Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

Sevgili Anneciğim,

Hani eski Türk filmlerinde “Sen bu mektubu okurken ben çok uzaklarda olacağım.” diye başlayan acıklı mektuplar olurdu ya; yazan kişiyle birlikte ağlardık. “Son Mektup” filminde bu cümlelerle başlayan mektubu yazan Filiz Akın’ın gözyaşlarına karışmiştı gözyaşlarımız… Ben böyle bir şey yazamayacağım. Çünkü ben hayattayım, sense 21 önce beni dünyaya getirdiğin bu ayda ebedi yolculuğuna çıkmıştın.

Bunu senin okuyamayacağını biliyorum ama içimi dökmesem kalbim çatlardı anne… Gerçi sen öldüğünde de aynı duyguları taşıyordum. İlk ölüm acısını anneannemle tatmıştım. Sonrası gelmişti. Amcamın, babaannemin, Yaşar dayımın, babamın ölümleri çok büyük acılardı. Ama senin ölümünün verdiği acı hepsinden beterdi, dayanamam sanmıştım. “Dayanamıyorum Allah’ım!” diyerek hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Hala hayatta olduğuma göre demek ki dayanabilmişim. “Gel, sen ne çektiğimi bir de bana sor!” diyor şarkılarından birinde Erol Evgin… İşte tam da o duygulardayım. Annem, yokluğunda öğrendim öpünce geçmeyen acılar da varmış.

Sana mektup yazmayalı çok uzun zaman oldu. Sen gittin gideli yılları da sayamaz oldum. İlk mektuplaşmamız ben Van’a tayin olduktan sonra başlamıştı. O mektupları nasıl beklerdim bilemezsin. Köye kazadan (ilçeden) gelenlere “Bana mektup var mı ?”diye heyecanla özlemle içim titreyerek soruşum bugün gibi hatırımda… Allah razı olsun; ablam, senin amcan Hacı Mehmet Dedem, arkadaşlarım, kuzenlerim beni mektupsuz bırakmamışlardı. Kimden gelirse gelsin bana gönderilen hiçbir mektubu atmamıştım. Senden gelenleri de yıllarca saklamıştım, sonra yatılı öğrencilik yıllarında tuttuğum hatıra defterlerim ve sakladığım bütün mektuplarla birlikte kayboldu hepsi… Bunu biliyorsun, o zaman hayattaydın. Arada bir anı yumağımızı beraberce okurduk, o hasret dolu günleri anarak bazen duygulanırdık bazen de işi şakaya vurup gülüşürdük.

Oysa Van’ın Özalp kazasının Emek köyünde öğretmen iken gelen her mektubu belki yüz kez okurdum. Köyde elektrik yok, su yok, çevirmeli siyah telefon muhtarın evinde var sadece… Muhtarı sık sık rahatsız etmek olmazdı tabii… Bu nedenle haberleşmede öncelikli olan mektuptu, sonra da telefon… Maaşımızı almak için bütün köy öğretmenleri her ayın ilk günü kazaya inerdik. Maaşımı aldıktan sonra ilk işim postaneden sıra yazdırıp sesini duyacağım anı beklemek olurdu. O zaman da seni çok özlerdim ama kavuşacağımız tarihler belliydi. Şimdi ise belirsizlik var. Tarih belli değil annem…

Annesi hayatta olan beni anlayamaz. “Damdan düşenin halini damdan düşer bilir.” demiş Nasrettin Hoca… Bayramlar, anneler günü ve doğum günü acı verir miymiş evlada? Verirmiş, annesi ölmüşse o günlerde acılar katlanarak çoğalırmış. İnsan en çok annesine sarılmayı özlüyor. Onun sıcaklığının verdiği huzuru, sesinin tınısını, o sesin kendisine verdiği güveni… Görüntüler, sesler kayıt altına alınabiliyor. Ya annenin sıcaklığı ve kokusu? Anneniz yoksa kaç yaşında olursanız olun hep eksik kalıyorsunuz. Fotoğraflarınla avunmaya çalışıyorum annem… Olmuyor. Fotoğraflar, bakıştaki sıcaklığı aktaramıyor yavrusuna… Bir annenin objektife bakışı ile evladına bakışı arasında dağlar kadar fark vardır. O bakışı arıyorum annem… Senin sıcaklığını, sesini, ellerini…

Bana “Sus kızım… İki kızın var, iki yaşında ikiz torunların var. Sen de annesin. Hatta iki yıldır anneannesin. Kızların Sena, Seda; torunların Arya, Uygar; seni çok seven dostların, çok sevdiğin öğrencilerin var.” diyeceksin biliyorum. Senin yerin apayrı… Kimse başkasının yerini tutmuyor ki annem…

12 Temmuz 1996 senin aramızdan ebediyen ayrılış günündü. 23 Temmuz ise doğum günüm… İşte 1996 Temmuzundan beri yaş günü kutlamalarım önemini kaybetti. Gülsem de yüreğimdeki tarifsiz acı kaybolmuyor. 21 yıldır tadı kalmadı doğum günü pastalarımın… Ha bu arada canım annem ben şeker hastası da oldum. Takmıyorum hiçbir şeyi desem de inanma… Bilirsin her derdimi içime atarım. Herkes de derdini bana anlatır. Bilmezler ki benim derdim dağlardan büyük…

Neyse sabah sabah doğum günümde ağladım, derdimi sana döktüm. Zaten senden başka kimim var ki derdimi anlatabileceğim? İnsanlar kırdıklarının, kırıldığımın hatta kırılabileceğimin farkında bile değiller. Yine de doğum günüm kutlu olsun. Pastamın mumunu üflerken seni yanımda hissedeceğim annem… Yattığın yer nur olsun.

Adana.23 Temmuz 2017.SAAT: 09.00
NOT 1: Bu yazı 23 Temmuz 2017 tarihinde şiirsu.net sitesi’nde “Günün Yazısı“ seçilmiştir.
NOT 2: Bu yazı 24 Temmuz 2017 tarihinde Edebiyat Evi Net sitesi’nde “Günün Yazısı ve Yıldızlı Yazı“ olarak seçilmiştir