Bu yollardan daha geçen değilim,
Ayak izim bu yolların yarası.
Boynu bükülü menekşeyim bu günden,
Aman Allah’ım! Bana dokunan olmasın…

Bu mısralar çağdaş Azerbaycan şiirinin tanınmış kadın şairlerinden olan Feride Hacıyeva’nın Boynu Bükülü Menekşeyim Bu Günden şiirinden alınmıştır. Feride Hanıma hüzün şairi desek yanılmayız. Şiirlerinin çoğunda keder kendine yer bulmuştur. Belki okurlarımız bu kederin nerden geldiğini sorabilirler. Bunu tahmin ettiğimiz için sorularını beklemeden açıklama yapacağız. Feride Hanımın soy kökü bu gün nankör komşularımız tarafından esir alınan Karabağ’a gedip çıkmaktadır. Dedeleri, anne ve babası Karabağ’ın en güzel kentlerinden olan Kubatlıdandır. Bu şehre cennetmekân desek yanılmayız. Etrafındaki dağların başı yılın on iki ayında karla örtülüdür, kuşkonmaz kayaları, dişleri donduran buz gibi pınarları, sesi dağlara, taşlara korku salan nehirleri, yamaçlarında bin bir derde ilaç olan bitkileri vardır. Diyorlar ki, zengin doğa koynunda dünyaya göz açan insanlar doğanın güzelliklerini alırmışlar. Feride de karakterini bu mucizeli doğadan almıştır. Bazen bulutlar gibi dolar, bazen güneş gibi her tarafa gülücük saçar, bazen gözlerinden pınarlar gibi billur yaşlar süzülmektedir. Şairimiz gururunu dağlardan, cömertliği Kubatlının toprağından almıştır. Ona göre dert içinde boğulsa da, ihtiyacın elinde esir olsa da bunları kimseye bildirmez, onurundan ödünç vermez. Makalenin başında Feride’nin bir şiirinden dörtlük vermişiz. F. Hacıyeva bu şiiri canı kadar sevdiği yiğit kardeşlerini ebedi dünyaya yolcu ederken yazmıştır.
Feride’yi ben anlarım, çünkü derdimiz birdir:
Azizim, yarasızlar,
Yürekte yara sızlar.
Yaralılar derdini,
Ne bilir yarasızlar.

Feride gibi ben de genç kardeşimi kayıp etmişim. 1979 yılının son baharında askerliğe uğurladık, Rusya’nın Arhangelsk kentinde asker idi. 1981 yılında 19 yaşından birkaç ay almıştı, görev başında patlayış oldu, 700 askerle param parça olup yerin çok derin altında kaldı. Sadece isimlerini kara bir mermere yazdılar, bir de bize bir asker şapkası verdiler, annemiz ölene kadar o asker şapkası ile konuştu, ona “Oğlum” dedi, öptü, okşadı, vasiyet etti ki, “oğlumu” benimle gömün. Onun oğul dediği bir asker şapkası idi. Şimdi Feride’nin kardeşlerinin acı talihini okuduğum zaman kardeşim Tofik hatırlıyorum, o anda Feride’nin mısraları yardımıma koşuyor:
Ne yardımım, ne tesellim var benim,
Hak dünyayı üstün bilip yok oldu.
Kardeş deyip cenazeni kaldırdım,
Aç yüreğim yüze düşüp tok oldu.

Eski çağlardan bu güne kadar annelerimiz, bacılarımız şehit olan, dünyadan zamansız göçen oğul ve kardeşler maniler söylemişler:
Kardeş benim gülümdür,
Gülümdür, bülbülümdür,
Ölse bacılar ölsün,
Kardeş ölmek zülümdür.

Feride Hanım şiirlerinde önemli konuları ele almıştır. Bunların içinde manevi konuların başında gelen vatan, millet, din, anne baba, vefalı hayat arkadaşı, evlat, kardeş, bacı, dost sevgisi vs. konular öndedir. Şairin şiirlerindeki bütün konuları ayırdık, inceledik, onlardan örnekler seçtik, sıraladık: Vatan, doğa, din, aşk, aile, üstatlar, ulular, Türkiye sevdası, dünya-hayat hakkında düşünceler, dertler-problemler, nostalji, iyimser, karamsar duygular vs.
F. Hacıyeva vatan konusunu işlerken kalemini kalbinin kanına batırarak yazmıştır. Düşman elinde esir olan, mevsimleri bir birine karışan, kanlı gözyaşlarıyla yollara bakan Karabağ bu şiirlerin başkahramanıdır. Karabağ derken Feride’nin dudakları yedi yerden çatlamaktadır, gözyaşları Nisan yağmuruna dönüyor, aktıkça akıyor. Diyor ki, geceler hiç uyumuyorum, eğer azcık uyuyorumsa yüzü Karabağ’a – Kubatlı’ya taraf uyuyorum. Sevdiklerimin mezarı orda, geceler kulağıma sesler geliyor, özellikle, kutsal bayramlarımızda. Sanki beni çağırıyorlar, çünkü bayramlarda orada kalan doğmalarımın mezarları beni bekliyor, ruhlar rahatsızdırlar, çünkü mezarları ziyaret eden yoktur. Ama Feride Hanım ümidini kesmiyor, bir gün mutlaka Kubatlı’ya döneceğini biliyor ve yeminlikle diyor ki, Karabağ alınacaktır. Şair Vatan, Vatanı sevin şiirlerinde vatanın kutsallığından, ona olan sevgisinden söz açmaktadır. Ne kadar vatanı övse de Karabağ derdi içinde sızlamaktadır. Dünyayı sarsıdan ama dünyanın lakayt kaldığı Hocalı faciası Feride Hanımın bütün varlığını yerle yeksan etmiştir. Oradaki insanların başına gelen felaket ona bu gen dünyayı dar etmiştir. Hocalı derdini ilmek ilmek şirinin içine kanlı gözyaşı ile dokumuştur:
Acılarım başkaldırmış yine de,
Sabredemiyorum Hocalının derdine.
Ninni deyip, okşamalar söyleyip,
Esir düşmüş gelinine, merdine.

Şair Hocalı’ya ağıt deyip ağlasa da yine de ümidini üzmüyor, bir gün kansızlardan kısasını alacağına, Azerbaycan bayrağını Hocalı’da dalgalandıracağına yemin ediyor. Diyor ki, Karabağ’ımın toprağı yaralıdır, bu yaralı toprak hala kendi evlatlarını – Karabağlıları hasretle beklemektedir biz onun hasretine son koyacağız.
F. Hacıyeva’nın doğa ile ilgili şiirleri insanın manevi dünyasını ışıklandırır, bir daha mevsimleri seviyor, baharla yeniden dünyaya geliyor, yazın yağmurunda ıslanır, sonbaharda nostalji duygular kalbine hâkim oluyor. Menekşe şiirini okudukça gözlerinizin önüne kayaların dibinde boynu bükülü, cennet kokulu, gözleri sevgilinin yollarında kalan menekşe gelmektedir.
Şair Hazar denizinin kıyısında yaşıyor ve Hazara vurgundur. Zaman zaman Hazar’ın kıyısında yosun basmış kayalara oturuyor, mavi Hazarla sohbete başlıyor, en fazla ise retlerini paylaşır Hazar’la. Doğanın her bir nimeti şaire azizdir, doğmadır. Azerbaycan’da güle kızılgül (altın gül) derler. Şair de kızılgülü çok seviyor. Çünkü Hz. Muhammet Peygamber E.S. de bu gülü çok severdi:
Efendimin, Ağamın,
En sevdiği güldü mü?
Yaprakları kumaş tek,
Yüzümüze güldü mü?

Feride Hanım baharın gelişini çok seviyor, o mevsimi hasretle beklemektedir, o baharda arzularının gül açacağına inanmaktadır. Nisan yağmurları vatan için, sevdikleri için yanıp kavrulan yüreğine bir serinlik getirmektedir:
Bu bahar ömrümün güzel çağıdır,
Bu bahar kol açıp yeşillenecek.
Yazın gül çiçekli izine düşüp,
Arzular gümanlar çiçek açacak.

Son bahar yani payız insanlara keder, hüzün getirmektedir. Bu hüzünden, kederden Feride Hanıma da “pay” düşmüştür. Ne kadar çalışırsa son baharın hüznünden uzaklaşa bilmiyor:
Bu payız (son bahar) beni korkutur,
Yüreğim tüyden asılı.
Bu soğuk kıştan beterdir,
Dolmuşum, içim sarsılıp.

Feride Hanım dinimizi başı üstünde tutan şairlerimizdendir. Şiirlerinde hep dinimizi övmekte, dinimizin insanları doğruya, hakikate, güzel emellere sesleyen kurallarından söz açmaktadır. Bu şiirlere örnek olarak, Allah’ım, Allah Güzeldir Sonum; Tanrım; Tanrım Hüner Ver bana; Ya Rabbim Sana Sığınırım; Fadime’yi Zehra’dır; Razıyım; Arzuma Yetir Beni vs. şiirleri göstermek oluyor.
Tanrım hüner ver bana,
Bulum gönül mülkümü.
Azat olmuş kulunum,
Bekliyorum hükmünü.

F. Hacıyeva Mevlana sevdalısı şairlerimizdendir, belki Azerbaycan’da Mevlana’ya onun kadar şiir yazan şair az bulunmaktadır. Feride Hanım her sene Aralık ayında Mevlana’nın vatanı Konya’da bu büyük mütefekkirin şerefine düzenlenen Şebu-Aruz törenlerine katılmaktadır. Aynı zamanda Mevlana ile ilgili sempozyumlarda da konuşma yapmıştır. Şiir yaratıcılığında Mevlana ile ilgili yazdığı eserlerinde bu büyük mütefekkirin fikirlerine, ona olan sevgisine geniş yer ayırmıştır:
Ayağım üzülür yerden,
Yolumu gökten salacağım.
“Mesnevi “den gıdalanıp,
Tanrıma yakın olacağım.

Feride Hanım aynı zamanda Türkiye sevdalısı bir hanımefendidir. Onun Konya, İstanbul, Marmara denizi vs. hakkında şiirleri vardır. Şair şiirlerinde ata vatanımızı severek övmüş, Anadolu’yu kendine ikinci vatan saymıştır.
Elveda demiyorum, sağ ol Konya,
Geleceğim, vurgunum hüsnüne canım,
Gönüller dergâhı aşk türbesisin,
Ruhuma girmiştir hoş heyecanım.

F. Hacıyeva duyguları ile baş başa kalan şairimizdir. Bu duygular bazen onu nostalji dünyaya götürmekte, bazen iyimser, bazen karamsar yönlere çekmektedir. Ama ne olursa olsun, Feride Hanım hayata iyimser bakışlarla bakan Hanımefendidir, ümitleri taze ter, dipdiri ve canlıdır.
Bu gün kısmetime ne düşmüş Allah,
Bu gün kısmetimin hoş meramıdır.
Güneşten, yıldızdan pay düşüp bana,
Göklere yükselmek son kararımdır.

Onun nostalji ruhta yazılmış şiirleri bizi daha fazla duygulandırdı. Yunus’un vatanı Eskişehir’den, güzel Anadolu’muzdan elimizi uzatıp onun gözyaşlarını silmek, onunla hoş bir sohbete başlayıp derdini azaltmak istedik.
Yaş damlası yanağımda,
Gülüş donup dudağımda.
Eh… Nelerin sorağında,
O günleri gezen benim.

Feride Hanımın iyimser ruhlu şiirleri bizim de içimizi ısıtır, bizi hayata bağlıyor, karamsarlıktan uzaklaştırır.
Güzelliğin içindeyim,
Hoş zamanda ses salacağım.
Dünyam nura boyanacak,
Ele dünyamda kalacağım.

F. Hacıyeva Mevlana, Yunus, Nesimi yürekli bir kadındır. Üstatları gibi dünyanın insanlarına aynı gözle, aynı sevgi ile bakmakta, bütün dünyayı kucaklamakta, onlara sevgi mesajları göndermektedir. Yunus’un, Mevlana’nın sözleri her zaman kulaklarında seslenmektedir. Üstatlarından ilham alan şair dünyaya şöyle seslenmektedir.
Bu dünyayı seviyorum,
Nasıl varsa öylece.
Yüreğimin acısın,
Ben çekiyorum gizlice.

Evet, göründüğü gibi Feride Hanım dertlerini gizlice çekiyor, dünyadaki insanlara gam, keder vermek istemiyor. Bir Azerbaycan şarkısında denildiği gibi, “Senin kederini alıp çok paha, sevinci bedava vermek isterim”. Feride Hanım da dünyada yaşayan insanlara sevincini bedava vermek isteyen hümanisttir. Biz de ona “Kümbet” ailesi adına adımlarının hayırlı olmasını dileriz.