Hangi taştan yontulmuş şu garip kafatasım?
Kâinat zerre zerre içinde raksediyor…
Buzları tutuşturan bir alev ihtirasım.
Çığlığım yıldızlardan fezaya aksediyor.
Güz gelmiş; yaprak değil, dökülen hayallerdir
Dün ölmüş, hal perişan, yarın elbet ölecek
Ortasında zavallı ben, zavallı, nedendir:
Hüngür hüngür ağlasam, her şey bana gülecek
Zaman, yanımda akan berrak, sessiz bir nehir
Kenarında oturup beklesem mi diyorum?
Rabbim’in nizamı bu: bir nurlu kayık gelir
İstesem, istemesem bu günü bekliyorum.
Okunmamış bir, yâr diyerek koşuyor
Semaya hançer hançer fışkıran alevlere
Batan gün, ötelerden bir haber mi taşıyor?
Niçin çıkar sokaklar taş yürekli evlere?
Beyaz bir bulut, akan, bir bitmez yeşil deniz
İki yanımda her gün, hayallerle haşre dek…
Bu nuranî âlem ne? Biz, yarabbi nerdeyiz?
Hakikati emziren rüya ne gün bitecek?…