Yalnız sen olsaydın; bu kadar çok sevilmezdin. İnandıramazdın hiçbir gerçeği kendi gerçeklerine. Küfür küfür kayardın geceler boyu inlerken gençliğin, bacağı kırılmış bir ata benzerdin. Hüznüne kıyasla fazla küçük kalırdı, kaybedilmesi mecbur bir resim gibi yakılırdı şehrin. Kimilerine göre anlamsız bir manzara taşırdı, ayrılıkların ardından bakmaya alışırdı gözlerin.
Yalnız ben olsaydım; bu kadar çok sevemezdim. Konuşamazdım böyle, her yağmur sonrası dinginliğinde, dolaşamazdım, aşkın ve felsefenin derinliğinde. İlkel bir sevdâ gezinirken damarlarımda, böyle doludizgin koşamazdım. Bütün kayıt dışı sevgisizler gibi; ölü doğar, yaşamazdım. Kendini henüz tanıyamamış ve kısmen yaralı biri olarak söylüyorum: ”Yeri belirlenememiş eksikliğin, sen olduğunu bilemezdim.”
Şimdi inkâr etmeyelim birbirimizi ite ite katlettiğimizi, burnumuzda tüte tüte terk ettiğimizi.
Yalnız sen olsaydın; bu kadar çok sevilmezdin. Yolların, inançsız adımlardan sıkılırdı.
Yalnız ben olsaydım; bu kadar çok sevemezdim. Kalemim yere düşer, hayallerim yıkılırdı.