OZAN ALİ KIZILTUĞ (1944-2017)

Melek TEMEL
Sosyal Bilimci-Kültür Bakanlığı Halk Şairi

Ankara’nın soğuk bir Aralık ayı sabahında, takvimler 13.12.2017 tarihini gösterirken, “BÜYÜK OZAN ALİ KIZILTUĞ HAKKA YÜRÜDÜ” haberini hem biz hem de bütün Türkiye duymuştu.
Sonrası acı, sonrası gözyaşı, sonrası boşluk…
Dayımın vefatının ardından birkaç gün geçmişti ya da zaman çok ağır ilerliyordu da bana öyle gelmişti. Bir akşam telefon çaldı, Tokat’tan Hasan Akar Hocamdı arayan. Baş sağlığı dilekleri, dua ve teselli temennilerinin ardından “KÜMBET DERGİSİ”nin bu ayki sayısı için benden Ali Kızıltuğ’u anlatan bir yazı yazmamı istedi, “Senin kalemin ve senin duygularınla Kızıltuğ’u anlat!” dedi.
Biraz zamana ihtiyacım olduğunu söyledim ama zihnim düşünmeye başlamıştı bile.
Hiç kolay değildi Ali Kızıltuğ’u anlatmak. Ozan Ali Kızıltuğ’u anlatmak başka bir şeydi, Dayım Ali Kızıltuğ’u anlatmak başka. Her ikisini de zihnimde ve yüreğimde harmanlayıp aktarabilmem için biraz düşününce hiç hatırlamadığım ya da hafızamın en ücra köşelerinde gizlenmiş olan binlerce kırık dökük anı belirdi bir anda. Hafızamda darmadağın olan parçaları bir araya getirmeye çalışırken en başa dönmek mantıklı olacaktı ben de öyle yaptım.
Peki, kimdi Ali Kızıltuğ?
Divriği ilçesinin, Mursal köyünde 1944 yılı Ekim ayında dünyaya gelen Ali Kızıltuğ, çiftçi bir ailenin tek çocuğudur. Ali Kızıltuğ henüz 5 yaşlarındayken annesi Gülşen Kızıltuğ vefat eder, babası İbrahim Kızıltuğ daha sonra tekrar evlenir ve ikinci evliliğinden de 6 çocuğu olur.
Anadolu’nun pek çok köyünde olduğu gibi Mursal köyünde de aileler, sülaleler lakapları ile anılır. Ali Kızıltuğ’un annesi Gülşen Kızıltuğ da köyün “Esmeel” diye bilinen sülaleden Mehmet Şafak ve Zehra Şafak’ın üçü kız üçü erkek olan altı çocuğundan biridir.
Annem Elif Şafak’ın anlattığına göre ablası Gülşen çok genç yaşta vereme yakalanmış ve kurtulamamıştır. Anadolu kültüründe kuzen nedir bilinmez, baba tarafının yaşça büyük erkeklerine amca veya emmi, anne tarafının yaşça büyük erkeklerine dayı denir. Anne tarafının yaşça büyük bayanlarına hala, baba tarafının yaşça büyük bayanlarına da bibi denir. Ali Dayım anneme hala derdi, biz de ona dayı derdik. Ali Kızıltuğ bizin dayımız yani halamızın oğlu, annem içinse Gülşen Ablasının öksüz kalmış tek yadigârı idi.
Bu gün Ali Kızıltuğ’un hayat hikâyesini anlatan kitaplarda, pek çok araştırmacının hazırladığı tezlerde, TRT ve özel kanalların hazırlamış olduğu belgesel ve biyografi çalışmalarında kronolojik olarak tarih ve sanat hayatındaki aşamalar yer almaktadır. Ben bunları arşivlerden alıp tek tek burada sıralamayacağım.
Çünkü arşivler tarihleri, rakamları, isimleri bildirir, insanların gönüllerinden gönüllere kurdukları köprüleri, sıcak, samimi, içten kucaklaşmalarını bilemez.
Ali Kızıltuğ’u Türk halkının her kesiminde sevilen, sayılan değer verilen biri olmasının, Ali Kızıltuğ eserlerinin dillerden düşmemesinin ve her kesimden insanın yüreğine dokunabilmesinin nedenleri üzerinde durmak isterim.
Sivas ili, Divriği ilçesinin, Mursal köyünden yola çıkan bir ozanın Türkiye’nin bütün il, ilçe ve köylerinden din, dil, mezhep farkı gözetmeksizin herkes tarafından sevilmesinin nedenini bu güne kadar söylemiş olduğu türkülerinde ve şiirlerinde bulmak mümkün.
Bu güne kadar 103 plak, 87 kaset, çıkarmış. Sözü ve müziği kendisine ait 2016 eser veren, eserleri pek çok sanatçı tarafından seslendirilen (Zeki Müren, Muazzez Abacı, Yıldız Tezcan vb.) Ali Kızıltuğ, 1969 yılında ilk plak olan “Asri Gurbet Harab Etmiş Köyümü” ile gönüllere taht kurmuştur.
Asri gurbet harab etmiş köyümü
Bülbül gitmiş baykuş konmuş gel hele
Ben ağayım ben paşayım diyenler
Kapıları kitlemişler gel hele
Gel hele de benim ağam gel hele

Ali Kızıltuğ eserlerinin ana temasında Anadolu insanının günlük yaşamındaki hemen hemen her şeyi görmek mümkündür. Gurbet, hasret, ayrılık, aşk, özlem konularını işlediği eserlerini irdelediğimizde aslında sosyal içeriğin ana faktör olduğunu görürüz. 1960’lı yıllarda köyden kente göçün neden olduğu toplumsal yapıdaki değişim ve kırılmaları bazen esprili bir hiciv ile bazen de içli bir hüzünle, yalın, akıcı, yetiştiği kültürün dil ve şivesini bozmadan bütün doğallığı ve samimiyeti ile dile getirmiştir.
Anadolu kadınının gurbete gönderdiği eş ve çocuklarının ardından yanan yüreklerine, tercüman olmuş, gurbete giden babaların, evlatların geçim sıkıntılarını, ekmek mücadelesini, çaresizlik ve fakirliği, yeni yaşam koşullarını, şehir hayatına uyum sağlama süreçlerini, yozlaşmaların toplumu nasıl etkisi altına aldığını halka halkın dili ile anlatmıştır. Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen hala ilgi ile dinlenen hemen hatırlayabildiğim “Piçe bak piçe”, “Ankara’dan bir ev aldım(Pahalıysa pahalı)”, Moda moda”, “Ben daireye memur oldum (Duydun mu duydun mu)” gibi pek çok unutulmaz eser.
Piçe Bak Piçe
Karşı yoldan bir kervan gider
Köyden şehre giden göçe bak göçe
Karı ne dediyse anayı döver
Babaya küfreder hele piçe bak piçe

Hikâyeli türküler dalındaki pek çok eserinde ise toplumun kanayan yarasına parmak basan büyük ozan, töre cinayetleri, başlık parası, berdel ve benzeri konuları dile getirmiştir. “Ali ile Zeynep’in türküsü”, “ Dumanlı köy”, “Barabar” hafızamda kalanlardan bir kaçı.
Ali Kızıltuğ’un türkülerini dinleyenler onunla ağlayıp, onunla gülerek kendi duygu ve düşüncelerini paylaşmakla kalmayıp kendisini görmek, kucaklaşmak istemekteydi. Mevkii, imkânı, inancı ne olursa olsun herkesi samimiyetle karşılar, sevgiyle kucaklardı. Kibir ve bencilliğe kapılmadan, geldiği yerleri asla unutmadan, halkla içi içe olmaktan zevk alarak ve halktan biri olarak yaşamını sürdürdü.
İşte bu yüzden halkın sevdiği bir ozan oldu, çünkü o halkın ta kendisiydi!
Toplumun siyasi yapısını, haksızlıkları, çarpıklıkları sazı ve sözü ile dile dökmüş, ozanlık geleneğinin özü olan halkın gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili olma sorumluluğunu da hakkıyla yerine getirmiştir. Sayısız eserlerinden ilk aklıma gelenler “Ha babam De babam”, “Gazeteci Havadisim Bol Benim”, “Karga Muhtar Olmuş Köyü Beğenmez” ve daha pek çoğu.
Karga muhtar olmuş
Bu gün seyran ettim bizim illeri
Karga muhtar olmuş köyü beğenmez
Yahudi, Ermeni, Arabi dili
Mecliste oturmuş Türkü beğenmez

Tersine akıyor fesat ırmağı
Kibirden gelirmiş onun kaynağı
Vücudunu yara etmiş tırnağı
Uyuz da oturmuş keli beğenmez

Bir de dilinden hiç düşürmediği, gitmek istediği köyü Mursal var ki, eserlerinin çoğunda hasret ve özlemini bir ömür dinleyenleriyle paylaştı.
13.12.2017’de vefatının ardından o hep gitmek istediği köyü Mursal’a götürdüler dayımı. 14.12.2017’de vasiyeti üzerine Mursal köyünde “Abara’nın kaşı” mevkiine defnedildi. Ankara ve Mursal köyünde yapılan cenaze törenlerine 2000’in üzerinde insan katıldı, törenlere gidemeyen binlerce insan ise evlerinde yaslarını tutmaktaydı.
Köyüne gömülmeyi vasiyet edişini annem Elif Şafak şöyle anlatır; Ali gömülmek istediği yeri gösterir, Abara’nın kaşında durur,” beni buraya gömün ki bir yana dönünce Yama Dağlarını, bir yana dönünce köyümü göreyim” derdi.
Binlerce Ali Kızıltuğ sevenleri ve ailesi tarafından isteği yerine getirildi.
Ağlasam ne olacak Gülsem ne olacak
Gamlı kasavetli yalan dünyada
Yaşasam n’olacak gülsem n’olacak
Bana düşeceği bir mezar yeri
Dünyanın tapusun alsam n’olacak
….
Peki, Ali Kızıltuğ kimdi?
Bir yandan büyük şehir hayatının telaşı, farklı şehirlerde sürdürülen yaşam mücadelesi, zamanla kopmaya yüz tutan akrabalık bağları, diğer yandan ise dayımın yoğun sahne çalışmaları, şehir dışı, yurt dışı gezileri, konserleri sebebi ile istediğimiz zaman görüşebilmemiz mümkün olmazdı.
Özel günlerde, düğünlerde, bayramlarda bazen görüşebilirdik, bazen de dayım müsait olduğunda bizleri görmeye gelirdi.
Ozan Ali Kızıltuğ kapıdan içeri girdiğinde artık Dayım Ali Kızıltuğ idi. Ali Kızıltuğ çocukluğum, gençlik yıllarım, annemin evi, Ankara’nın gecekondu mahalleleriydi.
Dayımın kapıdan içeri girişi, samimi, sıcak kucaklaması, omuzuma atılan kol, saçımı okşayan el, ceplerinden avuçlarıma doldurduğu renk renk çikolatalar, şekerler, sakızlar. Bazen radyodan bazen de kasetçalardan evimize yayılan içli bir bağlama sesi, velhasıl anılarımın en güzel köşesi.
Son telefon görüşmemizi Haziran ayında yapmıştık, dayımın hasta olduğu haberi gelmişti yine, iyi değil dediler birkaç gün bekledim aramak için, korkuyordum, ya telefonu açmazsa?
Aradan zaman geçmişti, dayım iyileşmiştir umudu ile aradım, bir kez çaldı telefon ikinci zil sesi çalmadan karşımdaydı dayım, içimde huzur, sesimde sevinçle selamlaşıp konuştuk. Korktuğumu, merak ettiğimi aramak için birkaç gün beklediğimi söyledim kahkahalarla güldü, “Korkma Meleğim iyiyim, yazın köyde olacağım oraya gel, ben köye gideceğim, sen de çık gel, orada da görüşürüz” dedi.
Gelirim dayı, sen neredeysen oraya gelirim dedim.
Nasipten öteye hiçbir şey olmuyormuş.
Her geçen gün durumunun iyiye gittiğini öğreniyor, bu da geçecek, dayım bunu da atlatacak umuduyla bekliyorduk. Ankara’da bir özel hastanede tedavisi devam ediyordu. 27 Eylül 2017 de kimyasal tedavisine başlanmış, tedavi sürecinde ziyaretçi yasağı getirilmişti.
Aramıza girmiş dağlar denizler
Gelemem diyorum sen gel diyorsun
Kar yağmış yollara örtülmüş izler
Bulamam diyorum sen bul diyorsun

Öf Öfffff…
Ali Kızıltuğ’un sevenleri ve yakınları hastaneden bir an olsun ayrılmadı ve yalnız bırakmadı. Aylar süren tedavinin ardından yorgun ve güçsüz düşen bedeni 12.12.2017 gecesi kansere yenik düştü. Artık yapılacak bir şey kalmamıştı.
Geride yürekleri yakan tarifsiz bir acı, biraz gözyaşı ve büyük bir gurur bırakarak annesi Gülşen Kızıltuğ ve babası İbrahim Kızıltuğ’un yattığı topraklara sevgi seli ile uğurlandı.
Kızıltuğum baharımı yazımı
Hangi kalem yazmış benim yazımı
Dert ortağım olan dertli sazımı
Çalamam diyorum sen çal diyorsun

Öf Öfffffff…
Ankara’da soğuk bir Aralık sabahı, takvimler 13.12.2017 tarihini gösteriyordu.

ALİ KIZILTUĞ’A ÖLDÜ DEDİLER (AĞIT-1-)
Sabah gün doğmadan bir haber geldi
Ali Kızıltuğ’a öldü dediler
Sanki zehirli ok bağrımı deldi
Ali Kızıltuğ’a öldü dediler

Aralık ayları sabah ayazı
Yakışır mı sana kefen beyazı
Tepeden tırnağa düştü bir sızı
Ali Kızıltuğ’a öldü dediler

Ne kolay söylendi diller lal olsun
Ne ana, ne bacı yok saçın yolsun
Yalan dünya bana paslı bir pulsun
Ali Kızıltuğ’a öldü dediler

Duvardaki sazım düştü kırıldı
Teller figan etti mızrap darıldı
Akıbeti bir top beze sarıldı
Ali Kızıltuğ’a öldü dediler

Ağla Melek Hatun yaşın sel olsun
Canımdan can gitti yâda el olsun
Ehlibeyt yoldaşın yolun gül olsun
Ali Kızıltuğ’a öldü dediler
Halk Şairi Melek TEMEL

ÖLDÜ DEMEYİN(AĞIT-2-)
Döküldü yapraklar bozuldu bağım
Ali Kızıltuğ’a öldü demeyin
Fırtınada kaldı dumanlı dağım
Ali Kızıltuğ’a öldü demeyin

Yağmur yağar toprak ıslanır şimdi
Kapanır kapılar paslanır şimdi
Köşenin başından seslenir şimdi
Ali Kızıltuğ’a öldü demeyin

Kara kışta düğün olmaz toy olmaz
Geçit vermez dağlar öteye salmaz
İnsan ölür ama ozanlar ölmez
Ali Kızıltuğ’a öldü demeyin

Divriği yolundan vardı sılaya
Yama dağları da durmuş halaya
Yollar mahşer yeri bakın alaya
Ali Kızıltuğ’a öldü demeyin

Melek hatun ahım arşa ulaştı
Eller yokluğuna çabuk alıştı
Puslandı gözlerim dilim dolaştı
Ali Kızıltuğ’a öldü demeyin
Halk Şairi Melek TEMEL

ALİ KIZILTUĞ’A AĞIT (-3-)
Acı derin olunca ses çıkmıyor bedenden
Ölüm baki kılınmış sual olmaz nedenden
Birkaç hatıra kalır bırakıp da gidenden
Ateş düştüğü yeri yakıyormuş ne çare
İnsanı parça parça yıkıyormuş ne çare

Yine dertlere yoldaş şu benim gamlı başım
Boğazım düğüm düğüm, zehir ekmeğim aşım
Yanar dağdan püsküren volkana eş gözyaşım
Ateş düştüğü yeri yakıyormuş ne çare
İnsanı parça parça yıkıyormuş ne çare

Ah etsem ahım yakar dudağımı dilimi
Canım çekildi tenden doğrultamam belimi
Tutam tutam yolsam da saçımdaki telimi
Ateş düştüğü yeri yakıyormuş ne çare
İnsanı parça parça yıkıyormuş ne çare

Kara kışta kor alev kavurdu dört bucağı
Doğduğu topraklarda söndürmedi ocağı
Gülşen’ine kavuştu Mursal ana kucağı
Ateş düştüğü yeri yakıyormuş ne çare
İnsanı parça parça yıkıyormuş ne çare

Melek hatun görmedi baki kalan cihanda
Her can bir garip yolcu kapısız denen handa
Dışarda diner elbet fırtına da boranda
Ateş düştüğü yeri yakıyormuş ne çare
İnsanı parça parça yıkıyormuş ne çare

Halk Şairi Melek TEMEL