Asıl adı Halil Çataltepe olan Halil Söyler, Zara’nın yetiştirdiği en meşhur şahsiyetlerden birisidir. Halil 1906 yılında zayıf, çelimsiz ve kambur bir çocuk olarak dünyaya gelir. Ömür boyu yakasını bırakmayan bu çelimsizlik nedeni ile “ince Halil” olarak da bilinmiştir. Babası Halil İbrahim, annesi Gülsüm Hatun’dur. Zayıf bir bebek olduğu için annesi onu hep “İncik Yavrum” diye sevdi. Bu yüzden yakınları onu “İnce Halil” ya da “İncik Halil” diye bilirler.
Önce annesini, sonra da babasını kaybedince Sivas’ta Yetiştirme Yurduna yerleştirilmiştir. Burada bağlama çalmayı öğrenmiş ve müziğe olan ilgisi artmıştır. Ama onun kulak eğitimi ve müzik aşkı asıl annesinin kucağında başlar. Annesi okuma-yazma bilmez ama zengin bir halk kültürüne sahiptir. Anlattığı masallar, düzdüğü maniler zevkle dinlenir. Zaralı Halil bu güzellikler içinde büyür. Bir yanda doğanın hırçın yüzü vardır; verimsiz topraklar, ağaçsız yalçın dağlar ve uzun kışlar. Bir yanda da insanı sımsıcak saran masallar, maniler, Zara kilimleri, el işlemeleri… Sanatçı bu zıtlıklar içinde yaşar. Onda aşılmaz dağlar aşılır, geçilmez Kızılırmak geçilir, varılmaz yerlere varılır.
Yurttan ayrıldıktan sonra Zara’ya döner. Saz çalmayı ilerletmiş olan Halil, yanık ve gür sesi ile sıra gecelerinin, düğünlerin ve eğlence merkezlerinin aranılan ismi olur. Zaralılar, hemşerileri Halil’e kucak açarlar. Artık Zaralı Halil olarak tanınmaya başlar. Halil, şöhret basamaklarını tırmanmaya başlamışken askere alınır.
Askerlik yapıp geldikten sonra düğünlerde çalıp söyler olur. Müzik formasyonunda Sivaslı Hafız Halit, Feryadi Hakkı ve Divrikli Nuri Üstünses önemli rol oynamışlardır. Daha sonra Malatyalı Fahri, Erzincanlı Şerif ve Diyarbakırlı Celal ile meşk etmiştir. Çevresinin de etkisiyle “Karlı Dağlar Karanlığın Bastı mı” adlı taş plak ile Diyarbakırlı Celal Güzelses’in “Karagözler” türküsünü okuduğu plakları doldurduktan sonra “Zaralı Halil Söyler” adını alır ve doğduğu yer ile anılan sanatçılar kervanına Halil de katılır.
Halil Söyler’i hem bir halk şairi olarak hem de Türk Halk Müziği sanatçısı olarak ele almak gerekir. Zara, her ne kadar Kangal ve Divriği folkloruna yakın örnekler çıkarsa da Halil Söyler, farklı musiki anlayışıyla karşımıza çıkar. Halil Söyler, türkülerinde ince saz dediğimiz enstrümanlarla popüler olmuştur. İnce saz ise keman, klarnet, cümbüş ve darbukadan oluşur. Bunda o zaman Zara’da düğünlerde çalan “Cindeler” dediğimiz gurubun büyük etkisi vardır. Okuduğu türküler, o dönemin belli isimleri Diyarbakırlı Celal Güzelses, Malatyalı Fahri Kayahan ve Urfalı Hacı Baki Yurtsever’in okumuş oldukları türkülerle aynı tarzda olmuş, aralarında büyük etkileşim olmuştur. 1945-1958 yılları arasında okuduğu plaklarına Erzurumlu Haydar, Şükrü Tunar, Malatyalı Fahri gibi dönemin ünlü saz sanatçıları eşlik ettiler. Bundan cesaret alarak Zehra Bilir, Muzaffer Akgün, Nurettin Dadaloğlu gibi sanatçılarla birçok yerlerde konserler verdi. Konserler ve plak çalışmaları gibi nedenlerle uzun bir süre memleketinden ayrı kaldı. Zaralı Halil’in eserlerini radyoda Neriman Altındağ, Nermin Yapar, Zehra Bilir gibi sanatçılar icra etmişlerdir.
Muzaffer Sarısözen tarafından derlenip TRT repertuarına kazandırılan 8 türküsü vardır. Bazı türküleri de başka sanatçılar tarafından sahiplenilmiş ve başka yörelere mal edilmiştir.
Zaralı Halil her hikâyeye bir türkü yakmış ve bunu en içten yöre tavrıyla okumuştur. Türküler insanların yaşadıkları bölgelerle doğru orantılıdır. İnsanlar buradaki duygularını yaşama biçimlerini sevinç ve kederlerini dörtlüklere dökmüş sonra da türkülere dönüştürmüşlerdir.
Halil nişanlıdır. Nişanlısına haber göndererek akşam görüşmek ister. Kız da, Halil’in evin damına gelmesini, kendisini bacadan içeriye alacağını söyler. Akşam Halil bacaya gelir ve gizlice bacadan içeriye girer. Kız Halil’i gizlice mutfağa alır.
Nişanlısına boş gelmek istemeyen Halil çarşıdan kuru leblebi ve siyah üzüm almıştır. Kız Halil’i karşılayınca elindeki paketi alır ve mutfakta rafa yani teveğe koyar, kendileri de teveğin dibine oturarak sohbete başlarlar. Bu arada kızın babası mutfakta bunları yakalar ve Halil’i dövmek ister. Halil eline ayağına kapanır, yalvarır. Adam, Halil’in güzel türkü söylediğini bildiği için, “Bir türkü söylersen seni affederim” der. Bunun üzerine Halil oracıkta şu türküyü yakar:

Tevekte üzüm kara
Salkımı düzüm kara
Ben yâre gidemiyom
Elim boş yüzüm kara.

Dama vurdum çatmayı
Seslen gelsin Fatma’yı
Fatmam nerden öğrenmiş
Çarşaftan kol atmayı.

Zaralı Halil’e birisi gelerek, “Kızımı doktora götüremediğim için genç yaşta öldü. İçerim yanıyor. Kızıma bir türkü yaksana” demiş ve o da hemen;

“Köy güzeli Gülhanım
Köyü sardı figânım
Baba gözün kör olsun
Tutmaz oldu her yanım”

Köyün sığır çobanı bir kız sevmiş ve köyün ileri gelenleri önayak olup iki genci evlendirmeye karar vermişler. Köyde düğün hazırlıkları yapılmaktadır. Düğün başlar. O yöreye has bir şekilde damat giydirilir. Başına kırmızı fes, sırtına da kırmızı “Damat biniş”i takılan damat ve samen ekibi gelin almaya gitmek üzereyken, köyden birisi gelerek, sığırın içindeki iki tosunun kavgaya tutuştuğunu, onları kimsenin ayıramadığını, gelip çobanın ayırmasını söyler. Çünkü her zaman kavga eden bu iki tosunu çoban araya girerek ayırmaktadır. Damatlık elbiseleriyle hayvanların yanına gelen çobanı tosunlar tanımaz ve her zamanki gibi ayrılacaklarını sanarak araya giren çobanı iki tosun da boynuzlarıyla vurarak yaralar. 3 gün sonra çoban ölür. Bunun üzerine Zaralı Halil;

“Bugün günlerden cumadır cuma
Yâr hamama gidip kınanı yuma
Ben seni sevmişim kimseye deme
Zalim celep vurdu yaram var benim.

Bu gün de günlerden Cumartesi
Başında terlik güzeldir fesi
Sol böğründen çıktı nefesi
Zalim celep vurdu yaram var benim.”

Bir konser turnesinde Zaralı Halil’e “Nerelisin? Derler. O da türkü ile cevap verir.
“Bahçelerde bal erik
Dallarını eğerik
Bize Zaralı derler
Biz güzeli severik.”

Zaralı Halil şöhrete ulaşmıştır. Uzun süre ailesinden ayrı kalır. Bir gün “Halil Söyler öldü” diye yayarlar Bu söylenti sanatçıya Malatya’da iken ulaşır. Bunun üzerine aşağıdaki türküyü yakar

Köse Dağı Esen Yeller
Yağar Yağmur Akar seller
Üç Bacının Bir Kardeşi
Gurbet Elde Ölmüş Derler

Öle Öle Bacın Öle
Bacın Sensiz Ne Gün Göre

Geniş ağzı, kamburumsu eğri omuzu, palabıyıkları ve kulaklarına kadar indirdiği fötr şapkasıyla kollarını sallaya sallaya yürüyüşü ayrı bir dünyanın insanıymış gibi görünürdü ama bunun yanında çok tatlı, yanık, ince, içli ve de dokunaklı sesi vardı.
Kamer Hatun’la evli olan Halil Söyler’in dokuz çocuğu olmuştur. 15 Ocak 1964’te Zara’da kalp yetmezliğinden vefat etti. Hayatı ve eserleri ilk defa İsmail Hakkı Acar tarafından 1975 yılında “Zara Folkloru” isimli kitapta yayımlanmıştır.