Category: “Kardelen” dergisi

  • Kardelen 115.Sayı Ocak-Mart 2023

    Kardelen 115.Sayı Ocak-Mart 2023

    KARDELEN’İN 115. SAYISI ÇIKTI

    Yayın hayatına başladığı ilk günden beri “Fikrin değerini bilenlere…” hitap eden Kardelen dergisinin 115. sayısı çıktı. Kardelen bu sayısında; “Türk mimarîsi” konusunu işliyor. Kapakta okuyucuya, Avnî’nin “Hüner, bir şehir bünyad etmektir; Reaya kalbin âbâd etmektir!” sözüyle sesleniyor.
    Ali Erdal yazısında “İslâm’ın mabedi; varoluşu icabı hayatın merkezidir. Doğumdan ölüme… Bir yere yerleşilecekse önce münasip bir yere Kâbe’nin bir şubesi inşa edilir… Sonra her şey ona göre vaziyet alır, hizaya geçer… Belde ona göre kurulur, hayat ona göre yaşanır… Ölüm de ona göre…”  değerlendirmesine yer veriyor.
    Üstad Necip Fazıl’ın “Şehir” adlı yazısı ile başlayan dergide her zaman olduğu gibi fikir yazılarına, şiirlere ve hikâyelere de yer veriliyor.


    Derginin 115.sayısında yer alan yazılardan bazıları şöyle:
    Güneş Meydanda – Ali Erdal
    Bakî Olan Allah… – Kadir Bayrak
    Temel Sağlam Mı? – Yavuz Sert
    Misâlsiz Yaratandan Kuluna Düşen Hisse – Ekrem Yılmaz
    Bursa Bağlamında Şehir Olgusu – İlkay Coşkun
    Armudun Son Çiçeği (Hikâye) – Fatma Pekşen
    Zanaatkâr (Hikâye) – Ayşe Yaz
     KÖVRƏK XATİRƏLƏRİN ÜSTÜNƏ GETMƏ (Şiir)- Sevinc HƏMZƏYEVA
     Her Hecemde Yalnızlık (Şiir) – Ahmet Değirmenci
     Karamsar (Şiir) – Murat Yaramaz

  • Kardelenden Haberler


    Sinan AYHAN’ın yeni kitabı: “BOZGUN” ÇIKTI

    Yazarımız Sinan Ayhan’ın yeni kitabı “Bozgun” çıktı. Kitabı incelemek için www.kitapyurdu.com sitesi ziyaret edilebilir. Yazarımızı tebrik ediyor, okuyanının bol olmasını temenni ediyoruz.

    Gönüldaşlarımıza, Allah rahmet eylesin

    Kardelen’in ilk günden beri, maddî ve manevî destekçisi, dergimizin sahibi Ali Erdal Hocamızın mesai arkadaşı, dostu, dâvâ arkadaşı, gönüldaşımız Ertuğrul Özkan ağabeyimiz, 04 Kasım 2022 tarihinde vefat etti. Aslen Bilecik’in Bayırköy beldesinden olan ağabeyimiz Aydın’da toprağa verildi. Ertuğrul ağabeyden iki gün sonra da Kütahya’dan gönüldaşımız hafız Hüseyin Kete rahmetli oldu. Kete, Kardelen’e ilk can suyunu verenler arasındaydı. İkisine de Allahtan rahmet diliyoruz. Mekânları cennet olsun. 

    36. Kardelen toplantısı

    Kardelen’in geleneksel hale gelen ve derginin yayın periyoduyla aynı zamanlarda yapılan toplantısı 22 Ekim 2022 tarihinde gerçekleşti. Toplantı başkanı Kadir Bayrak’ın takdim konuşması ile başlayan toplantıda daha sonra Ali Erdal söz aldı. Derginin son sayısı ile yeni çıkacak sayısının değerlendirildiği toplantı bir sonraki toplantının yeri ve tarihi belirlenerek sonlandırıldı. 

    36. Toplantıda Ali ERDAL’ın konuşması

    Gönüldaşlar!

    Toplantılarımızın her açış konuşma-

    sından sonra, kendi kendime şöyle diyorum: Bu güzel hitabenin ardından bir başka konuşma zait olur. Lüzumsuz olur, fazladan olur. Hatırlarsınız, bunu ifade ettiğim de oldu.

    Gönüldaşlar, geceleri karanlıktan kurtaran ay, gökyüzünde asılı kandil, gündüzleri nereye gidiyor? Ay bir yere gitmiyor, daha üstün ışık, güneş ayı görülemez yapıyor. Sadece her sayımız, bir öncekinden daha üstün olmuyor. Açış konuşmalarımız öyle bir seviyeye yükseldi ki, böyle bir güzellik tabiî oldu ve söylemeye lüzum kalmadı. Güneş doğarken doğduğu söylenir, güneş doğuyor denir ama yükselince tesiri her yanı sarınca varlığını ifade etmek malûmu ilâm olur. Allah’a hamdolsun, sular yükseliyor. “İki gününüzü aynı geçirmeyin” diye emredene salât ve bu emre itaat edenlere ve ona göre kalem ve kelâm faaliyetleri yapanlara O’nunla beraber selâm…

    Gönüldaşlar, Allah her mahlûkuna bir savunma mekanizması vermiş. Sayılamayacak çeşitlilikte ve her biri ayrı ayrı birer harika. Görme üstünlüğüne, işitme üstünlüğüne dayanan. Başkalarından hızlı hareket ve hamle kabiliyetine… Büyük olma, hattâ küçük olmaya. Mürekkep püskürtme, koku yayma, zehirleme, hızlı koşma, şaşırtma. Her biri ibretle incelenmeye ve örnek almaya değer harikalar. Her mahlûka ne lâzımsa o. Nasıl kullanacağını doğuştan bilme nimeti ile beraber… İlk yaratılmadan beri kullanılması da kıyamete kadar kullanılacak olması da ayrı bir mucize. Doğar doğmaz, bir eğitim almadan bilmek ve kullanmak da keza…

    Peki, insanın korunma mekanizması ne? Hangi tehlikeye ve tehlikelere karşı? Kendisinin dışındaki varlıklara bakınca pençesiz, boynuzsuz, yelesiz, gagasız, dişsiz âciz bir et parçası. Hele doğduğu an. Bu âcizin savunma mekanizması ne? İnsan dışındaki varlıklarda gaye, kendini ve neslini koruma. Savunma mekanizmaları bunun için, ona göre. İnsan için bu kadardan ibaret olamaz, sadece kendini koruma ve neslini idame ettirmekten ibaret olamaz…

    Şeyh Galip, mücerret insan için şöyle diyor:

    “Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen

    Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.”

    Ey insan kendine ibretle ve hoşça bak, zira sen, bütün âlemlerin özü, özeti; sütün kaymağı misali bütün yaratıkların gözbebeğisin.

    Öyleyse insan için gaye, nefsini korumak ve neslini idame ettirmekten ibaret olmamalı. Dolayısıyla korunma mekanizması da ona göre olmalı. Bunu anlamak için insanın düşmanlarına bakalım, korunma mekanizmasının ne olduğu kolayca anlaşılır. İnsanın, her biri diğerlerinden azılı düşmanları var. En başta bizimle yaşayan nefs… İçimizdeki tanrılık iddiacısı… Aczine bakmadan kudret taslayan hadsiz… Malayaniliğe, nefsani heveslere, hayvanî zevklere, erişilir erişilmez hırslara meylettiren… Kendine ait her şeyi yücelten, öven, övünen; kendisinin dışındakileri küçülten, düşman sayan bencil…

    Başta kibir, kötü huylara yönelten, onlara özendiren…

    Her nefs için, diğer nefsler, yenilmesi, hattâ yok edilmesi gereken rakip… Dünya bir arena ve nefsinin elinde oyuncak olan her insan birer gladyatör…

    Düşünün bu düşman hayatınız boyunca sizinle özdeş, sizinle hemhâl.

    Yine de nefs itlâf edilmesi gereken kuduz köpek değil, disiplin altına alınarak istifade edilmesi gereken, lâzım olan, şart bir enerji…

    İkinci düşman… Vehimleriyle insanı aldatan, hakikatten saptıran, itikadını bozan, yanlış düşünceler vehmeden şeytan…

    İnsanın düşmanlarını sayalım mı dedik… Böyle iki azılı düşmandan sonra diğerlerini saymaya ne hacet?

    İnsanın gayesi mevzumuzun dışında. Yaratılışa savunma mekanizması açısından bakıyoruz.

    Pençesiz, boynuzsuz, yelesiz, gagasız, dişsiz âciz bir et parçası mı demiştik, insan için? Bu düşmanlar karşısında bunlarla donansa ne olacak?

    Demek ki insana, diğer varlıklardan farklı savunma mekanizması lâzım.

    Gönüldaşlar, biri içimizde bizi kötülüklerle yaşatmaya, biri dışımızda ama her an ense kökümüzde kötülükler ilkah etmeye uğraşan iki düşmanı olan varlığın; bizim de, onların da, bütün yaratılanların da fevkinde, kimseye muhtaç olmayan, herkesin ve her şeyin muhtaç olduğu bir zata ihtiyacı olduğu ortadadır.

    İnsanın, nasıl yaşaması gerektiğini belirtecek kitabı verecek ve nasıl yaşaması gerektiğinin örnek zatını ihsan edecek şefkat ve merhamete ihtiyacı var.

    Engin kâinata bakıp kendisi dışında sayısız varlıkları ve onların kendisine benzemeyen hallerini görüp, düşmanlarına bakıp, kendi aczini idrak edip, buna rağmen yaratıcıyı inkâr eden insanın haline gülüp akıbetine ağlamak lâzım.

    Öyleyse insanın korunma mekanizması imandır ve ondan neşet edecek fikirdir.

    Sevgili Gönüldaşlar biz, fikrin değerini bilenlere demekte ne kadar haklıymışız değil mi?

    36. Toplantı Başkanı Kadir Bayrak’ın Konuşması

    Kıymetli gönüldaşlar,

    1940 yılında yazılan Nakarat şiirinde “Doğar bir gün benim günüm/Çoğu gitti, azı kaldı.” “Bir gün anlaşılır şiir/Çoğu gitti, azı kaldı” mısraları kaleme alınmış.

    Üstad, aransa hemen bulunacak daha pek çok şiirinde ve yazısında, Allaha ve Resulü’ne iman etmiş bütün bir ümmetin hasretini dile getiriyor. Geleceği muhakkak olan bir güne duyulan hasret… Adaletin güneş gibi parladığı, üzerinde kir namına tek toz zerresinin bile olmadığı, olamayacağı kardan beyaz günlere duyulan hasret…

    Kardelen de her sayısında aynı hasreti sayfalarına taşıyarak çıkıyor. Bu hasreti yüreklerinde, gönüllerinde taşıyan bütün gönüldaşlara selâm…

    Dünya kuruldu kurulalı, vahye dayalı olsun olmasın tarihe iz bırakan bütün aksiyonlar üç temel unsura dayanıyor; İman edilecek, teslim olunacak değerler bütünü, biz buna ‘dava’ diyelim. İman edilen davanın lideri. Lider etrafında hayatları dâhil her şeylerini feda etmeye hazır üstün bir kadro.

    Hz. Ebubekir’in (ra) kıymetini anlayabilmek ve anlatabilmek için önce Hz. Ömer’in (ra) kıymetini anlamaya çalışmak gerekiyor. Allahın Resulü (sav) bir hadisinde “Benden sonra peygamber gelseydi o Ömer olurdu.” buyuruyor. Bu hadisten sonra Hz. Ömer’in (ra) kıymetini sizlere anlatma edepsizliğine düşmek istemem. İşte içinde o Ömer’in (ra) de olduğu bütün ümmetin imanı terazinin bir kefesine, Hz. Ebubekir’in (ra) imanı da diğer kefeye konulsa, malûmunuz Sıddıkiyet makamının sahibinin imanı ağır gelir.

    Bu girişten de anlaşılacağı üzere üstün davanın “kadro”su üzerine bir şeyler söylemeye gayret edeceğim…

    Mekke’nin en zengin hanımı iken, Efendisinin davası uğruna bütün servetini harcayan, infak eden ilklerin ilki, gökteki yıldızım, annemiz Hz. Hatice(ra).

    Zorluk seferinde infaka davet edilince elinde avucunda ne varsa getiren, geriye ne bıraktın diye sorulunca Allah ve Resulünü diyen Hz. Ebubekir(ra).

    Niçin oğlunu halife olarak tayin etmiyorsun denilince bir evden bir kurban yeter diyen Hz. Ömer(ra).

    Hudeybiye zamanı, diğer sahabiler 6, o ise Habeşistan hicreti sebebiyle 13 yıldır Kâbe’yi görmeyen ve Mekke’ye elçi olarak gönderilince “ne güzel hepimizden önce Kâbe’yi görecek” sözleri üzerine “benim tanıdığım Osman, ben görmeden Kâbe’ye bakmaz” iltifatına mazhar olan ve aynen de öyle davranan Hz. Osman (ra).

    En küçük yaşından vefatına kadar, “kim var?” denilince eli hep havada olan, hep öne çıkan “mübareze” kahramanı, ilmin kapısı Hz. Ali (ra).

    Fedakârlığın en üstün örnekleri… Onlar yaşanmaya değer hayatın her alanında olduğu gibi fedakârlığın da ufuk çizgileri oldular. Gelelim bize…

    Efendi Hazretleri buyuruyor; siz onları görseydiniz onlara deli derdiniz, onlar sizi görseydi bunlar Müslüman değil derlerdi…

    32 yıldır bir gayret içindeyiz, aklımız erdiği, dilimiz döndüğü, kalemimiz elverdiği ölçüde yazıyor, çiziyoruz.

    Ama bazen, kendi adıma konuşayım, “ya biz ne yapıyoruz, yazdıklarımızın kıymeti bir yana, bunları kim okur, kim anlar” diye düşünmeden edemiyorum. Bir insanın susadığını anlaması için önce su diye bir varlığın olduğunu bilmesi gerekir. Fikri, su’ya benzetecek olursak, cemiyetteki birinci tavır, susamak gibi bir ihtiyacı olmadığı için suyu da bilmemesi. İnsanoğlunun var olmasına rağmen bazı şeyleri görememesi, bazı sesleri -köpek düdüğü gibi- duyamaması gibi bir hal. Aslında var ama onlar için yok.

    İkinci tavır, su diye bir varlığı biliyor ama kendisi susamadığı için suyun ne anlam ifade ettiğini bilemiyor. Evet, ortada dergi denilen bir nesne var ama bunu alıp okuması gerektiğinden habersiz.

    Üçüncü tavır, suyu da susuzluğu da biliyor ama ya susuzluğunu başka sıvılarla gideriyor veyahut da susuz yaşamaya alışmış.

    İşte biz böyle bir cemiyet içinde hem susuzluğun hem de suyun kıymetini bilenleri arıyoruz. Bulunca seviniyor, bulamayınca üzülüyoruz. Çünkü eksiğiz, yaptığımızın karşılığını hemen görmek istiyoruz. Bir dereceye kadar bu tavrımız anlaşılabilir ama fedakârlık ahlâkına uygun olmadığını kabul etmeliyiz. Arı, beğenildiği, methedildiği için bal yapmaz.

    İstanbul’un kıyamete kadar İslâm beldesi kalacağının delili büyük sahabe Eba Eyyüb el-Ensarî (ra)… Allah Resülü’nün vefatından sonra Hz. Ali’nin yanından ayrılmayan, onu çok seven, niçin Hz. Ali’yi bu kadar seviyorsun diye soranlara onda peygamber kokusu var, siz almıyor musunuz diye cevap veren, Türk milletine Allah’ın lütfu olan büyük sahabe… İlerleyen yaşına rağmen Hz. Muaviye’nin (ra) oğlu Yezid’in kumandasındaki orduyla İstanbul’u fethe geldi. Burada da kim bilir ne hikmetler gizli…

    Vefat edeceğini anlayınca cenazesinin surlara en yakın yere defnedilmesini vasiyet etti. İslâm ansiklopedisinde yer alan bilgiye göre vefat tarihi miladî 669 yılı. İstanbul ise 1453 yılında fethedildi. Vefatından tam 8 asır sonra kabrini, onun kıymetini en iyi bilen bir büyük velî, Akşemseddin Hazretleri keşfetti.

    Allah için çıkılan bir seferin bu dünyadaki bizim anlayabildiğimiz en ufak karşılığı; zahirde 8 asır sonra keşfedilse de kıyamete kadar hayırla anılmak, bir milletin bütün hayırlı işlerinde (padişahının kılıç kuşanmasından, en küçük ferdinin sünnetine, evliliğine dek) şahit kılınmak… Fedakârlık ahlâkının göz önünde bir örneği…

    Kardelen, küçük cüssesiyle en büyük dava taşının altına elini koydu. Daha doğru ifadeyle Allah bize bunu nasip etti, hamd ediyoruz. Bunu yaparken de bütün kadrosuyla bugünkü cemiyetin anlamadığı, anlayamadığı bir fedakârlık ahlâkı ortaya koydu. Allah, bugüne kadar ilmiyle, maddî manevî her türlü imkânlarıyla destek veren bütün gönüldaşlardan razı olsun.

    Şiirin anlaşılacağı güne hasretle gönüldaşları selâmlıyor, toplantımızın hayırlı olmasını temenni ediyorum.

    Mənbə: https://kardelendergisi.com/

  • Kardelen Dergisi.Gelecek Sayı Konusu

    Gelecek sayı (116) konusu, 13.02.2023 tarihinde sitemizden (kardelendergisi.com) ilân edilecek.

    Eserler, 06-19.03.2023 tarihleri arasında, “Kardelen’de yayınlanması talebiyle” Word dosyası olarak (kardelen@kardelendergisi.com) adresine gönderilmeli.

    Değerli yazarlar;

    Eserlerinizi Word dosyası olarak gönderiniz. Programın imkânlarını kullanınız ve elle düzenleme yapmayınız. Yanlışsız dergiye ve siteye aktarmak için, aslına irca etmemiz gerekiyor. Bu da bizim vaktimizi alıyor.

    Fikrin değerini bilenlere, Kardelen’e abone olarak dâvâyı güçlendirmek yakışır. Kardelen ancak onlarla yoluna devam edebilir.

    Mənbə: https://kardelendergisi.com/

  • Çıkış Beyannamemiz

    HÂLÂ VE HER ŞEYE RAĞMEN VAR OLDUĞUNA İNANDIĞIMIZ DÜŞÜNEN ADAMA!..

    Yeryüzünde Türkçe konuşan yarım milyar insana rağmen, en kabadayı kitabın baskısı bile 4 basamaklı sayıyı aşamıyor… Bin bir zorlukla piyasaya sürülebilenlerin ömrü de bir baskılık… Kalemle geçinmenin hayali bile lüks olan bu ülkede, kalem faaliyetleri ikinci iş… Bazı mürekkep yalamışların “hobisi” sizin anlayacağınız…

    Kültür merkezimiz İstanbul’da çıkan günlük gazetelerin toplam tirajı 3.5 milyon… Yaşama “şansını” fikir dışı “oyunlarda” arıyor her biri…

    Mahallî gazetelerin resmi ilân pastasından pay kapmak için çıkması, eli kalem tutanlarca bile yadırganmamakta…

    “Adriyatik’ten Çin Denizi’ne!..” Bu geniş saha içinde Türkçe bilen meramını anlatabilir. Pek çok ülkede, hatırı sayılır miktarda Türk ve Türkçe bilen var. İstiklâllerini kazandıkları söylenen soydaşlarımız, yavru kuş misali gözümüzün içine bakıyor. Gerçek şahsiyetimizle meydana çıksak, yanı başımızda yer alacak İslâm Âlemi ve Batının “geri kalmış” deyip dudak büktüğü ülkeler de cabası… Dünya, dünya olalı böyle bir potansiyel görmüş müdür? Ama bu potansiyeli kucaklayacak bir yayından söz edemezsiniz. Bırakın bu potansiyeli kucaklayacak yayını, ülkemiz insanına tam olarak ulaşma hayali bile kurulamaz. “Adriyatik’ten Çin Denizine” gerçeği düne kadar bu sözü ağzına almayı suç sayan politik ağızların sakızı şimdi…

    Ekolleşme istidadındaki birkaç dergi, kurucularından sonra neşir hayatında görünmez oldu. Bizimkinden daha geniş dergi mezarlığı bileniniz var mı? Yine de meydana getirilen her toplulukta ilk akla gelen faaliyet –ne büyük bir fikir açlığı içindeymişiz ki– “dergi çıkarmak” oluyor.

    Uzun lafın kısası “kurban olayım kalem tutan ellere” diyen bir millet, fikirce çorak bir zemin üzerindedir şimdi…

    Bu zeminin, –enflasyondan teröre– her felaketin tarlası olduğu nasıl anlatılabilir? Ve bu şartlarda bir fikir dergisi çıkarmak akıl kârı mıdır?

    Şu zamanda ve böyle bir zeminde, kurumun kültür tahsisatını “kitabına uydurarak” kapmak ve kurumun mallarını kendisi ve yandaşları için “okutmak” becerisindeki açıkgözler dergi çıkarır… Kozasında ölmeye razı böcekler gibi, dar çevreye hitapla yetinen mütevazı kahramanlar dergi çıkarır… Cepleri bol parayla doldurulan ve Türk kültürünü yıkmakla görevli kişicikler, fuhuş dedikodularını fiyakalı şekilde ele alan dergiler çıkarabilir… Cemiyet bütün bunları anlar… Fakat fikir ve kültür dergisi çıkarılmasını anlayamaz… Öldürülünce cesedi, fikir düşmanı magazin gazeteleriyle örtülecek olanlar için fikir dergisi çıkarmayı düşünenler, uzaydan gelmiş yaratıklar gibidir. Şairin “Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz” dediği gibi, biz de “fikri anlayan nesle âşina değiliz…”

    Ama kökü kazınmak istense de, “Oku!” ve “Düşün”  diyen bir kültürün içinde “düşünen adam” nesli tükenmiş dinazor olamaz. Küsüp köşesine çekilmiş bu “yalnız gezen yıldızlar” bulunabilirse onlarla “bir maya tutturulabilir” Buna da inanmazsak ne olur sonra halimiz?

    Biz tehlikeleri bilmemenin verdiği cesaretle ortaya atılan maceracılar değiliz. Bir kısmını ifadeye çalıştığımız menfi şartlara rağmen Kardelen’i çıkarabildik… Hiçbir zengine eyvallah etmemeyi, resmî ve özel ilân dilenmemeyi, “abone olun” diye kimseye yalvarmamayı ve dostlarımıza bile “hatırımız için dergimizi satın alın” dememeyi göze alarak…

    Sen; bu yazıyı okuma lütfunda bulunan kişi! Bu şartlara rağmen, sonsuza taşma kapasitesindeki imanın ve fikrin dergisini çıkarmak azmindeki kalemlere (tımarhaneye atmayı düşünmüyorsan); nasıl bir muameleyi yakıştırırsın?.. Dergilerine -en azından- abone olur, abone bulur musun?.. “Can suyu” dökerek, “ciğerimizden kan çekerek” yetiştirmeye çalıştığımız Kardelen’imizi, “Oh oh, pek de güzel maşallah” diye sırtımızı sıvazladıktan sonra, daha sırtımızı dönmeden çöpe mi atarsın?.. Dergimizi görmeyene, -talep olursa- bir örnek sayı takdim edebiliriz?

    En büyük devletimizin, medeniyetimizin ve kültürümüzün doğduğu topraklardan, FİKRİN DEĞERİNİ BİLENLERE; FİKİRSİZLİK KIŞINA RAĞMEN ÇIKAN KARDELEN’İ SUNUYORUZ!..

    GERİSİ SANA KALMIŞ!

    Mənbə: https://kardelendergisi.com/

  • Kardelenden haberler

    TÜRK KİMLİĞİ” çıktı!..

    Kardelen Dergisi’nin kurucusu ve sahibi Ali Erdal’ın yeni kitabı “Türk Kimliği” çıktı. Erguvan Yayınevi’nin yayınladığı eserin arka kapağında şu ifadeler yer aldı: “Kalemin, yani ifade kabiliyetinin; ses ve hareketle güçlendiği ve görüntüden hayale çeşitlendiği, boyutlandığı, süslendiği, kolay ve hızlı yazılabildiği, yayılabildiği; buna mukabil hakikati anlamanın daha da zorlaştığı, her şeyin karmaşık hale geldiği şu zamanda, tarihi boyunca hakka dayanan, hep göz önünde ve ilgi odağı olan bir milletin kimliği; sadece kendisi için değil, herkes için ehemniyetlidir. Dost için haydi haydi; düşman için bile… Kasıtla, ısrarla ve plânlı olarak milletimizin ismini ağzına almaktan, ‘Türk’ demekten kaçınan sinsi düşmanları için bile… İnsanlık dışı gayelerine en büyük engel olacağını bildirdikleri için, insanı insanlıktan koparıp satrançtaki bir taş gibi kullanmak isteyenler için de… Hinliklerini komplo teorisi ithamı ile örtbas etmek isteyenler için de… Saflıklarından, ihanetleri fark edemeyenler için de… Hattâ sadece Türk milletinin kendisinin değil, münasebette bulunduğu toplulukların kimliklerini bilmek bile mühim…” (İnternetten ve Bilecik’te Edebâli Kırtasiye’den temin edilebilir.) 

    “TÜRK KİMLİĞİ” tanıtım toplantısı

    Yazar Ali Erdal’ın Ergüvan Yayınnevinin yayınladığı “Türk Kimliği”nin tanıtım toplantısı Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi’nde gerçekleştirildi.

    1 Ekim cumartesi günü, TYB’nin organize ettiği, Muzaffer Doğan’ın yönettiği toplantıya, TYB İstanbul Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı, Bahçelievler Belediyesi eski Başkanı edebiyatçı yazar Muzaffer Doğan, Erguvan Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Mekki Yassıkaya, Av. Kadir Bayrak, SMMM Sinan Ayhan, Yavuz Sert, Av. Metin Özenç, Av. Fuat Karakuş, şair Murat Yaramaz, yazar Ekrem Yılmaz, yazar Mustafa Gül, Hasan Cengiz ve Yazarlar Birliği’nin dâvetlisi seçkin bir topluluk katıldı. Erdal konuşmasında “Peygamber aksiyonlarından sonra insanlık tarihinin en mühim hâdisesi Türk milletinin müslüman olmasıdır” dedi. Birlik tarafından davetlilere yemek ikram edildi ve Türk Kimliği kitabı hediye edildi. Kitabı okumuş olanlar görüşlerini ifade etti. Toplantıda “Türk Kimliği” kitabı ile ilgili değerlendirmeler yapıldıktan sonra Ali Erdal, katılımcıların kitaplarını imzaladı.

    35. Kardelen toplantısı

    Kardelen’in yayın periyoduna uygun geleneksel toplantısı 23 Temmuz 2022 tarihinde yapıldı. Toplantı başkanı Murat Yaramaz’ın takdim konuşması ile başlayan toplantıda Ali Erdal söz aldı ve şöyle dedi: “İnsanlığın gittikçe artan bir ivmeyle vahiyden kopma humması yaşadığı şu dönemde fikrin değerini bilme ve bildirme yönünde en ufak faaliyetin bile değerini takdir eden fikrin değerini bilenlere selâm olsun.” Toplantıda, 2023 yılında çıkacak sayıların konuları belirlendi. Buna göre konular sırası ile mimari, halifelik makamı, seçim, 100. yıl ve musiki olarak kabul edildi ve bir sonraki toplantının yeri ve tarihi belirlendi.

    35. TOPLANTI BAŞKAN Murat YARAMAZ’IN KONUŞMASI

    Cenâb-ı Allah, yaptığımız her işi hayırlara vesile kılsın, emeklerimizi zâyi etmesin dileklerimle toplantımızı başlatıyorum. Bu toplantı öncesinde de (daha önceki toplantıda olduğu gibi) açılış konuşması yapma kâbiliyetimin azlığını tecrübe etmiş oldum. Bu sebeple, yine bir şiirle açılışı yapma kararı aldım. Affınızı talep ederek şiirimi okuyorum. Toplantımız hayırlara vesile olsun, bereketli olsun inşallah.

    MİZAH

    âhenksiz akortsuz çalarken sazın

    en kolay türküye yetmez avazın

    yine de sahneye çıkan aymazın

    mizahı yapılır izahı yoksa

    medeniyet yoktur mizahı yoksa

    hovarda olursa çoğu kamunun

    dayanmaz serveti bile Kârun’un

    haktan adâletten gâfil kânunun

    mizahı yapılır izahı yoksa

    medeniyet yoktur mizahı yoksa

    düşmanıysa fikir ibâdetinin

    gelenek görenek ve âdetinin

    kıvılcım etmeyecek kof hiddetinin

    mizahı yapılır izahı yoksa

    medeniyet yoktur mizahı yoksa

    koynunda mutluysa her an zilletin

    şâhına düşmüştür tekmil illetin

    uyur gezer hâle gelmiş milletin

    mizahı yapılır izahı yoksa

    medeniyet yoktur mizahı yoksa…

    35. TOPLANTIDA ALİ ERDAL’IN KONUŞMASI

    Sevgili gönüldaşlar…

    Evde kalmış prensesin hikâyesini bilirsiniz. Demişler ki, sen bir kadının beğenilmesi için bütün şartlara haiz olduğun halde bu yaşa kadar nasıl olup da bir yiğit seni kendine bağlayamamış ve sen bağlanmamışsın? O da gel demiş ve onu birbirinden güzel envaı çeşit çiçekler bulunan büyük has bahçenin kapısının önüne götürmüş. Şimdi bu kapıdan gireceksin, öbür yakadaki kapıdan elinde bir gül ile çıkacaksın. Seçeceğin, bu bahçenin en güzel gülü olacak, Geriye dönmek yok. Kişi bahçeye girmiş, işte en güzeli bu dediği anda, az ötede biri gönlünü çelmiş. Bir de bakmış o büyük bahçeyi bir baştan bir başa katetmiş, bir gül seçememiş. İşte böyle oldu demiş prenses.

    Allah’ın yaratıcılık kudreti karşısında, dünya denen has bahçeye doğum kapısından girdik, ölüm kapısından elimizde bir gül olmadan çıkıp gidecek miyiz? Has bahçede bulacağımızı sandığımız en büyük nimetin bahçede değil, uhdemizde olduğunu, onun da insana verilen kulluk payesi olduğunu bilemeden ömrümüzü tüketecek miyiz?

    Karınca kendi haline göre, fil kendi kudretine göre, kavak ufkuna göre, gül güzelliğine ve kokusuna göre yaratıcılık kudretine hayran oluyordur ve kendilerince göre en üstünü ve en mühimi, en lâzımı şudur diyorlardır. Her varlığın seçimi, kendi dünyasına göre isabetlidir. Ama ufku en geniş, her yönden, bütün açılardan, en üstün kudret ve kapasite yani insan, Allah’ın en üstün yaratıcılığı şudur diye, neyi seçerse seçsin en güzel gül olmayacaktır. Çünkü her yaratılış, her yaratıcılık birbirinden üstündür. Seçim, bizim o andaki halimizin, haletiruhiyemizin görebildiği olacak ve her an değişecektir. Yaratıcılık üzerinde o anki hayranlıktan ibaret kalacaktır.

    Allah’ın yaratıcılığı karşısında jüri olmak gibi bir densizliğe kalkışacak değiliz… Her yaratıcılık karşısında gözlerimiz kamaşıyor, aklımız şaşıyor, dilimiz tutuluyor, dizlerimizin bağı çözülüyor… Şartlara, zamana, o anki haleti ruhiyemize ve kabiliyetimize göre birine diğerlerinden daha çok hayran olmaktan da kendimizi alamıyoruz. Yunus;

    Hak bir gönül verdi bana ha demeden hayran olur;

    Bir dem gelir, şâdân olur; bir dem gelir, giryan olur.

    Bir dem gelir, ümitle ve sevinçle kuş gibi uçar; o haldeyken cemal sıfatında bir yüceliğe hayran olur bir dem gelir gözyaşından ibaret kalır. Ve celâl sıfatı karşısında dizlerinin bağı çözülür. Ve o anki halimize göre Allah’ın bir yaratıcılığına, yarattığına hayran oluruz.

    Yunus’un dediği gibi her zaman aynı kuvvet ve kudrette olamaz insan;

    Bir dem çıkar arş üzere, bir dem iner taht-es serâ,

    Bir dem sanırsın katredir, bir dem taşar ummân olur,

    Bir dem arş üzerine çıkar, bir dem yerin altına gark olur; bir dem bir damlacıktır, bir de bakmışsın taşmış okyanus olmuş. Öyleyse bizim bu halimizle, mutlaka elimizden tutacak merhametli bir kudrete ihtiyacımız olduğu muhakkak.

    Evet, Allah’ın yaratıcılık kudretinden bir seçim yapamayız ama bizim için en mühimin ne olduğunu bilebiliriz ve onun için hamdedebiliriz. O da şudur: Allah insanı kulu ve muhatabı olarak yaratmıştır. Hangi halde olursak olalım, tercih budur. İnsanı muhatap kabul etmek lütfunda bulanan Allah’a hamd olsun… Bu muhataplığın merkezi peygamberlere ve hasseten İnsanlığın ve peygamberliğin ufku Peygamber Efendimiz’e salât ve selâm…

    Öyleyse insanlık tarihinin en mühim hadisesi, Fransız ihtilâli nevinden olaylar olamaz. Allah’ın, insana idrak ve irade ihsan ederek onu muhatap alması olabilir ancak. Âyette belirtildiği üzere ruhlar yaratıldığı zaman ben sizin rabbinizim, bunu tasdik ediyorsunuz değil mi diye hitap buyuruluyor… Ve… Her şeyin yaratıcısı, insana kâinatın tek tezini, tek fikrini ve hakiki mânâda tek gerçeğini vahyediyor: Allah birdir…

    Tez olarak kelime-i tevhit: Lâilâhe illâllah, Muhammederresulullah. Allah birdir, Muhammed kulu ve resulüdür… İnsana dendi ki, buna inanın. Varlığın tezi bu! Bu tezin ferde emrettiği mükellefiyet de bu teze şahit olmak, kelime-i şahadet: Eşhedü en lâilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resulühu. Allah’ın bir, Kâinatın Efendisi’nin kulu ve Resulü olduğuna şahadet etmek. Ve ona göre yaşamak. Bütün fikirler, bu tek tezden neşet etti. Bütün bâtıllar da buna itirazdan doğdu. Hz. Ali’nin buyurduğu gibi, “İlim tekti, cahiller çoğalttı” Bütün iyilikler, güzellikler, doğrular onunla mümkündür, dünya ve âhiret saadeti onunla kazanılır; dünya ve âhiret felâketi buna itirazdan doğar. İtiraz çeşidine göre bâtıl da dallandı, budaklandı. Her şey vahye itaatten, muhatap kılınmaya liyakatten ibaret.

    Muhatap kabul edilmeseydik, birilerinin insanlığın başlangıcı olarak iddia ettiği gibi işte o zaman gerçekten ilkel mağara adamı olur ve öyle kalırdık. İşte Kardelen’deki “Fikrin değerini bilenlere” ifadesinde kastedilen bu. İnsanlığın gittikçe artan bir ivmeyle vahiyden kopma humması yaşadığı şu dönemde fikrin değerini bilme ve bildirme yönünde en ufak faaliyetin bile değerini takdir eden eder.

    Fikrin değerini bilenlere selâm olsun!.. 

    Kardelen ULUSLARARASI DERGİ FUARINDA

    32 yıldır “fikrin değerini bilenlere” hitap eden derginiz, Dünya Dergiler Birliği’nin (DERGİBİR) düzenlediği 13.Uluslararası Dergi Fuarı’na katıldı. 29 Eylül-2 Ekim tarihleri arasında İstanbul Sirkeci Tren Garı’ndaki fuarda 350’ye yakın dergi yer aldı. Açılışa Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan, Dünya Dergiler Birliği Başkanı Metin Uçar, şair Mahmut Topbaşlı, şair Mehmet Şirin Aydemir, Kardelen yazarları ve çok sayıda davetli katıldı. Derginin genç şairleri Mertali Mermer ve Aykutalp Balkan fuar boyunca ziyaretçileri Kardelen adına ağırladı. Ziyaretçiler, derginin yeni ve eski sayılarını ve Kardelen yazarlarının kitaplarını da inceleme fırsatı buldu.

    Mənbə: https://kardelendergisi.com/

  • Kadir Bayrak.”Türk Kimliği”

    Talebesi olduğum için Allah’a hamd ettiğim Ali Hocamın yedinci ve son eseri “Türk Kimliği” basıldı.

    Seksen yıllık bereketli bir ömrün meyvesi bu eserin, basıldı haberini verebilmeyi –Kardelen sayfaları şahittir- son iki senedir bekliyorduk. Salgın hastalık, kâğıda gelen fahiş oranda zamlar ve baskı maliyetlerinin artması gibi türlü sebeplerle kitap basılamamıştı. Ağabeyimiz, dostumuz, gönüldaşımız eski Bahçelievler Belediye Başkanı Muzaffer Bey (Doğan), meseleye el attı ve eserle okuyucusu arasındaki bütün engelleri kaldırmaya muvaffak oldu. Allah, kendisinden razı olsun. Mekki Yassıkaya’nın genel yayın yönetmenliğini yaptığı eser, Erguvan Yayınevi tarafından okuyucuya sunuluyor.

    Türk Kimliği, Hocamızın bugüne kadar Sakarya Gazetesi’nde ve Kardelen Dergisi’nde yayınlanmış yazılarını ihtiva ediyor ama sadece bu yazılardan ibaret değil. Yayın tarihi belirtilerek kitaba alınan yazıların birbirlerinden farklı zamanlarda kaleme alınmasına rağmen aralarındaki âhenk ve irtibat okuyucuyu şaşırtmasın. Zira bu yazılar, uzun yıllar öncesinden bir gün kitap haline geleceği düşünülerek kaleme alınmış… Kitap, giriş kısmı hariç yedi bölümden meydana geliyor. Her bölüm de ayrı bir alt başlık altında toplanmış.

    “Kimlik nedir?” sorusuna cevapla başlıyor eser; “Allah yaratıyor!.. Yarattıklarının içinde bir varlık, üstünlük bahşedilmiş bir tür; bu kimlik atlasındaki her “bir”i… Gün gün keşfediyor… Keşfettikçe… Özelliklerine göre listesindeki yerine yazıyor. Zapta geçiriyor… Eser sahibinin kudretini kaleme alıyor… Kendi menfaati için… Ne olduğunu öğreneyim ki istifade edebileyim, icatlarım için örnek alayım. En üstün ve en akıllı olduğuma göre dünyaya ve dünyada her şeye daha çok hâkim olayım… Hattâ kâinatta hâkim olamadığım hiçbir şey kalmasın. Kendisine ihsan edilen nimetler sayesinde Yaratıcı’nın verdiği imkân ve kabiliyetlerle Yaratıcı’nın verdiği imkân ve ihsanlarla diğer varlıkları tespit ediyor, her birine kimlik çıkarıyor. Buna “ilim” diyor… Eğer bu işi yaratıcıya yol diye yapmıyorsa, muhteşem varlık âlemi içinde basit ve muhteris bir zabıt kâtibi sadece…”

    (…)

    “Peki… Allah’ın emirlerine iradesi ile riayet ve O’na iradesiyle ibadet edecek olanın kimliği nasıl ve neye göre ortaya konacak? Nasıl yaşaması gerektiği, kendi tercihine bırakılmış varlığın ve topluluklarının kimliği nasıl ortaya konacak? Ve bu işi kim yapacak?

    İnanıp inanmamakta muhayyer bırakılan insan, her halde başıboş bırakılacak değildi. Tabiî ki, tercihini nasıl kullandığına bakılarak… Aralarından Allah’ın seçtiği yol göstericilere ne kadar itaat ettiğine bakılarak… Yani “takvasına” bakılarak…”

    Türk kimliğinin kaynağı ile devam ediyor; “Hiç şüphe yok ki, Türk kimliğinin kaynağı İslâm…”

    Kimliğin tezahürüne dair dünden ve bugünden ama hep hayatın içinden örnekler yer alıyor eserde. Dede Korkut destanlarında gördüğümüz millet özelliklerinin, günümüzde çok sevilen, çok izlenen bir dizi filimde nasıl ortaya çıktığını okuyup şaşırmamak elde değil. Fetret Devri ve Sadaka Taşında tezahür eden millet özelliklerini okurken yazara hem hak verecek hem de göz önündeki bu gerçekleri bugüne kadar akıl edemediğinize hayıflanacaksınız.

    Eserin “Vatan ve Bayrak” bölümünde, peygamberlerin zuhurundan sonra insanlık tarihinin en mühim hâdisesinin ne olduğuna dair bugüne kadar başka bir yerde okumadığınızı zannettiğim bir tez karşılayacak sizleri. Yine aynı bölümde, toplum kibri ırkçılık karşısında Türk milletinin tavrını ve bu tavra verilen mükâfatı göreceksiniz.

    Fetih hadisinin, Türk milletinin kimliğinin meydana gelmesinde nasıl bir etkisi olduğu, hadisin İstanbul’un fethini emreden zahirî mânâsının yanında, derûnunda neler ifade ettiğini, nereleri işaret ettiğini okuyacak ve İstanbul’u, fethi ve daha neleri bir kez daha tefekkür edeceksiniz.

    Milleti millet yapan en önemli özelliklerden dilimize, Türkçemize dair tespitlerin de okuyucusunu derinden etkileyeceğine şüphem yok. Neredeyse yok olmak üzere olan bir dili, sessiz, sedasız ve hiçbir iddia sahibi olmadan ayakta tutan Yunus’u, Türkçenin kahramanı olarak görmekte ve göstermekte yazara hak vereceksiniz.

    Bir hikâyede, küçük balıkların, büyük balığa “deniz diye bir şeyden bahsediyorlar, bize onu gösterir misin?” diye sordukları, büyük balığın da “siz bana ondan başka bir şey gösterin, ben de size denizi göstereyim!” dediği aktarılır. Yazar, “Türk Kimliği”nde büyük balığın yapamadığını başarıyor ve mensubu olduğumuz için hamd ettiğimiz milletimizi, bize haritada yer tayin eder gibi gösteriyor.

    Eserin, benim için kıymeti büyük. Pandeminin en yoğun olduğu ve hane halkını etkisi altına aldığı, maddî ve manevî rahatsızlıklarla boğuştuğumuz bir anda, tashih amaçlı okuma imkânına erdiğim eser, uzun çöl yolculuğunda susuz kalmış birine buzlu şerbet ne ifade ediyorsa bana öyle gelmişti. O günden beri basılmasını beklediğim eserin milletimin diğer fertlerine de şifa olmasını dua ve temenni ediyorum.

    Allah, Ali Hocama hayırlı, uzun ömürler nasip etsin. Nasip etsin ki daha nice eserleriyle müşerref olalım.

    Eserin istifade edeni çok olsun.

    Mənbə: https://kardelendergisi.com/

  • Gelecek Sayı Hakkında – 115. SAYI

    Türk mimarîsi

    Merkezi (cami) kaybettiğimiz için şahsiyetimizi kaybettik; şahsiyetimizi kaybettiğimiz için evimizi kaybettik, evimizi kaybettiğimiz için de şehrimizi kaybettik.

    Eserlerin 5 – 18 Aralık 2022 tarihleri arasında gönderilmesi gerekmektedir.

    1-Eserler, sitemizdeki gelecek sayı konusu ve kalem erbabına mesajı okunduktan sonra gönderilmelidir.
    2-Sitede ilân edilen tarihler dışında gönderilen eserler dikkate alınamayacaktır.
    3-En fazla (1) hikâye, (2) yazı ve (3) şiir gönderilmelidir.
    4-Eserler sadece (kardelen@kardelendergisi.com) eposta adresine gönderilmelidir.

    Kardelen Dergisi

    kardelen@kardelendergisi.com

    Mənbə: https://kardelendergisi.com/

  • Azərbaycanlı şairə Xuraman HÜSEYNİN şeiri “Kardelen” dərgisində dərc olunub

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində  Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Poeziya şöbəsinin redaktoru, Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, Azərbaycanlı şairə Xuraman HÜSEYNİN “Sarışın payız” adlı şeiri Qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat, incəsənət dərgisinin 110-cu sayında Azərbaycan dilində dərc olunub. 

    “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru və məsul katibi Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilçisi, “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat və sənət dərgisi yazarı, şair, tərcüməçi, publisist, jurnaist, gənc yazar Kamran Murquzov, məsləhətçiləri isə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş məsləhətçisi, «Gəncəbasar” bölgəsinin rəhbəri, “Nəsr” bölməsinin redaktoru, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş redaktoru, gənc xanım yazar Şəfa Vəliyeva, Azərbaycan Respublikası Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, filologiya üzrə fəlsəfə doktoru, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin (gundelik.info) və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvazdır.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Azərbaycanlı gənc şair Nemət TAHİRİn şeiri “Kardelen” dərgisində dərc olunub

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində yeni nəsil Azərbaycan gəncliyinin istedadlı nümayəndəsini, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Qarabağ bürosunun rəhbəri, “Gənc Yazarlar” Ədəbi Birliyinin üzvü, Sumqayıt Dövlət Universitetinin Filologiya fakültəsinin məzunu (2006-2010), “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat və sənət dərgisi yazarı, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Qarabağ bürosunun rəhbəri, gənc yazar Nemət Tahirin “Elə bu axşam…” adlı şeiri Qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat, incəsənət dərgisinin 110-cu sayında Azərbaycan dilində dərc olunub. 

    “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru və məsul katibi Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilçisi, “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat və sənət dərgisi yazarı, şair, tərcüməçi, publisist, jurnaist, gənc yazar Kamran Murquzov, məsləhətçiləri isə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş məsləhətçisi, «Gəncəbasar” bölgəsinin rəhbəri, “Nəsr” bölməsinin redaktoru, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş redaktoru, gənc xanım yazar Şəfa Vəliyeva, Azərbaycan Respublikası Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, filologiya üzrə fəlsəfə doktoru, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin (gundelik.info) və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvazdır.

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı təşkilatçılığı həyata ilə keçirilən “Yeni nəsil Azərbaycan gəncliyinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində gənc yazar Nemət Tahirin “Yıxıla” adlı şeiri Osmanlı türkcəsində Qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Kahramanmaraş şəhərində fəaliyyət göstərən Ebrar Vakfı Kültür yayın organı “Usare” iki aylık kültür, sanat ve edebiyat dergisinin yeni 19-cu sayında dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılmışdı.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Azərbaycanlı gənc şair İlham MİKAYILIN şeiri “Kardelen” dərgisində dərc olunub

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində yeni nəsil Azərbaycan gəncliyinin istedadlı nümayəndəsini, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Aran bürosunun rəhbəri, “Gənc Yazarlar” Ədəbi Birliyinin üzvü, Sumqayıt Dövlət Universitetinin Filolofiya fakültəsinin məzunu (2007-2011), “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat və sənət dərgisi yazarı, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Qarabağ bürosunun rəhbəri, gənc yazar İlham Mikayılın “Qocalır” adlı şeiri Qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat, incəsənət dərgisinin 110-cu sayında Azərbaycan dilində dərc olunub. 

    “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru və məsul katibi Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilçisi, “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat və sənət dərgisi yazarı, şair, tərcüməçi, publisist, jurnaist, gənc yazar Kamran Murquzov, məsləhətçiləri isə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş məsləhətçisi, «Gəncəbasar” bölgəsinin rəhbəri, “Nəsr” bölməsinin redaktoru, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş redaktoru, gənc xanım yazar Şəfa Vəliyeva, Azərbaycan Respublikası Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, filologiya üzrə fəlsəfə doktoru, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin (gundelik.info) və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvazdır.

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı təşkilatçılığı həyata ilə keçirilən “Yeni nəsil Azərbaycan gəncliyinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində gənc yazar İlham Mikayılın “Ala yurdumu” adlı şeiri Osmanlı türkcəsində Qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Kahramanmaraş şəhərində fəaliyyət göstərən Ebrar Vakfı Kültür yayın organı “Usare” iki aylık kültür, sanat ve edebiyat dergisinin yeni 19-cu sayında dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılmışdı.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Kadir BAYRAK.”Afrika: kurutulmuş insan gölgeleri”

    This image has an empty alt attribute; its file name is 230543664_1676031325923637_4417489138868681250_n-732x1024.jpg

    “… kül afrika’dan akıyor, kan afrika’dan akıyor, zenginlik yine afrika’dan…”

    “Afrika: Kurutulmuş İnsan Gölgeleri”, Kardelen’in tohumdan filize durduğu ilk andan bugüne kadar fasılasız sayfalarında yazan, Kardelen’e can suyunu veren ilkler arasında yer alan Sinan Ayhan’ın kitaplaşmış ilk eseri. Kapağı takip eden sayfalarda yer alan “100 adımda yeryüzü serisi 1: Afrika” alt başlığından anlaşılacağı üzere devamı gelecek bir ilk eser. Kitapta 100 başlık altında Afrika merkezli tefekkür ortaya konulmuş. Bölümler arasında, soluklanmak için 100 adıma dâhil edilmeyen farklı başlık-lar da mevcut. 

    Bütünüyle alışılmışın dışında kurgulanan eserde klâsik bir girişe veya önsöze yer verilmemiş. Cümle kapısı vazifesini gören ve kanaatimce eserin kaleme alınma sebebinin de ifade edildiği “Saltanat” başlıklı bölümde, “ten gömleğinden” sıyrılmanın yolunun, bütün (panteon)ları ve saltanatı yıkmak olduğu dile getirilmiş.

    “Cevher-Söz” başlıklı bölüm, eseri tanımamız ve eser hakkında fikir sahibi olmamız bakımından önemli. “Bileği Metin” tarifini ve onun “cevherlik keyfiyetini” anlamadan, eser hakkında kanaat sahibi olmak pek mümkün görünmüyor. “… Afrika üzerinden Afrika gibi olan her yeri, her duyguyu ve her zamanı, bir bakıma mazlum kalmış ve o mazlumluk içinde masumiyete gövde olmuş tüm dünya coğrafyalarını söz konusu” edinen bir eserle muhatabız.

    İlk tespit olarak şunu söyleyebilirim; yazar, zengin bir kelime hazinesi üzerinde oturuyor. Ve ihtiyaca göre her biri birbirin-den ışıltılı kelimeleri ustalıkla yan yana diziyor. Nesir formunda ama şiir tadında metinler meydana getirilmiş. “Batık Gemi” başlıklı 35. adımda kaleme alınan metni okurken dizgi hatasıyla yana yana yazılmış mısraları, bir şiiri okuduğunu zannediyor insan…

    “…batık bir ortaçağ gemisiyim belki, iç bükey afrika’dan ve dış bükey iberya’dan; albatros çığlıklarına bulanmış balık formları, tayfa gra-fikleri, artı hıçkıran bir korsan göğü, kümülüslü çin’den barut ve kâğıt, konuşan turna resimleri; kumaş ve çivi ve dilini yutmuş budha heykel-leri hindistan’dan veya bir buzağı profili; esrarlı bir şatoyum macaristan kırında; bir kralım belki de dantelli bir kıyıda, uzaktan seyrediyorum söz taşıyan, batık atlantik gemileri; batık bir ortaçağ gemisiyim; pamuk, ipek ve usturlap ve yer yer altındır sudaki ayak izleri…”

    Bugüne kadar daha çok nesir tarzı fikir verimleri üzerinde yoğunlaşan ve bu tarzda yazılar kaleme almaya çalışan biri olarak, ilk okumada eseri anlamakta güçlük çektiğimi itiraf etmeliyim. “Teolojide Yön Bilgisi” başlıklı 27. Adımda geçen “… uyku-muzdan sıçrayarak uyanıyoruz, burası afrika, nöbetin sıtma hâlinde tutulduğu (litosfer)…”, 29. Adımı sona erdiren “…yüzlerde süs afrika sinekleri…” ve 30. Adımın “… bana acı bir rüya çizmiş alnım…” giriş cümleleri, ilk okumada altını çizdiğim ve etkilendiğim cümlelerden bazıları. Bunun yanında “61 Kıssa” başlıklı 30. Adımda geçen kavram ve isimlerin kim-lere ve nelere ait olduğunu öğrenebilmek için internetin meşhur arama motorlarına başvurmak gerektiğini söylemeliyim. En azından ben böyle yapmak zorunda kaldım. Yazarın bir vazifesinin de okuyucusunun seviyesini yukarılara çekmek olduğu kabul edilirse, eserin bu yönüyle ciddi bir kültür hizmeti gördüğü muhakkak…

    Kitapta geçen pek çok kavram ve özel isimden yazarın Batı medeniyetine dair derin okumalar yaptığı anlaşılıyor. Bahse konu kavram ve özel isimlerle ilgili olarak yukarıda da değindiğimiz gibi okuyucunun bir alt kültüre sahip olması, eserin hakkıy-la anlaşılabilmesi için ön şart.

    Akıldan çok ruha, gözden çok kulağa hitap eden bir eser çıkmış ortaya. “işgal altında olmak her yerde afrika’ya benziyor” diyen yazar, ete kemiğe büründürmediği, haritada enlem ve boylama sığdırmadığı, Malcolm X’le, Muhammed Ali Clay’le, Bilge Kral’la ve bütün mazlumlarla özdeşleştirdiği Afrikasını şöyle tarif ediyor; “afrika bize ayrılan yer, yutkunduğumuz son acı lok-ma, dâvâ, biz “af.rika” dersek dâvâ…”

    Okuyucusunun bol, etkisinin daim olmasını arzu ettiğimiz, Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık bünyesinde çıkan esere, kitapyurdu.com isimli internet sitesinden ve dergimizden ulaşabilirsiniz.

    Kaynak: http://kardelendergisi.com/

  • Kadir BAYRAK.Röportaj – Mehmet Ali Bulut

    This image has an empty alt attribute; its file name is 230543664_1676031325923637_4417489138868681250_n-732x1024.jpg

    Salgın hastalığın gözler önüne serdiği dünya buhranı… Korona virüsü etrafında fert ve cemiyet tefekkürü… 109. sayı konumuzu bu cümlelerle tespit edince, röportaj için ilk akla gelen isim oldu Mehmet Ali Bulut Hocamız. Fikir ağırlıklı yoğun çalışma temposu içinde değerli vakitlerini bizlere ayıran Hocamızla uzun bir müddettir hayatımızın bir numaralı gündem maddesi haline gelen koronayı ve onun geri plânını konuştuk. Salgın hastalık sürecinde duymaya alıştığımız, ezberletildiğimiz cümlelerden farklı bir söyleşi çıktı ortaya. Faydalı olması temennisiyle takdirlerinize sunuyoruz…

    Mehmet Ali BULUT

    1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi.

    1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı.

    1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu. Gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı.

    1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti ve 5 yıl köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı.

    1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahallî bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi.

    1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı.

    2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu.

    Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. (mehmetalibulut.com/hakkinda/internet sitesinden alınmıştır)

    Yazık ki insanlık, 250 yıldır, başına ne tür çoraplar örüldüğünün farkında değil. Biz Müslümanlar bile anlamadık ki insanlık anlasın. 

    Kadir BAYRAKDünya böyle bir hastalıkla daha önce karşılaştı mı? Daha önce de kuş gribi, domuz gribi gibi grip varyasyonları yaşanmıştı ancak korona virüsün etkisi çok farklı oldu. Bugün farklı olan nedir?

    Mehmet Ali BULUTDünya sahnesi, insan için bir sınav meydanıdır. Ezelden itibaren “geçici” olarak takdir edilmiştir. Ve ona “kullu men aleyha fan” (Üzerindeki her şey ama her şey fanidir) hükmü altına alınmıştır. Bu sahnede görülen her hadise, her olay, her yeni durum, ya insanın sınavının ya da saadetinin bir parçasıdır. Çünkü insan bir teklifle karşı karşıyadır.

    Bu dünya üzerindeki her şey onun hizmetine sunulmuştur. Ona diğer tüm varlıklardan ayrı olarak akıl ve özellikle irade verilmiştir. Ve serbest bırakılmıştır. Onun dışındaki hiçbir varlık -İblis hariç- serbest değildir. Hepsi kendilerine takdir edilmiş bir hal üzere sabitlenmişlerdir. Eşek eşekliğini yapar, yılan yılanlığını yapar, maymun şebekliğini… Sabittir bir gram takdiratın ötesine geçemez. Amma insan, ceht ve istikamet ile gayret gösterse melekleri geçer, Yaratıcıya muhatap hale gelir. Eğer kendisine takdir edilen bu yüce mertebeyi anlamayıp, var olmayı, yeme, içme ve semirme yeri bilse o zaman davar dediğimiz mahlûkattan daha aşağı derekeye düşer. Üstelik ayrıca da öldükten sonra diriltilip muaheze edilecek ve eğer insan olmanın değerini bilememişse, azap çekecek.

    Dünya üzerinde geçen bu süreçte her insanın, yaradılış maksadını idrak etmesi kolay değildir. O yüzden de Allah zaman zaman, kulunu ayıktırmak, aklını başına almasını sağlamak için önüne ibret alacağı olaylar atar. Biz onlara belâ ve musibet deriz. Allah’ın muradı ise kulunu gittiği gidişattan döndürmektir; dünyaya tapar hale gelmiş insanları, dünyanın faniliğine uyandırmaktır. Çünkü esas olan âhiret yurdudur. Eğer yaşantısı onu azaba duçar edecek bir tarzda gidiyorsa Allah onun önüne bir kurtarma sınavı koyar. Bu sınav onun içindekini açığa çıkaracak bir sınav (belâlar)dır. O belâdan ibret alıp hayatını düzene koyanlar için o belâ rahmete dönüşür. Şayet o belâ veya musibet kişinin hayatını kaybetmesine sebebiyet vermişse bu kere de Allah, onun bu kaybını, rahmetiyle telafi eder onu manen şehit mertebesine çıkararak, onu temizler, uhrevî azaptan kurtarır. Yok, eğer kul yine de ayıkmazsa evet, o zaman belâ hakiki bir belâ olur. Hem dünyasını mahveder hem âhiretini yakar.

    İşte o yüzden, Peygamberimiz, “Yeryüzünden kaldırılacak ilk rahmet taundur” buyurmuş. Yani taunu, bulaşıcı hastalıkları “rahmet” olarak anmıştır.

    −Taun, yani bulaşıcı hastalıklar (pandemi) nasıl insanlık için “rahmet” olarak anılabilir?

    Bilindiği gibi umumî belâlar, ekseriyetin hatasına binaen verilir. Meselâ toplum uzun süre işlenmekte olan bir zulme tepkisiz kalır veya bir nankörlükte ısrar eder. İnsanlığa yakışmayan, Allah’ın insanda hoş karşılamadığı bazı haller toplumun ekseriyetinde görülmeye başlayınca onları uyandırmak ya da vaz geçirmek için Allah o fiili işlemekten vaz geçirecek ibretlik olaylar gönderir.

    Bu çerçeveden bakıldığında, insanlık defalarca semavî ve arzî afetlerle karşılaşmış ve ama daima aşmıştır. Bu pandemiyi de aşacaktır inşallah. Ama artık bu tür belâlar çokça insanlığın önüne çıkabilir. Çünkü dünyanın üstündeki varlıklar gibi olayları da geçicidir.

    Geçmişte de bu tür hadiseler çokça yaşandı. İşte onlardan bir kaçı… (Röportajın sonundaki tabloda)

     Covid19’un farklılığı, bu virüsün bir yönüyle özel tasarlanmış, yani insan eliyle daha da etkili hale getirilmiş olmasıdır. Ancak benzerlerine göre çok da aşırı bir ölümcüllüğü yoktur.

    −Hastalığın benzerlerine nazaran, bütün dünyaya hızla yayılması, hastalığın tabiî seyri icabı mı?

    Hayır. Doğal seyri icabı değildir. Doğal olsaydı daha yavaş yayılırdı. Bu virüsün yapışma kabiliyeti çoğaltıldığı için daha müziç bir virüs. Ancak çoğalma süresi uzun sürdüğü ve 10 bin miktarına varmadıkça faaliyete geçmediği için daha da zayıftır. Ancak yeni varyantlarını var etmede başarılı. Yeni varyantları da aşı ile gerçekleşmektedir. Dolayısıyla bilemiyoruz, aşı covid’i bitirecek mi yoksa yeni varyantlarını mı çıkarıp çoğaltacak. Onu zaman gösterir.

    −Korona, tabiî olarak meydana gelmiş bir virüs müdür; sun’i olarak insanlığın başına belâ edilmiş bir virüs ise bunu yapanların, sonrası için de plânları vardır; bunlar nelerdir?

    Tabii ki tabiatta var olan bir virüstür. Ancak laboratuvarlarda ekstradan modifiye edildiğine dair yabana atılmayacak kadar güçlü deliller var.

    −Dünyaya egemen olmaya çalışan şer güçlerin plânı ve arzusu virüsün ve pandeminin yeni mutasyon ve dalgalarla daha da uzun sürmesi ve millî devletlerin ekonomilerini ve yönetimlerini ele geçirmek olabilir mi? Covid-19 neyin aracıdır?

    Bundan böyle, gerek viral silâhlar gerekse biyolojik silâhlarla insanlığın başının sık sık derde gireceğini tahmin etmek zor değil.

    Ancak bunu yapanların kimler olduğu ve amaçlarının ne olduğu konusunda ben diğerlerinden farklı düşünüyorum. Bu kovid ve arkasından gelecek benzerlerini insanlığın başına musallat eden, güçler yok, tek güç var. Amaçları da zenginlik elde etmek falan değil. Bu, dinî terminolojide deccal dediğimiz, şeytanî yapılanmanın, insanın özünü bozmaya, insanlığı insanlıktan çıkarmaya yönelik çabasıdır. İçinde tanrı tanımazlığı barındıran, ölümden sonraki hayatı yok sayan düşüncenin, insanın varlığını bozmak; yarı insan yarı robot türler icat etmek isteyen, aklını ve fikrini İblis’in emrine vermiş üç beş insanın, insanlığın başına açtığı bir belâdır. Deccalin ne olduğu, amacının ne olduğu bilinmeden bu yapılanların amacı anlaşılamaz. Bu bir Siyonist faaliyet değil. Siyonizm de onun içinde bir şube, masonluk, roteryenlik ve lionsçuluk da… Bu, liberalizm, komünizm, kapitalizm gibi içinde âhiret inancı barındırmayan hayat tarzını telkin eden düşüncenin ürünü… Bu düşünceyi insanlığa telkin eden İblis. Ama onu yayanlar ve hizmet edenler tabii ki insan…

    Yazık ki insanlık, 250 yıldır, başına ne tür çoraplar örüldüğünün farkında değil. Biz Müslümanlar bile anlamadık ki insanlık anlasın. Evet, inkârcı, tanrı tanımaz ve aynı zamanda insanı tek tip bir mahlûka dönüştüren komünizmin; hayatı, dünya keyfinden ibaret kılan liberalizmin; bilim yapmada ve yaşamın tadını çıkarmada tanrı fikrini görmezlikten gelen sekülerizmin; bütün kutsalları yıkan, reddeden sosyalizmin, Deccalın, kendi ifsadını şirin ve makul gösterme vasıtaları olduğunu anlayamadık. Bu felsefenin, yani tanrısız hayat (güya modernleşme) görüşünün, bu izimlerin arkasındaki nefes ve niyetin Deccala ait olduğunu düşünemedik. Deccalın da aslında İblise hizmet eden kurumsallaşmış fitne (=Allah’ın Âdemoğlu hakkındaki takdirini ters yüz etme, Allah’ı, -haşa- insanı yarattığına pişman etme çabası/bozgunculuk) olduğunu bilemedik…

    İşte bugün yaşanmakta olan şey, Âdem’i ve eşini cennetten çıkartan İblis’in bu kere de insanlığı dünyadan tart etme niyeti olduğunu kavrayamazsak ve bu düşünce ile topyekûn bir mücadeleye girişip elindeki imkânları alamazsak, bu savaşın artık ardı arkası kesilmeyecektir. İnsanları, korkularıyla vuracaklar ve onu istedikleri gibi sevk ve idare edecekler. İnsan, internette bağlanılan bir bilgisayara dönüştürüldüğünde, gerçek operasyon başlayacak. İstemediklerini bir düğme ile söndürecekler. Deccalin niyeti bu. Ama mukadderdir ki Mesih onun hakkından gelecek. Bu da demektir ki, birileri bunlara önünde sonunda dur diyecek…

    −Grip aşıları her yıl değişiyordu korona aşıları da sürekli değişecek mi, sürekli aşı mı olacağız?

    Öyle olması kaçınılmaz.

    −Aşı olup olmama konusunda halk arasında tartışma belki doğal ancak tıp doktorları arasında da birinin ak dediğine diğeri kara diyor. Halk kime güvenecek?

    Kim neye güveniyorsa güvensin. Ölümden korkan, dünyada ebedî yaşamak isteyen tedbirini elbette alacak ve almalı. Elbette ki aşı, aşı olsa faydası vardır. Ama ben şahsen aşının arkasındaki niyete inanmıyorum. Çünkü bu covid’in daha 2015’te üretildiğine dair çalışmalar okudum. Bunu türetenlerin maksadı insanlığın başına belâ açmaktı. Dünyanın bu konuda bir şey yapmaması ilginç.

    Amerika Çin’e yükleniyor, öteki berikine yükleniyor. Sen yaydın, sen çıkardın diye. Kimse bunu üretenin peşine düşmüyor. Düşenler imha ediliyor. Asıl bakılması gereken nokta bu. Aşıya karşı çıkanların başına neler geldiğine dair hikâyeler önümüzdeki günlerde daha da çoğalacaktır. Çünkü O menhus, şer örgütlenme (Deccal) DSÖ üzerinden operasyonu yürütüyor. Karşı çıkanları da elindeki maddi imkân ile cezalandırıyor.

    −Bu dönemde d vitamini gibi vücudun savunma sistemini destekleyen faktörler çok öne çıktı. Hattâ kelle paça içilmesini önerenler var. Bağışıklık sisteminin korona açısından önemi nedir ve nasıl güçlü tutulur? Yediğimiz gıdalar ile hayatın nasıl bir bağı var?

    İnsan vücudu, dışardan gelebilecek her türü saldırıya karşı hazırlıklı ve donanımlıdır. Yeter ki bağışıklık sistemi güçlü olsun. Allah her türlü ihtimali görüp yaratmıştır insanı.

    Bu Covid’i tasarlayanlar, bunu iyi bildikler için, önce insanlığın bağışıklık sistemini çökerttiler. Yeryüzündü GDO’lu üretimi ilk yaptıran Rockefellerdir. Covidin arkasındaki de odur. Başta tohumlar olmak üzere tüm sebze ve meyvelere dokunuldu, bütün ziraî ürünlerin tabiatıyla oynandı ki insana yaramasın. Bir tek misal vereyim; 1950’lerdeki bir muzun değerini bugün yakalayabilmek için bir insana 167 muz yedirmek gerekiyor.

    Yani önce insanın gıdasını bozdular. Kimse ses çıkarmadı. Murdarı helâlin içine sokuşturup bize yedirdiler, kimse itiraz etmedi. Şimdi de itiraz edecek mecalleri ve güçleri yok. Haram gıda ile beslenenin ne imanında ne amelinde nur vardır. Müslümanlar bile bu hale gelmişse diğerlerinin yapacağı bir şey yok. İnsanlık yeniden ata tohumlarına dönmez, etini sütünü, tohumunu, sebzesini bunların tasallutundan kurtaramazsa, Covid benzeri saldırılara karşı her seferinde acze düşecek. Ölmemek için onların istediğini yapacaktır. Bugün görüyorsunuz işte, dindar kesim, liberal kesimden daha ziyade hayata meftun olmuş.

    Dolayısıyla bugün bağışıklık sisteminin güçlü olmasının imkânı yoktur. Çünkü bağışıklık sisteminin güçlü olmasını sağlayacak gıdalar da daha önce aynı örgütlenme tarafından bozuldu. Sezaryen doğumlarla da doğal aşılanmanın önü kesildi. Bugün doğan çocukların büyük bir kısmı sezaryen doğum. Çocuk ana rahminden çıkarken malûm, vajinanın ağzında birikmiş mikroplar bedenine sürünür ve çocuk mikroplara karşı aşılanırdı.

    Onun da önü kesildi…

    Yani artık insanlığın dönüşü biraz sor. Yeniden Allah’a dönmek, yeniden fıtrata dönmek, yeniden doğal gıdalara dönmek, yeniden insan olmak için en temel şart. Bu kadar rahata alışmış insanların artık bu rahattan vazgeçip Allah’a döneceklerini sanmıyorum. Müslümanlar dâhil!

    Gıda ile hayatın ne tür bağı var diyorsunuz.

    Kısaca söyleyeyim, iman edip etmemek, salih amel işleyip işleyememek dahi yediğimiz gıdalarla doğrudan alâkalıdır. Geç sağlığı, bağışıklığı…

    −Teşekkür ederiz, Hocam…

    Kaynak: http://kardelendergisi.com/

  • Kadir BAYRAK.”Hayatı tefekkür”

    This image has an empty alt attribute; its file name is 230543664_1676031325923637_4417489138868681250_n-732x1024.jpg

    Hz. Ali’nin (kv), sadece Fâtiha sûresinin tefsiri için kırk deve yükü (bazı kaynaklarda yetmiş) kitap yazabileceğini buyurduğu söylenir. İslâm ansiklopedisinin internetten de ulaşabilen maddesinde bir deve yükünün 179,6 ile 256,5 kilogram arasında olduğu kayıtlı. Bu, dehşetli bir rakam; sadece maddesinin ağırlığı kırk veya yetmiş çarpı (ortalama) 200 kilo gelecek kitaplardan kurulu bir kütüphane hayal edin… Fâtiha kütüphanesi… 

    Evet, haklısınız, O, Hz. Ali’dir… Hadisle sabit, “ilim beldesinin kapısıdır”. İlk iman edenlerden ve çocuk yaşta iman eden ilklerin ilklerindendir, Allah’ın arslanıdır, Âlemlerin Fahri’nin (sav) en sevgili evlâdının kocasıdır, Hz. Fatıma (ra) ile kıyamete kadar devam edecek Nur Nesli’nin kaynağıdır, ehl-i beyttendir. Bütün üstün vasıflar O’nun (kv) değerini anlatmakta kifayetsiz kalır. 

    Ama bu tespitten şöyle bir netice çıkmaz; yedi âyetten müteşekkil bir sûre için koca bir kütüphane dolusu ilim ve tefekkür ortaya koyan Hz. Ali’yi sevenlerin artık bu hususlarda tefekkür etmesine gerek yoktur… “Allahım! Bana eşyanın hakikatini olduğu gibi göster!” diye dua eden Peygamber’in (sav) ümmeti tefekkürden geri duramaz, durmamalıdır… İlme ve tefekküre dair onca âyet, hadis, sahabe uygulaması ortadayken bunun aksini düşünmek bile eşyanın hakikatine terstir ve maalesef bugünkü dünya, özellikle bugünkü İslâm âlemi ters tarafından bu hakikatin ispatıdır, delilidir. 

    Kardelen, “Salgın hastalığın gözler önüne serdiği dünya buhranı… Korona virüsü etrafında fert ve cemiyet tefekkürü…” cümleleriyle 109. Sayısının konusunu ilân edince, bu hususları düşünmeden edemedim. 

    Salgın hastalık sebebiyle etrafımda, yakın çevremde şöyle bir kanaat hâsıl oldu; salgın hastalık vesilesiyle ölümü daha fazla düşünür olduk… Doğrudur, buna ölüm tefekkürü değil de ölüm korkusu dense belki daha doğru olur ama bu haliyle de evet, ölüm tefekkürümüzde nicelik ve nitelik yönünden bir artış oldu. “Kalpleri yumuşatan ölümü çokça hatırlayınız!” Peygamber (sav) ölçüsü gereği bunu hastalığın olmadığı zamanlarda da zaten yapmalıydık, bugün sıkça aldığımız cenaze haberleri bizi buna mecbur etti. 

    Her halimize sonsuz hamd ve şükür… Benim de en yakınlarım hastalığı ağır atlattı, hattâ hanımım devletin verdiği bütün ilâçlara rağmen iyileşemedi ve tavsiye edilen bütün alternatif tedavi yöntemlerine cevap vermedi, veremedi… Öngörülen sürede şifa bulamayınca, elimle bindirdiğim ambulansla hastaneye giderken aklımdan geçenler kolay anlatılır cinsten değil… Zor bir süreçti, çekilen çileleri Allah hayra tebdil etsin, affımıza vesile kılsın… Bu hastalık sebebiyle ölenlere ve bütün Müslümanlara rahmet etsin… 

    Bugün şunu anlıyorum ki biz, modern zamanların her yönüyle eksik Müslümanları, ne ölümü ne de hayatı hakkıyla tefekkür etmişiz, edebilmişiz. Allah Resulünün “Vehn” hadisinde buyurduğu, denizin üstündeki köpük, akan suyun üzerindeki çer çöp gibiyiz. Biz mi kâinata adaleti, sulhu getireceğiz, bu halimizle mi haksızlıklara dur diyeceğiz… Sahip olduğumuz hangi güç, hangi strateji, hangi ilim yolumuzu açacak. Hayatı tefekkür etmemişiz ki ölüm tefekkürümüzden bir fayda umalım. 

    Oysaki yeni bir dünya doğuyor, küfür, bütün şubeleriyle yeni bir hayat inşa etme derdinde. Başta korona virüs ve gelecekte çıkartılacak yeni salgınlarla, aşılarla, genetiği oynanan gıdalarla, para tezgâhı tedavi yöntemleriyle mevcudunu azaltmayı planladığı insanları ve insanlığı kendine köle yapmayı planlıyor. Devletlerle, milletler arası teşkilatlarla, kedinin fareyle oynadığı gibi oynayan bir el var. Bu elin önündeki tek engel ise, İslâm. 

    Bize şer gözüken olaylarda, Allah, bizim için hayır murad etmiş olabilir. Doğan yenidünyada, bizim için “Anadolu steplerini sulama vazifesi” öngörenleri hayal kırıklığına uğratabiliriz, uğratmalıyız. Bu nasıl olur, bilemem. Ama ölüm tefekkürüyle kıymetlenmiş bir hayat tefekkürünün başlangıç noktası olacağını söyleyebilirim. Görelim Mevlâm neyler…

    Kaynak: http://kardelendergisi.com/

  • Kardelen Dergisi.Gelecek sayı konusu hakkında

    This image has an empty alt attribute; its file name is 230543664_1676031325923637_4417489138868681250_n-732x1024.jpg

    Gelecek sayı (110) konusu, 16.08.2021 tarihinde sitemizden (kardelendergisi.com) ilân edilecek.

    Eserler, 06-19.09.2021 tarihleri arasında, “KARDELEN’DE YAYINLANMASI TALEBİYLE” Word dosyası olarak (kardelen@kardelendergisi.com) adresine gönderilmeli. Bu tarihler dışında ve başka adreslere gönderilenler, dikkate alınmayacak.

    Her sayı için ayrıca eser gönderilmeli. Bir seferde en fazla 2 fikir yazısı ve hikâye, 3 şiir, 2 sayfa karikatür gönderilebilir. Başta inceltme işaretleri olmak üzere imlâ kaidelerine dikkat edilmeli. ELLE DÜZENLEME YAPILMAMALI, programın imkânları kullanılmalı. Belirtilenden fazla eser gönderenlerin hiç bir eseri dikkate alınmayacak.

    Daha güçlü olarak kervanın devam edebilmesi için bir eseri Kardelen’de yayınlanan bir şair ve yazar, İKİNCİ ESERİNİ GÖNDERMEDEN ÖNCE KARDELEN’E ABONE OLARAK KERVANI GÜÇLENDİRMELİDİR. Ayrıca Kardelen’in faaliyet gruplarına ve toplantılarına da iştirak etmeleri faydalı olur.

    Kaynak: http://kardelendergisi.com/

  • Kardelen Dergisi.Kardelenden haberler

    This image has an empty alt attribute; its file name is 230543664_1676031325923637_4417489138868681250_n-732x1024.jpg

    AFRİKA: KURUTULMUŞ İNSAN GÖLGELERİ’nden sonra ALT-ÜST ÇIKTI

    Yazarımız Sinan AYHAN’ın ikinci kitabı “ALT-ÜST/ALTINDAN VE ÜSTÜNDEN KALKILAMAYACAK HİKAYELER” çıktı. Kitabı incelemek için www.kitapyurdu.com sitesi ziyaret edilebilir.

    Yeni çıkan kitabından dolayı yazarımızı tebrik ediyor, okuyanının bol olmasını temenni ediyoruz.

    HEDİYE KİTAP ve DERGİ…

    Twitter hesabımız olan (@Kardelendergi_) üzerinden yaptığımız çekiliş ile toplamda 20 takipçimize kitap hediyesi gönderdik.

    İlk çekilişte yazarlarımızdan Ali Erdal’ın “MÜBAREZE”, Sinan Ayhan’ın “AFRİKA: KURUTULMUŞ İNSAN GÖLGELERİ”, İlkay Coşkun’un “KAHVE BAHANE” kitaplarından oluşan seti 10 takipçimize hediye ettik. Daha sonra yaptığımız çekiliş ile de Sinan Ayhan’ın yeni çıkan “ALT-ÜST” kitabını yine 10 kişiye gönderdik.

    Yapılan çekilişlere takipçilerimizin yoğun ilgisi oldu. Bizler de hediye kazananlara iyi okumalar diliyoruz.

    30. Kardelen Toplantısı

    Kardelen’in geleneksel toplantısının 30. su telekonferans yöntemi ile 17 Nisan günü gerçekleştirildi. Toplantı, Murat Yaramaz’ın takdim ve selâmlama konuşması ile başladı.

    107.sayının değerlendirilmesi ile birlikte toplantı sırasında hazırlıkları bitmek üzere olan 108.sayının değerlendirilmesi de yapıldı.

    Bir sonraki toplantının tarihi ve idarecisi belirlenerek toplantı sona erdirildi.

    30. Toplantı başkanı Murat YARAMAZ’ın konuşması

    Değerli Gönüldaşlar,

    Üç ayda bir gerçekleştirdiğimiz toplantılarımızın otuzuncusunda tele konferans yoluyla da olsa buluştuk, kavuştuk. Allah her nimeti gibi teknolojiyi de hayırda kullanmayı nasip etsin. Ramazan ayında yaptığımız bu toplantıyı da Ramazan’ın bereketiyle bereketlendirsin inşallah…

    Açıkçası uzun bir açılış konuşması hazırlamadım. Bu giriş bölümünün ardından, derdimizi, gayemizi, neşemizi, gayretimizi şiirle anlatalım diye düşündüm.

    Şiirle başlayalım ve gündemimize devam edelim inşallah…

    TOPLANTI

    peşine düşmüşüz bir ihtimâlin

    nefsimizi yene yene toplandık

    yansak da yılmadan o gül cemâlin

    etrafında döne döne toplandık

    geçici makama kök saplamadan

    fâni mekanlarda yer kaplamadan

    maddi getiriyi hesaplamadan

    şifanın kaynağı dîne toplandık

    sağlamsa yanında yârin yârenin

    yokluğu görülmez asla çarenin

    müthiş bereketi istişârenin

    bir saydık ama bin sene toplandık

    tabaklar lebalep dolmuş tefekkür

    sofrayı kurana sonsuz teşekkür

    bugün de yer bulduk Allah’a şükür

    ziyafeti duyduk yine toplandık…

    Yeni Türkiye Dergisinden BÜYÜK DOĞU Özel Sayısı

    Rahmetli Hasan Celal GÜZEL tarafından kurulan ve eşi Ülker GÜZEL tarafından yayın hayatına devam ettirilen Yeni Türkiye dergisi “Büyük Doğu Özel Sayısı” çıkardı. Mayıs-Haziran 2021 tarihli 119.sayısında; Necip Fazıl’ı Anlamak, Büyük Doğu Fikriyatı, Necip Fazıl’ın Sanatı ve Eseri ve Hatırat bölümleri olmak üzere 61 makaleye yer verildi.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın giriş yazısını kaleme aldığı özel sayıda dergimizin sahibi ve yazar Ali Erdal da Yeni Türkiye dergisinin talebi üzerine “Büyük Doğu Özel Sayısında” bir makale kaleme aldı. Erdal’ın, derginin Necip Fazıl’ı Anlamak bölümünde “Şahin ve Güvercin” başlıklı makalesi yayımlandı.

    Kaynak: http://kardelendergisi.com/

  • Site Editörü.”Kafalar karışık”

    This image has an empty alt attribute; its file name is 230543664_1676031325923637_4417489138868681250_n-732x1024.jpg

    2019 yılı başlarında hayatımıza giren kovid 19, yıkıcı etkisi azalmış görünse de halen gündemdeki ilk konu… Atılan her adım, alınan her nefes bu virüse göre belirlenmiş durumda. 

    İlk günlerde normal gripten de bu kadar hasta olan, hayatını kaybeden var, kovid abartılıyor diyenler gün geçtikçe etraflarından da genç yaşlı ölümler başlayınca işin ciddiyetini daha iyi anladılar. Normal gripte daha çok ileri yaştakiler risk altında bulunurken kovid nedeni ile hayatını kaybedenlerin yaş ortalaması giderek azalmaya başladı.

    Bu grip türünün bildiğimiz gripten diğer bir farkı ve asıl tehlikesi ise bulaşma hızıydı. Evlere kapanmanın, temizilik, maske, mesafe kuralının amacı bulaşım hızını azaltmaktı. Bu hız bazen azalsa da halen virüsün varyantları tehlike oluşturmaya devam ediyor. Dünya çapında aşılama ile yayılmanın önüne geçilmek isteniyor. 

    Doksanlarda globalleşmeyi anlatırken kullanılan bir söz vardı: dünya artık bir köy diye… Bu söz çok doğru bir ifade, dünya artık bir köy veya şehrin bir mahallesi gibi. Hemen herkes birbirinden haberdar ve herkesin her şey hakkında bir fikri var. Eskiden köy veya mahalle kahvehanelerindeki çay muhabbetlerinde herkes uzman olduğu futbol, siyaset ve din konularında görüş bildirirdi. Günümüzde bu görevi sosyal medya araçları görüyor. İnternet erişimi olan ve bu araçları kullananlar da kahvehane müdavimleri gibi her konuda görüş bildiriyor. 

    Sosyal medyada herkesin doğru bildiği veya öne çıkmak için doğru olduğunu düşünmese de aykırı gözükmek için belirttiği bir fikri var, bunu paylaşıyor, konu üzerinde çok düşünmeyen insanları da hemen etkiliyorlar. Yanlış bilginin yayılma hızı bu ortamda ışık hızı ile aynı. Hadsizliğin sınırı yok. Eskiler âlimin karşısında dilini, ârifin karşısında kalbini tut demişler. Bu sözden o kadar uzağız ki… Bu nedenle bir konu üzerinde fikir birliği olması, hakikate ulaşmak imkânsız hale geldi. 

    Kovid konusunda kafaların bu kadar karışık olmasının bir nedeninin de sosyal medyanın bu kadar aktif olduğu bir dönemde ortaya çıkması olduğunu düşünüyorum. Cehaletle hadsizlik bir arada olunca bu karışıklığın önünü almak mümkün olmuyor. Geçenlerde şöyle bir tivit atılmıştı, aile aşı olmuş o sırada telefonlarında daha önce görülmeyen bluetooth cihazlar ortaya çıkmış. Aşının marifetiymiş. Büyük oyunu çözmüşler. Büyük ihtimal gırgırına atılan bu tivit o kadar çok kişi tarafından ciddiye alındı ki.

    Bu işin bir tarafı. Böyle sululuklar gerçek bilgilerin, olması gereken tartışmaların da önüne geçiyor. Virüsün insan eli ile mi yoksa doğal yollarla mı ortaya çıktığı hâlâ meçhul. Aşıların güvenliği konusunda yukarıda örneğini verdiğim sululuklar dışında meslekleri doktor olan profesörler arasında da fikir birliği yok. Biri mutlaka olun diyor, diğeri kesinlikle olmayın diyor. Çok farklı görüşler var ama aşıların test aşamasını geçmeden kullanıldığını, bunun zorunlu tutulamayacağını söyleyenlerin sesi, aşının içinde çip var diyenler kadar çıkmıyor.

    Bu karışıklık yetmezmiş gibi bir de mRna teknolojisi kullanılan aşının gündemde olması kafaları iyice karıştırdı. mRna son on beş, yirmi yılda geliştirilen bir teknoloji. Bu aşının karşıtları, aşının insan vücudunda kalıtsal değişiklik yapabileceğini söylüyorlar. mRna altyapılı aşı bildiğiniz gibi başında Türk bilim adamları bulunan Alman firması tarafından geliştirildi. Bu aşının alternatifi olan Çin aşısı ise eski usül yöntemli bir aşı, ona da Çin malı diye ucuz üretim oyuncak muamelesi yapılıyor. 

    Peki, bu kadar kafa karışıklığının olduğu yerde halk ne yapsın, biz ne yapalım? 

    Kişisel görüşüm, iki konuya dikkat etmemiz gerektiği yönünde: ilki “size bir fâsık haber getirirse doğruluğunu araştırın” hükmünce bu konuda duyduğumuz, okuduğumuz her şeye hemen inanmamak ve arkasını araştırmak. İkincisi de ulu’l emre itaat, eğer hayat sürdüğümüz vatanımızı emanet ettiğimiz devletimiz bu konuda ortak bir karara varmışsa ona uymak.

    Aşı hakkı çıktıktan sonra birkaç gün bunları düşündüm ve kendi kendime şöyle dedim: eğer devletimiz bu aşıyı olmamızı istiyorsa, olmak gerek. Böylece mRna’lı Biontech aşısını oldum. İnşallah alınan önlemler ve aşılar bu sıkıntıdan kurtulmamıza vesile olur.

    Kaynak: http://kardelendergisi.com/

  • Dergi Editörü.”Kahrın da hoş lütfun da!..”

    Güzel Allahım, senden ne gelecekse gelsin;

    Sen ki, rahmetinle de kahrınla da güzelsin…

    (Necip Fazıl, Çile, 1977)

    Bu dünyada, korku ve açlıkla, mallardan, canlardan eksiltmekle imtihan edileceğimiz, ayetle haber verilmiş. Bir buçuk seneyi aşkın bir zamandır korona virüsü ile sınanıyoruz. Milyonlarla ifade edilen vefat sayıları, sıkça şekil değiştiren hastalığın farklı varyantları, hastalığa tek çare olarak sunulan aşıya ve yarına dair bilinmezlik, gelecek kaygısı, en büyük meselesi ölüm olan insanlığı derinden sarsıyor.

    Başa gelmesi arzu edilmemekle birlikte musibetler, insanı ve merkezinde insan olan bütün kurumları (devletler gibi) eğitir, olgunlaştırır. Deyim yerindeyse ham olan insanlık, belâ ateşinde pişer. Korona virüsü sonrası uyanacağımız yeni dünyada;

    ●milyarlık rezidansların, avmlerin, lüks sitelerin aslında para tuzağı, beton yığını hapishaneler olduğu, bahçesinde kendi domatesini yetiştirebildiğin, tavuğuna, kuzuna bakabildiğin baba evinin, köyünün gerçek hürriyet alanı olduğu,

    ●yiyecek ekmeğinden seyahat edeceğin uçağa, elindeki telefondan çocuklarına vuracağın aşıya kadar bütün ihtiyaçlarını kendin üretemiyor veya ekonomik gücünle ürettiremiyorsan tam bağımsızlığın hayal olduğu,

    ●şehirleri birbirine bağlayan duble yollar kadar bütün sorularımıza cevapları barındıran mazimizle bugünümüzü birbirine bağlayacak tarih asfaltları, otobanları kurmanın zamanının çoktan geldiği,

    ●hasta olduktan sonra tedavi olunacak devasa hastaneler kadar insanların hasta olmadan da mutlu, mesut yaşayabileceği bir hayatın mümkün olduğu, içinde bunun nasılının ve niçininin anlatıldığı, ruhunu Anadolu irfanı ve kocakarı imanından alacak eğitim ve tedavi kurumlarının da olması gerektiği,

    ●her kafadan bir ses çıktığı, insanın kime inanacağını şaşırdığı bir zamanda, kutup yıldızları Yunus Emre, Mevlâna, Şeyh Edebâli gibi sayısız büyükleri bağrından çıkaran bu toprakların, ancak onları yetiştiren vasatın, iklimin kurulması yeniden mümkün olursa bir kez daha benzerlerini bağrından çıkarabileceği,

    ●geleceğe dair en büyük yatırımımız, gücümüz gençleri okullarda uzun yıllar tutmayı amaç edinen, gencin eline kalemden başka hiçbir aleti vermeyen, her sene elbise değiştirir gibi sınav sistemini değiştiren eğitim sisteminin gence şahsiyet kazandırıcı ve onun dünyaya tek bir açıdan değil farklı zaviyelerden bakar hale getirecek seviyeye yükselmesi gerektiği ve daha niceleri,

    anlaşılmışsa bu musibet bir anlam kazanmış ve bir hayra vesile olmuş diyebiliriz…

    Kardelen, elinizdeki 109. sayısında, bu yönüyle salgın hastalığın gözler önüne serdiği dünya buhranını ele aldı ve korona virüsü etrafında fert ve cemiyet tefekkürü yapmaya gayret etti.

    Bu sayımızda, severek ve ilgiyle takip ettiğimiz Mehmet Ali Bulut Hocamızla röportaj yapmak nasip oldu. Kıymetli Hocamıza bize vakit ayırdığı için şükranlarımızı arz ediyoruz.

    Kır at gemin almış yol mu dayanır… Bu satırlardan, iki sayı üst üste yazarımız Sinan Ayhan’ın kitap haberini vermek nasip oldu, hamd olsun. “Alt Üst” ağabeyimizin ikinci kitabı, içinde “altından ve üstünden kalkılamayacak hikâyeler” barındıran eseri… Hayırlı, uğurlu olsun, okuyucusu, istifade edeni bol olsun. En az Sinan ağabeyimiz kadar velud kalem sahibi İlkay Bey’in eserle ilgili değerlendirme yazısını sayfalarımızda bulacaksınız.

    Bu sayıdan itibaren Kardelen, 10 lira… Şu sebep, bu sebep demeden, uzun uzun izaha gerek duymadan anlayışınıza sığınıyoruz.

    Allah, “Şâfî” ismi hürmetine bütün hastalara şifalar versin. Maddî ve manevî bütün hastalıklardan bizleri korusun. “Vücuduna batan bir diken bile olsa, başına gelen her türlü musibet karşısında Müslüman’ın günahları affolunur.” ve “Müminin hali ne hoştur! Her hali kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına güzel bir iş geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde sabreder; bu da onun için hayır olur.” buyuran Allah Resulüne (sav) salât ve selâm olsun…

    İyi okumalar…

    Kaynak: http://kardelendergisi.com/

  • Xalq şairi Zəlimxan Yaqubun şeiri “Kardelen” dərgisində işıq üzü görüb

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Azərbaycan Aşıq sənəntinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndəsi, Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, Xalq şairi, Fərdi Prezident təqaüdçüsü Zəlimxan Yaqubun “Ömrün yolları” şeiri Qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat, incəsənət dərgisinin 109-cu sayında Azərbaycan dilində dərc olunub. 

    “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru və məsul katibi Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilçisi, “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat və sənət dərgisi yazarı, şair, tərcüməçi, publisist, jurnaist, gənc yazar Kamran Murquzov,
    məsləhətçiləri isə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş məsləhətçisi, «Gəncəbasar” bölgəsinin rəhbəri, “Nəsr” bölməsinin redaktoru, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş redaktoru, gənc xanım yazar Şəfa Vəliyeva, Azərbaycan Respublikası Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, filologiya üzrə fəlsəfə doktoru, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin (gundelik.info) və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvazdır.

    Qeyd edək ki, bundan öncə Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində Azərbaycanlı gənc yazarlar Şəfa Vəliyevanın “Poçtalyona məktub”, Şəfa Eyvazın “Bu axşam”, İlahə İmanovanın “Qısqanıram”, Kamran Murquzovun “Yoxdu ehtiyacın Sənin, ay ALLAH!”, Kənan Aydınoğlunun “Sənsiz yaşamağın sirrini öyrət!” şeirləri dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılıb.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Xalq şairi Vahid ƏZİZin şeiri “Kardelen” dərgisində işıq üzü görüb

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndəsi, Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, Xalq şairi, Fərdi Prezident təqaüdçüsü Vahid Əzizin “Qələm” şeiri Qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat, incəsənət dərgisinin 109-cu sayında Azərbaycan dilində dərc olunub. 

    “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru və məsul katibi Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilçisi, “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat və sənət dərgisi yazarı, şair, tərcüməçi, publisist, jurnaist, gənc yazar Kamran Murquzov,
    məsləhətçiləri isə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş məsləhətçisi, «Gəncəbasar” bölgəsinin rəhbəri, “Nəsr” bölməsinin redaktoru, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş redaktoru, gənc xanım yazar Şəfa Vəliyeva, Azərbaycan Respublikası Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, filologiya üzrə fəlsəfə doktoru, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin (gundelik.info) və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvazdır.

    Qeyd edək ki, bundan öncə Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində Azərbaycanlı gənc yazarlar Şəfa Vəliyevanın “Poçtalyona məktub”, Şəfa Eyvazın “Bu axşam”, İlahə İmanovanın “Qısqanıram”, Kamran Murquzovun “Yoxdu ehtiyacın Sənin, ay ALLAH!”, Kənan Aydınoğlunun “Sənsiz yaşamağın sirrini öyrət!” şeirləri dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılıb.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Xalq şairi Hüseyn Arifin şeirləri “Kardelen” dərgisində işıq üzü görüb

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndəsi, Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, Azərbaycan Aşıqlar Birliyinin yaradıcısı, Xalq şairi, Hüseyn Arifin “”Danış”, “Şeir” adlı şeirləri Qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat, incəsənət dərgisinin 109-cu sayında Azərbaycan dilində dərc olunub. 

    “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru və məsul katibi Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilçisi, “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat və sənət dərgisi yazarı, şair, tərcüməçi, publisist, jurnaist, gənc yazar Kamran Murquzov,
    məsləhətçiləri isə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş məsləhətçisi, «Gəncəbasar” bölgəsinin rəhbəri, “Nəsr” bölməsinin redaktoru, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş redaktoru, gənc xanım yazar Şəfa Vəliyeva, Azərbaycan Respublikası Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, filologiya üzrə fəlsəfə doktoru, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin (gundelik.info) və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvazdır.

    Qeyd edək ki, bundan öncə Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində Azərbaycanlı gənc yazarlar Şəfa Vəliyevanın “Poçtalyona məktub”, Şəfa Eyvazın “Bu axşam”, İlahə İmanovanın “Qısqanıram”, Kamran Murquzovun “Yoxdu ehtiyacın Sənin, ay ALLAH!”, Kənan Aydınoğlunun “Sənsiz yaşamağın sirrini öyrət!” şeirləri dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılıb.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Azərbaycanlı şair Qafqaz Əvəzoğlunun şeiri “Kardelen” dərgisində çap olunub

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndəsini, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvünü, Süleyman Rəhimov adına Qubadlı rayon ədəbi ictimai birliyinin sədrini, ”Sözün Sehri” qəzetinin təsisçisini, Qubadlı Rayon İcra Hakimiyyətinin mətbu orqanı “Bərgüşad” ictimai-siyasi qəzetinin Baş redaktorunu, ”Qızıl qələm” və “Qızıl kitab” mükafatları laureatı, şair Qafqaz Əvəzoğlunun “Xocalı” şeiri Qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat, incəsənət dərgisinin 109-cu sayında Azərbaycan dilində dərc olunub. 

     “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru və məsul katibi Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilçisi, “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat və sənət dərgisi yazarı, şair, tərcüməçi, publisist, jurnaist, gənc yazar Kamran Murquzov,
    məsləhətçiləri isə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş məsləhətçisi, «Gəncəbasar” bölgəsinin rəhbəri, “Nəsr” bölməsinin redaktoru, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş redaktoru, gənc xanım yazar Şəfa Vəliyeva, Azərbaycan Respublikası Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, filologiya üzrə fəlsəfə doktoru, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin (gundelik.info) və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının (edebiyyat-az.com) Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvazdır.

    Qeyd edək ki, bundan öncə Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində Azərbaycanlı gənc yazarlar Şəfa Vəliyevanın “Poçtalyona məktub”, Şəfa Eyvazın “Bu axşam”, İlahə İmanovanın “Qısqanıram”, Kamran Murquzovun “Yoxdu ehtiyacın Sənin, ay ALLAH!”, Kənan Aydınoğlunun “Sənsiz yaşamağın sirrini öyrət!” şeirləri  dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılıb.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Azərbaycanlı yazıçı Eyvaz Zeynalovun hekayəsi “Kardelen” dərgisində işıq üzü görüb

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndəsi, Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, tanınmış yazıçı Eyvaz Zeynalovun “Oğru” hekayəsi Qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat, incəsənət dərgisinin 109-cu sayında Azərbaycan dilində dərc olunub. 

    “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru və məsul katibi Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilçisi, “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat və sənət dərgisi yazarı, şair, tərcüməçi, publisist, jurnaist, gənc yazar Kamran Murquzov,
    məsləhətçiləri isə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş məsləhətçisi, «Gəncəbasar” bölgəsinin rəhbəri, “Nəsr” bölməsinin redaktoru, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş redaktoru, gənc xanım yazar Şəfa Vəliyeva, Azərbaycan Respublikası Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, filologiya üzrə fəlsəfə doktoru, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin (gundelik.info) və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvazdır.

    Qeyd edək ki, bundan öncə Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində Azərbaycanlı gənc yazarlar Şəfa Vəliyevanın “Poçtalyona məktub”, Şəfa Eyvazın “Bu axşam”, İlahə İmanovanın “Qısqanıram”, Kamran Murquzovun “Yoxdu ehtiyacın Sənin, ay ALLAH!”, Kənan Aydınoğlunun “Sənsiz yaşamağın sirrini öyrət!” şeirləri dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılıb.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Şair-publisist Əli Rza XƏLƏFLİnin şeiri “Kardelen” dərgisində işıq üzü görüb

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndəsi, Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, “Kredo” qəzetinin baş redaktoru, şair-publisist Əli Rza Xələflinin “Azərbaycan” şeiri Qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat, incəsənət dərgisinin 109-cu sayında Azərbaycan dilində dərc olunub. 

    “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru və məsul katibi Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilçisi, “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat və sənət dərgisi yazarı, şair, tərcüməçi, publisist, jurnaist, gənc yazar Kamran Murquzov,
    məsləhətçiləri isə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş məsləhətçisi, «Gəncəbasar” bölgəsinin rəhbəri, “Nəsr” bölməsinin redaktoru, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş redaktoru, gənc xanım yazar Şəfa Vəliyeva, Azərbaycan Respublikası Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, filologiya üzrə fəlsəfə doktoru, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin (gundelik.info) və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvazdır.

    Qeyd edək ki, bundan öncə Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində Azərbaycanlı gənc yazarlar Şəfa Vəliyevanın “Poçtalyona məktub”, Şəfa Eyvazın “Bu axşam”, İlahə İmanovanın “Qısqanıram”, Kamran Murquzovun “Yoxdu ehtiyacın Sənin, ay ALLAH!”, Kənan Aydınoğlunun “Sənsiz yaşamağın sirrini öyrət!” şeirləri dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılıb.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Azərbaycanlı gənc xanım yazar Şəhanə Müşfiqin şeiri “Kardelen” dərgisində işıq üzü görüb

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində yeni nəsil Azərbaycan gəncliyinin istedadlı nümayəndəsi, “Gənc Ədiblər Məktəbi”nin müdavimi, Azərbaycan Yazıçılar Birliyi (AYB) Gənclər Şurasının üzvü və katibi, Prezident təqaüdçüsü, “İlin gənci” müfakatçısı, Azərbaycan Dövlət Mədəniyyət və İncəsənət Universitetinin Mətbuat katibi, “Kardeş kalemler” dərgisinin Azərbaycan təmsilçisi, gənc xanım yazar Şahanə Müşfiqin “Sərsəm” adlı şeiri Qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat, incəsənət dərgisinin 109-cu sayında Azərbaycan dilində dərc olunub. 

    “Türkiyə-Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru və məsul katibi Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilçisi, “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat və sənət dərgisi yazarı, şair, tərcüməçi, publisist, jurnaist, gənc yazar Kamran Murquzov,
    məsləhətçiləri isə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş məsləhətçisi, «Gəncəbasar” bölgəsinin rəhbəri, “Nəsr” bölməsinin redaktoru, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş redaktoru, gənc xanım yazar Şəfa Vəliyeva, Azərbaycan Respublikası Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, filologiya üzrə fəlsəfə doktoru, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin (gundelik.info) və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvazdır.

    Qeyd edək ki, bundan öncə Azərbaycan ədəbi-mədəni əlaqələrinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində Azərbaycanlı gənc yazarlar Şəfa Vəliyevanın “Poçtalyona məktub”, Şəfa Eyvazın “Bu axşam”, İlahə İmanovanın “Qısqanıram”, Kamran Murquzovun “Yoxdu ehtiyacın Sənin, ay ALLAH!”, Kənan Aydınoğlunun “Sənsiz yaşamağın sirrini öyrət!” şeirləri dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılıb.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Röportaj – Muhammed Emin Yıldırım

     

    Bu sayımızın konusu “SÜNNET” hakkında, Muhammed Emin YILDIRIM hocamızla sohbet ettik.

    Muhammed Emin YILDIRIM: 1973 yılında Erzurum, Horasan’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Erzurum’da tamamladı ve İstanbul’a geldi. Medrese ilim tahsiline başladı ve devam ettirdi. 1999 yılından sonra Mısır’da İslami ilimler, Arapça’yı kapsayan ve beş yıl süren çalışmalara başladı. 1999 yılından bu yana Hizmet vakfında siyer ve sahabe üzerine çalışmalar yapmakta ve eserler vermektedir.

    Kardelen–Neler sünnettir, sünnet kavramını anlatır mısınız? Peygamberimizin (sav) söz ve fiillerinden hangileri sünnettir? Mümin’in iradesine bırakılmış bir alan var mıdır?

    M. Emin YILDIRIM–Bismillahirrahmânirrahîm. Sünnet dediğimiz şey, Peygamber aleyhisselâmın aslında mirasıdır. Onun yaptıkları, konuştukları, yanında yapıldığı zaman takrirleri yani sükûtla karşılayıp tasdik ettikleri ve bir de özellikle sahabeye, sahabe üzerinden de ümmetine bunlar benim sünnetimdir diyerek özellikle dikkat çektikleridir. Aslında biz sünnet dediğimiz Peygamber mirasını, Müslümanca düşünme ve Müslümanca yaşama diye tarif edebiliriz. Aleyhisselâm Efendimiz önce o mirasıyla bizim düşünce dünyamızı inşa ediyor, sonra da o düşünce dünyamızın üzerinden bize bir amel sahası kuruyor. Aslında sünnet dediğimiz şey bu yönüyle de Müslümanın hayatıyla alâkadar olan kısımlardır. İslâm dediğimiz din, hayatın her alanına dokunduğu için Efendimiz (sav) de hayatın her alanında Müslümanca duruşu, Müslümanca hali, Müslümanca temsiliyeti sünnetiyle bize göstermiştir. Biz Peygamberimizin bu sünnetini siyer ve hadis kitaplarının üzerinden öğrenebiliriz. Bize Kur’ân’ın “üsve-i hasene” olarak gösterdiği o Peygamberi tanıdıkça da onun sünnetiyle yakınlaşabiliriz. O sünnetle de yakınlaştıkça Allah’ın razı olduğu dini, o aziz İslâm’ı yaşama noktasında gayret içerisinde oluruz.

    –Kısmet olursa dergimiz Ramazan ayında okuyucusuyla buluşacak. Peygamberimizin (sav) Ramazan ayı sünnetlerini anlatır mısınız?

    –Peygamber aleyhisselâmın Ramazanda yaptığı en önemli şeylerden bir tanesi, Hicrî ikinci yılda malûm Ramazan, oruçla birlikte Müslümanların gündemine girdi. Hemen şöyle bir şeyle başladı Efendimiz, “bizimle ehli kitap arasındaki oruçların farkı bizim oruçlarımızda sahur olmasıdır” dedi. Oruç dediğimiz ibadet geçmiş ümmetlerde de var. Ama o ümmetlerde sahur yok. Bizde sahur var ve sahuru bereket diye isimlendiren bir Peygamber (asm) var. Orucun uykuya tutulmaması gerektiğini, uyanık olunması gerektiğini, iftarın gözlemlenmesi ve iftar anında sevinç duyulması ve iftar anında dua edilmesi, iftara başlarken dua ile başlayıp yemeği bitirirken dua ile bitirilmesi, iftar anında hemen bir anda yemek yemeye yoğun bir biçimde yüklenilmemesi, fasılalar verilerek yenilmesi gerektiği, iftarda az sahurda çok yenilmesi konusundaki tavsiyesi, Ramazan’da da geçerli olduğu üzere midenin üçe bölünmesi, üçte birinin su, üçte birinin yemek ve üçte birinin boş bırakılması, “kıyamul leyl” dediğimiz Ramazan gecelerinin taçlı gelini olan teravihin gündem edilmesi, Ramazan’da özellikle cömertliğin arttırılması, hayırların arttırılması, kırgınların küskünlerin birbirleriyle barıştırılması adına adımlar atılması, komşuların hatırlanması, sıla-î rahimin onarılması ve daha nice şeyleri Ramazan ayında (asm) Efendimizin sünnetleri olarak sayabiliriz. 

    –Müslümanlar olarak Efendimiz’e (sav) muhabbetimizi mübarek ism-i şerifleri anıldığında salavât getirerek belirtiyoruz, Ahzâb Suresi 56. âyette de Cenâb-ı Allah “Allah ve melekleri peygambere salât ediyorlar; ey iman edenler, siz de ona salât ve selâm edin” buyuruyor. Âyette “Siz de O’na salât edin” denirken okuduğumuz salavâtlarda biz değil Allah’ın salât etmesi için dua ediyoruz. Bu âyeti nasıl anlamalıyız?

    –Salât ve selâm. Burada iki tane kavram var aslında. Selâm anlaşılıyor zaten, Peygamber (asm)a selâm göndermek. Salât, biraz daha Kur’ân’daki bütünlüğü çerçevesinden ele alınması gerekir. Aslında salât dediğimiz şey; peygamberin dâvâsına fiilî bir biçimde destek olmaktır. Çünkü salâtın destek diye de bir mahiyeti, bir mânâsı var. Allah’ın salâtı da aslında Allah’ın desteğidir. Meleklerin salâtı da meleklerin desteğidir. Bizim salâtımız da destektir aslında. O Peygamberin sünnetine sahip çıkmak, onun dâvâsına sahip çıkmak aslında bir yönüyle salâttır. O salâtın birçok boyutu var. Meselâ sözlü salâttır aslında bizim salâtu selâm diyerek Peygamberimizin adından sonra en güzel, en ihtiramlı cümleleri söylemek. Ama aklın da salâtı var. Aklın salâtı, O’nun getirdiklerini aklı ikna ettirmektir. Kalbin salâtı var. Kalbin salâtı, O’nun getirdiklerine kalbi itminana erdirmektir. Bedenin salâtı var. Bedenin salâtı, peygamberin dâvâsına bu bedeni, bu hayatı bir yönüyle teslim kılmaktır. Ailenin salâtı var. Ailece peygamberin dâvâsına sahip çıkıp destek olmaktır. İlââhir bu şekilde yürütülebilir bu. Dolayısıyla biz salât kavramını biraz daha fiilî destek olarak anlamamız en doğru anlam olsa gerek. 

    –Bilhassa uzun metin ve konuşmalarda, her ismi zikredildiğinde salâvat getirmek, anlama ve anlatmada esası takip bakımından dikkat dağınıklığına sebep olabiliyor; bunun için ne yapmak gerekir?

    –Bu konuda başta İmam-ı Şafi olmak üzere bazı âlimlerimiz. bir konuşmada ya da bir yazıda başta salât ve selâm getirildiğinde ondan sonra adı her anıldığında getirilmiş olarak kabul edilir diye bir ruhsat vermişlerdir. Ama ne olursa olsun aslında Peygamber (asm)ın adını andığımızda getirdiğimiz salât ve selâm bize fayda sağlar. O zaten gökte de yerde de övülmüştür. Allah ona salât etmiştir, melekler ona salât ve selâm etmektedir. Bizim salât ve selâmlarımıza O’nun ihtiyacı yok. Ama bunu göndermemiz, bunu söylememiz bizim mü’minliğimizin kalite kazanmasına vesile olacağı için isterse bin defa söylemiş olalım bir konuşma içerisinde, her defasında o güzel ismin arkasına en güzel ihtiram cümlelerini eklemek bizim için farklı bir fayda oluşturacaktır. Ama dediğim gibi ruhsat adına eğer bir şey istersek âlimlerimiz böyle bir ruhsat da bize vermişlerdir. 

    –Müslüman kendi dilinden “O’na salât ve selâm olsun” dese salâvat getirmiş olur mu?

    –Tabii ki, bunun bir çeşidi yok. Bir sürü şey söylenebilir. Sadece Türkçe bile bir insan “Allah’ım Peygambere selâmlarımı ilet, salâtımı ilet” dese olur. Ama bizim Sallallahu Aleyhi ve Sellem dememiz, Aleyhissalâtü Vesselâm dememiz, Aleyhisselâm dememiz, daha farklı salât ve selâm cümlelerini söylememiz ya da Delâilü’l Hayrât gibi kitaplarımızda yer alan salât-u selâmları okumamız dua niyetiyle farklı şeyleri söylememiz de tabii ki o selâmlarımızı Peygamberimiz (asm)a ulaştırır. 

    –Efendimiz’e (sav) olan muhabbette Türk milleti diğer Müslüman milletlerden biraz daha farklı bir anlayışa sahip. Meselâ naat-ı şeriflerin büyük bir kısmı Türkçe yazılmış. Mevlid-î Şerif’te Efendimiz’in (sav) dünyaya teşriflerine gelindiğinde ayağa kalkılıyor. Milletimizin bu muhabbeti nasıl oluşmuş, değerlendirmeniz nedir?

    –İslâm ümmeti içerisindeki bütün milletlerde aslında peygamber aşkı farklı bir boyutta var. Meselâ özellikle Hindistan, Pakistan, Afganistan coğrafyasında gerçekten çok güzel bir peygamber aşkını görmek mümkündür. Bu aşkın farklı farklı tezahürlerine de rastlamak mümkündür. Araplar içerisinde de var. Meselâ Arapların mevlidi sayılan Kaside-î Bürde aslında bir yönüyle Süleyman Çelebi’nin mevlidini çağrıştırır. Orada da Efendimizi övecek çok güzel ifadeler kullanılır ki, biliyorsunuz şairler ta sahabe döneminden itibaren Efendimizi en güzel bir biçimde o şiirleriyle aslında övdüler. Hasan Bin Sabit’in ifadesiyle Peygamberimizi anarak aslında şiirlerini övmüş oldular. Kürtlerde de Mevlid-î Şerif var meselâ. O konuda da çok güzel bazı kasidelere rastlamak mümkün. Sizin de soruda belirttiğiniz gibi Türklerde de bu his var. Evet, Türklerde biraz daha bu iş farklı bir boyutuyla var. Bizim milletimizin peygamber aşkı gerçekten takdire şayan bir aşktır. Yüzyıllar boyunca (asm) Efendimizin adına, O’nu çağrıştıracak nice sembole, değere farklı bir anlam yüklemişlerdir. Özellikle Süleyman Çelebi’nin mevlid-î şerifi ve o mevlid okunurken her bahrında, her bölümünde yapılan şeyler ayrıca bu sevginin farklı farklı tezahürlerini ortaya koyar. Bu konuda Efendimiz (asm) için ne yapılırsa azdır. Çünkü onu sevmek imanın bir konusudur. İmana konu olan o sevgiyi ortaya çıkarabilecek her türlü vesile de en güzel şekliyle kullanılmalıdır. 

    –Bazı yol büyükleri Mevlid kandili Kadir gecesinden daha mübarektir, eğer Efendimiz’in doğumu olmasaydı Kadir gecesini de bilmezdik demişler. Efendimiz’e ümmet olmanın ne büyük bir nimet olduğunun ne kadar farkında bugün ümmet? Bu söz ile birlikte değerlendirebilir misiniz?

    –Kadir Gecesi’nin değer ve kıymeti açık bir biçimde Kur’ân-ı Kerîm’de beyân edilen bir şey. Bin aydan daha hayırlı bir gece. O geceye değer katan şey de Kur’ân-ı Kerîm’in nâzili. Kur’ân-ı Kerîm ile ilk muhatap olan da Allah Resulü (sav). Dolayısıyla burada bir yorumlama yoluyla elde edilen bir şey var. Ama yine de bu tarz ifadeleri kullanırken biraz daha dikkatle kullanmakta fayda var. Nihayetinde Efendimiz (asm)’ı övmek için, O’nun değer ve kıymetini ortaya koymak için yorumlara da ihtiyacımız yok. Kur’ân zaten bunu en güzel bir biçimde ortaya koyuyor. Biz Kur’ânımızdan Hz. Peygamber’i öğrenmeye başladığımızda, onlarca âyetle Hz. Peygamber’in değer ve kıymetini öğreniyoruz Kur’ân’dan. Onlarca âyette O’nun görevlerini ve yetkilerini öğreniriz ve yine onlarca âyette, o yetki ve görevlerinin sınırlarını da öğrenmiş oluruz. Kur’ân’daki o âyetler Peygamber sevgisini gönlümüzde farklı bir boyuta taşıyabilecek bir vesile. Dolayısıyla o âyetler üzerinden meseleye yaklaşmak ve değerlendirmek daha doğru ve daha isabetli bir yola götürür. 

    –Efendimize yazılan naatlar arasında mevlid gecelerinde hep okuna gelen Mevlid-î Şerif’in özel bir yeri var. Bu eserle ilgili neler söylersiniz, diğer dillerde bu tür eserler var mı? Bu açıdan Efendimiz’in şair ve şiire yaklaşımı hakkında neler söylersiniz?

    –Biraz önce söyledim meselâ Araplarda İmam Bûsîrî’nin “Kaside-i Bürde”si aslında bizim Mevlid-î Şerif gibi Arapların içinde yaygın olan bir şeydir. Başka dillerde de var. İşte Kürtçe’de var Mevlid-î Şerif. Ama Süleyman Çelebi’nin yazdığı mevlid çok daha meşhur olmuştur. Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimizi çok farklı boyutlarıyla ele alan, farklı boyutlarıyla değerlendiren ve biraz da işin ihlâs boyutu da var tabii ki. Allah o ihlâstan dolayı farklı bir bereket ihsan etmiştir, o mevlide. Bunların hepsi Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimizin şânını, değerini, kıymetini ortaya koyan vesilelerdir. Peygamber (asm) da kendi huzurunda bazı şairlerin, kendisine ait, İslâm’a ait bu tarz şiirleri dillendirmelerine müsaade etmiştir. İşte Hasan bin Sâbit (ra), Abdullah İbn-i Revaha (ra), meşhur şair olan Kâ’b İbn-i Züheyr (ra) ve daha niceleri. Efendimizin yetki verdiği, izin verdiği bu şeyler de bizim için de aslında birer delildir. Demek ki Peygamberimiz bu şekliyle övülmekten hoşlanıyor. Çünkü O’nun övülmesi de bir yönüyle bizi O’na yaklaştıracak bir vesile olduğu için ortaya konması gerekiyor. Her ne ise bizi Allah Resûlü (sav)’e ulaştıracak ve O’nun sevgisini yüreklerimizde genişletecek, derinleştirecek, bizim onlara daha farklı bir biçimde sarılmamız gerekir. 

    –Efendimize Habibullah diyoruz, bu sözden ne anlamalıyız?

    –“Habibullah”, “Allah’ın sevgilisi” demek, Allah’ın sevdiği ve sevgisinde çok farklı bir yer verdiği “Âlemlere Rahmet” olarak kıldığı ve gerçekten başka birçok peygamber içerisinden seçerek “Hâteme’n Nebiyyin” yani “Son Peygamber” kıldığı, “İki Cihan Serveri” Aleyhissalâtu Vesselam Efendimizi kastetmiş oluruz ve biz çeşitli ifadeleri görürüz peygamberlerde. İşte Nuh Aleyhisselâmı konuştuğumuz zaman “Neciyullah” deriz “Allah’ın kurtardığı” anlamında. İbrahim Aleyhisselâmı “Halilullah” olarak anarız. “Allah’ın dostu” anlamında. Hz. İsmail’i “Zebihullah” olarak anarız. “Allah’ın kurbanlığı” anlamında. “Mesihullah” deriz meselâ Hz. İsa’ya, “Kelimullah” deriz Hz. Musa’ya. Gelir söz, Peygamber (sav)’e; tüm bu söylenenleri sanki içerisine alırcasına, “Son Peygamber” olarak O mühür basacak bu işin sonuna. Onun için O’na da “Habibullah” deriz “Allah’ın Sevgilisi” anlamında. Bundaki kasıt da, Allah’ın kendisini çok çok sevdiği mânâsındadır ki O’nun adının “Muhammed” olması, hem yerde, hem de gökte övgüye mazhar olduğu anlamındadır. Dolayısıyla böyle bir sevgiyi ortaya koyan bir ifade olarak “Habibullah”ı, Efendimiz (asm) için kullanırız. 

    –Efendimizi hep hoşgörülü olarak gösterme çabası var ancak biliyoruz ki Efendimiz eli ile yetim başı da okşuyordu, kılıç da tutuyordu. Günümüz Müslümanları Efendimiz’i nasıl doğru tanıyıp ondan örnek alabilirler?

    –O’nun hayatını kâmilen, doğru bir biçimde öğrenen birisi, şunu çok rahat bir biçimde görür. Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimizin bir hususiyeti öne çıkıp da diğer hususiyetleri gölgede kalan birisi değil. En kâmil insan O… En kâmil insan demek ne demek? İnsanlığın her alanda ulaşabileceği en büyük zirvede O duruyor. Ondan ötesi yok. Merhamette öyle, şefkatte öyle, itidalde öyle, cesarette öyle, şecaatte öyle, ilimde öyle… Yani aklınıza gelebilecek her türlü özellikte öyle… Dolayısıyla Efendimizin sadece bir yönünü öne çıkararak anlatmak doğru değil. Bazen işte merhameti öne çıkarılarak anlatılabilir ama orada merhameti var da, cesareti yok anlamına gelmez elbette ki. Müsamahası anlatılırken, müsamahası var da, adaleti yok diye bir şey de anlaşılmamalı. Bunlar var ve hangisi varsa, hangisini alacaksak, insanlığın varabileceği en son noktaya varmış biri olarak var. Böyle anladığımız zaman, Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimizin hayatını bir kâmil misâl, bir kâmil örnek olarak ele alıp inceleriz. 

    –Bugün Ehl-i Beyt dendiğinde akla Efendimiz ile birlikte Hazret-i Ali, Hazreti Fâtıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin geliyor. Ancak o “beytte” başkaları da vardı. Ehl-i Beyt ve Hamse-i Âli Aba kavramlarından ne anlamalıyız?

    –Hamse-i Âli Aba dediğimiz şey Peygamber (asm)’ın cübbesinin altına aldığı, Hz. Fâtıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’dir ki, beşincisi Efendimizin kendisidir. Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimiz, Hz. Fâtıma’yı işaret ederek: “Her peygamberin soyu kendindendir, benim soyum da Fâtıma’dandır” diyerek, o soyun aslında bir yönüyle Ehl-i Beyt’i de işaret ettiğini ortaya koymaktadır. Ancak biz Ehl-i Beyt kavramını Kur’ân’da ele aldığımızda; Peygamberin hanımlarının da Ehl-i Beyt olduğunu, Peygamberin evinde farklı bir biçimde mânen Ehl-i Beyt olarak isimlendirilen başka isimler olduğunu da biliyoruz. İşte Selman-ı Fârisî… İranlı olmasına rağmen, Allah Resûlü (sav); “Selman benim Ehl-i Beytim’dendir” demiştir. Ancak biz yine de Hz. Fâtıma’nın soyunu, Hz. Ali ve Hz. Fâtıma’nın soyu ama özellikle Fâtıma Validemizin soyunu, Hz. Hasan’ı, Hz. Hüseyin’i Ehl-i Beyt’in soyunun başı olarak kabul ederiz. Bundan dolayı da İslâm coğrafyalarında, Hz. Hasan soyuna “Şerif”, Hz. Hüseyin soyuna “Seyyid” denir. Bu iki ana damar, dinin intikal ve muhafazasında da Allah tarafından farklı bir övgüye mazhar kılınmış bir soydur. Allah, onlardan her türlü kiri, kötülüğü gidermiştir. Onlar tertemiz insanlar olarak her zaman için toplumda dinin en güzel yaşanabilmesinin örneği ve modeli olmuşlardır. Dolayısıyla Ehl-i Beyt’i biz Peygamberin aziz hatırası olarak da kabul edip, onların üzerinden de bu mânâda dinin en güzel bir biçimde yaşanabileceğinin örneklerini aramak durumundayız. 

    –Efendimiz’in temiz zevceleri, Ezvac-ı Tahirat validelerimiz sultanlarımız, Kur’ân-ı Kerîm’in âyeti ile sabittir ki müminlerin anneleridir. Hal böyleyken nasıl bazıları Hz. Ayşe validemize söz söyleyebiliyor? Bu, âyete muhalefet değil mi?

    –Tabii ki müminlerin anneleri, onların imanları, ahlâkları Kur’ân tarafından desteklenmiştir. (Ennebiyyu evlâ bilmu/minîne min enfusihim(s) veezvâcuhu ummehâtuhum) Ahzâb suresinin 6. âyeti; Peygamber müminlere kendi öz canlarından daha öncelikli daha evlâdır. Onun hanımları da müminlerin anneleridir. Dolayısıyla biz başta Hz. Hatice annemiz olmak üzere Hz. Ayşe annemiz, Meymune validemiz, Mariye validemiz, Cüveyye validemiz, Safiye anamız, Ümmü Seleme anamız, Ümmü Habibe anamız ve daha niceleri… Hepsini kendi öz annelerimiz gibi görürüz. Öz annelerimizden daha azize biliriz. Daha öncelikli biliriz. Kendi annelerimize karşı yaklaşımımız neyse onlara karşı olan yaklaşımımızı da aynı şekilde değerlendiririz. Her kim ki kalkar da o annelerimizden birine dil uzatırsa, hele hele o dil uzattıkları Kur’ân’da, başka âyetlerde de, Nur suresini hatırlamak durumundayız. İfk hadisesinden sonra nazil olan âyetlerde temizliği, ahlâkı Kur’ân’da tasdiklenen Ayşe anamıza dil uzatırsa o iman noktasında bazı şeyleri kaybetmiş olur. Öyle bir hali yapan bir insan gerçekten çok büyük bir vebal ve cürüm üstlenmiş olur. Allah katında farklı bir vebalin sahibi olarak sorguya çekilmeye müstehak olur. Müminler tarafından da kınanır, çünkü Kur’ân’ın teskiye ettiği bir annemiz hakkında ileri geri konuşmak insanı iman derecesinde çok tehlikeli boyutlara vardırır. 

    –Son dönemde malûm, “benim aklım var, Kur’ân’ı kendim okuyup anlarım” zihniyeti hâkim. Bu anlayışa karşı ne diyeceksiniz?

    –Aklımızın olması Kur’ân’ın üzerine aklımızı çıkaracağımız anlamına gelmez, burada temel kaide şudur. Selim akıl, sahih nakil ile çatışmaz. Hiçbir zaman böyle birbirlerinin rakipleri değildir. Akıl, vahye teslim olduğu oranda selim bir akıldır. Biz akıllarımızı kullanırız, aklederiz, düşünürüz, akıllarımızı hayırlı işlerde kullanırız ama aklın selimiyetini koruyabilmesi için Kur’ân’ın ve sünnetin rehberiyetine ihtiyaç duyarlar. Eğer kalkar bu noktada herkes kendi aklını kutsar ve kendi aklını mutlak otorite kabul ederse ortaya yüzlerce, binlerce düşünce çıkmış olur. Aslında Kur’ân’ın bu noktadaki rehberiyeti, Peygamberimizin bu noktadaki rehberiyeti, âlimlerimizin o iki temel kaynaktan bize aktardıkları, bizim nerede duracağımızı gösterir. Aklımızın olması bize haddimizi bilmeyi öğretir ve onun gereğini yerine getirir. Dolayısıyla bu noktada dikkatli olmak gerekir. Akıllı olmakla akılcı olmak aynı şeyler değildir. Aklı vahyin kontrolüne vermekle aklı putlaştırmak da aynı şey değildir. Burada haddimizi bilerek sınırları ihlal etmememiz gerekir. 

    –İletişim imkânlarının gelişmesi ile maalesef hadis olduğu iddia edilen bazı sözler, daha fazla yayılır oldu. Sünnet veya hadis diye ifade edilenlerin gerçekliği konunun uzmanlarının işidir. Vatandaş olarak bunları ayırt edebileceğimiz bir yöntem mevcut mu?

    –E tabi bu noktada bazı şeyleri ayırt edebilmek, elbette ki biraz altyapıyı gerektirir. Bu noktada kardeşlerimizin şöyle bir şeye dikkat etmeleri gerekir. Sosyal medyada ya da internet sitelerinde gördükleri her şeyi hemen hadis diye kabul etmek alıp paylaşmak doğru değil. Bazen altına Buhârî, Müslim yazmış olsalar dahi ne yazık ki bu noktada çok ciddi bir bilgi kirliliği yaşandığı muhakkak. Bizim için aslolan kitaptır. Bizim hadisleri öğreneceğimiz temel kaynaklarımız bellidir. Buhârî, Müslim, İmam Nesaî, Tirmizî, Ebu Davud, İbni Mace, Ahmed bin Hanbel’nin Müsned’i, İmam Mâlikî’nin Muvattası ve daha niceleri… Bu ana kaynaklardan mümkün olduğu kadar ya bizim kendimizin bizzat gördüğü ya da sözüne itibar ettiğimiz, ilmine güvendiğimiz insanların paylaşımlarının üzerinden bizler de bazı şeyleri öğrenmeliyiz. Biz kitap ümmetiyiz dolayısıyla ilmi de kitaplardan alırız. Kitapları bize veren âlimlerden alırız. Bu konuda daha duyarlı ve dikkatli olmak her açıdan bize fayda sağlayacaktır. 

    –Bu sene Ramazan ayı ile ilgili bir projeniz var mı?

    –Evet bu sene Allah izin verirse Siyer Tv’de “Siyer’den Hayata” diye 30 bölümlük her akşam yapacağımız bir programımız var. Geçen sene Bekir Develi kardeşimizle “Herkes için Siyer” başlığı altında Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellemin doğumundan vefatına kadar olan bölümü işledik. Bu sene de Peygamberimizin örnekliliğini işlemeyi hedefliyoruz. İşte bir eş olarak, bir baba olarak, bir tüccar olarak bir komutan olarak, bir devlet başkanı olarak, bir muallim olarak, bir mürebbih olarak, bir doktor olarak, bir çevreci olarak Allah Resulünün hayatını inşallah işleyeceğiz. Hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Okuyan kardeşlerimin de özellikle dua etmelerini istirham ediyorum. 

    –Teşekkür ederiz.

    Kaynak: http://kardelendergisi.com/

  • Kardelenden haberler

    AFRİKA; KURUTULMUŞ İNSAN GÖLGELERİ

    Kardelen yazarlarından peş peye kitaplar yayınlanmaya devam ediyor. Yazarımız Sinan Ayhan’ın ilk kitabı olan “Afrika; Kurutulmuş İnsan Gölgeleri” çıktı. Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık’tan çıkan şiir kitabına www.kitapyurdu.com sitesinden ulaşılabilir.

    Yazarımızı tebrik ediyor, okuyanının bol olmasını temenni ediyoruz.

    29. Kardelen Toplantısı

    Kardelen’in geleneksel yazarlar toplantısının 29.su telekonferans yöntemi ile 30 Ocak 2021 günü gerçekleştirildi.  Toplantı, Mustafa Büyükgüner’in takdim ve selâmlama konuşması ile başladı.

    106.sayının değerlendirilmesiyle birlikte hazırlıkları tamamlanmak üzere olan 107.sayının da değerlendirilmesi yapıldı.

    Daha sonra, önümüzdeki birkaç sayının konu tespitiyle ilgili değerlendirme yapılarak dergi ile ilgili projeler istişare edildi.

    Bir sonraki toplantının tarihi ve idarecisi belirlenerek toplantı sona erdirildi.

    29.Toplantı Başkanı Mustafa BÜYÜKGÜNER’in Konuşması

    Allah’ın selâmı, rahmeti, bereketi, Sevgililer Sevgilisi Resulünün şefaati başta Kardelen camiası olmak üzere bütün meydan yerine çıkanların üzerine olsun, üzerimize olsun.

    Ben bu meydan yerine çıkma durumunu çok önemsiyorum ve bu durumun ezelden ebede doğru fikir ile uğraşan veya en azından bu yolda olmaya gayret eden herkese ve her camiaya ilahî bir emir olduğunu düşünüyorum.

    Fikir, sahip olduğu kalıpları yıkmak ister, has fikir ise herkese ve her şeye nüfuz eder. Hele başı ve sonu Allah’ın belirlediği hudutların içerisinde bizim idrak edemeyeceğimiz güçteki gerçek fikir -İslâm- zaten meydan yerinde bulunma emrine muhataptır.

    Hz Âdem aleyhisselâmdan dinin tamamlayıcısı Peygamberler Peygamberine kadar bütün peygamberler Allah’ın dinini yaymak ile emrolundular, bu emir o kadar keskin bir şekilde uygulandı ki, -meselemizin tam olarak anlaşılması için söylüyorum- meydan yerinde olmak âdeta peygamberler için farz, ümmeti için de terk edilmesi düşünülemeyecek bir sünnet oldu. Konuyu dağıtmamak ve vereceğimiz örnek keyfiyette bütün kemmiyetleri içinde barındırdığı için sadece Sevgili Peygamberimizin hayatından her hangi bir (an)ı cımbızla çekmek yeterli olacaktır.

    Rabbimiz emretti ve Resulümüz bütün akrabalarını bir araya topladı, olayı biliyorsunuz, ileride müspet anlamda dini omuzlayıp yükseltecek ve menfi olarak dine en büyük düşmanlığı edecek olan bütün akrabaları oradaydılar. Efendimiz burada İslâm’a ilk önce toplu olarak akrabalarını davet etti. Bu işi meydan yerinde yaptı. İstese evine (veya ailenin büyüklerinden birinin evine) davet eder, tebliği burada yapar ve ihtimal dairesindeki hakaret ve alaylara da kimse görmeden burada muhatap olurdu.

    Ama gerçek fikir tabiatı itibariyle dört duvar arasında sınırlandırılamaz. Üstelik tebliği meydan yerinde yaptığınızda muhatap sadece davet edilenlerle sınırlı değildir. Muhatap bütün bir insanlıktır. İşte meydan yerine çıkmanın kıymeti… Allahın Resulünün bu tavrı bütün sahabelerine de elbette sirayet etti. Siyer kaynaklarından öğrendiğimize göre bir sahabenin Müslüman olduktan sonra sorduğu ilk soru, “Ben ne yapabilirim ya Resulullah?” oluyor. Bu tavır başta sahabe efendilerimiz olmak üzere halka halka yolumuzun büyüklerinin hepsinde bir karakter olarak var. Ama bana göre peygamberlerden sonra İslâm tarihinde meydan yerine çıkmanın ve meydanda olmanın vücut bulmuş hali Hz Ömer efendimizdir. Hayatının her anı bir meydan yerinde olma (meydan okuma) hali olan ve bu sebeple şeytanın bile kendisinden korkarak kaçacak delik aradığı Hz Ömer’i yaşamının tek bir (an)ı ile resmet deseler, hiç düşünmeden şu sahneyi söylerdim; Müslüman olduktan hemen sonra kaç kişiyiz diye soruyor, 40 cevabını aldıktan sonra da “40 kişilik bir topluluk meydan yerine çıkmayı hakeder” diyerek Müslümanları Kâbe’ye yani meydan yerine götürüyor.

    Bu hamle öyle bir hamledir ki; muhal farz (haşa), meydan yerine çıkıldıktan sonra sahabe efendilerimizden her hangi biri bu davadan dönmek istese, hamlenin büyüklüğünden yani meydan yerine çıkmanın (meydan okumanın) büyüklüğünden bu davadan dönemez… Hattâ ve hattâ dava Kâbe’de aleni hale getirildikten sonra, davadan dönme ihtimali tamamiyle ortadan kalkmıştır denilebilir.

    Allah nasip etti 107. Sayımızın konusu olarak Türk Birliğini seçtik. Taslak olarak hazırlanan ve biraz sonra sizler tarafından değerlendirilecek olan bu sayıda Türk Birliğini seçmekteki başarımız son dönemde dünya kamuoyunda yaşananlar düşünüldüğünde daha iyi anlaşılacaktır. Bu konuda bir değerlendirmeyi açılış konuşmasında yapmayacağım. Ancak şu tespiti işte tam burada yapmam da, aynı zamanda 107. Sayının editörlük görevinin de bana verildiği ve maalesef zihnimin çok yoğun olması sebebiyle hayalimden geçen ve planladığım hiçbir şeyi yapamamış olmam sebebiyle benim için bir zorunluluktur:

    Türk Birliği (inşallah) bir gün gerçekten kurulabilecekse, bu birliğin temel çimentosu da mutlaka İslâm olacaktır. Bu o kadar tabii bir gerçek ki, hani İmamı Rabbanî Hazretlerinin, “zuhurunun şiddetinden gaip”dir dediği gibi herkes bunu biliyor ancak kimse bunun söylenmesi gerektiğini düşünmüyor.

    Bence millet olarak içeride ve dışarıda, (fert fert içimizde ve dışımızda) yaşadığımız bütün maddi ve manevi hastalıklarımızın çözümünü arayanların  İslâm’ın milletimize nasıl bu kadar yakıştığını araştırmaları; bu konuda üniversitelerin kürsüler kurması, anlı şanlı bol sıfatlı akademisyenlerimizin bu konu üzerinde çalışması gerekir. Ali Hocamın “Etle tırnak gibi…” diye ifade ettiği bu yakışma halini, bence en iyi bir prototip olarak “Türk” karakterini tahlil ederek anlayabiliriz.

    Sayabileceğimiz pek çok hasletinin yanında, aynı zamanda; Türk, Meydan Yerinde Olandır…

    Bunun en basit halini “One Minute!” ve “Dünya Beşten Büyüktür!” çıkışlarından, hâlâ başta İslâm coğrafyası olmak üzere dünyadaki bütün mazlumların bir “ah” nidasına devletimizin hemen cevap vermesinden ve dünya kamuoyunda bu durumun takipçisi olmakta kendisini vazifeli görmesinden anlayabiliriz.

    Daha yoğun ve daha zirve hallerini ise, şanlı tarihimizin her dönemindeki ferdî ve topyekûn cemiyet çıkışlarında görmemiz mümkün. Hepsini temsilen bir örnekle yetinelim:

    Yavuz Sultan Selim Han, İran seferinde iken, yol o kadar meşakkatli oluyor ki, artık asker seferin bitmesini ve geri dönmeyi arzular hale geliyor. Bunu devletin ileri gelenleri marifetiyle Sultan’a duyuruyorlar, ancak Sultanda geri dönmeye dair bir emare yoktur. Bir gün Yavuz’un otağına asker tarafından ok atılıyor… 15 Temmuzun hatıralarının bu kadar taze olduğu günümüzde devlet başkanının çadırına ok atmanın ne manaya geldiği anlaşılıyordur her halde…

    Bir yönetmen olsam ve Yavuz Sultan Selim’in hayatını filme çekiyor olsam, benim filmimin başlangıç sahnesi her halde şöyle olurdu:

    Yavuz, çadırına atılan oklardan sonra atının üzerinde ve yalın kılıçtır… Meydandadır… Ve askerin gönlüne, yüreğine tesir eden bir konuşma yapar. Bu konuşma orduyu tekrar harekete geçirir…

    Aslında Yavuz meydana çıktıktan sonra, hiç konuşmasa ve atını İran’a doğru sürse dahi maksat hâsıl olur ve en büyük sorguçlu paşasından en küçük neferine kadar bütün ordu aynı anda peşine düşerdi. İşte meydan yerine çıkmanın (meydan okumanın) kuvveti…

    Yavuz’un meydan yerine çıkmasındaki heybeti ve fikri altyapıyı, o günün Anadolu ve İran coğrafyalarını bilenler ve Yavuz’un hamlesinin ne manaya geldiğini anlayanlar idrak edecektir…

    Ülkemizde dergicilik, özellikle de fikir dergiciliği de bir meydan yerine çıkma, meydanda olma durumunu gerektirir. Ülkenin dergicilik geçmişine şöyle bir bakan, türlü türlü ideolojilerin savunuculuğunu yapan dergilerin hepsinin (kendi meşreplerine ve fikirlerinin gücüne göre) gür sesli ve meydanda olduğunu görür. Bizim için bu konudaki en büyük örnek elbette Büyük Doğu’dur.

    İslâm tarihinden ve kendi tarihimizden örneklerini verdiğimiz meydan yerinde olma halinin, günümüzde fikirde en ön safında olan elbette Üstad’dır. “Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak!” diye meydanda haykıran, Büyük Doğu’nun ilk devrelerinde kendisine üniversite kürsüsü ve Büyük Doğu arasında bir tercih yapması gerektiği söylenince “Bir sınıfa hitap etmektense bütün bir cemiyete hitap edici olan Büyük Doğu’yu tercih ederim” diyerek üniversitedeki görevinden ayrılan Üstad’ın bütün hayatını tek bir cümleden tarif et deseler; “Bir meydan okuma, (meydan yerine çıkma) tavrının vücut bulmuş hali” derdim.

    Bana göre Kardelen’in beslendiği ana damarlar işte bunlar…

    Demek ki Kardelen; Türk toprağına atılan bir İslâm tohumu olarak Büyük Doğunun usul ve esasları ile filizlenmiş, yeşerip gürleşerek dal budak salmış ve bu günlere gelmiştir…

    İnsanlık tarihinde meydan yerine çıkmanın her türlü fikirden muaf olarak neredeyse bütün toplumlarda görülen şekillenmiş bir hali var. Özellikle eski zamanlarda pek çok toplumda âdet olduğu üzere iki ordu karşı karşıya geldiklerinde savaşmadan önce içlerinden en seçkin savaşçılar seçilerek bu savaşçılar savaş meydanında birbirleri ile dövüşüyorlar. Bunu basit bir düello olarak düşünemeyiz. Zira burada seçilen askerler temsil ettikleri fikir uğruna bu mücadeleyi yapıyorlar. Buna Arapların “Mübareze” dediğini Ali Hocamın kitabı sayesinde öğrendim…

    Mübareze… Ne güzel bir kelime…

    İlk baskısına “Yeni Bir Diyalektik” ismi verilen -ki o isim de müthiş bir buluştur- esere daha sonraki ilavelerle birlikte yapılan baskısında “Mübareze” ismini vermek… Ne güzel bir buluş…

    Tarihe bir not düşülmesi amacıyla şunu büyük bir onurla ifade ederim ki; tanışıklığımızın çeyrek asrı bulduğu Ali Hocamın da bütün hayatının bir “meydan yerinde olma” örneği olduğuna şahidim.

    Kardelen’in yeşerip gürleşmesi ve bu günlere gelmesi için can suyunu veren Ali Hocam, aslında bu can suyunu Kardelenin şahsında hepimize vermiştir diyebiliriz. Bu usul gereği meydan yerine çıkmak ve “Durun Kalabalıklar” diye haykırmak hepimizin yaratılış ve yaşayış gayesi olmalıdır.

    Bu duygular ile bütün gönüldaşlarımı selâmlıyor ve toplantımızın hayırlara verile olmasını temenni ediyorum.

    Kaynak: http://kardelendergisi.com/

  • Gelecek sayı konusu hakkında

    Gelecek sayı (109) konusu, 15.05.2021 tarihinde sitemizden (kardelendergisi.com) ilân edilecek.

    Eserler, 07-20.06.2021 tarihleri arasında, “Kardelen’de yayınlanması talebiyle” Word dosyası olarak (kardelen@kardelendergisi.com) adresine gönderilmeli. Bu tarihler dışında ve başka adreslere gönderilenler, dikkate alınmayacak.

    Her sayı için ayrıca eser gönderilmeli. Bir seferde en fazla 2 fikir yazısı ve hikâye, 3 şiir, 2 sayfa karikatür gönderilebilir. Başta inceltme işaretleri olmak üzere imlâ kaidelerine dikkat edilmeli. ELLE DÜZENLEME YAPILMAMALI, programın imkânları kullanılmalı. Belirtilenden fazla eser gönderenlerin hiç bir eseri dikkate alınmayacak.

    Daha güçlü olarak kervanın devam edebilmesi için bir eseri Kardelen’de yayınlanan bir şair ve yazar, İKİNCİ ESERİNİ GÖNDERMEDEN ÖNCE Kardelen’e abone olarak kervanı güçlendirmelidir. Ayrıca Kardelen’in faaliyet gruplarına ve toplantılarına da iştirak etmeleri faydalı olur.

    Kaynak: http://kardelendergisi.com/

  • Necip Fazıl KISAKÜREK.”Tek kelimeyle kurtuluş yolu”

    This image has an empty alt attribute; its file name is kardelen107.jpg

    (…) Türk milleti, bütün tarih boyunca kaderinin devamlı ihtar ve ifşa edişleriyle meydanda olduğu gibi, ya olunca her şey olmaya, yahut olamayınca hiçbir şey olmamaya memur, ulvî ve çetin bir nasibe mazhardır; ve bu şanlı nasibin sert hükmünde, Türk milleti için, arslanın maiyetindeki karakulaklardan (tilki, çakal, sırtlan vesaire) biri olmaya mahsus, ikisi ortası bir muvazenecilik yoktur. O, bizzat arslan gibi, ya ormanların hâkimi, yahut kafeslerin mahkûmu kalacak; birinci halde karakulaklar onun sığıntısı, ikinci halde de, o, karakulakların maskarası diye yaşayacaktır.

    Demek ki, bizim kendi kendimizi, kendi dar ve pek hudutlu çerçevemiz içinde dahi kurtarabilmemiz için, bağlı olduğumuz dünya parçasını da beraber kurtaracak ve o dünya parçasının bütün yeryüzüne üstünlüğünü gösterecek bir kudrete ulaşmamız lâzım… Yâni bir dünya çapında kurtarıcı olamadan, bu çapta kurtarıcılara mahsus bir hamle ve hazırlık sahibi bulunmadan, bu küçücük zatımızla bile kurtulamıyoruz.

    Evvelâ şahsını, sonra bütün Doğu âlemini kurtarması, daha donra da çepeçevre yeryüzüne ve insanlık kadrosuna sahip bir kurtuluş ifadesine varması için Türk milletine gereken yol, en girift, en mahrem ve en iç kavranışıyle İSLÂMİYET’tir. (…) (İdeolocya Örgüsü, s. 84)

  • Kadir BAYRAK.”Türk birliği üzerine fikirler”

    This image has an empty alt attribute; its file name is kardelen107.jpg

    Üniversite hayatım, 1994-1998 yılları arasında Ankara’da geçti. 4 yıl boyunca devlet yurdunda, Cebeci Erkek Öğrenci Yurdunda kaldım. Orta Asya’dan gelen pek çok Türk öğrenciyi bu vesileyle tanıma imkânım oldu. Doğru veya yanlış, hem fert plânında hem de meydana getirdikleri topluluklar hakkında bir kanaat sahibi oldum.

    Azerbaycan Türk’ü Vugar, oda arkadaşımızdı. Ankara’nın soğuğunda rahatsızlanınca, Vugar, bugün alternatif tıp denilen kimyasal ilâç harici yöntemlerle tedavi tavsiyesinde bulunur, hattâ bizzat tedaviyi uygulardı. Şimdi nerededir, ne yapar, bilmiyorum ama Allah razı olsun iyi insandı. Bir hafta sonu, Ankara Hukuk’u beraber kazandığımız Bilecik’ten ortaokul ve lise arkadaşım Timuçin, ben ve Vugar sinemaya gitmeye karar vermiştik. İki alternatifimiz vardı, Tom Hanks’in  “Forrest Gump” filmi ile Jean Claude Van Damme’nin “Timecop” filmi. O zaman Google yok ki fikir sahibi olasınız, Vugar, Tom Hansk’in filmi için “bir delinin hikâyesi”ymiş, ne işimiz olur, diğerine gidelim deyince biz de ona uyup vurdulu kırdılı diğer filme gitmiştik. Şu an o filmden ufak bir sahne bile hafızamda değil ama Forrest Gump’u geçen zaman içinde belki on defa seyredip, her birinden ayrı keyif aldım. Eminim Vugar da bugün benim gibi düşünüyordur. Basit bir hatırayı anlatmak değil meselem, Azerbaycan Türk’ü Vugar ile aynı duyguların insanıydık, buna vurgu yapmak istiyorum. Yurdumuz, o tarihlerde pek çok devlet yurdu gibi Ülkücü kardeşlerin hâkimiyetindeydi. Reis yardımcısı, ikinci reis Azerbaycan Türk’üydü, 20 küsur yıl öncesinden bahsediyorum, bu kadar bir ve beraberdik dikkatinizi çekerim. Azerbaycan devleti, liyakat esaslı sınavlar yapıp bu gençleri gönderiyordu, hepsi okullarında başarılı öğrencilerdi.

    Onlarla birlikteliğimiz çok uzun sürmedi. Çeçenistan’ın içinde özerk bir bölge varmış, İnguşetya. Şu an Çeçenistan’dan ayrı bağımsız bir cumhuriyet galiba. İşte oradan öğrenciler gelmiş Ankara’ya. Zaman içinde aynı kıza âşık olan bir Azerbaycan Türk’ü ile bir İnguş kavga etmişler, bu kavga iki topluluk arasında o kadar büyümüş ki Ankara’daki bütün Azerbaycan Türklerini bir yurda, İnguşları da bizim yurda göndermek zorunda kaldı devlet, maalesef. Aman Allahım. Rusların nasıl bir asimilasyon yaptığını, kaslı bedenlerinden sağlık fışkıran ama düşünce, fikir yönünden kıt bu çocuklarda acı bir şekilde tecrübe ettik. 6 ay dayanabildiler, biz de öyle. Her biri başta küçük mafyacılık olmak üzere türlü suçlara bulaşıp Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldılar. Onlardan yana, yurdu terk ederken ettikleri kıvrak danstan başka hiçbir hatıra kalmadı.

    Türkmenistan’dan gelen öğrenciler vardı. Bizimle hiçbir irtibatları olmaz, mescidin kapısının önünden bile geçmezlerdi. Türk millî futbol takımının ve kulüp takımlarının Avrupa’da yeni yeni başarı kazandığı yıllar. Bu çocuklar, Rus takımlarıyla yaptığımız maçlarda için için Rusları desteklerdi, her hallerinden belli olur ama dayak korkusuyla bunu açığa vuramazlardı.

    Afganistandaki Özbek Türklerinin lideri Raşit Dostum’un bir yakınının araya girmesiyle Türkiye’ye gelen Muhammed ağabeyimiz vardı bir de. Oda arkadaşımız. O zamanlar en az 35-40 yaşlarında, evli barklı bir adam. Doktor olmak niyetiyle Ankara’ya gelmiş, sağlıkla ilgili bir meslek yüksekokuluna zorla yerleştirilmiş, kaldığı uzun yıllara rağmen Türkçeyi tam olarak öğrenememiş bu sebeple bir türlü mezun olamayan ağabeyimizdi. Biz mezun olduğumuzda o hâlâ beyaz önlük giyme hayalleri kuruyordu. Ama halis Müslüman, iyi insandı. Farklı odalarda kalan az sayıda Özbek Türk’ünü de öyle bildik.

    Türk birliği üzerine okumalar yapmış, akademik seviyede fikir yürütebilecek bir kardeşiniz değilim. İleri süreceğim fikirler aciz şahsımı bağlar, benden önce bu fikirler mutlaka ilmî mânâda ele alınmış, üzerinde çalışılmış, bir plâna projeye bağlanmıştır. Buna rağmen affınıza sığınarak öğrencilik yıllarımdan edindiğim sınırlı kanaatle şunları söylemeden edemiyorum;

    Türk birliğinin lokomotifinin Türkiye ve Azerbaycan Türkleri, devletleri olması uygun olur, eğitim, kültür, ekonomik vb seviyeleri bunu gerektirir, hattâ Allah Resulü’nün (sav) bir yolculuğa çıkarken aranızdan birini reis seçin emri gereği, uzun bir yolculuk olacak birlikteliğin reisinin Türkiye olması gerekir. Tarih, bize bu mesuliyeti yüklüyor.

    Bu birliğin siyasî, harsî, ekonomik, eğitim, dil, din pek çok yönü var. Bütün bu meseleleri ana başlık, alt başlıklar halinde tespit edecek, görev taksimi yapacak bir büyük üniversiteye ihtiyaç var… Bu üniversite Söğüt’te mi, Ahlât’ta mı, Çanakkale’de mi olur bilemem. Ama sadece Türk birliği üzerine çalışan, birliğin ajandasını yazacak, üst kimliğini meydana getirecek bir büyük üniversite kurulmalı… Daha sonra bu üniversitenin şubesi mahiyetinde diğer Türk devletlerinde kurulacak diğer üniversiteler… Kıbrıs’ta imkân olsa sahabe mezarlarının yanı başında, Buhara’da, Semerkand’da, Kırım’da, Kerkük’te oraların manevî iklimine uygun isimlerle kurulacak üniversiteler…

    Önceki acı tecrübeden ders çıkarmak kaydıyla tamamen devletlerin kontrolü altında, ortak kültüre hizmet edecek, başarılı öğrencilerin eğitim göreceği çok sayıda yatılı ilköğretim ve lise seviyesinde okullar açılabilse. Enderûn tecrübesine sahip bir millet için eğitimi bu şekilde plânlamak zor olmasa gerek…

    TRT belgesel, program bazında güzel işler yapıyor. İtiraf edeyim bizim evde bu programların çok azı ilgi görüyor. Programların kötülüğünden değil nefsin daha alt seviyede işlere ilgi göstermesinden. Bir zamanlar “Yabancı Damat” isimli Yunan bir delikanlıyla Türk kızının evliliğini konu edinen bir dizi çekilmiş ve uzun zaman Ege’nin iki yakasından da ilgi görmüştü. Yanlış mı yanlış ama ters tarafından bizim yetkililere fikir veremez mi acaba? Türk dizi sektörünün alıp başını gittiği şu zamanda bütün Türk dünyasının ilgisini, dikkatini çekecek varsın içinde aşk da, vurdu kırdı da olsun bir dizi çekilemez mi…

    Elimizdeki cep telefonlarından kolayca girdiğimiz sosyal medya hesaplarının kime ve nereye hizmet ettiğini bilmeyenimiz yok. Bu uygulamaların şöyle bir faydası oldu, nice eski ahbap, dost, akraba bu vesileyle buluştu, yeniden görüşmeye başladılar. Türk dünyasına hitap edecek, ortak kültüre, dile, edebiyata hizmet edecek, tasa ve sevinci ortak hale getirecek bir sosyal medya uygulaması icat edilse.

    Spor… Kitlelerin ilgisini çekmede üzerine yok, hele hele futbol. İran’daki bir Türk futbol takımının maçları Türkiye’de ilgiyle takip ediliyor. Bir Türk ligi kurulamaz mı? Çok zor olmasa gerek. Ve sporun diğer dalları bu amaca hizmet edemez mi? Doğu Türkistanlı bir çocuğun sırtında Türk sporcuların isimlerinin yazılı olduğu bir forma olamaz mı?

    Dünyanın dört bir köşesinde kurban dağıtımı yapan Türk dernek, vakıf üyesi var. Sadakanın efdali yakın akrabaya verilenidir. Hepsi oturup anlaşsa, 3 sene 5 sene Türk dünyasında hayırlarını yapsalar güzel olmaz mı…

    İşimiz zor, çetin, yolumuz uzun. Allah, bu yolda olanlara kolaylıklar versin ve birliğimizi daim eylesin!

  • Kadir BAYRAK.”İç hatlar”

    This image has an empty alt attribute; its file name is kardelen107.jpg

    Yazarımız İlkay Coşkun’un yeni kitabı basıldı. Hayırlı uğurlu olsun… Okuyanı, istifade edeni bol olsun…

    “İç Hatlar”, İlkay Bey’in yayınlanmış yedinci eseri. Bu kitabıyla aynı anda basılan “+ Uç”  isimli şiir kitabı dışında, 2008-2018 yılları arasında yayınlanmış dört şiir ve bir deneme eseri daha bulunuyor.

    Ellili yaşlara adım atmak üzere olan İlkay Bey, velud bir yazar, kalem. Kitaplaşmış eserleri dışında, Anadolunun dört bir yanında çıkan dergilerde de eserleri yayınlanıyor. Derginiz Kardelen de bunlardan biri.

    Kardelen, otuz yıl önce kaleme alınmasına rağmen dumanı üstünde tüten “Çıkış Beyannamesi”nde, “… kökü kazınmak istense de, “Oku!” ve “Düşün!” diyen bir kültürün içinde “düşünen adam” nesli tükenmiş dinozor olamaz. Küsüp köşesine çekilmiş bu “yalnız gezen yıldızlar” bulunabilirse onlarla “bir maya tutturulabilir.” Buna da inanmazsak, ne olur sonra halimiz?..” demişti. İşte İlkay Bey, otuz yıl önce yaptığımız tespitin bugün ete, kemiğe bürünmüş hali.

    Eserin tashihini yapmak bize nasip oldu. Bundan son derece memnunum. Kitap, içimizden birinin, bizi bize anlattığı sıcak, samimi yazılardan meydana geliyor. Aslında eserin ismi de muhtevası hakkında okuyucuya fikir veriyor; İç Hatlar… İlkay Bey, bu toprakların insanı, eseriyle de bunu yüksek sesle dile getiriyor; ben Anadolunun, bu toprakların evlâdıyım diyor.

    “Bisküviyi Çaya Banmak”… Kitapta yer alan yazılardan biri. Pek çoğumuzun çocukluk hatıralarında kalan ve artık unutulmak üzere olan bu alışkanlığımızı birilerinin kaleme alması gerekiyordu. Bisküviyi çaya banarak yemek, bütün basitliğinin ve sadeliğinin ötesinde koca bir milletin ortak tavrı olması sebebiyle ehemmiyetli.

    “Yaşlılık Aylığı” yazısındaki “Nayıl’ın torunu” hemen bütün Anadolu köylerinde karşımıza çıkabilecek bir annemiz.

    “Gelin Kaynana” yazısındaki tespitler, kültür coğrafyamızın tamamı için geçerli.

    “Çaylar Sıcak Olsun” yazısı aslında yazarı ve eserini tanımak açısından ipucu mahiyetinde bir yazı. “Dostluğun nişanesi çay; fakirlerin, yalnızların millî içeceği, şairlerin ilhan kaynağı değil midir?” diyen yazar, çay içmeyi bir sanat haline getiren milletlere de dikkat çekiyor. Çay içmenin bir kültür haline geldiği toplumların dünün, bugünün ve yarının dünyasına yön veren, verecek milletler olması hayli ilginç. Yazarın çayı tarifinde kullandığı tamlamalara dikkat; muhabbetlerin vazgeçilmesi, yazın iç ferahlığı, ailede tat, dostla hoş sohbet… Çocukların çayla tanıştırılması ve çay kültürünün devamını sağlamada kullanılan tabir; “paşa çayı”. Çaya özensiz davranmanın yadırgandığını, poşet çaya, elektrikli su ısıtıcı üzerinde demlenen çaya, plâstik bardakla ikram edilen çaya gösterilen tepkiden anlıyor, yazarımız.

    Eser, beş bölüm halinde kaleme alınmış; İnsan, Kitap, Dava, Şiir Sanatı ve Dönüş. Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık bünyesinde çıkan kitaba kitapyurdu.com isimli internet sitesinden ulaşılabilir.

    Yazarımızı, tebrik ediyor, daha nice eserler kaleme almasını temenni ediyoruz.

    Hayırlı uğurlu olsun…

  • Gelecek sayı konusu hakkında

    This image has an empty alt attribute; its file name is kardelen107.jpg

    Gelecek sayı (108) konusu, 15.02.2021 tarihinde sitemizden (kardelendergisi.com) ilân edilecek.

    Eserler, 08-21.03.2021 tarihleri arasında, “Kardelen’de yayınlanması talebiyle” Word dosyası olarak (kardelen@kardelendergisi.com) adresine gönderilmeli. Bu tarihler dışında ve başka adreslere gönderilenler, dikkate alınmayacak.

    Her sayı için ayrıca eser gönderilmeli. Bir seferde en fazla 2 fikir yazısı ve hikâye, 3 şiir, 2 sayfa karikatür gönderilebilir. Başta inceltme işaretleri olmak üzere imlâ kaidelerine dikkat edilmeli. Elle düzenleme yapılmamalı, programın imkânları kullanılmalı. Belirtilenden fazla eser gönderenlerin hiç bir eseri dikkate alınmayacak.

    Daha güçlü olarak kervanın devam edebilmesi için bir eseri Kardelen’de yayınlanan bir şair ve yazar, ikinci eserini göndermeden önce Kardelen’e abone olarak kervanı güçlendirmelidir. Ayrıca Kardelen’in faaliyet gruplarına ve toplantılarına da iştirak etmeleri faydalı olur.

  • Kardelenden haberler-107

    This image has an empty alt attribute; its file name is kardelen107.jpg

    ÖRNEK BİR FAALİYET

    Trabzon Sosyal Bilimler Lisesinde Felsefe Grubu öğretmeni Davut COŞKUN öncülüğünde okulun giriş kısmında “KİTAP VE DERGİ DÜNYASINDA BU AY” bölümünde güncel kitaplar ve dergiler öğrencilerin istifadesine sunuluyor.

    Bizimle irtibata geçen Davut COŞKUN sayesinde Kardelen dergisi de okuldaki raflarda yerini aldı.

    Yüz yüze eğitimin yapılamadığı bu dönemde öğrencilerin okula gelerek kitap ve dergileri alarak okuduklarını öğrendik.

    Başta Davut Coşkun olmak üzere, bu projeyi hayata geçirmede emeği olan okul idareci ve öğretmenlerine teşekkürü borç biliriz.

    YAZARLARIMIZDAN YENİ KİTAPLAR

    Yazarlarımız İlkay COŞKUN, Hızır İrfan ÖNDER ile Süleyman BOZKURT’un yeni kitapları çıktı.

    Yazarımız İlkay COŞKUN’un “İç Hatlar” deneme kitabı ile “+Uç” şiir kitabı Kitap Yurdu Yayıncılıktan çıktı. Yeni yayımlanan kitaplarla birlikte İlkay Coşkun’un yayımlanan 7 kitabı oldu.

    Uzun süredir dergimizde yazı ve şiirleri yayımlanan Hızır İrfan ÖNDER’in 5.şiir kitabı basıldı. “Elimden Tutmuyor Hayat” şiir kitabı Klaros Yayınlarından çıktı.

    Dergimizde şiirleri yayımlanan Süleyman BOZKURT’un ilk şiir kitabı, “Bir Başına” İzdiham Yayınlarından çıktı.

    Yazarlarımızı tebrik ediyoruz…

    28. Kardelen TOPLANTISI

    Kardelen’in geleneksel yazarlar toplantısının 28.si salgın hastalığın devam etmesi sebebiyle telekonferans yöntemi ile 17 Ekim günü gerçekleştirildi.  Toplantı, Yavuz Sert’in takdim ve selâmlama konuşması ile başladı.

    105.sayının değerlendirilmesiyle birlikte hazırlıkları tamamlanmak üzere olan 106.sayının da değerlendirilmesi yapıldı.

    Daha sonra, önümüzdeki birkaç sayının konu tespitiyle ilgili yapılan değerlendirmelerde 107.sayının “Türk Birliği”, 108.sayının “Sünnet”, 109.sayının “Türk Dergiciliği” olmasına karar verildi. Toplantıda, dergi ile ilgili projeler istişare edilirken yazarlar ülke ve dünya gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundular.

    Bir sonraki toplantının tarihi ve idarecisi belirlendi ve toplantı sona erdi.

    28. Kardelen toplantısı Başkanı Yavuz SERT’in açış konuşması:

    Çok kıymetli Ali Hocam, sevgili editörümüz Kadir abi ve tüm gönüldaşlar, Allah’ın selâmı, rahmeti, bereketi ve Efendimiz’in şefaati, muhabbeti üzerinize, üzerimize olsun inşallah.

    Eli kulağında olan 106. sayımızda isimlerini andığımız Mevlâna Celaleddin-i Rumî, Yunus Emre hazretleri ile birlikte Hâce Ahmet Yesevî, Cüneydi Bağdadî, İmam-ı Rabbanî, İmamı Gazalî, Şahı Nakşibendî, Ahmet Er-Rıfaî, Abdüldakir Geylanî, İbrahim Dussukî, Ahmet El-Bedevî, Hasan Eş-Şazelî, İbrahim Gülşenî, Muhyiddin İbnü’l Arabî, Nureddin Cerrahî, Abdulhakim Arvasî ve Bilecikimizin şeyhi Şeyh Edebalî hazretleri sultanlarımız başta olmak üzere, tüm meşayihi kirâmın, büyüklerimizin himmeti, feyzi, bereketi üzerimize olsun inşallah. Allah onların da şefaatlerine eriştirsin, himmetleri ile toplantımızı bereketlendirsin. Hepinizi hürmetle selâmlıyorum, toplantımız hayırlara vesile olur inşallah.

    Kıymetli dostlar, bendeniz çok hoş muhabbet bir adam değilim, tabir yerindeyse asosyal biriyimdir.

    Hani konuşmanın arasında boşluk bırakmayacak kapasitede, her konuda söyleyecek bir şeyleri olan, muhabbeti keyif veren kişilerden vardır. Fakir onlardan değilim.

    Muhabbetlerde yaşadığım bu zorluğa benzer zorluğu yazılar için de yaşıyorum. Her yeni sayıda beni bir endişe kaplıyor. Bu sefer ne yazacağım diye. Bu konuda söyleyecek neyim olabilir ki endişesi… Ama üzerinde düşünmeye başlayınca ortaya yavaş yavaş bir şeyler çıkıyor. Ali Hocamın “yazmak, sistemli düşünmektir” sözünün doğruluğunu her yazıda bir kez daha anlıyorum. Bir konu üzerinde sistemli düşününce o konu hakkında söyleyecek illaki bir şeyleriniz oluyor.

    Her yazar yazısı ile ortaya bir şeyler koyuyor. Ve bunu kendi üslubu ile yapıyor. Bugün, dergimizde sürekli yazan kalemlerin yazılarında isimleri olmasa, hangi yazının kimin kaleminden çıktığını büyük oranda hepimiz anlayabiliriz. Demek ki, her yazar geçen yıllar boyunca bir üslup, bir karakter bina etmiş.

    Her şey bir “kelime” ile başladı: “Kün”. Allahu Teâlâ ilk peygamber olan Hz. Âdem’e isimleri öğretti. İsimler, yani kelimeler. Bendeniz de genelde konu yazılarına o konu etrafındaki kelimeler, kavramlar ile başlıyorum. Toplantı vesilesi ile kaleme aldığım bu notlara da dergicilik üzerine kavramlarla başlamak istedim.

    İlk akla gelen kelimeler dergi, mecmua, jurnal, magazin… Dergi ve mecmua anlam olarak çok yakın kelimeler. Dergi kelimesi, neredeyse bin yıldan eskiymiş, ben daha yeni bir kelime zannediyordum. Derleme yapılan yer ve sofra anlamına geliyormuş. Mecmua da adı üstünde, cemden geliyor, toplama, derleme yeri. İngilizce’de dergilere “magazine” deniyor, bu kelime de bir şeylerin toplandığı depo anlamına geliyormuş. Görüyoruz ki özünde hepsi benzer anlamlara sahip.

    Kardelen de bizim toplanma yerimiz. Meşrep farklılıkları olsa da benzer duygularla her sayıda ayrı bir enerji ile soframızı kuruyoruz. Şu an bir yenisini idrak ettiğimiz toplantılarla sofranın birini kaldırırken diğer sofranın hazırlığına başlıyoruz.

    Yukarıda saydığım kelimelerden daha önemlisi ise “yazmak” kelimesi. Yıllar önce, Kardelen’in ilk yıllarında bir sohbet ortamında yazmak üzerine konuşulurken, yazmanın yaymak anlamına geldiğini söylemişti Ali Hocam, yanlış anımsamıyorsam ben de köyde yufka açan kadınların bu fiile “yufka yazmak” dediklerini örnek göstermiştim.

    Yazmak kelimesi de dergi gibi bin yıllık kelimelerimizden. Yayma dışında düğüm çözme, açma ve çözme anlamlarına geliyormuş.

    Biz de Kardelen olarak, her yazı, her sayı ile bir düğüm çözüyoruz belki de. Hem kendimizden bir düğüm hem cemiyetimizden belki de birbirimizden… Bu devirde düğüm çözmenin zorluğunu bile bile buna devam ediyoruz. Önümüzde çözülecek çok düğüm var, hepsini çözmeye belki ömür yetmeyecek, belki boyumuzdan büyük işler bunlar…

    Ama Efendimiz’in de saâdetle buyurdukları gibi, ameller niyetlere göredir. Bizim niyetimiz hâlis inşallah. Allah niyetimizi kabul etsin. Tekrar tüm gönüldaşları hürmetle selâmlarım.

    YAZARIMIZIN YAZISINA BÜYÜK İLGİ

    Yazarımız Av.Mustafa Büyükgüner, daha önce Bilecik’te valilik ve Söğüt’te kaymakamlık yapmış olan Refik Arslan Öztürk’ün vefatı üzerine bir yazı kaleme aldı. Bilecik Sakarya Gazetesi ve internet sitesinde yayımlanan yazıda, Av.Mustafa Büyükgüner, vali Refik Arslan Öztürk ile ilgili bir anısını anlattı ve onun gönderdiği bir mektubu yayınladı.

    O zaman Erzincan valisi olan Öztürk, Büyükgüner’e yazdığı mektupta Bilecik ile ilgili görüşlerini samimi bir dille anlatıyor. Bilecikliler tarafından sevilen ve Bileciklilerin gönüllerine giren vali Öztürk hakkında yayımlanan bu yazı Bilecik kamuoyunda büyük ilgi ile okundu.

    Biz de bu vesile ile hayırlı hizmetlerde bulunan vali Refik Arslan Öztürk’e Allah’tan rahmet yakınlarına başsağlığı diliyoruz.

    Kardelen KAPINDA

    Kardelen Dergisi, süreli yayınların satış sitesi olan “Dergi Kapında” (www.dergikapinda.com) ile anlaşma yaptı. Bundan sonra Kardelen bu siteden de satın alınabilecek. İlk olarak 106.sayı ile başlanılan satışa, yeni çıkan ve çıkacak dergiler ile devam edilecek.

    Sizler de Kardelen’in yeni çıkan sayılarını satın almak için www.dergikapinda.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

    29. TOPLANTININ ZAMANI VE GÜNDEMİ

    3 Ayda bir yapılan Kardelen toplantıları hakkında, toplantı  sekreteri Av. Kadir BAYRAK, açıklama yaptı:

    “İstişarelerden sonra 29. toplantımızın zamanı ve gündemi belirlendi. 29. toplantımız,  kısmet olursa , 30  Ocak 2021 Cumartesi  günü  öğle namazı sonrası 13.45’te başlayacak. Toplantımız yine internet üzerinden yapılacak.

    Gündemimiz şöyledir:

    1)    Toplantı başkanının (Mustafa BÜYÜKGÜNER) takdimi ve selâmlama konuşması.

    2)    Ali Hoca’nın konuşması (uygun görürse).

    3)    106. sayının değerlendirmesi.

    4)    107. sayının (vatsap üzerinden gönderilen son hali üzerinden, kapaklar dâhil) değerlendirmesi.

    5)    Vatsap gruplarının başka bir sosyal medya ağına taşınması hususunun istişaresi.

    6)    Gelecek sayılar için konu tekliflerinin istişaresi, 108. Sayının konusunun tespiti.

    7)    Dergi ile ilgili projelerin istişaresi.

    8)    Ülke ve dünya gündeminin değerlendirilmesi.

    9)    Bir sonraki toplantının tarihi, yeri ve idarecisinin tespiti.”

  • Dergi Editörü: Birliğimizi daim eyle

    This image has an empty alt attribute; its file name is kardelen107.jpg

    Kardelen, “Türk birliği” konusunu ele aldığı 107. Sayısıyla karşınızda.

    Üstad, “İdeolocya Örgüsü” isimli baş eserinin henüz ilk sayfalarında, eseri ve fikirleri etrafında ortaya çıkabilecek vehimleri kovmak için şu cümleye yer verir; “En ulvî tecrid ve mânâlandırmalara, çok defa en süflî teşhis ve maksatlandırmalar musallattır.” 30 yıl ve 107 sayılık külliyatımız, nereye dayandığımızı, fikrimizin kaynağını hiçbir şüpheye yer vermeyecek bedahette izah etmesine rağmen, bizi bilmeyen, tanımayanların aklına “Türk birliği” deyince gelebilecek “ırkçı, faşist” vehimlerini ortadan kaldırmak adına Veda Hutbesinden her biri kıyamete kadar hükmünü icra edecek şu hadislere yer vererek sohbete başlamayı uygun buldum;

    ●“Ne Arap’ın Acem’e (bütün öbür milletlere) ne de Acem’in Arap’a üstünlüğü vardır.”

    ●“Sizi doğru yola sürecek insan, kesik burunlu bir zenci de olsa ona itaat ediniz!”

    Allah’ın, hem dünyada hem de âhirette yüzünü keremlendirdiği, nur neslinin kaynağı Hz. Ali, “İnsanın nesebinde iftihar edebileceği şeyler, toprakla sudan başka ne olabilir?” buyuruyor.

    Kardelen’in, Türk birliğinden ne anladığı ve ne anlatmak istediğinin sınırları böylece çizilmiş oluyor; İslâm ne diyorsa o…

    Ölçüyü koyduktan sonra tefekkürümüze devam edebiliriz. Her şeyden önce “birlik” mefhumu üzerinde düşünmeliyiz, özellikle de ipi kopan tespihin tanelerinin ortaya saçılıp dağıldığı gibi salgın hastalık sebebiyle birbirimizden koparıldığımız, ayrıldığımız şu günlerde…  Fizikî ayrılıklar, gönül yakınlığına engel değil ama gözden ırak olan gönülden de ırak oluyor maalesef. Göz göze, diz dize sohbetlerimiz azaldı, beraber bir faaliyet yapamaz hale geldik. Bırakın faaliyeti cenazelere iştirak edemiyoruz, çoğu zaman cenazeden haberimiz bile olmuyor. Dede Korkut destanlarından bugüne duamıza işlemiş “birliğimizi daim eyle” niyazının mânâsını şimdi daha iyi idrak ediyoruz. Allah, salgın hastalık musibetini bir daha ortaya çıkmamak üzere tez zamanda üzerimizden kaldırsın, duamız budur. Ve bu süreci, birilerinin planlarının tersine birliğimize, beraberliğimize vesile kılsın. Aramıza giren mesafeleri kaldırsın, okulda, camide, fabrikada, düğünde, cenazede, hayatın her alanında omuz omuza olmayı nasip etsin…

    Birlik üzerine tefekkürümüzü fert ve cemiyet planında yaptık, millet hatta milletler planında sağlanacak birliğin değeri de ona göre. Asırlardır Rusya, Çin ve İran gibi devletlerin hâkimiyeti altında kalan, değişen dünya konjonktüründe en azından bir kısmı bağımsızlıklarını kazanır gibi olup bu kez kurulan yeni dünya düzeninin, kapitalizmin etkisi altına giren, tarih boyunca asıl değeri İslâm ve Türklükle irtibatı en alt seviyede kalan, bırakılan koca bir coğrafya ve nüfustan bahsediyoruz. Her yönden bereketli en eski kıta Asya’nın ortasında, bütün uzuvları hareket etmemek üzere âdeta toprağa çivilenmiş koca bir dev kurtarılmayı bekliyor. Hayalini kurduğumuz Türk birliği, bu koca devi uyandırıp sadece Doğu Türkistan’daki zulme dur diyebilse amacına ulaşmış sayılabilir. Hamd olsun ki, Karabağ’da elde edilen zafer, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayal peşinde olmadığımızı gösterdi ve uzun yıllardır söylenegelen “bir millet, iki devlet” düsturu bu zafer sayesinde hayat buldu, ete kemiğe büründü. Allah, “bir millet, üç devlet, dört devlet…” diyebileceğimiz günleri de nasip etsin…

    Kardelen’de uzun zamandır beri “sayı editörlüğü” kurumunu işletiyoruz. Her sayıyı ilgi alanına göre bir yazarımıza zimmetliyoruz sizin anlayacağınız. Bunun editörün yükünü fazlasıyla aldığını ve onu rahatlattığını söylemeliyim. Bu sayı, en büyük devletimiz Osmanlıya beşiklik eden Söğüt’ten Av. Mustafa Büyükgüner kardeşimin sayı editörlüğünde hazırlandı. Türk birliğinin ele alındığı bir sayıyı ancak Söğütlü bir yazara emanet edebilirdik, öyle de oldu, hamd olsun.

    Bazı sayılar, biz adını koymasak da içimizden birinin özel sayısı olabiliyor. Doğu Türkistan sayımızda yazarımız, şairimiz Ahmet Değirmenci öne çıktı, inisiyatif aldı ve sayıyı şekillendirdi, karakterini sayıya yansıttı. Geçtiğimiz sayı, röportajı, yazısı, eser değerlendirmesiyle site editörümüz Yavuz’un mührünü taşıyan bir sayı oldu. Ahmet Bey, sıranın yine kendine geldiğine inanmış olmalı ki bu sayıya da el attı. Ahmet Bey, elinizdeki sayıda Büyük Birlik Partisi eski genel başkanı, geçmişte Kültür ve Turizm Bakanlığı yapan ve halen Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı vazifesini yürüten Yalçın Topçu beyefendi ile konumuzun ruhuna uygun, güzel bir röportaja imza attı. Allah, emeklerini zayi etmesin, başarılarını daim kılsın.

    Yazarlarımızdan İlkay Bey, bir batında iki kitap bastırmanın sevincini yaşadı ve yaşattı. Artı Uç isimli şiir ve İç Hatlar isimli deneme yazılarının derlendiği iki kitabının yazarımıza ve edebiyat dünyamıza hayırlı olmasını diliyoruz.

    Yine yazarlarımızdan Hızır İrfan Önder’in yeni şiir kitabı “Elimden Tutmuyor Hayat” basıldı. Eser, yazar ve şairimizin beşinci şiir kitabı.

    Bir sonraki sohbetimizde de dergimizin sahibi Ali Erdal Hocamızın yeni eserinin basıldığı müjdesini vermeyi ümit ediyoruz.

    Daha nice güzel haberler vermek duasıyla bütün okuyucularımızı selâmlıyorum.

    Allah, birliğimizi daim etsin!

  • Site Editörü: Türkün kimliği

    Kimlik deyince hepimizin aklına nüfus kâğıdı gelir. Nüfus kâğıdında veya yeni hali ile kimlik kartlarında kişiyi işaret eden isim, soyisim bilgileri yanında fotoğraf, doğum yeri ve tarihi gibi bilgiler de yer alır. Ama kişinin kendisi bu bilgilerden çok daha fazlasıdır. Bir varlığın ismi o varlığın kendisi değildir, isim o varlığı işaret eden bir “şeydir”.

    Toplumların da isimleri vardır. Bu toplumlardan bazıları dünya tarihinde söz sahibi olmuş ve medeniyet olarak kabul edilmişlerdir. Türkler de bu medeniyetlerden biridir. İsmimizin nereden geldiği hakkında çeşitli rivayetler var. Türk isminin yüzyıllar evvel ilk kez Çinliler veya diğer komşularımız tarafından kullanıldığı düşünülüyor. Şu anda üzerinde yaşadığımız topraklara da “Türkiye” diyen biz değiliz, İtalyanlar, biz Diyâr-ı Rum veya Anadolu demişiz. Nasıl ki bir sülâle veya büyük bir aile kendi içlerinde aile fertlerinin isimleri ile iletişim kurabilir ancak dışarıdan biri aileyi işaret ederken o ailenin adı veya lâkabını kullanır ve o lâkap çoğunlukla komşular tarafından verilir, çok büyük bir aile olarak tanımlayabileceğimiz toplumlarda da isimlendirme genelde böyle olmuş.

    Toplumların farklı zamanlarda farklı özellikleri ön plâna çıkabilir. Çok uzun zaman alan çevresel değişikliklerle o topluluğun kimliği de bu değişime göre dönüşebilir. Ama temel karakter özellikleri aynı kalır. Misal, Hz. Ömer iman etmeden önce de kuvvetli, cesur ve asabi bir zattı, iman ettikten sonra bu özelliklerini İslâm’a uyan bir şekilde kullandı. Milâttan önceki zamanlarda Türk olarak işaret edilen topluluk iyi savaşan, cesur, sert iklimlere alışık, iklim ve ihtiyaçlar nedeni ile göç eden kişilerden oluşuyordu. İslâm ile şereflendikten sonra bu özelliklerini İ’lâ-yi Kelimetullah için kullanmaya başladılar.

    Toplum kimlikleri ilk oluştuğu anda bir ırkı temel alabilir, alması normaldir. Ancak bu kimliğin bir ırk üzerinden devam etmesi mümkün değildir. Tarihî akış da böyledir. Hattâ Osmanlı hanedanında ülkedeki bir Türk aile öne çıkmasın diye hanımlar hep yabancılardan seçilmiştir. Ancak bu olmasa bile Türk kimliği ırkçılığa en uzak toplum kimliğidir. Çünkü çok farklı bir anlam taşır.

    Türk Kimliği’ndeki “Türk” kelimesi bir ırka işaret etmemektedir. Günümüzde -veya herhangi bir zamanda- saf bir ırk peşinde koşmak abesle iştigaldir. İnsanın annesi, babası, cinsiyeti, doğduğu yer gibi özelliklerini seçme imkânı yoktur. Hiçbir dahli olmayan özellikleri ile bir kişinin övünmesi akıllıca bir hareket değildir. Böyle özellikler için ancak şükredilir. Efendimiz de burada ölçüyü koymuştur: “Arap’ın Acem’e, Acem’in Arap’a üstünlüğü yoktur, üstünlük takva iledir.” Bu hüküm üzerine “ama” ile devam eden cümle kurmak edepsizlik olur. Kabirde sorulacak sorular insanın kendi eliyle yaptıkları ile ilgilidir. Yoksa cinsiyetin ne, göz rengin ne, hangi millettensin diye sorulmayacaktır.

    Bendeniz Karadeniz damadıyım. Bir gün hanım tarafının bir düğünü için minibüs ile yola çıktık, birlikte yolculuk ettiğimiz teyzelerden biri hanıma beni sordu, nereli diye, Bilecikli deyince hâlâ gülümseten şu cevabı verdi: “Olsun, o da insan”. Yaşadığın topraklara yakınlık duymak herkesin mayasında var. Efendimiz’in Mekke’ye, Medine’ye yaklaşımını hatırlayalım, Uhud gibi zahirde toprak ve kaya parçası gözüken yere muhabbetini hatırlayalım. Bu açıdan teyzenin sözü yanlış anlamaya müsait de olsa bir samimiyet gösteriyor.

    Türk Kimliğini ele alırken bu ölçüleri unutmamamız gerek. Peki, Türk kimliğindeki “Türk”, bir ırkı işaret etmiyorsa neyi işaret ediyor? Gelin bu sorunun cevabını 16. yüzyıl İtalya’sında arayalım.

    16. yüzyılın sonlarına doğru İtalya’da bir değirmenci var, ismi Menocchio. Menocchio sade bir değirmenci değil, okuyan, okudukları üzerinde fikir oluşturan ve bunları tartışan da biri. Okuduğu kitaplar arasında Kur’ân-ı Kerîm’in de olduğu söyleniyor. Bu değirmenci çiftçimizin zamanla oluşan bazı düşünceleri kilise tarafından sakıncalı bulunuyor, uzun yıllar süren sorgulamalar sonunda Menocchio feci şekilde idam ediliyor. Değirmencinin mahkeme zabıtlarında suçlamalar arasında şu da var: “Türk mü oldu, Türkleşti mi?”

    Elbette buradaki “Türk mü oldu” sözü “müslüman mı oldu” anlamında kullanılmış. Bu sadece 16. yüzyılda değil, sonrasında da böyle olmuş Avrupa’da… Balkanlar’da halen geçerli bir durum. Yabancılar için Türk demek, müslüman demek. Türk kimliğinin anlamını en kolay görebileceğimiz yerlerden biri Çanakkale şehitliğidir. Orada etnik olarak Türk olmayan birçok “Türk” şehit yatıyor.

    Buradan anladığım şu; milâttan önce savaşçı, cesur, sert iklimlerde yaşayabilen bir halkı işaret eden Türk kimliği, İslâm’la şereflenmemiz sonrasında farklı bir noktayı işaret etmeye başlamış. Bu işaret kimi zaman gücünü kaybeder gibi olsa da, çok şükür ki, bugün yine aynı noktaya gelme emareleri verdiğini görüyoruz. Bize düşen böyle bir kader ile görevlendirilmiş milletten olmakla övünmek yerine bu kaderde üzerimize düşen görevi hakkıyla yapmaya çalışmaktır.

  • KARDELEN DERGİSİ’NİN 103. SAYISI ÇIKTI



    29 yıldır sadece “fikrin değerini bilenlere…” hitap eden Kardelen dergisinin 103. sayısı çıktı.

    Dergi yeni sayısında; “Mâddi ve Mânevi Sağlığımız” konusunu ele alıyor. Kapakta okuyucuya, Üstad Necip Fazıl’ın “Bir metre seksen santim boyunda, dinç, güzel, dik, vakur görünüşte, seyircisini tılsımlayan, açık alınlı, derin ve ateş bakışlı, nur yüzlü, her türlü illet ve marazdan salim, fevkalâde temiz ve sade giyinmiş, 35-40 yaşlarında kâmil bir insan tipi düşününüz. Bu tipin yanına da, kendi muhteşem ihtiyarlık nüshasiyle harikulâde sevimli çocukluk nüshasını ilâve ediniz; ve üçünü de el ele verdiriniz. İşte İslâm inkılâbının rüyasını gördüğü sıhhat ve güzellik tablosunun müşahhas ifade unsurları bunlardır.” sözüyle sesleniyor.

    “Devlet, Vazifeni Yap!” başlıklı başyazıda Ali Erdal; “Yeryüzünde bulunan maddelerin helâl ve temiz olanlarından yiyin” ayetinden yola çıkarak sistemli olarak ve ehil kişilerle doğru bulunarak, cemiyetin de zinde ve sağlıklı olacağını söylüyor.

    Dergi editörü yazısında; beslenme yönünden hatalarımızın çaresini, bugünün teknoloji tabiri ile fabrika ayarlarımıza dönerek, “Temiz ve helâlinden, bozulmamış gıdalar ile ihtiyacı karşılayacak kadar beslenerek, yeme içme alışkanlıklarımızı, öğün sayısını, tedavi yöntemlerini Anadolu’ya hâkim kültürün içinden süzüp almakta” arıyor. Site editörü de günümüzde sağlıklı yiyecek konusunda bilinçli tüketicilerin sayısının hızla arttığını ifade ediyor.

    Bu sayıda yazarımız Yavuz SERT’in, daha önce Sağlık Bakanlığı İlâç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü de yapmış olan İstanbul Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı öğretim üyesi ve Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulama Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Mahmut TOKAÇ Bey ile olan söyleşisi de okuyucularını bekliyor.

    Üstad Necip Fazıl’ın “İdeolocya Örgüsü” adlı eserinden “Sıhhat ve Güzellik” bölümü ile başlayan dergide her zaman olduğu gibi fikir yazılarına, şiirlere ve hikâyelere de yer veriliyor.

    Dergi ile ilgili detaylı bilgilere www.kardelendergisi.com adlı internet sitesinden veya kardelen@kardelendergisi.com adlı e-posta adresinden ulaşılabilir. Ayrıca, derginin tüm sayıları elektronik ortamda http://katalog.idp.org.tr/dergiler/567/kardelen adresinde ve tüm kapakları www.instagram.com/kardelenkapak adresinde görülebilir.

  • KARDELEN DERGİSİ’NİN 102. SAYISI ÇIKTI…

    29 yıldır sadece “fikrin değerini bilenlere…” istinat eden Kardelen dergisinin 102. sayısı çıktı.

    Dergi yeni sayısında; “Aliya İzzetbegoviç ve benzeri liderleri” ele alıyor. Kapakta bu liderlerin görsellerine yer verirken okuyucuya; “Hristiyan Avrupa’nın ortasında Boşnak Müslümanların bir devlet tesis edebilmeleri ile, Müslümanlığın bir kavme mahsus olmadığı ve cihanşümul bir din olduğu (Türkler’den sonra) ikinci defa görülmüş oldu.” sözüyle sesleniyor.

    “Ayak Sesleri” başlıklı başyazıda; Ali Erdal; “Doğu Türkistan’dan, Ortadoğu’ya, Amerika’ya; Kafkaslar’dan Balkanlar’a, kuzey Afrika’ya kadar zulme başkaldıran, bâtıl karşısında hakkı ifade eden liderler yine de İslâm dünyasından çıkabilmiştir.” diyerek bunların büyük kurtuluşun ayak sesleri olduğunu söylüyor.

    Dergi editörü; “Dünya Bizim” internet sitesinde Kardelen’in 101.sayısı ile ilgili Mustafa Uçurum tarafından kaleme alınan değerlendirmeler için kendisine teşekkür ederken, site editörü yazısında “Biz Aliya’yı ve onun şahsında Bosna’yı çok seviyoruz.” diyor.

    Bu sayıda, Aliya İzzetbegoviç’in vefatından birkaç ay önce Konya’ya yaptığı ziyaret sırasında yanında bulunan yazar Altan Atan’ın bu anlara tanıklığı ile ilgili yazısı okuyucuları bekliyor. Ayrıca, dergide Azeri şairlerin de şiirlerine çokça yer veriliyor.

    Üstad Necip Fazıl’ın “Büyük Doğu” dergisindeki “Yumruk ve Kafa” başlıklı yazısı ile başlayan dergide her zaman olduğu gibi fikir yazılarına, şiirlere ve hikâyelere de yer veriliyor.

    Derginin 102.sayısında yer alan yazılardan bazıları şöyle:
    Ayak Sesleri – Ali Erdal
    Bu Uzun Bir Hikaye – Kadir Bayrak
    Aliya’nın Savunması – Sinan Ayhan
    Bosna Okumaları – Yavuz Sert
    İki Nehir Arası-Barış Pınarları – Muhsin Hamdi Alkış
    Aliya, Allah’ın Arslanı – Mustafa Büyükgüner
    Aliya – Altan Atan
    Aliya İzzetbegoviç (Şiir) – M.Nihat Malkoç
    Dağlar (Şiir) – Halis Arlıoğlu
    Haksızlık Varsa Susma (Şiir) – Necdet Uçak
    Düşün (Şiir) – Mehmet Balcı
    Biraz Daha Beklersem (Şiir) – Murat Yaramaz

    Dergi ile ilgili detaylı bilgilere www.kardelendergisi.com adlı internet sitesinden veya kardelen@kardelendergisi.com adlı e-posta adresinden ulaşılabilir.

  • Gənc yazar Kənan Aydınoğlunun şeiri “Kardelen” dərgisində çap olunub

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi çərçivəsində Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Mətbuat xidmətinin rəhbəri və İctimaiyyətlə əlaqələr şöbəsinin müdiri, Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Baş redaktoru, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü Kənan Aydınoğlu “Şair olmağıma bir ömür qalıb” adlı şeiri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 102-ci sayında çap olunub.

    “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru “Kümbet” (Tokat şəhəri) və “Usare” (Kahramanmaraş şəhəri) dərgilərinin Azərbaycan təmsilcisinin əməkdaşı, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Baş redaktoru, Azərbaycanın Mədəniyyət və Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, şair-publisist, tərcüməçi-jurnalist, gənc yazar Kamran Murquzov, məsləhəçilər isə məsləhətçiləri isə Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Əli Kərim adına Sumqayıt şəhər Poeziya Klubunun direktoru, şair-publisist İbrahim İlyaslı, Azərbaycan Yazıçılar Birliyi Gənclər Şurasının üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, gənc şairə-publisist, yazıçı, tərcüməçi, Şəfa Vəliyeva, Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universitetinin müəllimi, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvaz, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Mətbuat xidmətinin rəhbəri və İctimaiyyətlə əlaqələr şöbəsinin müdiri, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü Kənan Aydınoğludur.

    Qeyd edək ki, bundan öncə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının təşəbbüsü ilə gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi Azərbaycanın Xalq şairləri Mirvarid Dilbazinin “Bahar sevincinə uya bilmirəm”, Hüseyn Arifin “Analar”, Osman Sarıvəllinin “Söylə”, Nəriman Həsənzadənin “Ürəyim ananı istəyir, qızım”, Səməd Vurğunun “Göygöl” şeirləri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 101-ci sayında dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılmışdı.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Gənc yazar İlham Mikayılın şeiri “Kardelen” dərgisində çap olunub

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı təşkilatçılığı həyata ilə keçirilən “Yeni nəsil Azərbaycan gəncliyinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində yeni nəsil Azərbaycan gəncliyinin istedadlı nümayəndəsini, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Aran bürosunun rəhbəri, “Gənc Yazarlar” Ədəbi Birliyinin üzvü, Sumqayıt Dövlət Universitetinin Filolofiya fakültəsinin məzunu (2007-2011), “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat və sənət dərgisi yazarı, gənc yazar İlham Mikayılın “Ala yurdumu” şeiri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 102-ci sayında çap olunub.

    “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru “Kümbet” (Tokat şəhəri) və “Usare” (Kahramanmaraş şəhəri) dərgilərinin Azərbaycan təmsilcisinin əməkdaşı, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Baş redaktoru, Azərbaycanın Mədəniyyət və Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, şair-publisist, tərcüməçi-jurnalist, gənc yazar Kamran Murquzov, məsləhəçilər isə məsləhətçiləri isə Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Əli Kərim adına Sumqayıt şəhər Poeziya Klubunun direktoru, şair-publisist İbrahim İlyaslı, Azərbaycan Yazıçılar Birliyi Gənclər Şurasının üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, gənc şairə-publisist, yazıçı, tərcüməçi, Şəfa Vəliyeva, Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universitetinin müəllimi, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvaz, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Mətbuat xidmətinin rəhbəri və İctimaiyyətlə əlaqələr şöbəsinin müdiri, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü Kənan Aydınoğludur.

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı təşkilatçılığı həyata ilə keçirilən “Yeni nəsil Azərbaycan gəncliyinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində gənc yazar İlham Mikayılın “Ala yurdumu” adlı şeiri Osmanlı türkcəsində Qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Kahramanmaraş şəhərində fəaliyyət göstərən Ebrar Vakfı Kültür yayın organı “Usare” iki aylık kültür, sanat ve edebiyat dergisinin yeni 19-cu sayında dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılmışdı.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Gənc yazar Nemət Tahirin şeiri “Kardelen” dərgisində çap olunub

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi çərçivəsində çərçivəsində yeni nəsil Azərbaycan gəncliyinin istedadlı nümayəndəsini, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Qarabağ bürosunun rəhbəri, “Gənc Yazarlar” Ədəbi Birliyinin üzvü, Sumqayıt Dövlət Universitetinin Filologiya fakültəsinin məzunu (2006-2010), “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat və sənət dərgisi yazarı, gənc yazar Nemət Tahirin “Yaz yağışı” adlı şeiri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 102-ci sayında çap olunub.

    “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru “Kümbet” (Tokat şəhəri) və “Usare” (Kahramanmaraş şəhəri) dərgilərinin Azərbaycan təmsilcisinin əməkdaşı, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Baş redaktoru, Azərbaycanın Mədəniyyət və Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, şair-publisist, tərcüməçi-jurnalist, gənc yazar Kamran Murquzov, məsləhəçilər isə məsləhətçiləri isə Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Əli Kərim adına Sumqayıt şəhər Poeziya Klubunun direktoru, şair-publisist İbrahim İlyaslı, Azərbaycan Yazıçılar Birliyi Gənclər Şurasının üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, gənc şairə-publisist, yazıçı, tərcüməçi, Şəfa Vəliyeva, Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universitetinin müəllimi, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvaz, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Mətbuat xidmətinin rəhbəri və İctimaiyyətlə əlaqələr şöbəsinin müdiri, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü Kənan Aydınoğludur.

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı təşkilatçılığı həyata ilə keçirilən “Yeni nəsil Azərbaycan gəncliyinin inkişafına dəstək” layihəsi çərçivəsində gənc yazar Nemət Tahirin “Yıxıla” adlı şeiri Osmanlı türkcəsində Qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Kahramanmaraş şəhərində fəaliyyət göstərən Ebrar Vakfı Kültür yayın organı “Usare” iki aylık kültür, sanat ve edebiyat dergisinin yeni 19-cu sayında dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılmışdı.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Gənc xanım yazar Afət Viləşsoyun şeiri “Kardelen” dərgisində çap olunub

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi çərçivəsində yeni nəsil Azərbaycan gəncliyinin istedadlı nümayəndəsi, Azərbaycan Yazıçılar Birliyinn üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Bakı Dövlət Universitetinin müəllimi, filologiya elmləri üzrə fəlsəfə doktoru, “Kardelen” üçaylıq mədəniyyət, ədəbiyyat və sənət dərgisi yazarı, şairə, araşdırmacı-yazar Afət Viləşsoyun “Anamdan incimə” adlı şeiri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 102-ci sayında çap olunub.

    “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru “Kümbet” (Tokat şəhəri) və “Usare” (Kahramanmaraş şəhəri) dərgilərinin Azərbaycan təmsilcisinin əməkdaşı, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Baş redaktoru, Azərbaycanın Mədəniyyət və Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, şair-publisist, tərcüməçi-jurnalist, gənc yazar Kamran Murquzov, məsləhəçilər isə məsləhətçiləri isə Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Əli Kərim adına Sumqayıt şəhər Poeziya Klubunun direktoru, şair-publisist İbrahim İlyaslı, Azərbaycan Yazıçılar Birliyi Gənclər Şurasının üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, gənc şairə-publisist, yazıçı, tərcüməçi, Şəfa Vəliyeva, Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universitetinin müəllimi, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvaz, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Mətbuat xidmətinin rəhbəri və İctimaiyyətlə əlaqələr şöbəsinin müdiri, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü Kənan Aydınoğludur.

    Qeyd edək ki, bundan öncə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının təşəbbüsü ilə gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi Azərbaycanın Xalq şairləri Mirvarid Dilbazinin “Bahar sevincinə uya bilmirəm”, Hüseyn Arifin “Analar”, Osman Sarıvəllinin “Söylə”, Nəriman Həsənzadənin “Ürəyim ananı istəyir, qızım”, Səməd Vurğunun “Göygöl” şeirləri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 101-ci sayında dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılmışdı.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Azərbaycanın el şairəsi Güllər MƏMMƏDQIZInın şeiri “Kardelen” dərgisində çap olunub

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi çərçivəsində çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndəsi, Azərbaycanın el şairəsi Güllər MƏMMƏDQIZInın “Oğul” şeiri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 102-ci sayında çap olunub.

    “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru “Kümbet” (Tokat şəhəri) və “Usare” (Kahramanmaraş şəhəri) dərgilərinin Azərbaycan təmsilcisinin əməkdaşı, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Baş redaktoru, Azərbaycanın Mədəniyyət və Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, şair-publisist, tərcüməçi-jurnalist, gənc yazar Kamran Murquzov, məsləhəçilər isə məsləhətçiləri isə Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Əli Kərim adına Sumqayıt şəhər Poeziya Klubunun direktoru, şair-publisist İbrahim İlyaslı, Azərbaycan Yazıçılar Birliyi Gənclər Şurasının üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, gənc şairə-publisist, yazıçı, tərcüməçi, Şəfa Vəliyeva, Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universitetinin müəllimi, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvaz, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Mətbuat xidmətinin rəhbəri və İctimaiyyətlə əlaqələr şöbəsinin müdiri, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü Kənan Aydınoğludur.

    Qeyd edək ki, bundan öncə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının təşəbbüsü ilə gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi Azərbaycanın Xalq şairləri Mirvarid Dilbazinin “Bahar sevincinə uya bilmirəm”, Hüseyn Arifin “Analar”, Osman Sarıvəllinin “Söylə”, Nəriman Həsənzadənin “Ürəyim ananı istəyir, qızım”, Səməd Vurğunun “Göygöl” şeirləri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 101-ci sayında dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılmışdı.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Şair İbrahim Səfərlinin şeiri “Kardelen” dərgisində çap olunub

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi çərçivəsində
    çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndəsi, Azərbayan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, şair İbrahim Səfərlinin “Kəlbəcər” adlı şeiri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 102-ci sayında çap olunub.

    “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru “Kümbet” (Tokat şəhəri) və “Usare” (Kahramanmaraş şəhəri) dərgilərinin Azərbaycan təmsilcisinin əməkdaşı, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Baş redaktoru, Azərbaycanın Mədəniyyət və Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, şair-publisist, tərcüməçi-jurnalist, gənc yazar Kamran Murquzov, məsləhəçilər isə məsləhətçiləri isə Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Əli Kərim adına Sumqayıt şəhər Poeziya Klubunun direktoru, şair-publisist İbrahim İlyaslı, Azərbaycan Yazıçılar Birliyi Gənclər Şurasının üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, gənc şairə-publisist, yazıçı, tərcüməçi, Şəfa Vəliyeva, Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universitetinin müəllimi, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvaz, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Mətbuat xidmətinin rəhbəri və İctimaiyyətlə əlaqələr şöbəsinin müdiri, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü Kənan Aydınoğludur.

    Qeyd edək ki, bundan öncə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının təşəbbüsü ilə gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi Azərbaycanın Xalq şairləri Mirvarid Dilbazinin “Bahar sevincinə uya bilmirəm”, Hüseyn Arifin “Analar”, Osman Sarıvəllinin “Söylə”, Nəriman Həsənzadənin “Ürəyim ananı istəyir, qızım”, Səməd Vurğunun “Göygöl” şeirləri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 101-ci sayında dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılmışdı.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Şair-publisist Məhəmməd Nərimanoğlunun şeiri “Kardelen” dərgisində çap olunub

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi çərçivəsində çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndəsi, Azərbayan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, Azərbaycan Respublikası Milli Məclisinin mətbu orqanı “Azərbaycan” qəzetinin əməkdaşı, şair-publisist Məhəmməd Nərimanoğlunun “Kəlbəcərimin” adlı şeiri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 102-ci sayında çap olunub.

    “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru “Kümbet” (Tokat şəhəri) və “Usare” (Kahramanmaraş şəhəri) dərgilərinin Azərbaycan təmsilcisinin əməkdaşı, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Baş redaktoru, Azərbaycanın Mədəniyyət və Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, şair-publisist, tərcüməçi-jurnalist, gənc yazar Kamran Murquzov, məsləhəçilər isə məsləhətçiləri isə Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Əli Kərim adına Sumqayıt şəhər Poeziya Klubunun direktoru, şair-publisist İbrahim İlyaslı, Azərbaycan Yazıçılar Birliyi Gənclər Şurasının üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, gənc şairə-publisist, yazıçı, tərcüməçi, Şəfa Vəliyeva, Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universitetinin müəllimi, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvaz, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Mətbuat xidmətinin rəhbəri və İctimaiyyətlə əlaqələr şöbəsinin müdiri, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü Kənan Aydınoğludur.

    Qeyd edək ki, bundan öncə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının təşəbbüsü ilə gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi Azərbaycanın Xalq şairləri Mirvarid Dilbazinin “Bahar sevincinə uya bilmirəm”, Hüseyn Arifin “Analar”, Osman Sarıvəllinin “Söylə”, Nəriman Həsənzadənin “Ürəyim ananı istəyir, qızım”, Səməd Vurğunun “Göygöl” şeirləri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 101-ci sayında dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılmışdı.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Şair Qafqaz Əvəzoğlunun şeiri “Kardelen” dərgisində çap olunub

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi çərçivəsində Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü, Süleyman Rəhimov adına Qubadlı rayon ədəbi ictimai birliyinin sədri, ”Sözün Sehri” qəzetinin təsisçisi, Qubadlı Rayon İcra Hakimiyyətinin mətbu orqanı “Bərgüşad” ictimai-siyasi qəzetinin Baş redaktoru, ”Qızıl qələm” və “Qızıl kitab” mükafatları laureatı, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin (gundelik.info) və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının (edebiyyat-az.com) Qubadlı bürosunun rəhbəri, şair Qafqaz Əvəzoğlunun “Sənin nəyinə qalacaq” adlı şeiri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 102-ci sayında çap olunub.

    “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru “Kümbet” (Tokat şəhəri) və “Usare” (Kahramanmaraş şəhəri) dərgilərinin Azərbaycan təmsilcisinin əməkdaşı, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Baş redaktoru, Azərbaycanın Mədəniyyət və Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, şair-publisist, tərcüməçi-jurnalist, gənc yazar Kamran Murquzov, məsləhəçilər isə məsləhətçiləri isə Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Əli Kərim adına Sumqayıt şəhər Poeziya Klubunun direktoru, şair-publisist İbrahim İlyaslı, Azərbaycan Yazıçılar Birliyi Gənclər Şurasının üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, gənc şairə-publisist, yazıçı, tərcüməçi, Şəfa Vəliyeva, Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universitetinin müəllimi, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvaz, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Mətbuat xidmətinin rəhbəri və İctimaiyyətlə əlaqələr şöbəsinin müdiri, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü Kənan Aydınoğludur.

    Qeyd edək ki, bundan öncə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının təşəbbüsü ilə gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi çərçivəsində şair-jurnalist Qafqaz Qafqaz Əvəzoğlunun “Yadıma düşübdü” adlı şeiri Qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Tokat şəhərində fəaliyyət göstərən TOSAYAD ( Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği) rüblük orqanı “Kümbet”eğitim, kültür, sanat ve edebiyat dərgisinin 38-ci sayında şeiri dərc olunaraq ictimaiyyətin nəzərinə çatdırılıb.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Araşdırmacı-yazar Namiq Hacıheydərlinin “Kardelen” dərgisində çap olunub

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi çərçivəsində çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndəsi, Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Muğan Bürosunun Rəhbəri, şair-publisist, araşdırmacı yazar Namiq Hacıheydərlinin “Ölümə gedirəm” adlı şeiri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 102-ci sayında çap olunub.

    “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru “Kümbet” (Tokat şəhəri) və “Usare” (Kahramanmaraş şəhəri) dərgilərinin Azərbaycan təmsilcisinin əməkdaşı, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Baş redaktoru, Azərbaycanın Mədəniyyət və Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, şair-publisist, tərcüməçi-jurnalist, gənc yazar Kamran Murquzov, məsləhəçilər isə məsləhətçiləri isə Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Əli Kərim adına Sumqayıt şəhər Poeziya Klubunun direktoru, şair-publisist İbrahim İlyaslı, Azərbaycan Yazıçılar Birliyi Gənclər Şurasının üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, gənc şairə-publisist, yazıçı, tərcüməçi, Şəfa Vəliyeva, Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universitetinin müəllimi, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvaz, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Mətbuat xidmətinin rəhbəri və İctimaiyyətlə əlaqələr şöbəsinin müdiri, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü Kənan Aydınoğludur.

    Qeyd edək ki, bundan öncə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının təşəbbüsü ilə gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi Azərbaycanın Xalq şairləri Mirvarid Dilbazinin “Bahar sevincinə uya bilmirəm”, Hüseyn Arifin “Analar”, Osman Sarıvəllinin “Söylə”, Nəriman Həsənzadənin “Ürəyim ananı istəyir, qızım”, Səməd Vurğunun “Göygöl” şeirləri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 101-ci sayında dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılmışdı.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Gənc yazar İlkin Əhmədin şeiri “Kardelen” dərgisində çap olunub

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi çərçivəsində yeni nəsil Azərbaycan gəncliyinin istedadlı nümayəndəsi, gənc yazar İlkin Əhmədin “Vətənin” adlı şeiri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 102-ci sayında çap olunub.

    “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru “Kümbet” (Tokat şəhəri) və “Usare” (Kahramanmaraş şəhəri) dərgilərinin Azərbaycan təmsilcisinin əməkdaşı, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Baş redaktoru, Azərbaycanın Mədəniyyət və Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, şair-publisist, tərcüməçi-jurnalist, gənc yazar Kamran Murquzov, məsləhəçilər isə məsləhətçiləri isə Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Əli Kərim adına Sumqayıt şəhər Poeziya Klubunun direktoru, şair-publisist İbrahim İlyaslı, Azərbaycan Yazıçılar Birliyi Gənclər Şurasının üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, gənc şairə-publisist, yazıçı, tərcüməçi, Şəfa Vəliyeva, Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universitetinin müəllimi, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvaz, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Mətbuat xidmətinin rəhbəri və İctimaiyyətlə əlaqələr şöbəsinin müdiri, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü Kənan Aydınoğludur.

    Qeyd edək ki, bundan öncə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının təşəbbüsü ilə gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi Azərbaycanın Xalq şairləri Mirvarid Dilbazinin “Bahar sevincinə uya bilmirəm”, Hüseyn Arifin “Analar”, Osman Sarıvəllinin “Söylə”, Nəriman Həsənzadənin “Ürəyim ananı istəyir, qızım”, Səməd Vurğunun “Göygöl” şeirləri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 101-ci sayında dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılmışdı.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Şairə-publisist Nəcibə İlkinin şeiri “Kardelen” dərgisində çap olunub

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi çərçivəsində Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndəsi, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin (gundelik.info) və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının (edebiyyat-az.com) Baş məsləhətçisi, Azərbaycan Respublikası Prezidenti Təqaüd Fəndunun təqaüdçüsü, “Azad qələm” ədəbi-bədii, ictimai-publisistik qəzetinin və “Ali Ziya” ədəbi-bədii, elmi-publisistik jurnalının təsisçisi və baş redaktoru, şairə-publisist Nəcibə İlkinin “Şairləe günü” adlı şeiri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 102-ci sayında çap olunub.

    “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru “Kümbet” (Tokat şəhəri) və “Usare” (Kahramanmaraş şəhəri) dərgilərinin Azərbaycan təmsilcisinin əməkdaşı, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Baş redaktoru, Azərbaycanın Mədəniyyət və Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, şair-publisist, tərcüməçi-jurnalist, gənc yazar Kamran Murquzov, məsləhəçilər isə məsləhətçiləri isə Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Əli Kərim adına Sumqayıt şəhər Poeziya Klubunun direktoru, şair-publisist İbrahim İlyaslı, Azərbaycan Yazıçılar Birliyi Gənclər Şurasının üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, gənc şairə-publisist, yazıçı, tərcüməçi, Şəfa Vəliyeva, Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universitetinin müəllimi, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvaz, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Mətbuat xidmətinin rəhbəri və İctimaiyyətlə əlaqələr şöbəsinin müdiri, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü Kənan Aydınoğludur.

    Qeyd edək ki, bundan öncə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının təşəbbüsü ilə gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi Azərbaycanın Xalq şairləri Mirvarid Dilbazinin “Bahar sevincinə uya bilmirəm”, Hüseyn Arifin “Analar”, Osman Sarıvəllinin “Söylə”, Nəriman Həsənzadənin “Ürəyim ananı istəyir, qızım”, Səməd Vurğunun “Göygöl” şeirləri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 101-ci sayında dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılmışdı.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • Şair Eldar Nəsib SİBİRYELin şeiri “Kardelen” dərgisində çap olunub

    Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatı tərəfindən gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi çərçivəsində çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndəsi, Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, şair ldar Nəsib SİBİRYELin “Bağışla” şeiri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 102-ci sayında çap olunub.

    “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsinin layihəsinin rəhbəri və müəllifi Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, respublikanın Əməkdar jurnalisti, AJB Sumqayıt şəhər təşkilatının sədri, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının təsisçisi və direktoru, “Kümbet” və “Usare” dərgilərinin Azərbaycan təmsilciliyinin rəhbəri Rafiq Oday, koordinatoru “Kümbet” (Tokat şəhəri) və “Usare” (Kahramanmaraş şəhəri) dərgilərinin Azərbaycan təmsilcisinin əməkdaşı, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Baş redaktoru, Azərbaycanın Mədəniyyət və Portalının Mətbuat xidmətinin rəhbəri, Azərbaycan Jurnalistlər Birliyinin üzvü, şair-publisist, tərcüməçi-jurnalist, gənc yazar Kamran Murquzov, məsləhəçilər isə məsləhətçiləri isə Azərbaycan Yazıçılar Birliyinin üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Əli Kərim adına Sumqayıt şəhər Poeziya Klubunun direktoru, şair-publisist İbrahim İlyaslı, Azərbaycan Yazıçılar Birliyi Gənclər Şurasının üzvü, Prezident təqaüdçüsü, Gənclər mükafatçısı, gənc şairə-publisist, yazıçı, tərcüməçi, Şəfa Vəliyeva, Təhsil Problemləri İnstitutunun Kurikulum Mərkəzinin böyük elmi işçisi, Azərbaycan Dövlət Pedaqoji Universitetinin müəllimi, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin və Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Məsul katibi, şairə-publisist Şəfa Eyvaz, Gündəlik Analitik İnformasiya Agentliyinin Mətbuat xidmətinin rəhbəri və İctimaiyyətlə əlaqələr şöbəsinin müdiri, Azərbaycan Yazıçılar və Jurnalistlər Birliklərinin üzvü Kənan Aydınoğludur.

    Qeyd edək ki, bundan öncə Azərbaycan Jurnalistlər Birliyi Sumqayıt şəhər təşkilatının təşəbbüsü ilə gerçəkləşdirilən “Çağdaş Azərbaycan ədəbiyyatının görkəmli nümayəndələrinin əsərlərinin təbliği” layihəsi Azərbaycanın Xalq şairləri Mirvarid Dilbazinin “Bahar sevincinə uya bilmirəm”, Hüseyn Arifin “Analar”, Osman Sarıvəllinin “Söylə”, Nəriman Həsənzadənin “Ürəyim ananı istəyir, qızım”, Səməd Vurğunun “Göygöl” şeirləri qardaş Türkiyə Cümhuriyyətinin Bilecik şəhərində fəaliyyət göstərən “Kardelen” aylıq şeir dərgisinin 101-ci sayında dərc olunaraq, ictimaiyyət nümayəndələrinin nəzərinə çatdırılmışdı.

    Azərbaycanın Mədəniyyət və Ədəbiyyat Portalının Mətbuat xidməti və İctimaiyyətlə Əlaqələr şöbəsi

  • KARDELEN DERGİSİ’NİN 101. SAYISI ÇIKTI…

    29 yıldır sadece “fikrin değerini bilenlere…” istinat eden Kardelen dergisinin Temmuz-Eylül 2019 tarihli 101. sayısı çıktı.

    Dergi yeni sayısında; “Doğu ve Batı” konusunu ele alıyor. Kapakta okuyucuya; “Birinin eksiği öbüründe gizli iki dünya Doğu ve Batı” sözüyle sesleniyor. Ayrıca kapakta Doğu ve Batı’yı temsilen Mostar ile San Francisco köprülerinin görsellerine de yer veriyor.

    “Eserde nitelik ve iman” başlıklı başyazıda; Ali ERDAL; “Sayılamayacak kadar çok katlı gökdelenler yapabilirler, sun’i adalar, siteler kurabilirler, ama Sinan gibi maddeye aşk, fikir ve mânâ üfleyemeyeceklerdir.” diyor.

    Dergi editörü; okumayan cemiyete sitemini belirterek, bugün olmasa da bir gün fikrin değerinin anlaşılacağını söylüyor. Site editörü yazısında Doğu ve Batı kelimelerinin etimolojisinden yola çıkarak “doğu hep yeni bir hayatı, doğumu, başlangıcı gösterirken batı bitişi, sona erişi karanlığı akla getiriyor.” diyor.

    Üstad Necip Fazıl’ın “Büyük Doğu” dergisindeki “Batı’nın üç gözü ve” başlıklı yazısı ile başlayan dergide her zaman olduğu gibi fikir yazılarına, şiirlere ve hikâyelere de yer veriliyor.

    Derginin 101.sayısında yer alan yazılardan bazıları şöyle:
    Eserde Nitelik ve İman – Ali Erdal
    Biz İstemeyi Bilelim – Kadir Bayrak
    Doğu ile Batı Birlikte Bir Hayal Kurabilir Mi? – Sinan Ayhan
    Ben, Öteki ve Ötesi – Yavuz Sert
    İki Doğu ve İki Batı Rabbi’nin Hakkı İçin – Muhsin Hamdi Alkış
    Bir Farkla, Bir Fazla – Altan Atan
    Dergi ile ilgili detaylı bilgilere www.kardelendergisi.com adlı internet sitesinden veya kardelen@kardelendergisi.com adlı e-posta adresinden ulaşılabilir.

    Kaynak: Kardelendergisi

  • Gelecek sayı konusu hakkında

    Gelecek sayı (102) konusu, 05.08.2019 tarihinde sitemizden (kardelendergisi.com) ilân edilecek.

    Kardelen’e eser gönderecekler; sitemizden gelecek sayı konusunu, kalem erbabına mesajı ve düşünen adama hitabı okumalıdır.

    Eserler, 19-25.06.2019 tarihleri arasında “KARDELEN’DE YAYINLANMASI TALEBİYLE” Word dosyası olarak (kardelen@kardelendergisi.com) adresine gönderilmelidir. Bu tarihler dışında ve başka adreslere gönderilenlerin takibi mümkün değildir.

    Her sayı için ayrıca eser gönderilmeli. Bir seferde en fazla 2 fikir yazısı ve hikâye, 3 şiir, 2 sayfa karikatür gönderilebilir.

    Başta inceltme işaretleri olmak üzere imlâ kaidelerine dikkat edilmeli.

    Elle düzenleme yapılmamalı, programın imkânları kullanılmalı. Elle düzenlemeler, dizgi sırasında eserleri, programın şartlarına döndürme mecburiyeti sebebiyle, fazladan emek ve zaman kaybettirmektedir. Bunun kul hakkı olduğuna dikkat etmeli.

    Kaynak: http://kardelendergisi.com

  • Işık doğudan yükselir

    Varsayalım ki nur topu gibi bir oğlunuz olmuş. Allah analı babalı büyütsün. Hastane telâşesi, eve geliş, ziyaretler derken sağlıkla ilgili bir sıkıntı yoksa ilk gündeminiz yavrunuza bir isim koymak olacak. Gelin bir varsayım daha yapalım. İsim konusunda sadece iki seçeneğiniz olsun. Nüfus memuru Matrix’de Neo’ya mavi ve kırmızı hap arasında seçim yapmasını isteyen Morpheus gibi size sadece iki isimden birini seçebileceğinizi söylesin: Doğu veya Batı? Hangi ismi seçerdiniz?

    Türkçe’deki doğu, batı, Arapça’daki şark, garb, İngilizce’deki east, west sözcüklerinin tümünün anlam kökeninde güneşin doğması ve batması var. Türkçemizdeki doğu ve batı kelimeleri adları üstünde güneşin doğuşundan ve batışından türetilmiş. Arapça şark sözcüğü şafağın rengindeki kırmızılıktan geliyormuş. Garb ise ayrılan uzaklaşan demek. Gurbet, garip kelimeleri aynı kökten sözcükler…

    İngilizce’de doğunun karşılığı east, Almanca’da osten, batı ise İngilizce’de west, Almanca’da westen… Ortak kökenli oldukları çok belli olan bu sözcüklerin kökü Antik Yunan’a dayanıyor. Doğu anlamındaki east sözcüğü Antik Yunan’da şafak tanrıçası olan Eos’dan geliyor. Batı ise Eos’un oğlu Hesporos’dan…

    Hâlâ oğluna Doğu mu Batı mı ismini koysam diye düşünen varsa bu bilgilerden sonra düşünmez sanırım.

    Lâtife bir yana, etimoloji de gösteriyor ki doğu hep yeni bir hayatı, doğumu, başlangıcı gösterirken batı bitişi, sona erişi karanlığı akla getiriyor.

    Bu kavramların coğrafî anlamları da var elbette ancak bu anlamları göreceli. Avrupa bize göre batıda ancak Amerika’ya göre doğuda. Hoş bu varsayım bile haritaların açılış halinden kaynaklanıyor. Amerika’yı sağa alan bir haritayı açsak biz batıda Amerika doğuda kalacak.

    Neden günümüzde böyle bir isimlendirme var? Hristiyan ve Yunan kültürlerinden doğan Avrupa ve Avrupalılar’ın göç ederek yenidünya dedikleri Amerika “Batı” olarak adlandırılırken, merkezin Avrupa alınması ile gerçekten uzakta ve doğuda kalan Çin, Japon Hint kültürleri ve İslâm Medeniyeti Doğu Medeniyetleri olarak isimlendirilmiş. İsimlendirmeyi elbette kavramı bulan, onun sahibi yapar. Bir kavramın sahibi olmak önemlidir. Kendilerini merkezde görenler bulundukları yere göre doğuya isimler vermişler. Orta Doğu, Uzak Doğu, Yakın Doğu gibi. Batı için böyle isimlendirmeler yok.

    Oğlunuzun ismini Doğu koymanız anlam bakımından güzel ancak bu çocuğun “iyi” biri olması için elbette yeterli değil. Ârif isminde kör cahil, Halîm isminde çok asabi kişiler olabilir. O yüzden şunu soralım kendimize: ismimiz güzel ama ya kendimiz?

    Medeniyet sahamıza bir bakalım… Bu sorunun cevabı -acı bir şekilde- açık olarak görülmüyor mu? Doğu bir zamanlar gerçekten dünyayı aydınlatan bir medeniyet iken, Batı kelimelerin kökeni olan Antik Yunan efsanelerindeki gibi Doğu’nun feyzi ile yetişen oğlu durumundayken bugün oğul babayı hiçe sayıyor, o da yetmiyormuş gibi kendi çıkarı için her türlü edepsizliği, saygısızlığı, saldırganlığı yapmıyor mu?

    Güneş hâlen var. Her gün doğudan yükselmeye devam ediyor. Derdimiz, ehlinin dediği gibi bu güneşi ceketimizin astarı içinde kaybetmiş olmamızdır. Bizim kendi muhasebemizi yapmamız Doğu – Batı muhasebesini yapmamız demektir. Tarih gösteriyor ki bu medeniyetler arasındaki değişimler, kazanımlar, kayıplar bizim yaptıklarımızdan veya yapmadıklarımızdandır.

    O yüzden gelin önce kendi muhasebemizi yapalım.

    Kaynak: http://kardelendergisi.com

  • Günah bizden gitsin;

    101. sayımızla karşınızdayız.

    Üç ayda bir de olsa 48 sayfalık sayılar hazırladık. Ele aldığımız konunun cüssesi nispetinde bazen bu sayı 50’li bazen de 60’lı rakamlara ulaştı. Bir dergi yaprağının kabaca dört kitap sayfasına denk geldiği düşünüldüğünde her sayı kitaplık çapta bir eser aslında…

    Marifet, iltifata tâbidir. Ortaya koyduğumuz dergilerin değerini takdir edecek biz değiliz elbette. Kimseden sırtımızı sıvazlamasını da beklemedik. Buna rağmen, bizim bu duruşumuz birilerinin mesuliyetini de ortadan kaldırmadı.

    Merkez nüfusu altmışbin, il geneli ikiyüzbin olan bir ilden sesimizi duyurmaya gayret ettik, ediyoruz. Dile kolay 28 yıldır bu gayretin içindeyiz. Ortaya nasıl bir eser koyduğumuzun biz farkındayız da velev ki sayfalarımızda sadece maç anlatsak, yemek tarifi versek, kimsenin anlamadığı karalamalar yapsaydık, istikrarla çıkmanın olsun bir karşılığı olması gerekmez miydi? Olmadı.

    28 yılda kaç milletvekili, kaç vali, kaç kaymakam, kaç belediye başkanı gördü bu şehir. Böyle bir mesuliyetimiz olmadığı, onların bizi bulması görevleri olduğu halde çoğu ziyaret edildi, dergi takdim edildi. Açın bakın yaptıkları konuşmalara. Ailenin kutsallığı, çocuklarımızın geleceği, gençliğin önemi, eğitim politikalarımız, değerlerimiz üzerine ne nutuklar atılmıştır. Sadece şurada zikredilen konulara hasredilmiş en az 50 tane sayımız mevcut. Kimin dikkatini çekti?

    Ya Kültür Bakanlığı… Sözünü etmeye değmez.

    Fildişi kulelerinde ahkâm kesen yazar, çizer tayfasına gönderdiğimiz dergilerin poşeti dahi açılmadan çöp kutusuna atıldığını da bilmiyor değiliz.

    Günah bizden gitsin.

    Okumayan bir cemiyete, ancak okunursa kıymeti anlaşılacak yazılar sunduk. Dergimizle birlikte, belki de ondan da çok kendimiz yetiştik, geliştik. Her biri ayrı bir meslek dalında ve hepsi de işinde belli bir noktaya gelmiş, emsallerinin çok farklı ilgi alanlarına rağmen, “zehirle pişmiş aş”ı yemeye gönül vermiş yazarlarımızla, geçmişe dönüp baktığımızda hiç de küçümsenmeyecek bir mesafe katettiğimizi görüyor ve Allah’a hamd ediyoruz, bugün.

    100. Sayımızla birlikte artan abone sayısı ile sosyal medya hesaplarımızda artan takipçi sayısı da gösteriyor ki bizim meselemizle dertlenen düşünen adamlar mevcut

    Biz bayrağımızı diktik, yükselttik.

    Bugün olmazsa bir gün fikrin değeri anlaşılır.

    İyi okumalar…

    Kaynak: http://kardelendergisi.com

  • Kardelen toplantısındaki konuşma

    Ali ERDAL:

    Dergi bir fikir mektebidir. Bir defa, derginin bir tezi olması lâzım. Eğer siz, üç beş genç bir araya gelmiş, tırnak içinde söylüyorum “hiç olmazsa kendi yazdığımız yazıları yayınlarız” demişseniz, o derginin ölümünü işin başında kabul etmişsiniz demektir. İşin başında öyle bir tez ortaya koymalısınız ki o teziniz işi sürüklesin. Kardelen, bu işi, “fikrin değerini bilenlere” olarak yaptı ve işin başında bunu söyledi. Bugün çıkan dergilerin bir kısmı bir maceracılık üzerine, işin zorluklarını bilmeyenlerin maceraya atılması şeklinde. Hâlbuki biz işin başında tehlikeleri bilmemenin verdiği cesaretle ortaya atılan maceracılar değiliz dedik ve bir tez ortaya koyduk: Dedik ki fikir olmadan hiçbir şey olmaz. Dergi bir de kendisine bir okuyucu sınıfı tespit etti. Siz güzel sanatlar üzerine bir dergi çıkarıyorsanız okuyucu kitlesi bellidir, güzel sanatlardan anlayanlara, merak duyanlara hitap edeceksiniz. Yayınınız ona göre olacak. Meselâ, devlet demir yollarının çıkardığı bir dergi vardı, onun da adı Kardelendi. Biz bunu fikrin değerini bilenlere diyerek her kesimde, cemiyetin bütününde olabilecek bir topluluğa hitap ettik. Ben, dedi, fikrin değerini bilenlere hitap ediyorum. Burada bir de şu var. Eğer siz Kardelen’e itibar etmiyorsanız, fikrin değerini bilmiyorsunuz demektir. İşin başında kendisine alâka duymayanları bir yere yerleştirdi, kendisine alâka duyanları bir yere yerleştirdi. Alâka duymuyorsa, gam değil arkadaş. Evet biz senden mahrum kalıyoruz ama sen de fikrin değerini bilenlerden mahrum kalıyorsun, demiş oldu.

    Şimdi dergi fuarlarında sergiler açılıyor. Dergiler konuluyor, başında dilenci gibi bekleniliyor. Gelenlerin gözünün içine bakılıyor. Hâlbuki orada dergi fikrini ortaya koymalı, tezini ortaya koymalı. İşte bunun için her dergi fuarına gidişte bir video hazırlamayı, o videoyu orada göstermeyi, alâka duymasalar bile, görmeseler bile… Meselâ ne diyor “Osmanlı’nın doğduğu topraklardan”, çıkışımıza bir zemin koyuyoruz biz, kardeşim Bilecik’ten çıkmışsınız, küçük bir yerden, ne olacak. Biz ne diyoruz; “Osmanlı’nın doğduğu topraklardan…” “Bir kere daha…” Yani çıkışımıza bir meşruiyet kazandırıyoruz. Bir fuara katıldım. Hiçbir derginin ne tez olarak ortaya koyduğunu ne de okuyucu kitlesi olarak şuur sahibi olduğunu gördüm. Yani dergiler imdat diye sesleniyorlar ama önce kendilerinin ne oldukları, ne olmaları gerektiği, cemiyetle münasebetlerinin ne olduğu konusunda bir fikir, idrak sahibi değiller. O zaman ne oluyor 3 sayı 5 sayı çıkıyor, ilk çıkarma heyecanı kaybolunca, dergi de, çıkış beyannamesinde Kardelen’in söylediği gibi, dergi mezarlığını boyluyor. Gerçi çıkan her dergi mezarlık adayı…

    Derginin bir tezi olmalı. Kardelen, bütünüyle, cümle halinde söylemese de bir tez ortaya koyuyor, o da nedir, dünyada bir tane tez var zaten. “Allah vardır” bunun dışında bütün tezler, ona nispetle tezdir. Onu ne kadar ifade ediyorsa… Şimdi zannediliyor ki böyle söyleyince hep Allah’tan bahsedelim, Allah’ı zikredelim… Dergi konuşurken de, kahvaltıdayken de, sizin teziniz üzerine, yani en büyük tez üzerine olmalı. Şimdi burada bir dörtlük okuyalım:

    Birçok farklı kalbe yüze ulaştık

    Yokuşlar tırmandık düze ulaştık

    Delilik dense de yaptığımıza

    Hamdolsun Allah’a Yüz’e ulaştık.

    Şimdi şairimiz Murat bunu söyleyebildiyse Kardelen’in demek ki bir tezi varmış. Şimdi dergilerin pek çoğunda tez olmadığını düşünüyorum. Tamam sorsanız Müslümanız, İslâm üzereyiz… Evet de… Müşahhas halinde bir tez olarak söylenmiyor. Yine aynı şairimiz:

    Haddimizi belirler bize Hak’tan gelenler

    Aynı olmaz şüphesiz bilmeyenle bilenler

    Kıymetini çilesi tayin eder dâvânın

    Kara kış ortasında açılır kardelenler.

    İlk mısrada, Kardelen’in bugüne kadar ki tezini cümleleştiriyor. Bunu görmüş, varmış demek ki… İkinci mısrada Hadis’e gönderme yaparak yine tezimizi ortaya koyuyor.

    Dergi bizim için nedir? Dergi bizim -bugünlerin meşhur dizisi Ertuğrul diliyle söyleyelim- pusatımızdır. Dergi gayemiz değildir. Gayemiz dergi çıkarmak değil. Dergi, bir fikir hareketi olmak durumunda olduğu için tezimizi dergi ile ifade ediyoruz. Eğer dergi bizim için amaç olursa, gaye olursa, üç sayı beş sayı sonra bu sayıda ne koysak sıkıntısı başlar. Hâlbuki derginin cemiyete bir söyleyeceği var. Bir zamanlar öğretmen okulundayken köye geldim. Gece yarısı bir ses… Minareden, hoparlör de yok o zaman… Minareden sesleniyor… Komşular falan yerde yangın var… Sevabını seven yangını söndürmeye koşsun… Bakırını alan gidiyor… Sıra olmuşlar… Şimdi cemiyetin karşısında çıkıp, yangın var ey cemiyet, falan yerde şu var der gibi derginin cemiyete söyleyeceği bir sözü yani tezi olması lâzım. O zaman sizin günübirlik düşünmek gibi -şimdi lüksümüz diyorlar- haddimiz olamaz. Uzun vadeli düşünürsünüz. Allah bize ileriki sayıları düşünmek imkânını verdi. Böylece biz daha şimdiden acaba önümüzdeki sayıda ne yapsak, ne koysak, nasıl doldursak derdi sıkıntısı bir yana, gelen hangi yazıyı azaltsak sıkıntısını çekiyoruz. Bir mesajımız var.

    Bir de, dergiler ne yapıyorlar. Kapalı devre televizyon gibi hareket ediyorlar. Üç beş arkadaş bir araya geliyor. Onlar da ekseriyetle falan filân cemaatten, gruptan oluyorlar. Aralarına başka kimseyi almıyorlar. Hâlbuki Kardelen, dergiyi -lâ teşbih- cami gibi düşünüyor. Kardelen’e bir yükseklik izafe etmek için camiye benzettiğimiz sanılmasın. Camiden bir usûl alıyoruz. Camiye, cemaati idrak eden gider. Peki, bunun için kapıda bir kayıt, önceden numara, sıra alma var mı? Çin’den bir Müslüman gelir, minareyi görür, buraya gider. İmam olmaya ehildir. O kadar insanın içerisinden sivrilir, imam olur. Öyleyse biz yazı kadrosunu sadece kendimizden ibaret düşünmemeliyiz. Standart, üye, sayı düşünmemeliyiz.

    Bir zamanlar, Kardelen’in muhasebesini yaptığımız bir yazıda “Kalem Başına” demiştik. Nasıl, “Ey millet! Seferberlik ilân edildi, eli silâh tutan koşsun.” Şimdi biz de diyoruz ki cemiyete; “Ey millet! En çok ihtiyacımız olan fikir elden gidiyor… Eli kalem tutanlar, kalem başına…” O bakımdan gelen siteme haklıysa, haklı diyoruz. Bize, “benim şiirimi koymamışsınız, 100.sayıda şiirimin olmasını isterdim” diyene hak veriyoruz. Ben şahsen şimdi –benim bir dalgınlığımdan ileri geldiği için- kayıtlara geçsin, özür diliyorum. Hâlbuki şiirlerine yer ayırmıştık, kargaşa oldu, o şiiri oraya, bu şiiri buraya almak gibi… Şiirin konmamış olduğunu şimdi fark ediyorum. Haklı. Biz bu kadronun ilkleriyiz, nasıl bizim dediğimiz olmaz da senin dediğin olur, sen kim oluyorsun değil. Sonradan gelen ehil biri –müezzin, imam olması gibi- rey sahibi olabilir.

    Ve yine teze bağlı olarak dergi rey sahibi olmalı. Her sahada söyleyebileceği bir sözü olmalı. Allah’a hamd olsun, kapaklarımızın değeri görülüyor. Niçin? Çünkü biz her sayıda kapaklarımızı asıl teze nispet ederek, asıl tezin bugüne aktarılması gibi kapaklar hazırlıyoruz. Allah’a şükür bunlar, fikirlerini söyleyen, istişare eden kadromuz sayesinde oluyor; çizerimiz sayesinde şekil haline geliyor. Dergi fuarlarına katılmak, o bakımdan bana anlamlı gelmiyor.

    Fikir eksikliğini hissediyorlar ki orada bir iki etkinlikte bulunabilirsiniz, diyorlar. Neden? Onlar da hissediyorlar ki derginin orada bir şey söylemesi lâzım. Ve ilk fuara katıldığımız zaman zannediyordum ki dergiler tezlerini ifade eden arkalarında afişler, şunlar, bunlar olacak. Bunun için de biz, bir güneş doğuyor, üzerinde Kardelen yazısı şeklindeki logomuzu, o şekilde basılı halde oraya sermiştik. Şimdi kapaklarda tez yok, fikir yok, ona göre bir logoları yok; bunların dergi mezarlığını boylamaktan başka çareleri yok. Dergiyi gören, nasıl minareyi gördü, orada namazımı kılayım diye düşündüyse dergiyi gören kendi haline bakıp ben burada yer almalıyım, diyebilmeli. Hayır, biz bunu dedirebilmeliyiz ve ona göre hazırlanmalıyız. Bu noktadan, Kardelen’in şu ana kadar katettiği mesafe, tezlerini işin başında söylemesinde ve gittikçe gelişmesinden… Peki Kardelen bu tezlere, bu fikre ne zaman vardı? Daha duvar gazetesini çıkarırken vardı. Nitekim fotokopi sayılarda sen de işaret etmişsin Sinan, “Acıyorum” icat etmişiz ve ifade etmişiz Acıyorum’un ne olduğu… Dergide kendinden icat, tavırlar, söyleyişler, ifadeler olmalı. Biz Söylesek Lâf olur… Düşmandan, karşı cepheden bir söz alıyoruz, bunu biz de söylesek doğru, ama biz söylesek lâf olur. Tefekkür, Ayışığı, nasıl güneş, aslında ayın bir ışığı yoktur, güneşten alıp bize yansıtıyorsa, Kardelen’in de bir tezi yoktur; yahu, deminden beri tez, tez diyoruz. Biz alıyoruz güneşten, yansıtıyoruz, tezimiz bu… Bir arka kapak fikri… Bu cemiyet nelerden meydana gelmiştir. Şunlardan meydana gelmiştir, işte bunlardan mahrum kaldığı için cemiyet bu haldedir mânâsına “Bu cemiyetin” diye Hakan KARAHAN’ın yazdığı yazılar… Başta, Üç Nokta buluşu. Bu sayıda izahı… Yani biz işin başında başlamışız. Fotokopi sayılarda “daire veriyoruz” buluşu… Bulmaca hazırlıyorlardı. Geometrik şekil olarak daire… Böyle espriler… Kendine has bir ele alış tarzı. Bu ele alış tarzıyla ilgili son olarak şunu söyleyeyim… Muterizler, İslâm’a itiraz edenler karşısında, ezik, yılgın, ya işte aya biz gitseydik de, gelişseydik de, Batı falan, Batı malları daha güzel diye ezik bir tavır değil, karşı cepheye bakıp onu müstehzi, kendi tezinden emin bir şekilde… Şöyle bir misal getiriyorum… Adam lüks arabasında gidiyor, gayet rahat, yazsa kliması var, kışsa sıcak ortamda. Şehrin ortasından gidiyor, köpekler de dışarıdan havlıyor. Şimdi bizim dönüp onlara cevap mı vermesi lâzım? Onlar havlasınlar dursunlar. Neymiş filân yerde bir karikatür çizilmiş, Peygamberimize hakarete yeltenilmiş, yeltenilmiş diyorut, hakaret edilemez çünkü… Bizim onlara karşılık, mitingler yapalım, tepkimizi gösterelim mi dememiz lâzım… Şimdi çok sevdiğim bir ağabeyim telefon ediyor, falan yerde belediye şu şu resimleri kaldırmış, ona nasıl tepki gösterelim. Yahu niye tepki göstereceğiz, dedim. Yapmışsa yapmış. Biz kendi tezimiz varsa o tezimizi daha şevkle, daha gayretle anlatalım, eğer bir tepki gösterilecekse tepki şuydu. Cemiyetin karşısına geçecek kim geçecekse, arkadaşlar işte, falan yerde, filân belediye şu resmi kazımıştır diye gösterecek. Bu resim Levnî’nin filân minyatürüdür, burada şu ifade ediliyor. Biz de bu düşünceyle onu oraya koymuştuk, şimdi bu belediye bunu kaldırıyor. Bunun karşısında bağırmak, çağırmak, hakaret etmek, abesle iştigal.

    Kardelen’in bu noktadaki görüşü, dergi, bir tez sahibi olacak, okuyucusunu tespit edecek, karşı cepheye nasıl bakacak ve nasıl bir tavır takınacak, eğer bunları tespit etmişseniz, sizin bir teziniz vardır ve Allah’ın izniyle de kervan yürüyecektir…

    Arz ederim…

    Kaynak: http://kardelendergisi.com