Tarihte baskı sanatının ilk örneklerine paleolitik dönemde insanoğlunun yaşadığı mağara duvarlarına elinin doğal boya izlerinin baskıları şeklinde rastlamaktayız. Bu örnekler, pozitif ya da negatif baskı örnekleri olarak karşımıza çıkar. İnsanoğlunun doğasında bulunan kendinden bir iz bırakma isteği sonucu ortaya çıkan bu istek, M.Ö. 25000 tarihlerine kadar uzanan arkeolojik kazılarda tespit edilmiştir. İspanya’da Altamira, Fransa’da Chauvet, Pech-Merle, Lascaux, Endonezya’da Gua Masri mağara duvarlarındaki izlerle yurdumuzda M.Ö. 12000 yılları mezolotik döneme ait İzmir Kula yakınlarındaki Çakallar Volkanı Jeoparkı el izleri ile Muğla Çine yakınlarındaki Herakleia Latmos civarı Beşparmak Dağları’nda da bu el izlerine rastlamaktayız. İnsanoğlunun bu kendinden iz bırakma isteği günümüz yazma atölyelerinde, yazmacı hanlarının duvarlarında da canlı bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Yazmacı çıraklarının, kalfaların, ustaların birer canlı imzalarıdır sanki bu el izleri. Tarihteki bu eski boyalı el izlerini kalıp baskının ilk örneği olarak tanımlayabiliriz. İnsanoğlunun zamanla yerleşik düzene geçmesiyle iletişim için birtakım semboller ve şekiller geliştirilmiş, böylece dilsel gelişimin yolu da açılmıştır. Hititlerin M.Ö. 2000 civarı pişmiş topraktan günümüze kadar gelebilmiş düz ya da silindir şeklinde birçok mühür örneklerine rastlıyoruz. Bu mühürler pozitif ya da negatif şekilde ortaya çıkıyor.
Baskı yapmayı öğrenen ilk insanlar çevresinde bulunan kil, taş, tahta ve sonradan madenden yaptıkları kalıp örnekleri olarak mühürler karşımıza çıkmaktadır. Üzerlerinde önceleri yine geometrik motifler sonradan bir takım tasvir, resim ve motiflerle ifade edilmekte, bu motif ya da tasvirleri değişik yüzeylerde yan yana basarak çoğaltıp süsleyerek bezemesi yapılmaktaydı. Önceleri kil üzerinde görülen bu örnekler sonraları tekstil örnekleri üzerinde de görülmeye başlanmıştır. Bunlar düz, kare, dikdörtgen, daire şeklinde ya da silindir mühürler biçimindeydi. Bu mühür örneklerini Ankara Anadolu Uygarlıkları Müzesi ve ilimizde bulunan Tokat Müzesi Arkeoloji Bölümü’nde görüyoruz. Tarihten günümüze ulaşabilmiş eski basılı tekstil örneklerine pek rastlayamıyoruz. Çünkü bunlar tamamen doğal ürünlerden yapılmıştır ve doğal şartlarda zamanla yok olmuşlardır. Arkeolojik bulgular ilk tekstil örneklerinin M.Ö. 8000 yıllarına kadar gittiğini gösterir. M.Ö. 3500 – 3000 yıllarında Hindistan ve Pakistan’da pamuğun bulunuşu, Mısır’da ketenin M.Ö 5000, Çin’de ipeğin bulunuşu ise M.Ö. 2600 yıllarına kadar gider. Anadolu’da Çatalhöyük’te yapılan mezar kazılarında M.Ö. 6500 yıllarına ait bulunmuş geometrik desenli renkli keten parçaları bulunan ilk tekstil örneklerindendir. Bu geometrik kalıpların o dönem duvar dekorasyonlarında kullanıldığı görülmektedir. Tarih öncesi dönemlerinde başlayan insanın örtünme ihtiyacından doğan bu tekstil ürünleri insanın doğasında olan farklı görünme ve beğenilme arzuları da insanları değişik tekstil ürünleri yapmaya yöneltmiş. Önceleri tamamen doğal liflerden elde edilen bu ürünler M.S. 1885 yılından sonra elde edilmeye başlanan sentetik lifler ve 1856 yılından sonra keşfedilen sentetik boyalarla yapılır hale gelmiştir.
Tekstil baskıcılığı sanat ile yakın ilgisi olan gösterişli tekstil tekniklerinden birisidir. Kumaşları renkli şekiller, simgeler ve desenlerle dekore etmek isteği çok eski zamanlardan beri var olmuştur. Tekstil baskı sanatının Orta Asya veya Mısır kökenli olduğu Hindistan’dan yayıldığı şeklinde tespitler olsa da insanoğlunun örtünme ve süslenme kaygıları kadar eski ve yaygın olduğu görüşüne sahibim. Yunan coğrafyacı Strabon, Yunanistan’da Hindistan kaynaklı kumaşlardan bahsetmekte, Romalı Rinilius ise Mısır’da kumaş boyama tekniği ile ilk örneklerinin yapıldığı anlatılmaktadır. Mezopotamya’da Sümerler döneminde tahta kalıplarla kil üzerine baskılar yapıldığı, Çin’de ise yine ağaç kalıplarla mühürler yapılıp baskılar yapıldığını bilmekteyiz. Pamuk lifleriyle ilk tekstil örnekleri ve kâğıdın 8. yüzyıl civarında bulunuşuyla beraber İngilizce “block printing”, Fransızca “l’éstampage”, Almanca “zeugoruck” diye adlandırdığımız kalıpla baskı sanatının temelleri de böylece atılmış oluyor. Yüksek baskı tekniği dediğimiz basılacak kısımları yüksekte kalan şekilde hazırlanan ağaç ya da kilden kalıplar yanında tahta üzerine metal şeritler çakarak da hazırlanmış kalıplar vardır. Mısır’da Panapolis’te M.S. 400 – 600 yıllarına ait tahta baskı kalıplarıyla basılı kumaşlar bulunmuştur.
Orta Asya’da göçebe yaşayan Türkler, kullandıkları giysi ve eşyaların üzerine kültürlerinde yer alan geyik, keçi, kaplan, antilop gibi av hayvanları ve avcılık kültürünü yansıtan kumaş motiflendirme tekniklerini kullanmışlardır. Göçler yoluyla gittikleri yerlerde kendi kültürlerinin de yaşamalarını sağlamışlardır. Anadolu’da ise M.S. 1100’lerden itibaren yerleşen Türk topluluklarıyla daha önce de bilinen bu baskı tekniğinin değişik boya teknikleriyle de geliştirilerek devam ettiğini görmekteyiz. Herodot, Hazar Denizi etrafında yaşayan kavimlerin birbirlerinden etkilenerek doğal kök boyalarla kumaş yüzeyini desenlendirip bu teknikleri geliştirdiklerinden bahseder. Anadolu, Oğuz Türkleri tarafından Türk sanat ve kültürünün merkezi olmuştur. Çeşitli sanatsal faaliyetlerin arasında en revaçta olan ekonomik getirisi yüksek bu sanat dalı, zamanla bazı yabancı uyruklu topluluklarının da bölgeye yerleşip bu sanatla uğraşmalarını sağlamıştır.
Tokat bölgesinde pamuklu, ipekli dokumacılık yanında doğal boyacılıkta kullanılan safran, kök boya, cehri, geven tarımlarının yapıldığı, Ege ve Çukurova’dan gelen pamuk ve ipek yanında Erbaa Niksar Ovası’nda da bu tarımların yapıldığını bilmekteyiz. Yine bu sanatta kullanılan çanak ve kaplar da ünlü Tokat seramikleridir. Kalıp işinde kullanılan en makbul ağaç türü ıhlamur ise bu bölgede bolca yetişen bir ağaçtır. Tavernier’in seyahatnamesinde Tokat civarından Hindistan’a yapılan safran ihracatından bahsedilmektedir.
Selçuklu Beylikleri ve Osmanlı dönemlerinde devam eden bu sanat 17., 18. ve 19. yüzyılda en güzel örneklerini vermiştir. Günümüze ulaşabilen en eski yazma baskı örnekleri 16. yüzyıla aittir. Anadolu’daki en önemli yazma basma merkezi Tokat olup, 15. yüzyılda merkez haline gelip 16., 17. Ve 18. yüzyıllarda en canlı günlerini yaşamıştır. Bu bölgede el sanatları ve ticari faaliyetlerin varlığı o dönemlerde inşa edilen hanların ve çarşıların büyüklük, ihtişam ve sayılarından bellidir. Günümüze ulaşabilen hanlar bunun ispatıdır.
Tokat, valide sultanlara has bir şehir olup bu sanatın şehrimizde yapımı çok öncelere dayanır, yedi asırlık bir tarihe sahiptir. Fatih Sultan Mehmet’in annesi Gülbahar Valide Sultan zamanından önce başlayan bu sanatın, o dönemde başka yerlerde yapılması bir kanunname ile de yasaklanmıştır. Böylece her yazma başına konan bu verginin Tokat hasına verildiğinden takibinin kolay olması düşünülse de zamanla bazı ustaların 1817 yılında bu vergiden kurtulmak için Tokat civarındaki Zile, Niksar, vb. bazı ilçelere gittiği takibinin yapılarak işyerlerinin kapatılıp Tokat’a dönmeleri sağlanmıştır. 1814 tarihli bir sicil kaydına göre çitin (tülbent bezi) her topundan 20 para damga resmi alındığını görmekteyiz. Yine 1828 yılındaki bir Tokat şeriye sicilinde görünen şehrimizde 34 basmacı esnafı olup en çok vergi veren esnaflar olarak kayda geçmişlerdir. Tokat’ın bu sanatın merkezi olmasında şüphesiz bu koruma yanında üç büyük kervan yolunun kesiştiği şehir olmasının payı da büyüktür.
Günümüzdeki petrol ve ekonomisi ne kadar önemli ise o zamanlar pamuklu, ipekli dokuma ve basma ticareti de aynı öneme sahipti. Özellikle ipeğin yeri bir başkaydı. Ünlü kervan yolları ve pazarlar onun adıyla anılırdı. 3 kervan yolunun kesiştiği Tokat’ta 13 büyük han vardı. Bunlardan günümüze ulaşabilmiş görkemli hanlar bunun ispatıdır. Taşhan, Deveciler Hanı vb. Bu durum da, sanatla ilgili yetenekli ustaların bu bölgeye yerleşmelerini sağlamış, yazmacılıkla ilgili yan sanatlar da bölgede gelişmiştir: Boyacılık, dokumacılık, seramik, bakırcılık, vb…
Evliya Çelebi 1656 yılında uğradığı Tokat’ta dünyanın her yöresinde yapılan yazmacılığın Tokat’takilerin ünü ve kalitesine ulaşamadığından bahisle ünlü seyahatnamesinde yazma esnafından “Esnafı nakkaşını yağlıkçıyan” diye söz ederek yapılan yazmaları “Beyaz pembe bezi, diyar-ı Lahor’da bile yapılmaz, güya altın gibi mücelladır. Kalemkâr basma yorgan yüzü, münakkaş perdeleri gayet memduh olur” diye övmektedir. Macarcada ‘’Tokadi” kelimesinin basma anlamında yerleşmesi Tokat’ta imal edilen bogasilerin, basmaların dünyaca ünlü olmasından kaynaklanmıştır. 18. ve 19. yüzyılda Tokat dışında başta İstanbul’da Kandilli, Üsküdar, Kanlıca, Samatya, Yenikapı, Kumkapı, Yeniköy; Kastamonu, Mardin, Elazığ, Bartın, Malatya, Hatay, Rize, Sivas, Gaziantep, Diyarbakır, Konya, Bursa, İzmir – Tire, Bolu – Göynük gibi yerlerde yayılıp yapılmış olsa da Anadolu’daki anayurdu Tokat’tır. Yaptığım araştırma ve tespitlerimde de gördüm ki, Tokat dışında faaliyette bulunmuş eski ve yeni yazma atölyelerinin hemen hepsinde Tokatlı usta ve kalfaların isimlerine rastlıyoruz.
Bölgemizde yemeni, çit, çember, yapık, değirmi olarak tanımladığımız yazmaya eskiden “pusiş” (yani kapatıcı, örtücü) dendiğini biliyoruz. Elde tahta kalıplarla yapılan tek ve çok renkli elvant diye bildiğimiz baskılı kumaşların da çoğu yazma diye adlandırılır. Çevremizde ilk örneklerinin kalem işi denilen fırça ile bez üzerine yapılan baskılar sonraları kalıpla ortak çalışma ve daha sonraları da yalnızca ağaç kalıplarla yapılır oldu. Tokat bölgesi yazmalarının ünü de karakalem denilen siyah kontur baskıların içerisindeki renklerin de renkli ağaç kalıplarla basılmasından gelmektedir. Bu baskı çeşidi de elvant ismiyle bilinir.
Tokat yazmalarındaki bu özgün elvant işi dışında yazmalardaki motifler de ayrı bir özellik taşır. Ayrıca Anadolu’ya has bir sanat olan yazma kenarlarındaki onunla bütünleşen oyalar, yazmanın renk ve motifleriyle bütünleşerek ona ayrı bir değer katar. Hepsinin ayrı bir adı ve hikâyesi olup dilsiz anlatım aracıdır sanki. Yazmalarımızda pek geometrik semboller kullanılmaz. Genellikle yuvarlak ağaç kütüğünün enine kesilmesiyle ıhlamur ağacının tercih edildiği kalıplar, nakışbul denen ince bıçaklar ile oyulur. Dairesel alanda genelde yay gibi dönen, kıvrılan bir dal ya da yaprak, horoz kuyruğu şeklinde yer almakta, bunun etrafında çevremizde yetişen genelde gül, zambak, lale, sümbül gibi çiçekler ya da kestane, üzüm, elma gibi meyveler bir ahenk ve uyum içerisinde yerleştirilir. Yazmalarda içi dolu diye bilinen örneklerde bordür motifleri içine ana motifler 5, 6, 14, 16’lı olacak şekilde basılarak yüzey tamamen doldurulur. Ana motifteki çiçeğin adıyla öne çıkan kalıp o yazmanın ismini alır. İçi dolu yazmalarda Tokat ismiyle ünlenen motif en tanınmış olanıdır. İçi boş yazmalarda kenar bordürleri içerisinde dört köşeye birer motif basılır. Genelde başörtüsü olarak kullanılan yazmalar dışında, sofra örtüleri, seccade, bohça, perde, yorgan, yastık yüzleri gibi diğer baskılı tekstil ürünlerinin de en ince güzel örnekleri Tokatlı yazma ustaları tarafından ortaya konmuştur. Tokat yazmalarında genellikle yüzey motiflerle bezelidir. Çok eski bir motif olan yarım elmalı, elmalı, kirazlı yazmaları yanında Tokat içi dolusu, üzümlüsü, zambaklısı, purket, asma yaprağı, kaynana yumruğu, Trabzon kenar, kaşık sapı, ev işi vb. örnekler mevcuttur. Ayrıca yörede Çengelköy, Kandilli, Laleli, parçalı, drama, Kilitli, Kestaneli, Alaplı, Fulyalı, yarmalı, cingoloz, parçalı, horoz kuyruğu, hamamiye isimli yazma imalatları da yapılmaktadır.
Anadolu’daki el sanatları dünyanın başka bir yerinde olmayan geçmişe ve geleneğe sahiptir. Bunlardan birisi de yazma baskı sanatıdır. Oyalarda, yazmalarda kullanılan motifler, renkler; çevrede bulunan çiçek, meyve, hayvan motiflerinin fazla bozulmadan stilize edilerek veya geometrik arabeskler halinde ortaya çıkıyor. Günlük yaşantıları bu desen ve motiflerle sanki dile gelmiştir. Bu eski geleneksel motif ve kompozisyon anlayışı, bugünlerde yapılan serigrafi ve fabrikasyon ürünlerde dahi aynen devam etmekte, yerli halkın gönlündeki bu motiflerin yerini de başka motifler tutmamaktadır. Mutluluğunu, üzüntüsünü, aşkını, hüznünü, saflığını, temizliğini, sevincini, coşkusunu bu renk ve motiflerle ifade etmiştir. Sade ve basit gibi görülen bu motifler binlerce yıllık kültür birikimlerinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bir kompozisyon içerisinde kullanılan değişik motifler ise bütünlüğü bozmadan bir ahenk içerisinde yerleştirilmişlerdir.
Tokat yazmalarında seçilip kullanılan renkler ise az sayıda temel renk diye bildiğimiz renkler, kontrast olsalar dahi yan yana güzel bir uyum içerisinde yazma yüzeyine dağılmışlardır. Dairesel düzende genişleyerek yüzeye simetrik bir şekilde yayılan motif örnekleriyle basılan yazmalar. Bu örnekle basılan yazmaların tam ortasına ya tek ya iki yarım ya da dört çeyrek kalıpla birleştirilerek bir göbek kalıbı vurulur. Bu göbek etrafına uygun motifler dairesel planda basılarak yerleştirilir. Sofra bezleri örneğinde olduğu gibi aynı yazma kenar bordürleri de uygun kalıplarla dönerek kompozisyon tamamlanır. Sokaklarımız, mahallerimiz çoğu el sanatlarıyla ilgili bir şeyler üreten atölyelerle doluydu. O sanatkârlar günlük yaşantımızın içerisindeydiler. O yüzleri, simaları tanırdık hep. Şimdi hangimiz biliyoruz yeni yazmacıları, kaçımız tanıyor son dabakları? Son bakır ustaları neredeler, bilen var mı? Keçeciler, kazazlar, mutaflar neredeler? Nerede o kendine has kokuları olan sokaklar? Dabakhane, Boyahane, Kabe-i Mescid, Sulusokak, vb…
Ürünün tekniği, malzeme ve kullanım alanının bir uyum içerisinde olması ve üretimin sürdürülmesi el sanatlarını ancak ayakta tutar. Bunlardan aksayan biri bu sanatlardaki üretimi zora sokar. Son zamanlarda yapılan tanıtım ve etkinliklerdeki artış ancak can suyundan öteye geçmemektedir. Bu sanatları koruma amaçlı bir takım çalışmalar yapılabilir, ancak o da endüstriyel anlamda bir şey ifade etmez. Bu ürünler doğal malzeme ve tekniklerle üretildiğinde yeni pazarlar bulacaktır. Bu tarihsel güç ve güzelliğe sahip yazmacılığımız yöresel ve bölgesel istekle, beğeni birikimlerinin geleneksel motif ve formları bozmadan çağdaş tasarım anlayışıyla yeni kullanım alanları yaratarak içinde bulunduğu bu durumdan kurtulabilir. Son zamanlarda yeterli olmasa da bu sanatın yeniden canlanıp yeni ustalar yetişmesi için yapılan çalışmaları da içten kutluyoruz. 19.yüzyıldan sonra ulaşımda deniz yollarının öne çıkması, buharlı makinaların icadı gibi teknolojik yeniliklerle kervan yolları da çoğunun güzergâh değiştirmesine sebep olmuş, şehrimiz de bu gelişmelerden olumsuz şekilde etkilenmiştir. İlimizdeki bu ticari faaliyetlerinin de yavaşlaması ve başka merkezlere kaymasına neden olmuştur. Ayrıca gerileme sürecindeki imparatorluğun artık Avrupa’da makineleşmeye giden sanayi sektörüne uyum gösteremeyip, rekabet edemez duruma gelmesi de el emeğiyle üretim yapan küçük sanayi işletmelerini üretim yapamaz hale getirip, kapanmalarına sebep olmuştur. Önceleri Avrupa’ya yakın şehirlerde görülen bu etki, sonraları Anadolu esnafını da etkiler hale gelmiştir. Zaten son zamanlarda bu el sanatları bölgesel üretim düzeyinde imalat yapar hale gelmiştir. Tarihteki örneklerinin ağaç kalıpda yapılırken de bu özelliklerini koruyor gibi görünse de zamanla seri üretim serigrafiye geçerek bu özelliğini de yitirip zanaat haline gelmiştir.
Günden güne sanayileşme yolunda büyük ilerlemeler yapılan dünyamız da küçük el sanatlarının imalatında günden güne düşüşü gözlemlemekteyiz. Doğal olarak sanayileşme olacaktır ve gereklidir de. Bu arada el sanatlarının değeri korunmakla birlikte kullanım sahaları daralmaktadır. İstek azalıyor, tüketim olmayınca da bu sanatlar kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Sanayileşme ve fabrika imalatı karşısında bu sanatların birçoğu bırakılmış, bir kısmı da ancak ayakta kalıp varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. Teknoloji hızla ilerlemekte, bugün kullandığımız araçlar yarın demode olmaktadır.
Tokat yazmacılığı da bu yaşam savaşını veren son el sanatlarındandır. Alın teriyle hazırlanan terin tuzuyla yoğrulan bu ağaç baskı yazmalar. Yazmacılığın, birçok el sanatı gibi silinip gitmesini önleme çalışmaları ve çabaları sonucu ayakta kalabilmiştir. Bu çalışmalar turistik bölgeler ve büyük şehirlerde yazmacılığa pazarlar açılması ve sanatseverlerin bu konuyla ilgilenmeleri sayesinde gerçekleşebilir.
Günümüzün en geçerli sanatlarından olan baskı ve batik sanatlarına teknik yönden birçok hazır bilgiler veren Tokat yazmacılığının gerçek sahibi halktır. Onun köklü geçmişi, ince zevki, halayı, türküsü nakış nakış, motif motif bu yazmalarda kendini gösterir. Doğumdan ölüme yaşamın bir parçasıdır.
İlimiz müzesi ve eski yazma ustalarının ellerindeki eski yazma kalıbı örnekleri ile benim fotoğraflayıp belgeleyebildiğim örneklerle bu geleneksel motifler korunmalı, gelecek nesillere aktarılmalıdır. Meslek liseleri, Güzel Sanatlar Fakültesi, Meslek Yüksek Okulu, olgunlaşma enstitüleri gibi eğitim kurumlarında gerekli eğitim programları konmalıdır. Geleneksel motif, malzeme ve teknikler yanında bu öz desenleri yozlaştırmadan yeni motif ve modern uygulamalarla imalata yönelmeli, yurt içi ve dışı sergilerle tanıtımlar yapılmalıdır.
2015 yılında benim Tokat yazmacılığı hakkındaki 47 yıllık bilgi ve birikimlerimin bir kitapta toplanıp basılmasını sağlayan başta sayın belediye Başkanımız Av. Eyüp EROĞLU Bey olmak üzere emeği geçen herkese en içten teşekkürlerimi de burada belirtmek isterim. Bu çalışma şehrime bir vefa borcumdur.