Hasan AKAR

CUMHURİYET DÖNEMİNDETOKAT MEVLEVİHÂNESİ’NİN KULLANIM ALANLARI, YAPILAN RESTORASYONLARVE BUGÜNKÜ KONUMU
Hasan AKAR

“Tokat’a gitmek gerek, çünkü Tokat’taki insanlar ve iklim mutedil”

Hz.Mevlâna

Anadolu’nun bilinen tarih içinde en eski yerleşim bölgelerinden biri olan Tokat şehrinin Mevlevilikle tanışması Mevlâna Celalettin Rûmi’nin hayatta olduğu dönemdedir. Mevlânâ’nın müritlerinden olan ve Selçuklu Hükümdarı IV. Kılıçarslan’ın ,Pervane unvanıyla görevlendirdiği vezirlerinden Muineddin Süleyman Pervâne’nin daveti ve Mevlâna’nın izniyle Şeyh Fahreddin Irâkî buraya gelmiştir. Tokat’ta kendi adına inşa edilen hangâhta şeyhlik görevinde bulunup Mevleviliğin yörede yaygınlaştırılmasına gayret etmiştir. Bu yer maalesef bugüne kadar tespit edilememiştir.
Mevlânâ’nın ölümünden sonra ise oğlu Hüsameddin Çelebi ile başlayan süreçte Konya dışında Anadolu’nun önemli merkezlerinde Mevlevi halifeleri tarafından tekke ve zaviyeler kurularak hizmete devam edilmiştir.
Kalenderiye Tarikatının kurucusu Cemaleddin Savi’nin ilk halifelerinden Cavlakiye kolunun kurucusu Ebu Bekir Niksarî’nin 1205 yılında Konya’ya gelerek bir zaviye açması,Mevlâna ile yakın ilişkiler kurması yine Ârife-i Hoş Lika-yı Konevî adındaki bir bayanın Mevlâna’nın torunlarından Ulu Arîf Çelebi’nin halifesi olarak Tokat’a atanması o dönemdeki Tokat ve Mevlevilik ilişkileri açısından önemli iki örnektir.
Tokat’ta bir Mevlevihânenin varlığına dair ilk bilgilere 859/1455 tarihli Tahrir Defterinde ulaşılmaktadır. Buradaki kayıtlara göre şehirde Mevlevihâne adıyla bir mahalle bulunmakta ve 32 hane yaşamaktadır.
Daha sonraki dönemlerdeki kayıtlarda Uzun Hasan’ın ordusunun şehri tahrip etmesiyle bu mahallenin hane sayısının 4’e düştüğü,1485’ten sonra Mevlevihane Mahallesinin Hoca İbrahim adıyla anılmaya başladığı görülmekte, 1576 tarihli Defter-i Evkâf-ı Rûm içindeki vakıf kayıtları arasında ise Mevlevihâne adına rastlanılmadığı belirlenmektedir.
Bazı merhaleler geçirerek bugüne ulaşan Tokat Mevlevihânesi’nin yeri ve yapılışına dair bilgiler ise 17.Yüzyıla dayanmaktadır. Mevcut verilere göre Tokat Mevlevihânesi 1048/1638 yılında Sultan Ahmet’in vezirlerinden Yeniçeri Ağası Muslu Ağa (Sülün Mustafa Paşa)tarafından inşa ettirilmiştir. Arşiv kayıtlarında “Medine-i Tokat’ta vâki Yeniçeri Muslu Ağa Mevlevihanesi” şeklinde geçmektedir.
Tokat Sancağının da bağlı olduğu Sivas Vilayeti merkez kazasında da bir Mevlevihane olduğu Evahir-i Cemâziye’l -âhir 1143 (1730) tarihli bir emirnameden anlaşılmaktadır.
Muslu Ağa tesis edilen bu binanın yaşatılması için bir de vakıf kurmuştur. Böylelikle şeyhlerin, dervişlerin, buradaki diğer görevlilerin ve burayı ziyaret için şehre gelen dini şahsiyetlerin iaşeleri temin edilmiştir.
1656 yılında Tokat’a gelen Evliya Çelebi daha sonra kaleme aldığı Seyahatname’sinde haftada iki gün ayin yapılan Tokat Mevlevihânesi’ne geniş bir yer ayırarak İstanbul’daki Beşiktaş Mevlevihânesi kadar değerli bir yapı olduğunu vurgulamaktadır.
1703 tarihli bir hüccete göre bu Mevlevihâne zamanla harap olmuş, vakıfları yok olmuş geriye akar olarak sadece bir han kalmıştır. Bu hanın da 1703 yılında bir yangın neticesi yok olmasıyla aynı yıl dergâh postnişini olan Daniş Ali Efendi’nin oğlu Müderris Şeyh Mehmet Efendi harap olan ve atıl duran arsalarını mütevelliden icara almış ve gelir getirecek binalar ve Bey Sokağında bulunan bugünkü Mevlevihâne’yi inşa ettirmiştir.
Bu konuda Osmanlı Arşivlerinde bulunan kayıtlara göre diğer bir bilgi de 1845 yılında Postnişin Emin Dede’nin vefatı üzerine yerine kardeşi Ali Rıza Dede geçmiş 1875 yılına kadar meşihat makamında kalmıştır. Sultan Abdülmecit zamanına tesadüf eden bu dönemde dergâh tamir edilmiş ve dergâh şeyhine atiye verilmiştir.
Aynı tarihlerde Tokat Mevlevihânesinin gayrımenkul gelir kaynakları arasında bir bahçe, bir hamam, dört bâb dükkân, iki değirmen, bir arsa ile bazı binalar, bir bakır kalhanesi ve fevkânî ve tâhtanî 43 odalı bir kapan hanı bulunmaktadır.
Gelir kaynakları ise Behzat mevkiinde bulunan bir arsa ve değirmenin, Amasya’da bulunan Alaca Hamamın icarı, Yıldızeli’nde bir malikânenin rub hissesi, kapan ve kantar vezzâniyesi (tartı geliri), kırmızı boyahane mukataasından aylık vazife, Tokat mukataa’sından yıllık 88 kuruşluk vazife, Tokat Şem-i hânesi (mumhane) ve Tokat kahve tahmisinden miri malı hissesinden arta kalan meblağdır.Bunların masraflara ve Mevlevihâne dervişlerine tahsis edildiği görülmektedir.
Mehmet Hadi Dede, 1913 tarihli Konya’ya yazdığı bir mektupta dergâhın 1909 da bir yangın geçirdiğini, demirbaş eşyaların telef olduğunu daha sonra kendisinin eşya tedarik ettiğini belirtmektedir.
Yine aynı yıl yazılan diğer bir yazıda Mehmet Hadi Dede,dergâhın tek geliri olan ekmekçi fırınının tamamen harap olduğunu bu sebeple Konya’ya mutad olarak gönderilen aylık otuz kuruş kapıçuhadarlığı bedelinin aksatıldığını belirtmektedir.
1914 yılında çıkan Birinci Dünya Savaşı içinde çeşitli cephelere gönderilmek üzere 40-50 kişilik Mevlevi Mehmet Hadi Dede ile birlikte Mevlevi Alayına katılmak üzere Sivas’a gitmiştir.
Cumhuriyetin ilanına kadar Soğukpınar Mahallesi, Bey Sokağı’nda son Mevlevi Şeyhi Abdulhadi Efendi (Ergin) tarafından faal olarak işlevini sürdüren Tokat Mevlevihânesi, Vekiller Heyetinin 1924 Eylülünde aldığı karar doğrultusunda Mevlevi Tekkesi olarak görünen bina, Abdulhadi Efendi’nin rızasıyla Vilayet Evkaf Müdürlüğüne tescil edilmiştir.
Tekke ve Zaviyelerin 1925 yılında kapatılmasından sonra 1934-1939 yılları arasında bina boş kalmış, 1939 yılında Hayrat-ı Onarma Cemiyeti tarafından onarılarak yıllığı 140 TL den Jandarma Komutanlığına kiraya verilmiştir. Onlar da burayı 1945 yılından 1949 yılına kadar Kadınlar Hapishanesi olarak kullanmışlardır. VGM ve Tokat Özel İdaresince 1951 yılında tamir edilen bina Hafızlık ve Kuran Kursu olarak değerlendirilmiştir. Tokat İmam Hatip Lisesi’nin açılmasıyla 1954 yılında yatılı öğrenci yurdu olarak hizmet vermiş sonrasında terk edilmiştir. Ancak bu süreler içinde maalesef binaya yeterli bir bakım ve onarım yapılmamıştır.
Uzun bir müddet yeniden Kız ve Erkek Kuran Kursu olarak hizmet veren bina bir hayli harap olunca boşaltılmış, yıkılmaya yüz tutmuştur. İlk onarım çalışmaları Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce 1997 yılında başlatılmış ancak ödenek yetersizliğinden yarım kalmıştır.
Asıl restore 2000-2004 yılları arasında titiz bir şekilde yapılarak 6 Mayıs 2006’da Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce “Vakıf Medeniyeti Yılı “ilan edilen 111 tarihi eserin Başbakanımızca toplu açılış programında Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı Tokat Mevlevihânesi Vakıf Müzesi adıyla törenle açılmıştır.
Bundan sonraki süreçte 1925 yılında buranın kapatılmasıyla Tokat Müzesine gönderilen değerli eşyalar da yeniden getirtilerek Tokat’taki bazı camilerden alınan tarihi eser niteliğindeki diğer eşyalarla birlikte sergilenmeye başlamıştır.
İki katlı olarak inşa edilmiş olan ahşap Mevlevihâne, konum ve tezyini unsurlar bakımından Türkiye’deki mevcut mevlevihâneler içinde en fazla dikkat çekenler arasında yer almaktadır. Yapı 19.Yüzyıl barok sanatının Anadolu’daki en özgün örneklerinden biridir. Binanın en görkemli cephesi ahşap barok motiflerle bezenmiş sütun dizisine sahip ve bütün cephe boyunca uzanan balkonu sebebiyle Bey Sokağına bakan cephesidir.
3000 metrekare bir alan üzerine kurulmuş olup şeyh dairesi, ana bina zemin kattaki biri şeyh kabul odası olmak üzere beş oda, derviş hücreleri ile ikinci katta semahaneden oluşmaktadır. Kabul odasında son dönemlere ait el yazması Kur’an-ı Kerimler, taş baskı kitaplar, kırmızı ipekten el dokuması Kâbe iç örtüsü ve seccadeler sergilenmektedir. Sofanın sol tarafında kalan odada 14.yüzyıldan bu yana kullanılan pirinç ve bakır şamdanlar, Sultan Beyazıd’ın annesi Gülbahar Hatun’un yaptırdığı camiye hediye ettiği şamdanlar bulunmaktadır.
Alt kattaki en büyük odada bölge camilerinde korunarak günümüze ulaşmış genellikle 16-20 yüzyıl arasında Sivas, Tokat, Kırşehir, Konya, Niğde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu yöresine ait halı ve kilimler sergilenmektedir.
Sofanın sol tarafındaki dar bir alanda Tokat Ulu Camiinden getirilen 17.yüzyıla ait tavan göbeği ve Muslu Ağa Konağının restoresi sırasında korunma altına alınan bazı kalem işlemeli ahşap levhalar teşhir edilmektedir. Diğer küçük odada ise 13.yüzyıldan kalma çini örnekleri,16.yüzyıla ait Sakal-ı Şerif kutuları ile 19.yüzyıla ait saatler bulunmaktadır.
İkinci kata ve balkona taş merdivenlerle ahşap merdivenlerin kaynaştığı basamaklı merdivenlerden çıkılmaktadır. Balkonun orta kısmına barok ahşap oyma göbekli ve üst tarafına Arapça Sülüs yazı ile “Ya müfettiha’l ebvâb”(Ey kapıları açan Allahım)”İftahlena hayre’l bab”(Bize hayır kapılarını aç) ifadeleri ile iki kanatlı bir kapıdan semahaneye girilmektedir.
Semahane doğu tarafında ahşap kafes ile ayrılan kadınlar mahfili hariç tek bir mekân olarak yapılmıştır. Semahanenin orta kısmında on altı adet ahşap sütunun taşıdığı bağdadi bir kubbe bulunmaktadır. Apayrı bir sanat değeri olan tavan göbeğinin altına on altıgen bir semahane alanı oluşmuştur. Her bir ahşap sütunu üzerinde Allah, Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin, Talha, Zübeyr bin Avvam, Ebu Vakkas, Said bin Zeyd, Abdurrahman bin Avf, Ebu Ubeyd bin Cerrah ve Mevlana adları bulunan levhalar yer alır. Ahşap parmaklıklarla ayrılan bu bölümde bulunan manken semazenlerle sema töreni canlandırılmaktadır.
Giriş kapısının her iki yanında diğer alanlardan ayrılmış bölümler vardır. Bu alanların üzerinde kadınlar bölümünün önündeki merdivenle çıkılan saz ve söz icracısı Mevlevi dervişlerin kullandığı yüksek mahfil yerleştirilmiştir. Mahfili taşıyan ahşap direklerin mahfille birleştiği yerdeki ahşap oymalar çok gelişmiş bir sanat ürünüdür. Bu merdivenlerin başlangıcında da barok ahşap motiflere sahip oyma üzerinde Mevlevi sikkesinden oluşan süsleme tekrar edilmiştir.
Balkonun doğu tarafında yan yana bulunan iki sade kapı ile kadınlar mahfiline ve bütün doğu cephesi boyunca uzanan dar bir koridora ve yanındaki odaya geçilmektedir. Bu alanda 16-20.yüzyıllar arasına tarihlenen Malatya, Sivas ve Doğu Anadolu yöresine ait Kazak etkili halı ve seccadeler teşhir edilmektedir.

MUSLU AĞA KÖŞKÜ

Mevlevihane bahçesinin güneydoğu köşesinde bulunan ve aynı dönemde müştemilat olarak yapılmış olup, tamamen harap durumda olan Musluağa Konağı, Mevlevihane ile birlikte restore edilerek, kültürümüze yeniden kazandırılmıştır.
Mevlevihane şeyhlerince kullanılan konak, son halini Sultan Abdülmecid döneminde almış olmakla birlikte, 1638 yılındaki planını korumuş olduğu düşünülmektedir.
Konak, içerisinde Anadolu’da çok az örneği kalmış, XVII yüzyıl süslemelerinin bulunduğu odanın yanı sıra, XIX yüzyıl barok dönem süslemelerine sahip mekânların olması ve ayrıca aynı yapıda, alçı mala işi, kalem işi, çıta işi süslemeleri sebebiyle nadir görülebilecek bir yapıdır.
Konağın avlusuna çift kanatlı bir kapıdan girilmektedir. Alt katta ,kapıları avluya açılan mutfak, depo ve kiler bulunmaktadır.
Üst kattaki odaların ortasında bulunan açık sofaya avludan ahşap bir merdivenle çıkılmaktadır. Açık sofa hem Türk evlerinde hem de bölgemizde görülmeyen bir uygulamadır. Bu sofanın iki yanında ikişer oda yer alır.
Hemen sağdaki ilk oda girişinin solundaki duvarın ortasında bulunan etrafı barok mala işi süslemeler ile çevrili şerbetlik kısmı etkileyicidir. Bu odanın tavanı da barok alçı süslemeye sahip olup alçı tavan, görkemli bir kubbe görünümündedir.
Odanın batı cephesinde avluya bakan üç dikdörtgen pencere ve üzerinde ekliptik vitraylı bir aydınlık penceresi vardır.
Sağdaki ikinci odada, onarım öncesinde bulunan 17. yüzyıl tavan süslemelerinden geriye kalan ve iyi durumda olan parçalar, yapılan restorasyon sırasında kullanılmış, eksik yerler eldeki parçalardan çıkarılan motiflerle tamamlanmıştır. Yine, XVII yüzyıl dolap kapaklarından biri günümüze ulaşmış, diğeri bu kanada bakılarak yeniden yapılmıştır.
Açık sofanın solundan ilk odaya ve mutfağın üzerinde bulunan yazlık oturma alanına geçilmektedir. Bu oda barok çıta işi ahşap süslemelere sahip olup, batı duvarında bir kütüphane bulunmaktadır. Güney duvarının ortasında iki adet vitraylı eliptik pencereler yerleştirilmiştir.
Soldaki çıta işi ahşap tavanlı ikinci odaya ve sofanın sonundaki hamama giriş küçük kapalı bir alandan sağlanmaktadır. Konak hamamı mimari açıdan, bitişiğindeki odadaki kalem işleri de üslup olarak, XVII. Yüzyıl dönemine uygundur. Ancak diğer odalardaki ahşap ve alçı tavan süslemeleri XIX. Yüzyıl özelliği göstermektedir. Alan, sofaya açılan iki dikdörtgen pencere ile aydınlatılmıştır.
Konak, onarım sonrası, Mevlevihane Vakıf Müzesi kapsamında, Osmanlı konak müzesi şeklinde döşenmiş ve misafirlerin ziyaretine açılmıştır.
Bunların dışında hamuşan adı verilen bir mezarlık alanı bulunmaktadır.
KAYNAKLAR:
(1)EFLAKİ Ahmet, Ariflerin Menkıbeleri
(2)Beşirli Mehmet, Orta Karadeniz Kentler Tarihi 1 Tokat, sayfa 332
(3)Beşirli Mehmet, Orta Karadeniz Kentler Tarihi 1 Tokat, sayfa 333
-XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Tokat Mevlevihânesi ve Gelirleri İle İlgili Sorunlar. Fırat Ün. Sosyal Bilimler Dergisi Cilt: 13 Sayı:2 Sayfa 337-373 Elazığ 2003
(4)KÜÇÜK Sezai, XIX. Asırda Mevlevilik ve Mevleviler, Doktora Tezi, Marmara
Üniversitesi, İstanbul, 2000
(5)Aydın Seçkin, Türkiye’de Önemli Mevlevihaneler ve Mevlevihanelerin Yaşatılmasında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Rolü. Dünya’da Mevlânâ İzleri. Uluslararası Sempozyumu 13-11 Aralık 2007
(6)Aydın Çakırtaş, Gönül Hangâhından Muhlis Neşeler ve Tokat Mevlevihanesi
(7) A.Süheyl Ünver, Osmanlı İmparatorluğu Mevlevihaneleri ve Son Şeyhler,Mevlâna Güdestesi Konya 1964
(8) Doç. Dr Hasan Yüksel, Tokat Mevlevihanesi
(9) Ekrem Anaç, Tokat Mevlevihane Vakıf Müzesi
(10) Remzi ZENGİN,Tokat Mevlevihânesi Üzerine Düşünceler ,Kümbet Dergisi