This image has an empty alt attribute; its file name is 230543664_1676031325923637_4417489138868681250_n-732x1024.jpg

Salgın hastalığın gözler önüne serdiği dünya buhranı… Korona virüsü etrafında fert ve cemiyet tefekkürü… 109. sayı konumuzu bu cümlelerle tespit edince, röportaj için ilk akla gelen isim oldu Mehmet Ali Bulut Hocamız. Fikir ağırlıklı yoğun çalışma temposu içinde değerli vakitlerini bizlere ayıran Hocamızla uzun bir müddettir hayatımızın bir numaralı gündem maddesi haline gelen koronayı ve onun geri plânını konuştuk. Salgın hastalık sürecinde duymaya alıştığımız, ezberletildiğimiz cümlelerden farklı bir söyleşi çıktı ortaya. Faydalı olması temennisiyle takdirlerinize sunuyoruz…

Mehmet Ali BULUT

1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi.

1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı.

1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu. Gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı.

1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti ve 5 yıl köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı.

1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahallî bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi.

1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı.

2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu.

Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. (mehmetalibulut.com/hakkinda/internet sitesinden alınmıştır)

Yazık ki insanlık, 250 yıldır, başına ne tür çoraplar örüldüğünün farkında değil. Biz Müslümanlar bile anlamadık ki insanlık anlasın. 

Kadir BAYRAKDünya böyle bir hastalıkla daha önce karşılaştı mı? Daha önce de kuş gribi, domuz gribi gibi grip varyasyonları yaşanmıştı ancak korona virüsün etkisi çok farklı oldu. Bugün farklı olan nedir?

Mehmet Ali BULUTDünya sahnesi, insan için bir sınav meydanıdır. Ezelden itibaren “geçici” olarak takdir edilmiştir. Ve ona “kullu men aleyha fan” (Üzerindeki her şey ama her şey fanidir) hükmü altına alınmıştır. Bu sahnede görülen her hadise, her olay, her yeni durum, ya insanın sınavının ya da saadetinin bir parçasıdır. Çünkü insan bir teklifle karşı karşıyadır.

Bu dünya üzerindeki her şey onun hizmetine sunulmuştur. Ona diğer tüm varlıklardan ayrı olarak akıl ve özellikle irade verilmiştir. Ve serbest bırakılmıştır. Onun dışındaki hiçbir varlık -İblis hariç- serbest değildir. Hepsi kendilerine takdir edilmiş bir hal üzere sabitlenmişlerdir. Eşek eşekliğini yapar, yılan yılanlığını yapar, maymun şebekliğini… Sabittir bir gram takdiratın ötesine geçemez. Amma insan, ceht ve istikamet ile gayret gösterse melekleri geçer, Yaratıcıya muhatap hale gelir. Eğer kendisine takdir edilen bu yüce mertebeyi anlamayıp, var olmayı, yeme, içme ve semirme yeri bilse o zaman davar dediğimiz mahlûkattan daha aşağı derekeye düşer. Üstelik ayrıca da öldükten sonra diriltilip muaheze edilecek ve eğer insan olmanın değerini bilememişse, azap çekecek.

Dünya üzerinde geçen bu süreçte her insanın, yaradılış maksadını idrak etmesi kolay değildir. O yüzden de Allah zaman zaman, kulunu ayıktırmak, aklını başına almasını sağlamak için önüne ibret alacağı olaylar atar. Biz onlara belâ ve musibet deriz. Allah’ın muradı ise kulunu gittiği gidişattan döndürmektir; dünyaya tapar hale gelmiş insanları, dünyanın faniliğine uyandırmaktır. Çünkü esas olan âhiret yurdudur. Eğer yaşantısı onu azaba duçar edecek bir tarzda gidiyorsa Allah onun önüne bir kurtarma sınavı koyar. Bu sınav onun içindekini açığa çıkaracak bir sınav (belâlar)dır. O belâdan ibret alıp hayatını düzene koyanlar için o belâ rahmete dönüşür. Şayet o belâ veya musibet kişinin hayatını kaybetmesine sebebiyet vermişse bu kere de Allah, onun bu kaybını, rahmetiyle telafi eder onu manen şehit mertebesine çıkararak, onu temizler, uhrevî azaptan kurtarır. Yok, eğer kul yine de ayıkmazsa evet, o zaman belâ hakiki bir belâ olur. Hem dünyasını mahveder hem âhiretini yakar.

İşte o yüzden, Peygamberimiz, “Yeryüzünden kaldırılacak ilk rahmet taundur” buyurmuş. Yani taunu, bulaşıcı hastalıkları “rahmet” olarak anmıştır.

−Taun, yani bulaşıcı hastalıklar (pandemi) nasıl insanlık için “rahmet” olarak anılabilir?

Bilindiği gibi umumî belâlar, ekseriyetin hatasına binaen verilir. Meselâ toplum uzun süre işlenmekte olan bir zulme tepkisiz kalır veya bir nankörlükte ısrar eder. İnsanlığa yakışmayan, Allah’ın insanda hoş karşılamadığı bazı haller toplumun ekseriyetinde görülmeye başlayınca onları uyandırmak ya da vaz geçirmek için Allah o fiili işlemekten vaz geçirecek ibretlik olaylar gönderir.

Bu çerçeveden bakıldığında, insanlık defalarca semavî ve arzî afetlerle karşılaşmış ve ama daima aşmıştır. Bu pandemiyi de aşacaktır inşallah. Ama artık bu tür belâlar çokça insanlığın önüne çıkabilir. Çünkü dünyanın üstündeki varlıklar gibi olayları da geçicidir.

Geçmişte de bu tür hadiseler çokça yaşandı. İşte onlardan bir kaçı… (Röportajın sonundaki tabloda)

 Covid19’un farklılığı, bu virüsün bir yönüyle özel tasarlanmış, yani insan eliyle daha da etkili hale getirilmiş olmasıdır. Ancak benzerlerine göre çok da aşırı bir ölümcüllüğü yoktur.

−Hastalığın benzerlerine nazaran, bütün dünyaya hızla yayılması, hastalığın tabiî seyri icabı mı?

Hayır. Doğal seyri icabı değildir. Doğal olsaydı daha yavaş yayılırdı. Bu virüsün yapışma kabiliyeti çoğaltıldığı için daha müziç bir virüs. Ancak çoğalma süresi uzun sürdüğü ve 10 bin miktarına varmadıkça faaliyete geçmediği için daha da zayıftır. Ancak yeni varyantlarını var etmede başarılı. Yeni varyantları da aşı ile gerçekleşmektedir. Dolayısıyla bilemiyoruz, aşı covid’i bitirecek mi yoksa yeni varyantlarını mı çıkarıp çoğaltacak. Onu zaman gösterir.

−Korona, tabiî olarak meydana gelmiş bir virüs müdür; sun’i olarak insanlığın başına belâ edilmiş bir virüs ise bunu yapanların, sonrası için de plânları vardır; bunlar nelerdir?

Tabii ki tabiatta var olan bir virüstür. Ancak laboratuvarlarda ekstradan modifiye edildiğine dair yabana atılmayacak kadar güçlü deliller var.

−Dünyaya egemen olmaya çalışan şer güçlerin plânı ve arzusu virüsün ve pandeminin yeni mutasyon ve dalgalarla daha da uzun sürmesi ve millî devletlerin ekonomilerini ve yönetimlerini ele geçirmek olabilir mi? Covid-19 neyin aracıdır?

Bundan böyle, gerek viral silâhlar gerekse biyolojik silâhlarla insanlığın başının sık sık derde gireceğini tahmin etmek zor değil.

Ancak bunu yapanların kimler olduğu ve amaçlarının ne olduğu konusunda ben diğerlerinden farklı düşünüyorum. Bu kovid ve arkasından gelecek benzerlerini insanlığın başına musallat eden, güçler yok, tek güç var. Amaçları da zenginlik elde etmek falan değil. Bu, dinî terminolojide deccal dediğimiz, şeytanî yapılanmanın, insanın özünü bozmaya, insanlığı insanlıktan çıkarmaya yönelik çabasıdır. İçinde tanrı tanımazlığı barındıran, ölümden sonraki hayatı yok sayan düşüncenin, insanın varlığını bozmak; yarı insan yarı robot türler icat etmek isteyen, aklını ve fikrini İblis’in emrine vermiş üç beş insanın, insanlığın başına açtığı bir belâdır. Deccalin ne olduğu, amacının ne olduğu bilinmeden bu yapılanların amacı anlaşılamaz. Bu bir Siyonist faaliyet değil. Siyonizm de onun içinde bir şube, masonluk, roteryenlik ve lionsçuluk da… Bu, liberalizm, komünizm, kapitalizm gibi içinde âhiret inancı barındırmayan hayat tarzını telkin eden düşüncenin ürünü… Bu düşünceyi insanlığa telkin eden İblis. Ama onu yayanlar ve hizmet edenler tabii ki insan…

Yazık ki insanlık, 250 yıldır, başına ne tür çoraplar örüldüğünün farkında değil. Biz Müslümanlar bile anlamadık ki insanlık anlasın. Evet, inkârcı, tanrı tanımaz ve aynı zamanda insanı tek tip bir mahlûka dönüştüren komünizmin; hayatı, dünya keyfinden ibaret kılan liberalizmin; bilim yapmada ve yaşamın tadını çıkarmada tanrı fikrini görmezlikten gelen sekülerizmin; bütün kutsalları yıkan, reddeden sosyalizmin, Deccalın, kendi ifsadını şirin ve makul gösterme vasıtaları olduğunu anlayamadık. Bu felsefenin, yani tanrısız hayat (güya modernleşme) görüşünün, bu izimlerin arkasındaki nefes ve niyetin Deccala ait olduğunu düşünemedik. Deccalın da aslında İblise hizmet eden kurumsallaşmış fitne (=Allah’ın Âdemoğlu hakkındaki takdirini ters yüz etme, Allah’ı, -haşa- insanı yarattığına pişman etme çabası/bozgunculuk) olduğunu bilemedik…

İşte bugün yaşanmakta olan şey, Âdem’i ve eşini cennetten çıkartan İblis’in bu kere de insanlığı dünyadan tart etme niyeti olduğunu kavrayamazsak ve bu düşünce ile topyekûn bir mücadeleye girişip elindeki imkânları alamazsak, bu savaşın artık ardı arkası kesilmeyecektir. İnsanları, korkularıyla vuracaklar ve onu istedikleri gibi sevk ve idare edecekler. İnsan, internette bağlanılan bir bilgisayara dönüştürüldüğünde, gerçek operasyon başlayacak. İstemediklerini bir düğme ile söndürecekler. Deccalin niyeti bu. Ama mukadderdir ki Mesih onun hakkından gelecek. Bu da demektir ki, birileri bunlara önünde sonunda dur diyecek…

−Grip aşıları her yıl değişiyordu korona aşıları da sürekli değişecek mi, sürekli aşı mı olacağız?

Öyle olması kaçınılmaz.

−Aşı olup olmama konusunda halk arasında tartışma belki doğal ancak tıp doktorları arasında da birinin ak dediğine diğeri kara diyor. Halk kime güvenecek?

Kim neye güveniyorsa güvensin. Ölümden korkan, dünyada ebedî yaşamak isteyen tedbirini elbette alacak ve almalı. Elbette ki aşı, aşı olsa faydası vardır. Ama ben şahsen aşının arkasındaki niyete inanmıyorum. Çünkü bu covid’in daha 2015’te üretildiğine dair çalışmalar okudum. Bunu türetenlerin maksadı insanlığın başına belâ açmaktı. Dünyanın bu konuda bir şey yapmaması ilginç.

Amerika Çin’e yükleniyor, öteki berikine yükleniyor. Sen yaydın, sen çıkardın diye. Kimse bunu üretenin peşine düşmüyor. Düşenler imha ediliyor. Asıl bakılması gereken nokta bu. Aşıya karşı çıkanların başına neler geldiğine dair hikâyeler önümüzdeki günlerde daha da çoğalacaktır. Çünkü O menhus, şer örgütlenme (Deccal) DSÖ üzerinden operasyonu yürütüyor. Karşı çıkanları da elindeki maddi imkân ile cezalandırıyor.

−Bu dönemde d vitamini gibi vücudun savunma sistemini destekleyen faktörler çok öne çıktı. Hattâ kelle paça içilmesini önerenler var. Bağışıklık sisteminin korona açısından önemi nedir ve nasıl güçlü tutulur? Yediğimiz gıdalar ile hayatın nasıl bir bağı var?

İnsan vücudu, dışardan gelebilecek her türü saldırıya karşı hazırlıklı ve donanımlıdır. Yeter ki bağışıklık sistemi güçlü olsun. Allah her türlü ihtimali görüp yaratmıştır insanı.

Bu Covid’i tasarlayanlar, bunu iyi bildikler için, önce insanlığın bağışıklık sistemini çökerttiler. Yeryüzündü GDO’lu üretimi ilk yaptıran Rockefellerdir. Covidin arkasındaki de odur. Başta tohumlar olmak üzere tüm sebze ve meyvelere dokunuldu, bütün ziraî ürünlerin tabiatıyla oynandı ki insana yaramasın. Bir tek misal vereyim; 1950’lerdeki bir muzun değerini bugün yakalayabilmek için bir insana 167 muz yedirmek gerekiyor.

Yani önce insanın gıdasını bozdular. Kimse ses çıkarmadı. Murdarı helâlin içine sokuşturup bize yedirdiler, kimse itiraz etmedi. Şimdi de itiraz edecek mecalleri ve güçleri yok. Haram gıda ile beslenenin ne imanında ne amelinde nur vardır. Müslümanlar bile bu hale gelmişse diğerlerinin yapacağı bir şey yok. İnsanlık yeniden ata tohumlarına dönmez, etini sütünü, tohumunu, sebzesini bunların tasallutundan kurtaramazsa, Covid benzeri saldırılara karşı her seferinde acze düşecek. Ölmemek için onların istediğini yapacaktır. Bugün görüyorsunuz işte, dindar kesim, liberal kesimden daha ziyade hayata meftun olmuş.

Dolayısıyla bugün bağışıklık sisteminin güçlü olmasının imkânı yoktur. Çünkü bağışıklık sisteminin güçlü olmasını sağlayacak gıdalar da daha önce aynı örgütlenme tarafından bozuldu. Sezaryen doğumlarla da doğal aşılanmanın önü kesildi. Bugün doğan çocukların büyük bir kısmı sezaryen doğum. Çocuk ana rahminden çıkarken malûm, vajinanın ağzında birikmiş mikroplar bedenine sürünür ve çocuk mikroplara karşı aşılanırdı.

Onun da önü kesildi…

Yani artık insanlığın dönüşü biraz sor. Yeniden Allah’a dönmek, yeniden fıtrata dönmek, yeniden doğal gıdalara dönmek, yeniden insan olmak için en temel şart. Bu kadar rahata alışmış insanların artık bu rahattan vazgeçip Allah’a döneceklerini sanmıyorum. Müslümanlar dâhil!

Gıda ile hayatın ne tür bağı var diyorsunuz.

Kısaca söyleyeyim, iman edip etmemek, salih amel işleyip işleyememek dahi yediğimiz gıdalarla doğrudan alâkalıdır. Geç sağlığı, bağışıklığı…

−Teşekkür ederiz, Hocam…

Kaynak: http://kardelendergisi.com/