“Kelimelerin de ruhu olur mu?” denilebilir! Elbette bizimkine benzemeyecektir ama kelimelerin de bir ruhunun olduğunu düşünüyorum! Eğer bu sözle bir şeyin özü kastediliyorsa, bünyesinde bulunan diğer anlamlardan öte, merkezinin en derinindeki anlamıdır kelimenin ruhu. İşte hırs kelimesi tam da bu içeriğe fazlasıyla sahip görünmektedir. Bir kelimenin en çarpıcı anlamı neyse, ruhu odur, bu yüzden kelimelerin diğer anlamlarını bir tarafa bırakıp ruhundaki anlamını korumak gerekir kanaatindeyim.Diyelim hırs yerine, sözlükteki; şiddetli arzu, aşırı tutku, bir şeye düşkünlük, sonu gelmeyen istek, aç gözlülük, sürekli kazanma arzusu anlamlarından birisi kullanılmış olsa, kelimenin içeriği tam anlamıyla ifade edilmiş olmayacaktır. Oysa hırs kelimesi, daha ilk söylendiği anda, herhangi bir açıklamaya gerek kalmadan, kelimenin içeriğindeki olumlu ya da olumsuz bütün manalarının ötesinde, arzu ettiği bir şeyi elde etmek ya da gerçekleştirmek için ortalığı yakıp yıkabilecek, kasıp kavurabilecek, gözü dönmüş bir adam portresi insanın gözünde canlanmaktadır. Hırslı kişiler, hedeflerine, daha doğrusu kafalarına koydukları bir şeyi elde etmeyi, herkesten daha fazla kazanmayı, hatta sürekli kazanmayı, bir makam elde ettiklerinde hemen arkasından o makamı atlayıp bir üst makama yükselmeyi şiddetle arzu ederler, hatta arzu etmek de ne demek, var güçleriyle bunun için çalışırlar. Yenisini elde edene kadar da bulundukları makam ve mevkii ne pahasına olursa olsun, en azından korumaya çalışmayı ihmal etmezler. Üstelik bunlar, istediklerini hak etmiyorlarsa, hak etmediklerini ya da hakkını veremeyeceklerini çoğunlukla bilirler, buna rağmen içlerindeki hevesi, yanan ateşe ha bire odun atar gibi alevlendirirler. Bu isteğin doğru olup olmadığını, ne getirip ne götüreceğini bile düşünmezler. Bunlar; “Başkası olacağına ben olayım, başkasının olacağına benim olsun!” düşüncesiyle, “Beyden bir at iste, verirse bin gel, vermezse dön gel.” yorumunun hilafına, atı istemekle kalmayıp illaki ata binmiş olarak dönmek isterler! Hırsın pençesine düşen kişiler, her şeye sadece kendileri sahip olmak istedikleri için kendilerine rakip gördükleri herkesle açıktan değilse de gizliden, genelde kavgalıdırlar, çaplı kim varsa en kısa zamanda bir bahanesini bulup onu çevresinden veya bulunduğu yerden uzaklaştırmanın yollarını arar, planlar yaparlar. Bunların içerisinde daha öyleleri vardır ki; somurup yutacak gibi, dünyanın bütün varlığına, makam ve mevkiine gözlerini dikerler. İstediklerini elde ettiklerinde ise hırsları yüzünden dünyayı yaşanmaz hâle getirirler, güçsüzlerin kâbusu olurlar!“İnsanoğlunun iki vadi dolusu altını olsa mutlaka bir üçüncüsünü ister; onun gözünü ancak toprak doyurur…” beyanında, insandaki ihtirasın derinliğine ve sınır tanımayışına işaret edildiğini düşünmekteyim. Bu beyanın devamında; bu kişilerin, şayet tevbe ederlerse tevbelerinin kabul edileceği de belirtilmiş yani hırs sahibi olanların tevbe etmeleri gerektiği bir şekilde vurgulanarak bu huylarından vazgeçmeleri teşvik edilmiştir. Çünkü bu yapı, sosyal ve toplum hayatındaki bütün dengeleri bozacak kadar tehlikelidir. Sırf, tevbe etmeyi gerektirecek boyutta olması ve vazgeçenlerin bağışlanacağının bildirilmesi, yani bu olumsuz davranıştan vazgeçilmesinin teşvik edilmesi bile, hırsın ne kadar tehlikeli bir davranış olduğunu göstermektedir. Zira hırs; insanın, kendisini kontrol edemediği zaman ortaya çıkan ve etkisini gösteren bir davranış hâlidir ve en üst perdeden bir istektir! İnsan, bir işi, doğruluğunu tespit ettikten sonra yaptığı zaman insanî değerlere sahip olmuş veya değerleri korumuş olur, yani insanın arzu ettikleri, varsa ulaşmak istediği hedefi bile ölçülü, kendi yapısına uygun, istekleri kabul edilebilir olmalıdır. Dengeli olmak bu değil midir? Bu bakımdan hırs için iradeyi kullanamama hâlidir de denilebilir! İnsanın iradesini kullanması, kendisine ve çevresine zararlı, yersiz veya gereksiz heves ve isteklerini durdurması, davranışlarını kontrol etmesi, kendini doğru yönetmesi demektir. İnsanın bir şeyi arzu etmesi ya da bir şeye istekli, hatta aşırı istekli olması, çevrenin yararına ise ya da kendi insanî yapısına ve çevreye zararlı değilse makuldür yani uygundur, öyle değilse işte o zaman iş tehlike demektir!Genel ahlâk kurallarına göre kişinin, hak etmediği bir şeyi istemesi veya hakkı olmayan bir şeye kuraldışı sahip olması ya da sahip olmaya çalışması hem ayıp hem de haksızlıktır, ayrıca bu, kişinin kendisi de dâhil herkese ve her şeye eziyet vermesi demektir! Peki, hırslı kişiler bunları bilmiyorlar mı? İyimser düşünceyle söylemek gerekirse, ya gerçekten bunları bilmiyorlar ya da bilseler de heveslerini durduramıyorlardır. İşin temeline bakılırsa bunların kendilerine, düşünecek bir zaman bile ayıramadıkları, dolayısıyla bu yüzden yanlış işler ve hatalar yaptıkları görülecektir. Onlar açısından, hesap kitap yapmak, bunun üzerinde düşünmek, bir zaman kaybıdır, değerlendirmede bulunmak ise malın ve makamın elden gitmesine sebep olabileceği için bunlarla uğraşmaya gerek yoktur! Mal ya da makam, mevki, diğer adıyla güç edinmede hak hukuk sınırı tanımamak hırslı kişilerin en belirgin özelliğidir! Bu konuda tevbeden söz edilmiş olmasının bir sebebi de; içinde haksızlık barındırmasından dolayı olmuş olamaz mı?Dünyada yaşanan huzursuzluklar, zulümler, yapılan haksızlıklar, acımasızca insanların öldürülmesi nedendir zannedilmektedir? Hayır, abartmıyorum, yeraltı zenginliklerine sahip veya stratejik önemi olan yerlere yapılan saldırılar, bunların açık örneklerdir! Böyleleri bir ülkeyi, bir toplumu ateşe verip yakmayı göze alabiliyorlar. Hatta bunlar, kendileri yüzünden Dünya’da savaş çıkma olasılığı olsa, onu bile göze alırlar. Onlardaki anlayışa göre; her şeyin en fazlasına, sadece kendilerinin sahip olmaları, en yüksek makam ve mevkilerde bulunmaları kendileri için bir haktır. Onlar için bundan daha önemli hiçbir şey yoktur! Bugün, bütün bu acımasızlıkların sebeplerinin en başında ihtiras sahibi kişilerin olduğu bazı çevrelerce ya bilinmiyor ya da bilinmek istenmiyordur veya bilmezlikten geliniyordur. Benim görüşüm üçüncüsünden yanadır çünkü ya bunların şerlerinden çekinilmekte ya da korkulmaktadır! İşin bu yönü, derinlemesine düşünülmelidir!İşin aslına bakılırsa içerik bakımından hırsın getirisi sahibine, zararı başkalarına gibi görünse de asıl büyük zararı sahibinedir çünkü başka bir olumsuzluk olmasa da çıkarcıların dışında bu kişileri toplumun sevdiği vaki değildir!Çoğu yerde ve çoğu kişiler tarafından yerilmekle beraber ihtirasın faydalı taraflarının olduğunu az da olsa savunanlar, mesela hırslı adamlar sayesinde dünyanın imar edildiğini söyleyenler de olmuştur. Ben böyle düşünmeyenlerdenim! Dünyayı imar etmek için hırslı olmaya gerek yoktur, yapılan işi, güzel ve yerli yerince yapmak hem yeterlidir, hem de marifettir. Bütün canlıların yararlanacağı şekilde Dünyayı imar etmek, insanî bir anlayıştır ve elbette ki güzeldir, bu niyetle yapılan işlerde hırs olmaz, bilakis akıl olur, irade olur, kararlılık olur, iyi işler başarmaktan dolayı da mutluluk duyulur. Söz buraya gelmişken, herhalde şunu da söylemek gerekir diye düşünmekteyim; kararlı olmak, hırslı olmak demek değildir, belki de anlamlar arasında bir kargaşa vardır! Kaldı ki hırsta, başkalarına hak tanımama gibi gizli bir bencillik vardır. Bu bakımdan hırslı kişilerin, dünyayı imar etmeleri oldukça uzak görünmektedir. Hırs için bir şeye aşırı düşkünlük desek, bu da farklı bir durumdur. Mala, mülke aşırı düşkünlük, başkalarını umursamamak hırstır ve kötü bir huydur. Ancak, insanları ve diğer canlıları muhtemel olumsuzluklardan korumak için gösterilen aşırı ilgi ihtirasın diğer anlamı olan düşkünlüktür, korumacılıktır, bilinen anlamda yani mal-mülk ve makam-mevki anlamındaki hırs değildir, çünkü burada kişisellik, yani bencillik yoktur, aksine gelebilecek zararlardan onları koruma gibi bir iyi huy vardır. Mesela Kur’an-ı Kerim’de geçen, Peygamberimizin, ümmetine karşı haris oluğu ifadesi, onun ümmetine aşırı düşkünlüğü anlamında bir örnektir. İyilik yapma konusunda çok fazla istekli olan ve iyiliklerini artırmak için olağanüstü çaba gösteren ve bu alanda başarılı olmak için çalışan, daha fazla iyilikte bulunabilmek için gecesini gündüzüne katan kişilerde görülen azmin adına da hırs denilmemeli, belki aşırı fedakârlık denilmelidir. Çünkü burada da kişinin çabası kendisi için değil, insanların mutluluğu içindir veya bu gayret, çevrede ve toplumda oluşacak muhtemel olumsuzlukları önlemeye yöneliktir. İş, belirli bir yere geldiğinde, kişi kendisini de düşünebilir, düşünmelidir de ama bunun bir ölçüsü olmalıdır, vardır da. Kendisini düşünürken ortak imkânlardan başkalarını mahrum yani yoksun bırakmak, onların haklarını kendisi kullanmak, ya da diğerlerinin haklarını da kullanmaya istekli olmak ve bu yönde kurgular oluşturmak hırstır. Gazali hırsı; başkalarının elindekine göz dikmek olarak tarif etmiştir ki; bu çok daha korkunç bir durumdur. Çok üzücüdür ki, bu olumsuz duruma düşenler bugün, belki de her zamankinden daha fazlasıyla vardır! Toplumda insanlar, haksız mal-mülk edinme, makam ve mevki elde etme konularında hırslı olmaktan ne kadar uzak dururlarsa, kendileri de çevreleri de o kadar rahat ederler ve huzur bulurlar, birbirlerine karşı saygınlık kazınırlar. Hırs, bir çeşit hastalıktır ve buna müptela olanlar, bu dertten kurtulmalı demeyeceğim kurtarılmalıdırlar, çünkü hırslı olmak bataklığa düşmek gibidir, onlar kendilerini kurtaramazlar, bu yüzden kurtarılmalıdırlar! Onların kurtarılması demek, toplumun da olası facialardan kurtarılması demektir. Bu durumda olanlara başta çevreleri ilgi göstermeli ve onlara yardımcı olmalıdırlar. Kontrol altına alınmayan hırs, insanın mayasını bozar, ahlâkını kötü yapar. Kötü huylu insanlar üstün medeniyet kuramazlar, bunun örneği yoktur. Bir medeniyet kuramayan toplumlar, büyük toplum olamazlar, olsa olsa başkalarını taklit ederler, böyle olunca da o toplum kendisi olmaz.Bugüne kadar hırstan fayda görüldüğüne dair örnek bulmak bir tarafa, bu konuda olumlu yorum yapıldığı dahi görülmüş değildir. Sosyal dayanışmayı ortadan kaldıran, adaletsizlik getiren davranışların ve adaletsizliğin getirdiği olumsuzlukların birçoğunda, hatta tamamına yakınında, toplumsal bir dert olan kan davalarının getirdiği acıların gerisinde, kırılmalarda, küskünlüklerde nerede ki hepsinin arkasında insanların doyumsuzlukları yani hırsları vardır.Birçok haksızlığın ve kötülüğün arkasındaki olumsuzlukların sebebi, adamın başını döndüren hırstır. “Hırs adamın gözünü kör, kulağını sağır eder!” diye boşuna söylenmemiştir.