan dünya demişler seni sevmeyen, kesin.
    Kandırıp nefretini kazanmışsın herkesin
    Ama kurtulmak çok zor, sımsıkı tutuyorsun.
    Yaptığın cefaları hemen unutuyorsun.

    Yeter ey koca dünya, bırak yakamı artık
    Tüm insanlar aynıyız hepimiz senden bıktık.
    Sense bizlere inat habire dönüyorsun
    Dertlilere bakıp da sinsice gülüyorsun.

    Yeter artık ben senden usandım gidiyorum
    Sen istemesen bile seni terk ediyorum.
    İnanmıyorsan eğer, sor şu cümle âleme,
    Sana veda, gidiyorum ben öteki âleme.

    Arkamdan çağırsan da artık sana gelemem.
    O kadar yıldırdın ki seni asla sevemem.
    Kıyamete kadar dön, durma milleti kandır,
    Zavallı insanları yalanlarla inandır.

    Neyin var ki seveyim, çileden dertten başka,
    Sana göre her şey hoş, sanki her olay şaka,
    Hiç kimseye acımaz, kimseyi sevemezsin,
    Hey gidi koca dünya, sen ne melanet şeysin!

  • İltimas İSMAYIL.”GEL MUTLU OLALIM”

    ii

    Off, şeker dudağın yine büzülmüş
    Gözlerin akıyor ipi çözülmüş
    Yanağına damla-damla süzülmüş
    Kıyamam can sana ağlama artık.

    Küllerden sıyrılsın yansın közlerin
    Gam keder görmesin güzel gözlerin
    Ruhumu okşasın tatlı sözlerin
    Seven yüregimi dağlama artık.

    Kapına gelmişim boynum bükülü
    Ağlama yüregim hepden sökülü
    Gözlerm ömürlük sana dikili
    Al giyin, siyahlar bağlama artık.

    Bahar gelmiş yine dallar tüllenir
    Güneş gülümseyir,çöller güllenir
    Meyil salmış güle bülbül dillenir
    Bu aşkı alalım sağlama, artık.

    07.03.16

  • Remzi ZENGİN.(Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiir

    10498648_1088017144548624_2375876398071380324_o

    Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı,
    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temsilcisi

    Gurbet-3

    Merdini de deli gönül merdini
    Dökemedim hiç kimseye derdimi
    Özledim yarimi, güzel yurdumu
    Şu gurbet ellerde kimsesizim ben
    Ellerin yurdunda bir garibim ben

    Çekilmez gurbetin cevr ü cefası
    Yalanmış dostların ahd ü vefası
    Tütüyor gözümde sıla sefası
    Şu gurbet ellerde bir garibim ben
    Ellerin yurdunda kimsesizim ben

    Bitmiyor gurbette cefalı günler
    Derdim kimse bilmez,halden kim anlar
    Gitsem geçit vermez dumanlı dağlar
    Şu gurbet ellerde bir garibim ben
    Ellerin yurdunda kimsesizim ben

    (07.07.1973-Ankara)

  • Remzi ZENGİN.(Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiir

    10498648_1088017144548624_2375876398071380324_o

    Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı,
    Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temsilcisi

    Gurbet-2

    Topçam dağı, şimdi başın kar m’ola
    Kar olan yerlerde duman var m’ola
    Sılada bizi de anan var m’ola
    Gurbet elde geçmez oldu günlerim

    Serin eser seher yeli sılada
    Aylar geçti kala kaldık burada
    Mektup gelir, selam gelir arada
    Gurbet elde geçmez oldu günlerim

    Yaz bahar gelende, gülleri biter
    Gülün dallarında bülbüller öter
    Gülümün kokusu burnumda tüter
    Gurbet elde geçmez oldu günlerim

    Gülüm açtı, yanında var tomurcak
    Tomurcak açacak bahar gelincek
    Yüzünde gül açar sanki gülüncek
    Gurbet elde geçmez oldu günlerim

    Remzi der ki gurbet ele düşende
    Söyler dilim deli gönül coşanda
    Yolum uzak, karlı dağdan aşanda
    Gurbet elde geçmez oldu günlerim

    (23.1.1978-Ankara)

  • TÜRK İSLAM KÜLTÜRÜMÜZE; YAZILARIYLA BASIN YAYIN ALANINDA HİZMETLERİYLE KATKI VERMİŞ DEĞERLİ BİR BÜYÜĞÜMÜZ; ÖNCE VATAN GAZETESİ SAHİBİ ,DUAYEN GAZETECİ BAŞARILI İŞ ADAMI,SAYIN ABDULLAH AKOSMAN İLE SÖYLEŞİMİZ:

    har

    Hülya ASLAN:Sn.AKOSMAN öncelikle ‘’ÖNCE VATAN ‘’gazetenizin adını ve verdiği mesajı açarmısınız lütfen.
    Abdullah AKOSMAN: Önce Vatan, isminden de anlaşılacağı gibi, tüm insanlarımızı, farklılıklarına rağmen bir vatanın, bir bayrağın altında kenetlenmeye çağıran ve bu ülkü etrafında oluşan fikirlere yer veren ve bu fikirleri çevresine yayma girişimini hedef edinmiş bir yayın organıdır.
    Hülya ASLAN: Sn. AKOSMAN Sizi ,gazeteci,yazar,şair ve iş adamı sıfatlarınızla çok yönlü ,mükemmeliyetçi ,prensiplerine bağlı bir insan olarak tanıyoruz . Bize edebi özgeçmişinizi anlatırmısınız?
    Abdullah AKOSMAN: 1946 da TRABZON-OF da dünyaya geldim. liseyi memleketimde bitirdim,yüksek tahsil için İstanbul’a geldim hukuk ve gazetecilik eğitimi alarak, özellikle medyayı seçtim. Üniversite öğrenimim sırasında , 1965 yılında Üsküdar’da yayınlanan ‘Yeni Çığır’ dergisinde ilk yazı ve karikatürlerim yer aldı.Milliyet Gazetesi’nde çalıştım. Daha sonra ;Türk gazeteci, makale ve köşe yazarı(d. 7 Şubat 1933, Ereğli, Zonguldak), Mehmet Şevket EYGİ ile tanıştım. EYGİ benim Kültür sanata karşı yeteneğimi yönlendiren kişi oldu , Ulusal Bugün Gazetesi’nde uzun süre sanat köşesi yönettim. 1993’te Ayrıntılı Haber gazetesini satın aldım. 2001’de Önce Vatan Gazetesi’ni yayınlamaya başladım. 2006’da VATAN TV’yi kurdum. Halen gazetecilik ve matbaa işletmeciliği ile uğraşmaktayım.
    Hülya ASLAN: Sn. AKOSMAN: 1965 ‘den bu güne hizmette olan şirketiniz REK-DAğ ile Vatan TV devam ediyormu,yarın için hedefiniz nedir?
    Abdullah AKOSMAN: REK-DAĞ : ( Reklamcılık, Mali Müşavirlik, Yayıncılık ve Dağıtım Ticaret Limited Şirketimi ) 51. Yılında ekonomik sebeplerden dolayı beklemeye aldım.
    2006’da kurduğum VATAN TV’ de yayında değil,Çünki ;Televizyon, gazete işletmesinden daha zor ve masraflı bir yatırım. Garantili reklam gelirleri ve sponsorlar olmadan yeniden düşünmüyorum.
    Hedefim: İş hayatında hedefler bitmez, yarınlara yüksek teknoloji ürünü matbaalar kurabilmek ve 24-30 sayfa tamamı renkli olarak ‘ÖNCE VATAN’ gazetemizi basabilmeyi hayal ediyorum.
    Hülya ASLAN: Sn. AKOSMAN,Kültür sanatımıza direk katkı sunan biri olarak Edebiyat hakkında fikirlerinizi bizimle paylaşırmısınız?
    Abdullah AKOSMAN: Şiir yazmak veya okumak, bir enstrüman dinlemekten alınan haz gibidir.Benim çocuk yaşlarımdan beri sanata, şiir ve edebiyata karşı bir eğilimim vardı. 1972 ve 1986 yıllarında iki şiir antolojisi yayınladım.
    1972’ de genç şairlerden derlemeler halindeki Antolojimiz’’ GENÇ ŞAİRLER ŞİİR ANTOLOJİSİ’’ o yıllarda bir ilk olması bakımından önemlidir,Kapak tasarımı da modern ve farklı olarak çok beğenilmişti.Karadenizli olduğumdan denize karşı bir tutkunluğum var,kapak resimdeki renk ve çizgiler deniz dibi manzarasını,daha doğrusu dünyasını yansıtıyor,kapağın altında şairlerin gizli duygularının toplanıp su yüzüne çıkarılması düşlenmişti.
    1986 ‘YENİ ÇAĞRI ANTOLOJİSİ’’ ni yayınladım kapağında barış güvercini olan barışa ve sevgiye, özgürlüğe kanat çırpan duyguların toplandığı antolojimiz yine çok beğeni almıştı.
    Hülya ASLAN: Sn. AKOSMAN,kendi şiir yahut diğer Edebiyat türlerinde kitaplarınız mevcutmudur?
    Abdullah AKOSMAN: 1981-84 yılları arasında aylık sanat dergisi Yeni Çağrı’yı yayınlamaya başladım.Yoğun çalışma tenposuyla kendime zaman bulamadım desem doğru olacak, yıllarca meşakkatle,fedakarlıkla yürüttüğüm gazeteciliğim sırasında çok kıymetli anılarım,duygularımı biriktirdiğim şiirlerim oldu en kısa zamanda Otobiyografi türünde kitap denememi kaleme alacağım, siz değerli okurlara duyurmuş olayım.Yayınladığımda gençlere bir yol haritası olacağı kanaatindeyim .
    Hülya ASLAN: Sn. AKOSMAN İyi gazeteciyi nasıl tanımlarsınız ,meslekle ilgili slogan haline gelmiş, prensiplerinizi yansıtan veciz bir sözünüz varmıdır?
    Abdullah AKOSMAN:- Toplumun ahlak kurallarına en etkin şekilde uyması gereken mesleklerden biri de gazetecilik sektörüdür. İyi gazeteci bu kurallara uyarak,gerçekleri aktarabildiği sürece halka hizmet eden kişidir.
    ‘’ İyi gazeteci ; kendi çıkarını değil toplumun çıkarını ön planda tutabilendir.’’Abdulllah AKOSMAN
    Hülya ASLAN: Sn. AKOSMAN, Özgür Basın’ı nasıl tarif edersiniz?
    Abdullah AKOSMAN:-Bu dönemde ülkemizde bağımsız basın bulabilmek hayli güç.Basına yasama,yürütme ve yargıdan sonra 4.kuvvet denilir. Basının, tarafsız ve objektif görevini yerine getirebilmesi için, bağımsız ve tarafsız yargıya ihtiyacı vardır. Basının eleştiri odağında her zaman iktidarlar vardır. İktidarın hışmından basını koruyacak olan ancak bağımsız yargıdır.Tarafsız basın bana göre özgür sayılır,ancak;Sadece gazetecilik yaparak ayakta durabilmek güçleşti. Bu nedenle medya sahipleri başka işler de yapıyor.
    Başka işler yapınca, hükümetlerle daha yakın ilişkiler içine giriyorlar. Bu yakınlık basını etkiliyor ve basın tarafsızlığını kaybediyor. . Ekonomik zorunluluklar, basını yandaş medya haline getirmiştir,kısaca günümüzde basın kuruluşları sanayi dalı haline gelmiştir. Sektörle ilgili idârî ve hukukî alanda yapılması gereken hayatî düzenlemelere ihtiyaç vardır.Basında güçlü oto kontrol sistemi kurulmalıdır. Basının tarafsız ve objektif görevini yerine getirebilmesi için, bağımsız ve tarafsız yargıya ihtiyacı vardır.
    Hülya ASLAN Sn. AKOSMAN,Yerel Basın’ın güçlenmesi için neler yapılmalıdır?
    Abdullah AKOSMAN: Batıda gazeteler çoğunlukla bölgeseldir, bizde ulusal olma çabası yoğundur.
    Basın, kamu işlevi görüyorsa, KAMU’nun dağıtım sektörüne yerel ve ulusal basına sahip çıkması destek vermesi gerekir.
    Hülya ASLAN: Sn. AKOSMAN İnternet Gazeteciliği’ yazılı basını nasıl etkiledi ve geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
    Abdullah AKOSMAN: Okuma alışkanlığı zayıf olan toplumlarda , İnternet ortamında habere hızlı erişim sebepler arasındadır,bir diğer sebepse ekonomik sıkıntılar sebebiyle, yazılı basında önemli tiraj kayıpları yaşanmıştır. Sonuç olarak internet ortamının geleneksel gazeteciliğe oranla okura sunduğu avantajlar İnternet Gazeteciliği’ni daha cazip kılmaktadır. Hal böyle olunca; gazeteyi ele alıp, onun kokusunu duyarak okumanın keyfi ,hiç bir yerde yoktur diyenler de malesef giderek azalmaktadır.. ABD’li araştırmacılar, yazılı basının ömrünün kısaldığını belirtiyorlar.Biz de bu nedenle internet gazeteciliğine ağırlık veriyoruz.
    Hülya ASLAN: Sn. AKOSMAN : Sizce ülkemizde basın üzerinde gizli sansür uygulaması var mı? Varsa ne tür bir sansür uygulanmaktadır?
    Abdullah AKOSMAN: Günümüzde gizli değil açık açık sansür uygulanmaktadır. Toplumu sindirme operasyonu, sistemli bir şekilde yapılmakta.,düşünenler, düşüncelerini açıklamaktan kaçınmaktadır. Korkutucu bir baskı söz konusudur,oysa gazete dediğin çok sesli olmalıdır.
    Hülya ASLAN: Sn. AKOSMAN basın mesleğine yeni girecek gençlere neler tavsiye edersiniz?
    Abdullah AKOSMAN: Genç gazetecilere öğüdüm, sadece okullarda öğrendikleriyle yetinmesinler…Gazetecilik öyle zor bir meslek ki…her konuyu az çok bilmeleri gerekiyor…Her konuda rahatça yazı yazabilmelidirler…Bunun için de bol bol araştıma ve inceleme yapmaları gerekir…
    Hülya ASLAN. Sn. Abdullah AKOSMAN beyefendi, bize zaman ayırıp tecrübelerinizi,değerli fikirlerinizi paylaştığınız için teşekkür ediyor saygılarımı sunuyorum.