Durgun suların bağladı yosun,

Martı gibi sessiz çırpınıyorsun.

Bir uğultu gibi içimde kopar fırtınalar,

Aktıkça gözlerinden hüzünlü damlalar.

Gözlerinin güldüğü anlar serap olmuş,

Üzgün aka aka kıyıların harap olmuş.

Ey Mezopotamya’nın mavi engereği!

Fuzuli’den okudum seni çilenin beşiği.

Ulaştır, gönlümdeki ızdırabı serin suyundan,

Selâm ona gönlümdeki aşk pınarlarından.

Ah Dicle’m, çağlayan sularına seriliversem!

Seninle sevdadan günlerce söyleşsem.

Anlatsan bana sevdayla yüklü Cezeri’yi,

Anadolu’nun manevî mimarı Karani’yi.

Anlatıversen bana ahuların gözlerinden,

Gönül arkadaşı Mecnun’ nun çilesinden.

Sen Mezopotamya ve Bağdat’a hayat,

Suyundan gönülleri daha berrakları anlat.

İki can arkadaşın cömert Nil ve Fırat,

Gösterdiniz, insanlığın yalancılığına sebat.

Çok zalimler tanıdınız acımasız,

Çok zalimler gördünüz hesapsız.

Kepazeler gördünüz sineğe kepaze,

Baharlar gördünüz gülleri taptaze.

Bataklıklar gördünüz sivrisineksiz,

Kisralar gördünüz yıkıldı çaresiz.

Tanıklık ettiniz binlerce olayına tarihin,

İzlerisiniz yeryüzünde Cudi ve siz tufanın.

Coşkun sularınızla azgın insanlara dersiniz:

“Çıkacak başka yüzle karşınıza tufan, inanınız.”

“Yeni görmüyoruz sevdayı unutmuş insanları,

Boğazlayıp bülbülü baykuşa çağrı yapanları.”

“Onlar yalanladılar gerçekleri değişmeyen şahidiz,

Ey İnsanlar! Unutmadık nankörü, inatçı sizsiniz.”

Nice çilelere şahidiz kıyılarımızda,

Nice kahramanlara, medeniyet yolunda.

Onlar ki insana insanlığı öğrettiler,

Onlar ki insanı sevmeyi öğrettiler.

Yol vermediler bulanık akan ırmaklara.

Yol vermediler, kardeşliğe varmayan yollara.

Ayıkladılar dikenleri, arıttılar gönülleri,

İnsanların seçkinleriydiler, büyüktü hedefleri.

Bütün bunları gördük gözlerimizle,

İnsan-kamil’e ulaştılar söyleriz size.

Karanlıkları aydınlatan yıldızlardır onlar,

Yaratandan ötürü; yaratılanı hoş görür onlar.

İşte sularımız, onların gözyaşlarıdır.

İşte kıyılarımız, onların ayak tozlarıdır.

İşte dalgalarımız, onların coşkularıdır.

İşte uğultularımız, onların heybetli naralarıdır.

İşte sakinliğimiz, onların namaz huşularıdır.

İşte sektesiz akışımız, onların dualarıdır.

Dicle’m, sen şelaleler yapa yapa Basra’ya!

Ben dolambaçlardan düşe kalka Medine’ye.

Yüzümü sürsem, ağlasam, kutlu taşlarına,

Anlatsam, bizlerin neler neler geldi başlarına!

GEL GİDELİM O’NA YORULMADAN YETMEK İÇİN.

GÖZÜMÜZE YAŞ DOLMADAN O’NA DÖNMEK İÇİN.