.. yazı vicdanın kanamasıyla oluşur. Yazar, insanlık için vicdanını kanatarak mürekkep yapana denir.

AKALEMLER 32. SAYISI OKURUYLA BULUŞTU.

İki ayda bir yayınlanmakta olan akalemler dergisi 32. sayısı okurla buluştu.

Mağara Edebiyatı takdimi ile okurunu selamlayan dergi. “Edebiyat insanın arzularını, kederlerini, ıstırap ve acılarını konu edinir.” Diyerek toplumsal duyarlılığa vurgu ile sözü Diyarbakır annelerine getiriyor. Edebiyat kamuoyunun ve yazar camiasını konuya duyarsızlığı ile yazar tanımını “…yazı vicdanın kanamasıyla oluşur. Yazar, insanlık için vicdanını kanatarak mürekkep yapana denir.” Hükmü ile Anne acısına duyarsızlığı Platon’un mağara benzetmesine atıfla, günceli gerçeklikten uzak, gölge oyunu olarak niteliyor. Her türlü ideolojik körlüğün dışında olduğunu belirten dergi: “Kendi ideolojik mağarasında yaşayanlar bizim ışığımızı görmeseler de olur.” Cümlesiyle kendi edebiyat konumunu belirginleştiriyor. 

Kapağında Şair Ahmet Tevfik Ozan’a yer veren dergi geçtiğimiz ay kaybettiğimiz Prof.Dr. Ahmet Tevfik Ozan’a geniş yer ayırmış. Lütfü Şehsuvaroğlu’nun dörtlüğü kapakta yer alırken, Rıfat Yörük, Osman Aytekin, Selçuk Şamil, Selim Tunçbilek yazılarına Ahmet Tevfik Ozan’ın şair kişiliğini konu etmişler.

Derginin son sayılarında dikkat çeken yazarlarından Beste Bekir; çıkış yazısına uygun duyarlılıkla “Savaş Edebiyat Çarptığında” başlığı ile savaşın acılarını konu edinen edebiyata vurgu yapmış.

Derginin önemli hikâyecilerinden Melike Çelik ile birlikte Funda Karakeklik, Kübra Kızıltoprak zevkle okunan konulara el atmışlar.

Şiirleri İle Dergide dikkat çeken imzalar ise; Burhan Kale, Kurtuluş Çelebi, Yüksel Gazioğlu, Hızır İrfan Önder.

Hilal Kutlu Dergide sürekli yazan kalemlerden, “Mektubumun Hayaleti” isimli yazısıyla akalemler’de okuyabileceğiniz isimlerden. 

akalemlerdergisi@gmail.com adresi üzerinden dergiye erişebilirsiniz.

Derginin Çıkış Yazısı:

MAĞARA EDEBİYATI

Edebiyat insanın arzularını, kederlerini, ıstırap ve acılarını konu edinir. Diyarbakır’da onlarca anne karda, kışta, gözyaşları içinde aylarca evlatlarının yollarını gözlüyorlar. Bu dram karşısında insanlık gibi edebiyatımızda sus pus olmuş durumda. Edebiyat hayatın bu acıklı cephesine gözlerini kapamış durumda. Neden? Edebiyat insanının yaşamadığı, tatmadığı bir keder mi bu? Sanmıyorum. Kaç edebiyat insanı bu acıyı yaşamıştır kim bilir? Ama bizde bu durum sanki A. Camus’un yabancı romanına konu edindiği anne çocuk ilişkisine benziyor. Edebiyatçılar güncel olanın peşinden koşarken yapayalnızlık içinde çırpınan annelerin acılarını işitmiyorlar. Oysa yazı vicdanın kanamasıyla oluşur. Yazar, insanlık için vicdanını kanatarak mürekkep yapana denir.

Yazarlar, büyük(!) edebiyatçılar neredesiniz. Hangi mağaranın kovunda gölgelerden yansıyan sesleri ve şekilleri gerçeklik sanarak yazmaya devam ediyorsunuz? Şimdi size güneşi göstermenin anlamı olmadığını da biliyoruz. Diyarbakır’da bülbül hikâyesinin kendisi şimdi çadırdaki anneler. Gül gibi evlatlarının kokusunu ciğerlerine çekerek bayram etmek istiyorlar. Bu acı okur kaybettirir size değil mi? Oysa hiçbir annenin acısı kâr zarar hesabına evirilemez. Yusuflar kuyuda, anneler çadırda sizde mağaranızda. Yaşasın sesler, gölgeler ve duyarsız edebiyat demeyeceğiz.

Hayatın gerçeğine gözlerimizi kapatmak istemeyen bir dergi olduk. Bu yolda bildiğimiz türküyü söylemeye devam edeceğiz. Kendi ideolojik mağarasında yaşayanlar bizim ışığımızı görmeseler de olur. Her türlü ideolojik körlüğün karşısında olduk. Tek çabamız toplumun ihtiyacı olan hassasiyeti gözetmek. Kalemi vicdanımızın dışında hiçbir çıkar grubu veya çıkarımızın emrine vermedik. Sayfalarımızı da… O nedenle yalnızca kamu kaynaklarından gelir devşirmek için çıkmıyoruz. Ismarlama yazılar beslemiyor bizi. Sanata, insana, değere ve okura saygı…

akalemler          

Kaynak: http://www.edebiyatgazetesi.net/