0900

Küçük bir beylikten tarihi süreç içerisinde üç kıtaya hükmeden bir imparatorluk haline gelen Osmanlının tarih sahnesine çıkışı dönemin çağdaş kaynakları tarafından takip edilememektedir. Bu nedenle özellikle Osmanlının ilk 100-150 yıllık dönemi, hanedanın menşei, beyliğin kuruluş öncesi ve sonrası siyasi faaliyetleri ve benzeri meseleler, kaynak eksikliği nedeniyle tam olarak anlaşılamamaktadır. İlk Osmanlı tarihi kaynaklarının Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan yaklaşık bir, bir buçuk asır sonra yazılmış olması ve hanedanın menşei ve devletin kuruluş safhası ile ilgili farklı rivayetler kaleme almaları meseleyi daha da karmaşık ve tartışmalı hale getirmektedir.
Bilindiği üzere Türklerin 1071 Malazgirt Savaşı öncesinde başlayan Anadolu’ya yönelik faaliyetleri Malazgirt Savaşı ile birlikte hız kazanmış ve çok kısa sürede Anadolu’da Beylikler ve siyasi bütünlük oluşturan Türkiye Selçukluları vasıtasıyla Türk hâkimiyeti başlamış oldu. XIII. asrın sonlarına gelindiğinde ise Anadolu’nun artık bir Türk yurdu haline geldiği ifade edilebilir. Bu Türkleşme süreci, yabancı tarihçilerin iddia ettiği üzere Anadolu’daki yerli halkın İslamlaşmasından ziyade doğudan batıya doğru akan Türkmen/Oğuz göçleri ile olmuştur. Bu göç dalgası sürekli olmakla beraber temelde iki büyük göç dalgası önemlidir. Bunlardan ilki 1071 öncesi başlayan ve 1071 sonrası hızlanan birinci göç dalgası ve ikincisi Moğol tehlikesi ile 1220’lerden itibaren gerçekleşen ikinci göç dalgasıdır.
Anadolu içlerinde her hangi bir kaosa sebebiyet vermemek için Horasan ve çevresinden Anadolu’ya yönelen bu göçmenler belli bir plan çerçevesinde sınır boylarına yönlendirildiler. Sınır boylarında Bizans tebaası ile karşı karşıya gelen Türkmen/Oğuz grupları geleneksel hayat tarzlarını devam ettirmekle birlikte İslami gaza anlayışı ile Bizans içlerine akınlar düzenleyerek elde ettikleri ganimetler ile daha sonraki süreçte ortaya çıkacak siyasi teşekküllerin de ekonomik gücünü sağlamışlardır.
1220’lerde Moğolların İran ve Azerbaycan’a hâkim olmaları Anadolu ve hatta Osmanlı ile birlikte düşünüldüğünde dünya için yeni bir başlangıca neden olmuştur. Moğol tehlikesi ile birlikte Anadolu’ya yönelen büyük göç dalgası ve akabinde yaşanan siyasi hadiseler Selçukluları zayıflatmış ve buna bağlı olarak da Türkmen gruplarının batı uç bölgelere daha fazla yığılmasına neden olmuştur. Bu süreç içerisinde Türkiye Selçuklularının dağılması ve İlhanlı baskısının azalması ile önceleri yarı bağımsız, daha sonraları ise bağımsız hareket eden yeni siyasi teşekküller meydana gelmiştir.
Konya’yı ele geçiren Karamanoğulları, Selçuklu varisi olarak ön plana çıksa da Kütahya bölgesinde bulunan Germiyanoğulları ile Kastamonu-Sinop bölgesine hâkim olan Candaroğulları da güçlü beylikler olarak faaliyet göstermekteydiler. Yine bu süreçte diğer beylikler de siyasi faaliyetlerini sürdürmekteydiler. Fakat Anadolu’da faaliyet gösteren bütün beyliklerden, Germiyanoğulları ile Candaroğulları arasına sıkışmış küçük bir beylik olan, Osmanoğulları siyasi ve coğrafi konumlarını akıllıca kullanan karizmatik lider Osman Bey sayesinde ön plana çıkmaya başlamıştır.
Peki, kimdir bu Osmanoğulları? Bu konuda yukarıda bahsedilen gerekçelerden dolayı net şeyler söylemek pek de olası değil. Nitekim Osmanlının ilk dönemleri hakkında dönemin çağdaş kaynaklarına dayalı sağlam bilgiler verilememektedir. Yaklaşık bir, bir buçuk asır sonra kaleme alınan Osmanlı tarihlerindeki menkıbevi bilgilerden de tarihi gerçeklere ulaşmak kolay değildir. Dönemin çağdaş kaynağı Pachimeres’te verilen bilgiye göre Osman Bey 1301 veya 1302 yılında Bafeus (Koyunhisarı) mevkisinde bir Bizans ordusunu mağlup etmiştir. İlk defa Osman Bey’den bahsedilen kayıt budur. Fakat burada Osman Bey’in bölgeye gelişi veya beyliği kuruşu ya da ataları hakkında bilgi bulunmamaktadır.
Bu konularda bilgilere ise Fatih Sultan Mehmed ve II. Bayazid döneminde ağırlıkta olmak üzere yani kuruluştan bir, bir buçuk asır sonra kaleme alınan Osmanlı tarihlerinden ulaşılmaktadır. Fakat bu tarihlerde de bir anlatım birlikteliği bulunmamaktadır. Bahsi geçen Osmanlı tarihleri 1220’lerden itibaren ortaya çıkan Moğol tehlikesi ile birlikte Anadolu’ya yönelen göç dalgasında rivayetler farklı da olsa Osman Bey’in atalarının da bulunduğu konusunda hemen hemen hem fikirdir. Bazı Osmanlı kaynakları Osmanlıların çıkış noktasını Mahan olarak belirtirken, bir kısmı Ahlat‘ı ön plana çıkarır. Moğollar‘ın Anadolu‘ya ilerlemeleri üzerine Osmanlılar‘ın ataları Ahlat‘tan Erzurum-Erzincan taraflarına yönelmişler, bir süre burada kaldıktan sonra eski vatanlarına dönmek niyetiyle Haleb‘e kadar inmişler, sonra yeniden Pasin ovasına gitmek zorunda kalmışlardır. Burada iken ailenin bir kısmı ayrılmış, geri kalanlar Ertuğrul Bey liderliğinde Ankara-Karacadağ yoluyla Söğüd‘e gelmişlerdir. Osmanlı kaynaklarının bu süreçte ilk zikrettikleri şahıs, Süleyman Şah‘tır. Fakat Süleyman Şah üzerine kurgulanan hikâyenin sonradan kroniklere sokulduğu anlaşılmaktadır. Âşıkpaşazade, Anonim Tevarih-i Âl-i Osmanlar, Oruç Bey tarihleri Süleyman Şah hikâyesini ön plana alırlarken, ilk Osmanlı kaynağı olan Ahmedi, Sultan Alâeddin ve Gündüz Alp‘i esas alır, ancak onların nereden geldiklerini belirtmez. Enveri, hanedanın atalarından Şah Melik adlı birini Urfa‘dan yola çıkarır ve Sultanönü‘ne getirir. Şükrullah ise Osmanlılar‘ın Selçuklu soyu ile birlikte Anadolu‘ya geldiği iddiasında bulunur ve onları Karacadağ‘a yerleştirir. Karamanî Mehmed Paşa Ahlat‘ı temel alarak bunların önderleri olan Kayık Alp‘den bahseder ve yine Ankara-Karacadağ‘a geldiklerini belirtir. Bütün bunlardan çıkarılacak ortak nokta ise Kayı boyuna mensup Gündüz Alp-Ertuğrul ve Osman Bey’dir. Kaynakların belirttiğine göre Ertuğrul Bey oğlunu Selçuklu sultanı Alâeddin’e göndererek bir yurt istemiştir. Bu istek üzerine de kendilerine Söğüt yurt olarak, Domaniç ve çevresi ise yaylak olarak verilmiştir. İşte bu noktada kaynaklar çerçevesinde kuruluş döneminin muammalarına karşın ortadaki bariz gerçek ise üç kıtaya hükmeden Osmanlı İmparatorluğu çınarının filizlendiği toprakların Domaniç olduğudur.
Tahrir defterleri, Osmanlı Devleti’nin 15-16. yüzyıl idari, sosyal ve iktisadi yapısını ortaya koyabilmek için önemli bir kaynaktır. Bu defterlerin önemini ortaya koyan Ömer Lütfi Barkan’dan sonra pek çok araştırmacı gerek Anadolu’nun gerekse Anadolu dışındaki Osmanlı toprağı olan şehirlerin büyük bir kısmını Tahrir defterleri çerçevesinde çalışmıştır. Hüdavendigar Livası’na bağlı Domaniç kazasının 16. Yüzyıl tahrir kayıtlarında elliye yakın köy ismi geçmektedir. Bunlar; Nefs-i Domaniç, Çokköy, Akyar, Yenişan, Seydi Kıranı, Kıran, Kozluca, Bozbelen, Bükerler, Bükerler-i Küçük, Göçebe, Çukurca, Gümrancık, Sarıot, Saruhanlar, Ilıcaksu, Hasanoğlu, Alınviran, Hisarbeği, Akbaş, Çarşanba, Peşemid, Tekfurçatı, Rumpaşa, Sovıcak, Alpagud, Asılbeğ, Beğe, Sünlük, Güneyseğid, Alakilise, Çay, Aksu, Akçakilise, Bican, Tomalu, Kasım, Tırhas, Berçin, Karaoğlan, Bozcasu, Dere, Sarular ve Bozyaka’dır. 16. yüzyılda kayıtlı köylerin, bölgelere göre değişiklik göstermekle beraber, yaklaşık % 55-65’inin 20. yüzyıla kadar gelen süreçte terk edilerek günümüze ulaşmadığı ifade edilebilir. Dolayısıyla tahrir defterlerinde ismi zikredilen bu köylerin de yarısından fazlası bu gün köy olarak mevcudiyetini sürdürmemektedir. Tahrir defterlerinde ayrıca bir kısmının bu gün neresi olduğu dahi bilinmeyen onlarca yaylak ismi geçmektedir. Hem 16. yüzyılda geçen bu yerleşmeler, hem de kroniklerde kuruluş dönemi ile ilgili ismi zikredilen yerleşme ve mevkilerin lokalizasyonu yapılmadan ne Osmanlı kuruluş dönemi tarihi ne de Domaniç’in Osmanlı ile ilintili ilk dönem tarihi net bir şekilde ortaya konulabilir. Bu bağlamda Domaniç çevresinde yapılacak alan araştırması ile hem Domaniç’in tarihine hem de Osmanlı kuruluş dönemi tarihine bir nebze olsun katkı sağlamak mümkün olabilir.
Sonuç olarak, Osmanlı çınarının filizlendiği Domaniç topraklarında Osmanlıyı kuran neslin torunları hem tarihi geçmişi hasebiyle önem arz eden topraklarına hem de manevi olarak geçmişlerine sahip çıkarak hem geçmişi geleceğe taşıyan bir köprü görevi üstlenecekler hem de geleceğe umut olacaklardır. Geçmişine ve geleceğine sahip çıkan Kayı boyu mensubu bir avuç deliye ve bu bir avuç deliye sahip çıkan Kayı boyu mensuplarına buradan selam olsun.

KAYNAKÇA
ACUN, Fatma, “İlk Osmanlılara Dair”, Kebikeç, 10, 2000, s. 59-73.
BARKAN, Ömer Lütfü, Hüdavendigar Livası Tahrir Defterleri, TTK Yay., Ankara 1988.
DEMİR, Alpaslan, “İskân Sürecinde Konar-Göçerler: Manisa ve Çevresi Örneği (XVI-XX. Yüzyıllar)”, Uluslararası Batı Anadolu Beylikleri Tarih Kültür ve Medeniyeti Sempozyumu-IV Saruhanoğulları Beyliği 5-7 Kasım 2015, Manisa., Basılmamış Bildiri.
EMECEN, Feridun, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, s. 15-32.