Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiyetemsilsi

Ortaokul yıllarım, bir akşamüzeri, mahalle bakkalından evimizin ihtiyaçlarını alıyorum, genç birisi “Nerede okuyorsun?” diye sordu, arkasından da semtimizdeki caminin imamı olduğunu ve isminin Şeref Özcan olduğunu söyleyerek kendisini tanıttı. Askerden yeni gelmiş ve camimize imam olarak atanmış, belki de göreve başladığı ilk gün, bilemiyorum. O zamanların, hele de benim yaştakilerin alışık olmadığı bir ilginin başlangıcı böyle olmuştu. Aynı sokakta oturuyormuşuz. Bu yakın ilgi orada bitmedi tabii ki, artarak devam etti, her karşılaşmamızda aileden biri gibi ilgileniyordu, sadece benimle mi, elbette ki hayır, kısa zamanda çevredeki birçok kişiyle bu ilişkisini sürdürmüştü. Yaşlarına göre kişilerle diyalog kuruyor, onlarla beraber oluyordu.
Sesi de güzeldi, hatta genç arkadaşlarla birlikte olduğu zaman, günün popüler türkülerinden, “Şu türküyü söyler misiniz?” dediğimizde kırmıyor, etraftan biraz çekindiği halde mırıldanarak söylüyordu.
Caminin, kuzey tarafta, bir büyük bir de küçük iki tane odası vardı. O sıralarda köyden okumak için şehre gelmiş, kalacak yer kiralama imkânı olmayan öğrenciler, hatta kimsesi olmayan yaşlı kişiler bu odalarda kalıyorlardı. Mahalle sakinleri de bu durumu kabullenmiş olacaklar ki, o yaşlı kişiler ve öğrencilerle ilgileniyorlardı. Eski mahalle kültürü böyleydi.
Bir süre sonra bu odalar boş kaldı. Camiye çok yakın bir evde oturmasına rağmen Şeref Hocam, boş zamanlarında bu küçük odayı açıp orada oturmayı tercih ediyordu, onun orada olduğunu gören bazıları da ona eşlik ediyorlardı. Bu şekilde de farklı bir oluşumun kapısını açmıştı. Henüz kullanılmaya başlayan piknik tüpünden bir tane alınarak, bir çay takımı kurulmuş, namaz saatleri dışında, belirli zamanlarda, mahalle sakinlerinden gelenlerle çay demleyip içiyorlardı. Bir dostluk gurubu kendiliğinden oluşmuştu. Bazen bir araya gelinip kıra gidiliyor, eli yatkın olanlar tarafından yemekler yapılıyor, zevkle yeniliyordu, o sırada yanlarından geçenler buyur ediliyor, onların da gönülleri kazanılıyordu. Hani denilir ya büyüklerle büyük oluyor, küçüklerle küçük oluyordu. “Bana göre bu çocuk sayılır, biraz uzak durayım!” demiyor, aksine onlarla yakınlık kurmaya çalışıyordu, hatta bir yere giderken, zamanı ve işi müsait olan bazı arkadaşları yanına alıyordu.
Biraz zaman geçtikten sonra bu sosyal ağa farklı bir boyut kazandırılmış, yani iş profesyonelleştirilmişti.
O zamanlarda, öğrenci çocukları olan birçok ailenin, çocuklarına ders çalışacakları bir oda ayırmaları mümkün değildi. Zaten birçok aile de çocuğunu belki de bu yüzden okutmuyordu. Yanılmıyorsam lise öğrenciliğim yıllarıydı, mahallemizde mülkiyeti belediyeye ait boş bir alan vardı, hâlihazır Divanlı Mahallesi Muhtarlık binasının olduğu yer. Ben Şeref Hocama “Abi” dediğim için “Abi, şu arsayı belediyeden iste de buraya mahallemiz için bir kütüphane yapalım.” demiştim. Yönetimler bu anlayıştan maalesef yoksunlardı, hala da öyle ya! Şimdi belediyedeyken yaptığım projelere baktığımda, bendeki sosyal belediyeciliğin temellerinin ta o günlere dayandığını anlıyorum. Aradan geçen zaman içerisinde, zaman zaman bu talebimi hatırlatıyordum fakat onda bir hareket de görmüyordum. Bir gün aynı sözü tekrar ettiğimde bana; “Bu arsayı vermezler, verseler de binayı nasıl yaptıracağız? Tamam, sen güzel düşünüyorsun da kimse bize yardımcı da olmaz. Gel, ben sana caminin odalarından birini vereyim, yapmak istediğini orada birlikte yapalım!” dedi.
Günün belirli saatlerinde yetişkinlerle bir arada olunuyordu. Yatsıdan sonra o oda ders çalışmaları için gençlere bırakılıyordu. Gençler de çaylarını demliyorlar, çaylarını içerlerken de derslerine çalışıyorlardı. Bir dönem, bu mekândan çok sayıda öğrenci üniversite okuma bahtiyarlığına erdi.
Hiçbir zaman siyasi görüş belirtemeyen şeref Hocam, bu yönüyle de gönüllerde ayrı bir yer edinmiştir. Bu yüzden her görüşten insanlar bir arada bulunabiliyorlardı!
Kümbet Camii, eski bir yapı idi. Bugünkü cami, Şeref Hocamın gayreti, rahmetli Arslan Genç’in teknik, Şakir Tepebaşı’nın da para ve emek yardımı yanında hayırsever halkımızın destekleriyle inşa edildi. Üniversiteden bir öğretim görevlisinin hazırladığı bir kitapta gördüğüm yanlış bilgiyi de bu vesileyle düzeltmiş olayım. Öğretim görevlisinin adını şu anda hatırlamadığım gibi onu araştıracak zamanın da yok. Hatırladığım kadarıyla, caminin bugünkü halde inşa edilmesi, mahalleden ekonomik gücü ve hiçbir sosyal aktivitesi olmayan bir kişiye atfedilerek yanlış bir bilgi verilmişti o kitapta. Kitabın basımı ile yakın ilgisi olan abimize, kitapta yanlış bilgi verildiğini, konuyla ilgili gazetede bir yazı yazmayı düşündüğümü söylemiştim. Ancak bana ileride yeni bir baskı yapıldığında bunun düzeltilmesi cihetine gidileceği belirtilerek böyle bir yazı yazamam söylenmişti. Kitabın yeni baskısının yapılması çok uzak görünmektedir, o yanlışlık da kitapta durmaktadır. Bu vesileyle bir taraftan bu yanlışlığı hiç değilse buradan düzeltmiş olayım. Ben, şahsen, bizzat kendim bilgi sahibi olmadığım bir şeyi yazmam. Herkesin de aynı hassasiyette olmasını şahsen beklerim. Hele unvan sahibi kişiler rivayetlerle değil kaynağı belli bilgilerle eserlerini vermelidirler. Dediğim gibi kitapta, yukarıda isimlerini saydığım kişilere hiç yer verilmediği gibi hiç alakası olmayan bir kişiye de önemli bir paye verilmiştir.
Şeref Özcan, epeyce zamandan beri hasta idi, geçtiğimiz 15 Mayıs 2019’da vefat etti, Allah rahmet eylesin, mekânı Cennet olsun inşallah.
Şöyle bir düşündüm de imamlar, öğretmenler başta olmak üzere, sorumluluk taşıyanlar, birer Şeref Özcan olsalardı, şehrimizde ve ülkemizde eminim çok güzellikler olacaktı. Keşki yöneticiler de bu işi doğru algılasalardı! O gün değil, bugün bile çevresindekilere böyle bir ilgi ve yakınlığı kim gösterebilmektedir Allah aşkına, söyler misiniz? Altmışlı yılların sonuna doğru bir zamandan söz ediyorum, biliyor musunuz?
Her camiye, her okula, her sosyal içerikli çalışma alanına sahip kuruma halen bir Şeref Özcan gereklidir. Bugün gelinen durum da ortadadır. Şeref Hocam ve benzeri duruma sahip olanlara hiçbir destekte bulunulmamıştır. Devlet imkânlarının aktarıldığı benzer kurum ya da kuruluşlar, işin çok uzağındadırlar, belki de devlet imkânları zayi edilmektedir.
Yaptıkların inşallah makamını âlî kılar Şeref Hocam, Yüce Allah rahmeti ile muamele eylesin sana, niyazım odur.
NOT: Bu yazı 06.06.2019 tarihinde YORUM GAZETESİ’nde yayınlanmıştır.