(13.06.2015)
osman_yusuf_sahin@hotmail.com

Hani hep derler ya aşkın rengi kırmızı, ayrılığın rengi sarıdır diye…
Sevdalarımı hep Turuncu yaşadım ben !!! Kavuşmayla ayrılık iç içe…
Yâre, elimi uzatsam tutacak kadar yakın, gönlümü uzatsam yetişemeyecek kadar ırağım.
Dedim ya sevdalarımı hep turuncu yaşadım ben…
Sevdamı dile dökmekten âciz olduğum sevgiliye içten içe nida ederim;
Ey sevdâsı gönlüme kast eden yâr!
Bilir misin?
Sen benim her hâliyle hâllendiğim hâlimsin, sen benim her sözde söylediğim kâlimsin…
Gözlerime baksan yanacağımdan korkarım,
Benden gayrisini anacağından korkarım
Elleri kendine yâr sanacağından korkarım
Sevdamın ayrılığa döneceğinden korkarım
İşte bu sebepten İçimde ayrılıktan yana damla damla korku birikiyor… ve bu korku beni tarifsiz kederlere gark ediyor… Ayrılık ne acı bir sözdür öyle!!!
Var mısın?
Bir sabah koşar duygularla gelip, sevda ateşinde demlenmiş çayla birlikte sevda kahvaltısı yapmaya? Gönül sahilinde pervasızca uçuşan martılara Aşk ekmeği atmaya… Taşı, toprağı, havayı, suyu, gökte uçuşan kuşları Aşkın rengine boyamaya?
Ama biliyorum ki sen bana yasaksın! Sana kavuştuğum gün aşkımı kaybedeceğim…. Bu yüzden olsa gerek ne tam kavuşmayı ne de tamamıyla ayrılığı istiyorum. Sevdamı turuncu yaşamak istiyorum ben….

Neyzen Tevfik Fuzûlî’ye yaptığı bir tahmis’te Farsça şöyle bir mısra kullanır;
Hest-î zevk-i câvîdan-î der firak-û vuslateş
Yani kısaca, aşkın zevki, aşkın kalıcı zevki kavuşmayla ayrılığın özdeşleşmesindedir.
Tıpkı kırmızıyla sarının birleşip turuncuya dönüş hâli gibi
İşte bunun için ki sevdalarımı hep turuncu yaşadım ben.
Sahi aşk ne demekti bunu bilen var mı? İtiraf edelim ki aşkın tarifi kabil değil… Sanırım tarif edilememesinin sebebi ruh denilen o muammadaki insanların adını dahi koyamadığı hissiyatların tamamının bir anda şaha kalkmasındandır… Şairler aşkı anlatırken o an için aşktaki sadece bir duyguyu veya bir kaç duyguyu esas alarak şiir yazarlar. Zaten bütün hissiyatları esas alarak aşkı anlatmak muhaldir zira insanların adını dahi koymaktan âciz kaldıkları hisleri duyguları vardır. Bütün bunları söylerken Âşıktan beklenen diğer insanların terennüm edebileceği zahire akseden haller vardır meselâ;
Aşığın sevgiliden gayrı derdi yoktur, Aşığın gönlünün iç acılarının toplamı her daim yâre eşittir.
Ve kavuşmayla ayrılığın arasında kıldan ince kılıçtan keskin bir çizgi vardır. Aşığın yâr’dan gayrı derdi varsa yahut dert ettiği şeyin nihayeti yâre varmıyorsa o kişiye âşık denilebilir mi? Âşık aşkından divane olmamışsa, her baktığı yüzde gözde sevgiliyi görmüyorsa, Âşık ile maşukun arasına giren rakip ile merdâne cenk etmiyorsa, nefsini gönül havuzuna atıp bir buz parçası gibi eritmiyorsa o kişiye âşık denilebilir mi? Ne de güzel ifâde etmiş Sultan Fatih;

Ağlasa âşık belâ-yı hecr ile nâlan olub,
Gözlerinden akan anun yaş yerine kan olub

Geh cefâ kûhi gubârından urunsa kisveti,
Geh belâ vadisini geşt eylese üryan olub

Her ne denlû cevrler görse vefalar eylese,
Her ne denlû gülseler hâline ol giryân olub,

Râz-ı aşkı aşikâr etmeye tâkat bulmasa,
Sinesinde nâvek-î dil-dûzlar pinhân olub

Dilberinden rahm-î er olmazsa ol dil hasteye,
Kimseler derdine derman edemez imkân olub

Gam beyabanına eylese her gün seyr-û sefer,
Her gece mihnet serâ-yı firkate mihmân olub,

Verseler mülk-ü cihânnun tac-u taht-ı devletun,
Avnî kûyun terkin etmez başına sultân olub
Sultan Fatih, Aşkın kanunu yazdığı bu gazelde âşıktan beklenen hallerden dem vurmuştur… Kanlı gözyaşları, vefa, sadakat, sır, gam, keder, fedakârlık….
Aşk, yanmak sanatı, Âşık’ta yanmak sanatkârıdır… Maşuk naz eder Âşık niyaz eder ve bu pazarda canın hiç bir kıymeti yoktur…. Yunus Emre, “Canımı satarım alan bulunmaz” derken, Yenişehirli Avnî ”Çarşû-yu dilde değmez mülk-ü imkân bir pula / Genc-î Kârun bir pula taht-ı Süleyman bir pula/ Avnî’yâ dellal-ı gam her dem nidâ etmektedir/ Var mıdır bir müşteri yüzbin dil-û cân bir pula” derken, Âşk iddiasında bulunan er kişilere ve hatun kişilere bunu anlatmak istemişlerdir… Bütün bu olumsuzluklara rağmen Hakikî âşıklar zerre m