Güzel Allahım, senden ne gelecekse gelsin;

Sen ki, rahmetinle de kahrınla da güzelsin…

(Necip Fazıl, Çile, 1977)

Bu dünyada, korku ve açlıkla, mallardan, canlardan eksiltmekle imtihan edileceğimiz, ayetle haber verilmiş. Bir buçuk seneyi aşkın bir zamandır korona virüsü ile sınanıyoruz. Milyonlarla ifade edilen vefat sayıları, sıkça şekil değiştiren hastalığın farklı varyantları, hastalığa tek çare olarak sunulan aşıya ve yarına dair bilinmezlik, gelecek kaygısı, en büyük meselesi ölüm olan insanlığı derinden sarsıyor.

Başa gelmesi arzu edilmemekle birlikte musibetler, insanı ve merkezinde insan olan bütün kurumları (devletler gibi) eğitir, olgunlaştırır. Deyim yerindeyse ham olan insanlık, belâ ateşinde pişer. Korona virüsü sonrası uyanacağımız yeni dünyada;

●milyarlık rezidansların, avmlerin, lüks sitelerin aslında para tuzağı, beton yığını hapishaneler olduğu, bahçesinde kendi domatesini yetiştirebildiğin, tavuğuna, kuzuna bakabildiğin baba evinin, köyünün gerçek hürriyet alanı olduğu,

●yiyecek ekmeğinden seyahat edeceğin uçağa, elindeki telefondan çocuklarına vuracağın aşıya kadar bütün ihtiyaçlarını kendin üretemiyor veya ekonomik gücünle ürettiremiyorsan tam bağımsızlığın hayal olduğu,

●şehirleri birbirine bağlayan duble yollar kadar bütün sorularımıza cevapları barındıran mazimizle bugünümüzü birbirine bağlayacak tarih asfaltları, otobanları kurmanın zamanının çoktan geldiği,

●hasta olduktan sonra tedavi olunacak devasa hastaneler kadar insanların hasta olmadan da mutlu, mesut yaşayabileceği bir hayatın mümkün olduğu, içinde bunun nasılının ve niçininin anlatıldığı, ruhunu Anadolu irfanı ve kocakarı imanından alacak eğitim ve tedavi kurumlarının da olması gerektiği,

●her kafadan bir ses çıktığı, insanın kime inanacağını şaşırdığı bir zamanda, kutup yıldızları Yunus Emre, Mevlâna, Şeyh Edebâli gibi sayısız büyükleri bağrından çıkaran bu toprakların, ancak onları yetiştiren vasatın, iklimin kurulması yeniden mümkün olursa bir kez daha benzerlerini bağrından çıkarabileceği,

●geleceğe dair en büyük yatırımımız, gücümüz gençleri okullarda uzun yıllar tutmayı amaç edinen, gencin eline kalemden başka hiçbir aleti vermeyen, her sene elbise değiştirir gibi sınav sistemini değiştiren eğitim sisteminin gence şahsiyet kazandırıcı ve onun dünyaya tek bir açıdan değil farklı zaviyelerden bakar hale getirecek seviyeye yükselmesi gerektiği ve daha niceleri,

anlaşılmışsa bu musibet bir anlam kazanmış ve bir hayra vesile olmuş diyebiliriz…

Kardelen, elinizdeki 109. sayısında, bu yönüyle salgın hastalığın gözler önüne serdiği dünya buhranını ele aldı ve korona virüsü etrafında fert ve cemiyet tefekkürü yapmaya gayret etti.

Bu sayımızda, severek ve ilgiyle takip ettiğimiz Mehmet Ali Bulut Hocamızla röportaj yapmak nasip oldu. Kıymetli Hocamıza bize vakit ayırdığı için şükranlarımızı arz ediyoruz.

Kır at gemin almış yol mu dayanır… Bu satırlardan, iki sayı üst üste yazarımız Sinan Ayhan’ın kitap haberini vermek nasip oldu, hamd olsun. “Alt Üst” ağabeyimizin ikinci kitabı, içinde “altından ve üstünden kalkılamayacak hikâyeler” barındıran eseri… Hayırlı, uğurlu olsun, okuyucusu, istifade edeni bol olsun. En az Sinan ağabeyimiz kadar velud kalem sahibi İlkay Bey’in eserle ilgili değerlendirme yazısını sayfalarımızda bulacaksınız.

Bu sayıdan itibaren Kardelen, 10 lira… Şu sebep, bu sebep demeden, uzun uzun izaha gerek duymadan anlayışınıza sığınıyoruz.

Allah, “Şâfî” ismi hürmetine bütün hastalara şifalar versin. Maddî ve manevî bütün hastalıklardan bizleri korusun. “Vücuduna batan bir diken bile olsa, başına gelen her türlü musibet karşısında Müslüman’ın günahları affolunur.” ve “Müminin hali ne hoştur! Her hali kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına güzel bir iş geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde sabreder; bu da onun için hayır olur.” buyuran Allah Resulüne (sav) salât ve selâm olsun…

İyi okumalar…

Kaynak: http://kardelendergisi.com/