PLEVNE’YN
Mağrur Tuna, timsâli mes’ûd aşk ikliminin
Mehveş yüzü, leş yağması peşkeş hendesenin
Ceddini bin kerre yenen İslam’ın gücünü
Anlamamış kâfir, gelmiş almaya öcünü
Sökün ettikçe Moskof şirk’in mey’ûs kavlinden
Boğuldu cenderede, şâd onmadı hâddinden
Azgın haykırış çınlar Plevne dağlarında
İstikâmet; lâv olmaktır Tuna mihrâbında
Nass’ın içinden geçer gibi yürüyen Ordu
Kan kusan toplara sundu iman şuûrunu
Satveti sendeleyen hissiz çelik yığını
Fehm’etti arslan pençeli Türk’ün varlığını
Osman Paşa at sırtında tepeden tepeye
Şahlanan kılıcından nûr yağıyor cepheye
Gördüm sırtlarda kopmuş başı aziz neferi
Kıvranan beden içmiş şehâdet şerbetini
Tüfeği göğsünde imanla uyuyan asker
Vecd’e bürünür de mevzide visâli bekler
Çelik gövdeli, tunç bilekli, yiğit Baş Tâbya
Püskürttükçe Rus’u, gökleri sarsıyor sayha!
Ölümün ahengiyle coşan binlerce Mus’âb
Veriyor rûh’u, âb-ı hayat diyerek Yâ Râb!
Yer, inleyerek uzatıyor mevt râhlesini
Gök, şerh ederek okuyor ezân-ı şerifi
Zûlüm bitmiyor, ne adâlet ne hak temini
Yığdılar, bir avuç Mehmed’e insan selini
Günlerce susuz, uykusuz, onur ve gururu
Gömüyor son vâdiye Türk’ün asil soyunu
Uyu! Aziz asker, düştüğün o son topraktı
Uğrunda katl’olduğun garp, ezeli mihrâktı
Zafer; adıyla, sânıyla sana nâzargâhtır
Mertliğin zihniyetinde, bu rikkât hakikattir!
28.07.2013