Leyala Şerif Emin’i TYB iki yılda bir düzenlediği Türkçenin Uluslararsı Şiir Şöleninde tanıdım. Balkanların Anadoluya özlem dolu bir yürekten taşan şiirler okudu. Üsküp onun adeta kimliği. Bir Üsküp Masalı onun yeni şiirlerinin yer aldığı son eseri.  Balkanların bu soylu yüreğinin şiirleriyle tanışmak sizi o cografyalarda yaşanan her tür özlemin sıcaklığını hissettirir.  Leyla Şerif Emin’in şiirleri

Bütün Urumeli şairleri, bilhassa da Üsküplü olanları Yahya Kemal yetimi sayılmalıdır!

Rumeli şairler coğrafyasıdır, şiir toprağı verimlidir. Divan şiiri Anadolu’da doğmuştur ama Rumeli’de neşv ü nema bulmuştur. Hele son yüzyıllarda Rumeli kökenli şairler şiir tarihimizde geniş yer tutar. Yahya Kemal’in Rumeli şairleri içinde müstesna bir yeri vardır. O şiirin hakkını verdiği kadar Rumelinin hakkını da teslim etmiştir. Köklerini, toprağını, annesinin hakkını hiçbir zaman inkâr etmemiştir.

Söyle ey şehir sana kaç şiir yazıldı bozgundan sonra…

Leyla Şerif, Üsküplü bir şaire olarak mâzinin şiir toprağından mısralar devşiriyor. Onun Yahya Kemal’in Açık Deniz şiirinin hüznünün sinmediği şiiri yok gibi. Şiirleri Üsküp’te başlıyor, İstanbul’a gidiyor zaman zaman, ama hep Üsküb’e dönüyor.

Çalıyor yine davullar

Bende fırtınalar kopuyor

Evine dönüyor Âgâh, iki şiir yakıyor

Kıvranır o sükünette iki bavul bir mendil

Âgâh kim? Yabancımız değil, Mehmed Âgâh, yani Yahya Kemal… Koca şairin Üsküb’e acıklı bir veda sahnesi gibi okuyabiliriz bu mısraları.

Kaybolan Şehir şiiri Leyla Şerif’in şiirinin değişmez laytmotifi. Oradan çıkıyor, her yeri dolaşıyor, asla kaybolmuyor ve tekrar oraya dönüyor.

Bu “Kaybolan şehir”den sesleniyorum sana

Leyla Şerif, bir varoluş mücadelesini omuzladığının farkındadır. Omzuna binen bu ağır yükten şekvacı da değildir.

Kaç beden büyüktü savaşlarım bilmiyorum

Üsküb’de, geçmiş zamanın şiirinin büyüsüne kapılan şairler, edipler Türkçe eserler ortaya koydukça şehir kaybolmayacaktır. Leyla Şerif bu şuurla ve heyecanla yazmaktadır şiirlerini.

Vatan senin olduğun yerdir bana.

Leyla Şerif, sürekli şehir, nehir ve semboller üzerinden konuşur. İçinden nehir geçen bir şehirde en önemli sembol köprüdür. Üsküb’ün tarihi köprüsü o kadar çok şeyi birbirine bağlar ki, vazgeçilmez bir sembol olur.

Üsküb’ün en dikkat çeken yapılarından biri şehrin birçok yerinden kolaylıkla görülen Saat kulesidir. Rumeli ağzıyla, “Saat kule” tarihin şahidi, eşi bulunmaz bir anıttır. Zamanı ölçmek için yapılmıştır ve zamana meydan okumaktadır:

Ben ne Kızkulesiyim ne de Galata

Ben zamana meydana okuyan Üsküp’ün saat kulesiyim

*

Bulunduğum yerde Sultan Murad’ın naaşı kalmış bir gece

Nöbet yeri işte

Yüzyıllardır aynı nöbetteyim.

Leyla Şerif de nöbettedir. Onun dil, kültür ve tarih nöbetinin kayıtları kitaplarından takip edilebilir. Saat kulesinin cismen tuttuğu nöbeti Leyla Şerif sözle, yazıyla tutmaktadır. Onun kayıt altına aldıkları bugünden düne uzandığı gibi, yarına da uzanacak ve manevi bir saat kulesi vazifesi görecektir.

Saat Kulesi’nin saati çalınmıştır. Ama yerine yenisi konulacaktır. İşte o zaman mekânın zamanla bütünlüğü sağlanacaktır.

Saat Kulesi, Leyla Şerif’in dilinden konuşur:

Saatlerinizi iyi ayarlayın sonra enstitü kurarım!

Edebî bir metinde büyük bir edebiyat eserine, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ne gönderme yapılmaktadır. Edebiyatçının edebiyat eserleri üzerinden konuşmasından daha tabiî ne olabilir?

Bir Üsküp Masalı’nın sonunda, bir önceki kuşaktan Prizrenli şair Zeynel Beksaç’ın kitaba dair yazısı bir kadirşinaslık bildirisi olarak yer almaktadır.