Yazılı bilgi olmadığında veya yeteri ölçüde belge bulunmadığında “söz” cevher değeri taşır. Arkeoloji biliminin maddi bulguları, insanlık tarihinin en eski bilgilerine ışık tutarken; sözün kökeni, bizleri insanlık âleminin derin kültürüne, tarihine, edebiyatına, medeniyetine götürür. Yazı ve çizi birer belgedir ve kalıcıdır, söz kuşaklar arasında intikal ederken değişir veya dönüşür; her bir dilde yenilenir ve farklı üsluplarla aktarılır. Bu arada kayıplara da uğrar. Bu değişim ve dönüşümler yüzünden sözlü bilgilere ihtiyatla yaklaşılır. Anlatı döneminin kendi (mit, destan, halk hikâyesi, masal ve efsane) çağları ve/veya ihtiyaçları, ortadan kalktıkça sözlü anlatılar bir sonraki devreye kaydırılır.
Mitik çağ, destan çağı, halk hikâyesi çağı bitmiştir. Masal çağının doğal ortamı sona ermekle birlikte, bu ortamın son şahitlerinden bölük pörçük masallar dinleyebiliriz. Efsaneler her dönem var olmaya insanlığın gizlerini içlerinde taşımaya devam etmektedirler. Mitik dönemin, çok tanrılı çağların izleri, günümüze “sözle” taşınmıştır. Bu sözler yeni bir şekle girmiş, yeni inanç yapıları içine yedirilmiş; söz, davranış ve inanç kırıntıları halinde sürdürülmüştür. Dağ, eren, su, ağaç kültü bu türden kalıntıları oluşturur.
Destan çağları, savaşların, mücadelelerin, haksızlıklara karşı koymanın ön planda çıktığı zaman dilimlerini anlatırlar. Temelinde kişisel veya toplumsal bağımsızlığın anlatmaları vardır. Destanlar, sözün gücü sayesinde tarih öncesinden günümüze dek taşınmıştır. Hun dönemi destanları bu cümledendir. Halk hikâyeleri yerleşik döneme ait olup yine sözlü gelenek üzerinden anlatılmıştır. Okuryazar oranının çok düşük olduğu yakın zamana kadar, sözün ne kadar güçlü olduğu ve sözlü edebiyatın halk arasında ne denli yaygın olduğu göz önünden uzak tutulmamalıdır.
Köroğlu merkezli anlatmalar en başta sözlü edebiyatın ürünleri arasında yer alır. Edebiyatın sözlü tarihe ne ölçüde kaynaklık ettiği meselesi her zaman tartışma konusu olmuştur. Köroğlu bir yanıyla destan, diğer yanıyla bir halk hikâyesidir. Tür olarak yakın zamanlarda, özellikle Balkan coğrafyasında masala dönüştürülerek anlatıldığı bilinmektedir. Türler veya metinler arasında, mitler, destanlar, masallar ve efsaneler zaman zaman iç içe anlatılagelmiştir. Bu durum Köroğlu’nun anlatmalarına da yansımış, bunların ne denli önem taşıdığına, metinlerin zenginliği üzerinden şahit olunmuştur. Diğer yanıyla Köroğlu destanlarının geniş coğrafyalarda anlatılması, Türk dünyasındaki önemini ortaya koymuştur. Destan veya halk hikâyeleri içinde en çok kola, bir başka ifadeyle sözlü anlatmaya sahip olan Köroğlu Destanı’dır: 360, 700, 777 kol. Bu durum, bir abartı olarak anlaşılmamalıdır. Bizim henüz yayınlayamadığımız Dobruca varyantı unutmalar dışında yirmi beş sayfalık bir sözlü anlatımı oluşturmaktadır. Köroğlu destanının zengin bir külliyatına sahip olduğu, derin tarih ve geniş coğrafya dikkate alındığında makul görülmelidir (Feyzioğlu 2012: 59-64).
Köroğlu anlatmaları, beraberinde tarihin izlerini ne kadar taşıdığı hakkında pek çok araştırma yapılmış, tezler ileri sürülmüştür. Çin sınırlarından, Sibirya’dan, Sirderya kıyılarından Pers coğrafyasına, Horasan’dan Kırım’a, Anadolu’ya, Balkanlara dek Türklerin yaşadığı bütün bir coğrafyada anlatılagelmiştir. Bu büyük coğrafya Doğu ve Batı olarak ayrıldığında, Dede Korkut coğrafyasındaki ayırım gibi, bir bölümleme ile karşılaşırız. Dede Korkut Hikâyelerinde on iki hikâye anlatılırken; Köroğlu’nun farkı, tek bir kahraman etrafında bu kadar çok kolun/hikâyenin anlatılmasıdır. Köroğlu destanı hakkında, mitolojik çağdan Göktürk dönemine, Türkmen oymaklardan günümüze dek evrelere ayrılmış; Altay sahasından, Bozkır sahasına, Tarim Sirderya’ya kadar farklı zaman, mekân ve devletler/boylar üzerinden tasnifler yapılmıştır.
F. Köprülü, Köroğlu’nu Göktürk devrine götürür. Oğuz Türklerinin Sasanilerle, Horasan, Harezm, Esterebad hudutlarında, yaptıkları mücadeleleri; Göktürklere bağlı göçer evli Oğuzların İÖ dönemde teşekkül eden destanları olduğu tezini ileri sürer. Tarhanların İranlılarla mücadelelerinin göçer evli Türkmenlerce Anadolu’ya taşındığını belirtir.
Tan Hanlığı döneminde Rövşen Tokuz-Oğuz taifesinden çıkmış olduğu, Tan Hanlığı’nın Çin kültürüne büyük katkıları bulunduğu tezleri derya atı, kanatlı at, ışıktan doğan at gibi gerekçelere dayandırılır.
P. N. Boratav, Köroğlu’nun XV. yüzyıl Afşar Türkmen oymağı beylerinden birine benzediğini öne sürer. H. Araslı, Köroğlu’nu epik kahraman imajı altında, Azerbaycan’ın kurtuluş hareketinin lideri olarak görür. M. Tahmasip, Köroğlu’nun tarihi temellerini Azerilerin Babek komutasındaki Araplara karşı giriştikleri isyanlara götürür. G. Dumezil, Ermeni kral Tigran’ın İran kralı Şapur tarafından kör edilmesi motifinden/yanışından hareketle, Köroğlu’yla bağlantı kurar.
İran Coğrafyasında İran Şahlarından I. ve II. Şah Abbas’ın Şiiliği kabul ettirme politikaları gütmeleri, Türk seçkinleri yerine İran kökenli yöneticileri atamaları, iç karışıklıklara yol açtığı ve Köroğlu’nun yöneticilere karşı isyan edip İran’da boy gösterdiği tezleriyle karşılaşırız.
Anadolu’da Celali isyanları sonrasında, Güney Azerbaycan’a kaçan Kalenderoğlu’ndan söz edilir. Celali isyanları adına Köroğlu’nun bir Celali isyancısı olduğunu Boratav ileri sürer. Mustafa Akdağ, “1550-1653 Celali İsyanları” çalışmasında, tarihi belgeler öne sürerek iki yüz kişilik soyguncu gruptan bahseder. Bu tezlerini “Mühimme Defterleri”ne yaslar. Ancak, Türk töresinde haksızlık ve eşkıyalık onanmaz.
Âşık Köroğlu, Özdemiroğlu Osman Paşa’nın 1585 İran seferine katılır. Evliya Çelebi Onu Çöğür şairi olduğundan bahseder. Kars kolunda, Sırp Savaşında üstün yararlılıklar gösteren Köroğlu’na Sultan, bir fermanla Çamlıbel Beyliğini verir (Ekici 2004: 62-92).
Tarihi gerçeklik üzerinde çalışan pek çok bilim insanı Köroğlu devrine ışık tutmaya çalışmıştır. Derin tarih ve geniş coğrafya dikkate alındığında, tarih belirlemenin ne denli zor olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar arasında kimi tezler üzerinde genel olarak durmak gerekirse, haksızlığa karşı koyduğu ve oğlunun babası adına haksızlığı giderdiği, kamu vicdanını rahatlattığı hikâyeler dizisi ile karşı karşıya kalırız. Kamu vicdanı adına yinelenen ve sevilen anlatımlar, gerçek yaşamlara ilham verir.
Halkla devlet arasında aracı görevi üstlenen ailelere “âyan” denmekte, vergiden, asker sevkine kadar pek çok görevi yerlerine getirmekte olan âyanların yaptıkları haksız tutumlar, Bolu Beyi adıyla öne çıkan bir haksızlığın öyküsü etrafında kümelenmiştir. Ayanların haksız tutumları hakkında son yıllarda yapılan çalışmalar Köroğlu’nun karşı duruşunu destekler türdendir. Halka yaptıkları baskı, zülüm ve sindirme politikaları apaçık Köroğlu isyanının Batı anlatmalarını gerekçeli kılar. Mesela Trabzon ayanlarından Şatıroğlu ailesi 1768 baş ayan olur. Keyfi tutumu sonucu, halka eziyet eder. Dönemin valileri ile iyi geçinemeyince şaki olur (Yürük 2016: 29-42).
Tüfeğin icat olması zamanı, Batı kollarında Köroğlu’nun yaşadığı zamana işaret eder. Maraş rivayetinde, Köroğlu çobanın elinde gördüğü tüfeğin ne olduğunu merak etmesi sonucu, tüfeğin mekanizma düzeneğini anlayamaması onun ölümüne sebep olur (Boratav 1931: 61).
İlk yayınlar, 1302/1884 yılında yazarı belli olmayan “Meşhur Köroğlu” adıyla karşımıza çıkar. Bunu izleyen taş baskı ve matbu yayımlar, Ermeni ve Arap harfleriyle yayımlanır. Yakın zamanlara kadar yapılan matbu basımlar, Köroğlu hikâyelerine halk arasında ne kadar rağbet edildiğinin bir işaretidir. Köroğlu hikâyeleri içinde en eskisinin Paris rivayeti ve en realist hale sokulanın, vasfını en az kaybetmiş olanın Azeri rivayeti, en eski kökenli olanı Özbek rivayeti olarak kabul edilir (Ekici 2004: 31-33).
Köroğlu hikâyeleri, genel olarak Hazar Denizinin doğusu ve batısından anlatılanlar olarak ikiye ayrılır. Batısında Anadolu, Balkanlar, Kırım ve Kafkaslar; Doğusunda Doğu Türkistan, Uygur, Türkmen, Özbek, Tacik, Kazak, Karakalpak vb. sayılabilir. Batı kollarında, Köroğlu bir seyisin oğludur. Doğu kollarında soylu bir yöneticidir. Gücünü gordan (mezardan) aldığına inanılır. Körün oğlu bir haksızlığın giderilmesi adına olağan veya olağanüstü işler yapar. Gordan çıkan oğlan ise, karanlık veya öte dünyanın güçlerini ve gizlerini üzerinde taşıyarak olağan veya olağanüstü kahramanlıklar yapar. Batıda sıradan bir halk kahramanı olan Köroğlu, Doğuda soylu bir sultandır. Batıya taşınan Köroğlu, epik bir anlatım değil, artık yerleşik hayatın sosyal içerikli bir anlatmasıdır. Türk kültüründe toprağa bağlı, gelişen sınıfsal ayrım ilk kez bu destanda hikâye edilir.
Köroğlu destanı halk arasında bir hakkaniyet algısı etrafında karşılık bulmuştur. At, kırat, Bolu Beyi, seyis, mert-namert, hak-hukuk, fakir fukara, Köroğlu’nun delileri, kılıç-tüfenk dinleyicinin kavramsal dünyasını oluşturur. Köroğlu, fakire yardım eden, düşküne kol kanat geren, mücadeleci, adaleti ve mertliği ile kamunun desteğini alan bir kahramandır. Göçer evli yaşamlar, at sırtında özgür bir coğrafya karşımızda durur.
Halk âşıkları arasında önce Köroğlu’ndan bir türkü söylenmesi gerekir. Aksi halde Köroğlu’nun kendilerine beddua edeceğine inanılır. Bu geleneğin kökeninde, Köroğlu’na saygı yanında, Köroğlu’nun âşıkların piri olduğu inancı yatar.
Köroğlu hikâyelerinin yanışları dikkate alındığında, önce at yanışıyla karşılaşırız. Sudan çıkan aygırın kısrağa aşması, Amuderya/Seyhun, Sirderya/Ceyhun kıyılarından Anadolu’ya taşınır. MÖ Çin seyyahları benzer bilgiler verir. Dede Korkut Hikâyelerinde at “deniz kulunu” olarak geçer. Kırat sahibinin sözünü anlar, kör topal taklidi yapar, kanatlanıp uçar, sahibini koruyup onu zor durumlardan kurtarır. Bu yanış, epik destan geleneğine doğru bir seyir izler.
Ab-ı hayat suyu, Hızır peygambere, oradan kutsal kitaplara dek uzanan bir bengü su ile karşılaşırız. Çamlıbel’de akan suda iki güvercinin canlanması, Köroğlu’nun bu sudan içmesi ve hâlâ yaşadığının söylenmesi, bizi Türk kültürünün geniş ve derin sözlü tarihine götürür. Anlatmalarda, Kaf Dağı, kör gözün açılması, Çin, Maçin, Hint, Yemen gibi masalsı mekânlara yer verilir. Masal unsurları Köroğlu destanlarına karışır. Kahramanımız Elaziz rivayetinde, üç kılı birbirine sürterek imdat ister.
Hızır yanışı Köroğlu hikâyelerine efsanevî bir katkı sağlar. Hızır Köroğlu ile Allah arasında aracı rol üstlenir. Bu anlayış bile Köroğlu anlatmalarının İÖ’si derin kültür katmanlarına işaret eder.
Köroğlu hikâyeleri pedagojik bakımdan da ele alınıp değerlendirilebilir. Kiziroğlu Mustafa ile karşılaşması, ona yenilmesi, sonrasında aman dileyip yakınlarıyla vedalaşması sırasında gıyaben Kiziroğlu’nu övmesi mertliğin öğretisidir.
Hikâyelerin coğrafyası üzerinde ayrıca ve özel olarak çalışmak icap eder. Destanı inandırıcı kılan coğrafî mekânlarla karşılaşırız. Öne çıkan mekânlardan biri Çamlıbel’dir. Çamlıbel Köroğlu’nun sığınağı, halkın akın akın gelip yurt tuttuğu mekândır. Tokat ili sınırları içinde kalan “Çamlıbel” şehrin adının önüne çıkmıştır. Bölge coğrafyası orta yüksekliğe sahip dağlardan, düz ovalardan oluşan sulu ve verimli bir araziye sahiptir. Çamlıbel yakınında “Köroğlu Çeşmesi” akmaya devam etmektedir. Tokat gibi, Sivas için de Köroğlu ile ilgili benzer bilgiler verilmiştir. Tokat’ta dağlardaki kale gibi doğal taş yığınları, bölgede düşmana karşı mücadele etmeye oldukça elverişli bir ortamı oluşturur. Atlı savaşçılığın izleri yörede sürülebilir. Yer adları ve halk belleğiyle her bölgede destanın izleri takip edilmelidir.
Ben bir Köroğlu’yum Çamlıbel’in aslanı
Kılıç oynamasa kında paslanır
Çiftlikler yakar daa yaslanır
Korku bilmez meydan okurum (Mallov 2003, 136-152)
Sözlü tarihin derinliklerden gelen bilgilere göre, Köroğlu Türk halk belleğindeki ortak kahramanlardan biridir. Onu yerelleştirmek oldukça zor bir iştir. Hikâyelerin coğrafyasını izlemek, sadece Anadolu’yu değil, Türkçe konuşan diyarları, Türk kültürünün taşındığı diyarları yeniden hatırlamak demektir.
KAYNAKÇA
BORATAV, Pertev Naili, (1984), Köroğlu Destanı, Adam Yay., İstanbul.
EKİCİ, Metin, (2004), Türk Dünyasında Köroğlu (İlk Kol) –İnceleme ve Metinler, Akçağ Yay., Ankara.
FEYZİOĞLU, Nesrin, (2012), “Köroğlu Destanı’nın Kolları Üzerinde Eleştirel Söylem Çözümlemesi,” Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Bahar (16), 57-86.
MALLOV, Rıza (2003), “Köroğlu Destanının Sosyal ve Tarihsel Temelinin İncelenmesine Katkı,” Milli Folklor, S 57, s.136-152.
YÜRÜK, Emre, (2016) “18. Yüzyılın İkinci Yarısında Trabzon’da Etkin Bir Ayan Ailesi: Şatırzâdeler,” Pamukkale üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.23, s. 21-42.