BİR KIŞ GÜNÜ VAHŞETİ HOCALI
Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği-KÜMBET Dergisi adına katıldığım, Nevşehir’de yapılan Uluslararası 7.Kapadokya Şiir Şöleni’nde pek çok değerli şair ve yazarla birlikte Azerbaycan’dan davet edilen ve gıyaben bizi iyi tanıyan iki edebiyatçı dostla tanıştım: Dünya Genç Türk Yazarlar Birliği Başkanı Ekber Goşalı ve Seher Ehmed. Azerbaycan sevgimizden olacak programların bazı bölümlerine birlikte katılıp bol bol iki kardeş ülkenin kültür ve sanatı üzerine konuştuk.
Ekber Goşalı, 1973 Azerbaycan-Tovuz doğumlu. Azerbaycan Prezidenti yanında Devlet İdarecilik Akademisi mezunu. Oldukça aktif bir kültür dünyasının içinde. Azerbaycan-Türkiye arasında adeta bir gençlik köprüsü kurmaya çalışıyor. Ölü Yukusu (hikayeler) ve Ölümlerin Ötesi (şiirler) adlı iki eseri var.
Azerbaycan’da yayınlanan bazı kitapları onlar bize hediye ederken biz de naçizane kaleme aldığımız şiir kitaplarımızdan ve Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği’nin yayını KÜMBET Dergisi’nin özel sayılarından takdim ettik.
Söz verdiğim üzere otobüsle dönüş yolculuğumda, yürekleri Türk Dünyası sevgisiyle atan bu dostlardan Proje Başkanlığını ve Genel Direktörlüğünü Ekber Goşalı’nın yaptığı Şamil Sabiroğlu ve Efsane Bayramkızı’nın ortak bir çalışması “Bir Kış Günü Vahşet Hocalı” eserini hüzünle okuyarak Tokat’a geldim.
Eko Avrasya Yayınları arasında 2013/3 sayı kodu ile –Dünya Genç Türk Yazarlar Birliği’nin patenti ile çıkan eser Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına bağlı Sivil Toplum Örgütlerine Devlet Desteği Konseyi’nin maddi desteği ile ”Azerbaycan’ın maddi ve gayri-maddi mirasına karşı Ermeni vandalizmi” isimli proje çerçevesinde yayınlanmış.
Ankara Sata Reklam Tasarım Basın Yayın Matbaacılık Org.Dan.İnş.İç ve Dış Tic.Ltd.Şti’nde 2012 Ekim ayında birinci hamur kağıda 137 sahife 1000 adet basılan eserin danışmanlığını Prof.Dr.Nizami CAFEROV, Prof.Dr.Nejdet ÜNÜVAR, Hikmet EREN, İbad M.HÜSEYNOV, İlham S.İSMAYYILOV, Mübariz H.GULİYEV, editörlüğünü Kerküklü dostlarımızdan Dr.Şemsettin KÜZECİ ve Azerbaycan’dan benim Azerbaycan’da basımı yapılıp dağıtılan: ”Niksar’dan Azerbaycan’a Bir Demet Har-ı Bülbül” eserimin de editörlüğünü yapan Oktay HACIMUSALI kardeşimiz gerçekleştirmiş.
Eserin ilk bölümünde ,Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham ALİYEV’in kısa bir sunuşundan sonra değerli dostum ,Avrasya Ekonomik İlişkiler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hikmet EREN’in “Önsöz”ü yer alıyor.
Kitabın ön kapağında o günlerin vahşetini sergileyen siyah beyaz bir resimle arka kapakta yer alan şu dramatik ifadeler aslında eserin özünü de ortaya koyuyor.Bu yüzden okumadan önce Ermeni katliamlarıyla ilgili yeni bir belgesel izlemeye hazırlıklı ve metanetli olmanız gerekiyor.
“Hocalı soykırım zamanı 613 Azerbaycanlı:
106 kadın,63 çocuk, 70 ihtiyar vahşice katledilmiştir. (Diri -diri yakılmış,kafa derisi soyulmuş,boynu vurulmuş,gözleri çıkartılmış, gebe kadınların karnı süngülenmiştir)
8 aile son kişisine dek mahvedilmiş, 25 çocuğun her iki velisi, 130 çocuğun velilerinden biri katledilmiştir. 76 çocuk, toplam 487 kişi sakat edilmiş, 1275 kişi rehin alınmıştır. 150 kız-gelinin kaderi ise hâlâ belirsiz kalıyor…”
Altı bölümden oluşan esere ilaveler ve 60 fotoğrafın yer aldığı Fotoğraflarla Hocalı bölümü de konulmuş.
İki devlet bir millet olmakla gurur duyanlarımızın Azerbaycan’daki 20 Ocak 1990 Bakü katliamını, Karabağ, Suşa, Hankendi ve Hocalı’da Ermeni ve Ruslarca hunharca yapılan katliamları bilmemelerini düşünemiyoruz.BUGÜN Azebaycan’ın başkenti Bakü’de Şehitler Hıyâbânı’ndaki meçhul kız kabri, Hollanda’nın Lahey kentinde bir anıt ve Bakü’ye bağlı Hatayi ilçesindeki kucağında ölmüş yavrusuyla dünyaya olup bitenleri haykıran “Ana harayi (Anne Çığlığı) anıtı gelip geçene ve yıkılmadığı müddetçe geleceğe bu dramı daima anlatacaktır.
Hocalı’da neler mi oldu? sorusuna bu eserde istediğiniz cevapları gözleriniz buğulanarak, yüreğiniz burkularak cevap alacaksınız.
1992 Şubat’ını 25’ini 26’sına bağlayan gece Hankenti’ndeki eski Sovyet Ordusu’na ait 366.Motorize Alayının ve Ermeni kasaplarının Hocalı’yı tamamen yok etmesi ve kurtulmak için yalınayak kaçan sade vatandaşların insanlığa yakışmayan yöntem ve işkencelerle katledilmesiyle tarihteki yerini aldı.
O gece eski Oğuz-Türk yurdu Karabağ’ın en büyük kentlerinden biri olan Hocalı yerle bir edildi.
O gece küçük bebekler bile kurşuna dizildi,anne karnındaki bebekler dünya ışığını henüz görmeden acımasızca süngülendi.
O gece elleri kınalı, mavi gözlü kadınlar, selvi boylu gelinler düşman eline geçmemek için ”Şerefimiz, namusumuz bizim için her şeyden önemlidir” deyip kendilerini kayalardan attılar.
O gece Türkleri kendilerine düşman ilan etmiş Andranik’in torunları olan sakallı Ermeni militanları kadın, çocuk, yaşlı demeden karşılarına çıkan bütün insanları katlettiler.
O gece bununla yetinmeyen Ermeni çeteciler, cesetlere bile hakaret etmekten, onları tanınmaz, çirkin hale getirmekten çekinmediler.
O gece ana-babasını gözleri önünde kaybeden çocuklar hayatın en acı darbesini aldılar.Bir daha anne kucağı,baba şefkati göremeyecekleri için o günü nefretle anarak büyüdüler.
Oysa yeri geldiğinde düşmanını affetmeyi bilen Türkler en mazlum insanlara,kendilerini ”zavallı “gibi sunan Ermenilere bile kendi topraklarında yaşamaya müsaade etmişlerdi.Ama onlar nankör çıktılar.
Bugün “Ermeni soykırımı” meselesini kendi ilgi ve çıkarları için destekleyen bazı Batı ülkelerindeki siyasiler ve Ermeni yalanlarını savunan bir takım güçler nedense Anadolu’da, Dağlık Karabağ’da, Hocalı’da yaşanan vahşeti, bir milyondan fazla mültecinin dramını görmezlikten geliyorlar.
Ülkemizde de 1896 yılından beri devam eden Ermeni zulümlerini, 1914-1920 yılları arasındaki ağır mezalimleri her nedense kimse artık bilmiyor. Onun için olsa gerek ağalarından aldıkları üç beş kuruş ulufe karşılığı “Hepimiz Ermeniyiz” pankartları ile yürüyorlar. Bu rahat ülkede yaşayan, köpeksiz köy bulan zavallılar Karabağ’daki, Hocalı’daki Bakü’deki katliamların içinde olsalardı bırakın pankart, döviz taşımayı altlarına ederek kaçarlardı.
Aklı başında biri çıkıp da demedi ki bu taşeronlara, PKK uzantılarına. ”Burası size yetmiyor. Gidin de Ermenistan’daki kardeşlerinizle bu dövizleri beraber taşıyın. Onlar sizi orada yere göğe de sığdırmazlar“ diye.
Eserin 22. sahifesinde 1919-1920 yıllarında Ermeni Taşnaklardan Ohanes Apresyan’ın Kars’taki katliamları aktaran bir anısına yer verilmiş.
“…Ağlayan çocuğun sesinden yola çıkarak görüntüsünden Türk ailesinin evi olduğu anlaşılan bir ev yıkıntısını avlusuna geldim. Avlunun köşesinde ölü bir kadın yatıyordu. Gırtlağı kesilmişti. Kadının üzerinde bir yaşlarında bir kız çocuğu duruyor ve ölü kadının memesinden süt emmeğe çalışıyordu. Tatar köyleri bu şekilde temizlendikten sonra ben de tekrar Kars’taki eski alayıma katılmak üzere döndüm.”
76.sahifede o günleri yaşayan ve katliamlardan zor şartlar altında kurtulabilen 1937 doğumlu Narhanım Süleyman kızının anlattıkları Taşnak çetesinin anlattığından farklı değil.
“….Bir delikanlı eşinden, çocuklarından zorla alıkoyularak, başka yerlere götürülürken ”Çocukları yanından ayırma! Ölürsen de şerefinle öl! diye haykırıyordu…”
Düzmece iftiralarla idam edilen Boğazlayan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey ( 1884-1919), Ermenilere teslim olmayarak kendi hayatına bir kurşunla son veren Diyarbakır Valisi Dr. Mehmet Reşit Bey (1873-1919), yurt dışında kalleşçe vurularak katledilen Talat (1874-1921) ve Cemal Paşalar (1872-1922) başta olmak üzere Ermeni ve Rus kurşunlarıyla canlarını veren bütün soydaşlarımızı,din kardeşlerimizi bir kez daha rahmetle anıyoruz.
Teşekkürler böylesine kıymetli bir eseri bizlere derin bir araştırma neticesi sunan Ekber Goşalı, Şamil Sabiroğlu ve Efsane Bayramkızı kardeşlerim. Teşekkürler bütün emeği geçenler. Yüreğinizden Türkiye, yüreğimizden Azerbaycan sevgisi azalmasın.