Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temsilcisi

Herakleitos’un düşünce ile davranışlarını özleştiren bir düşünür olduğu kabul edilir. İşte Ünlü düşünür Herakleitos belki bu nedenle insanın “anlamak” üzer yaratıldığını söyler. Aslında bu ifade Kutsal kitapta “Bilmek üzere yaratılmış olduğumuz” ikazının değişik bir söyleyiş biçimidir. Yaratıcı bilinmek üzere yarattıklarını elbette bilmekten ve anlamaktan uzak tutamazdı. Yaratıklarını bilmek ve anlamak yetisiyle donatmış olmadır. İnsanın bilgiyi edinme biçimleri üzerine sözler kaleme almış olan ünlü düşünür; bilgiyi, başkasından öğrenebileceğimizi, kişisel deneyimleme yoluyla edinebileceğimizi veya kendi içimizden devşirebileceğimizi ifade eder. Bu nedenle bilginin kaynağının otorite yoluyla, duyular yoluyla, içe yönelme yoluyla vs öğrenebileceğimizi vazeder.  Otorite ise bize bilmemizi ve anlamamızı sürekli isteyen ve vah yeden tanrıdır. Çünkü kâinat sürekli değişim ve gelişim içindedir. Herakleitos, İnsanoğlunun bunu; en büyük kitabım dediği kâinatı gözlemleyerek, okuyarak, anlayarak, sırrını çözerek kavramasını ister. Doğanın insanla konuştuğunu iddia eden ilk çağ düşünürü düşünceleri ile günümüzde bile tartışılan anlaşılmaya çalışılan iz bırakmış bir şahsiyet.

Doğanın insanla konuştuğu iddiasını hayatla ilişkilendirerek görmemizi sağlayan önemli bir eserde Herman Hesse’nin klasik olmuş Siddhartha isimli romanıdır. O romanda bilmenin ve anlamanın yöntemleri konusunda sayısız nakil örnekler verilirken sonuç olarak ırmak en büyük öğretmen olarak işaret edilir. Sanki bu yönüyle roman hem kutsal kitaplarda işaret edilen en büyük kitabın doğru okunmasını ve hem de bu düşünürün sözlerini hayatla şerh eden kıymetli bir eser olarak gözükür bana.

Tabiatta denge ve tutarlılığın ürettiği anlamı tartışmanın yersiz olduğunu düşünüyorum. Tutarlılık yalnızla canlılar için değil tüm yaratılmışlar için varlığın önemli bir göstergesidir.  Bizler varlıkları tanımlarken işte bu süreklilik içindeki denge ve tutarlılıklarına bakarak anlamlandırırız. Mesela toprak kendi özelliğini bozmadan toprak olarak varlığını süreklilik içinde koruyarak sürdürdüğü sürece onu toprak olarak tanımlarız. Eğer toprak, toprak olma özelliğini tutarlılıkla korumayarak sürdüremez havada uçmaya kalkarsa onu artık toprak olarak değerlendirmeyerek “toz”  diye isimlendiririz.

Biz Türkler canlılar âleminin yapı taşlarının esası “Gen” tanımından önce “Maya” ve “Süt”le ilişkilendirerek insanoğlunun mayası ve sütü (helal beslenme de diyebilirsiniz buna) bir bozukluk yoksa adam gibi adam olarak görerek onu takdir eder saygı duyarız. Şayet kişioğlunun hayatında dengesizlik ve tutarsızlıklar görürsek onun sebepleri üzerine kafa yorar onu anlamaya çalışarak sebeplere atıfta yaparak soydan geliyorsa “mayası bozuk” veya kanında bir değişme olmuşsa “kanı bozuk” beslenme kaynaklarından dengesizliğin doğduğunu düşünürsek “sütü bozuk” diye niteleriz. Böylelerini çeşitli davranışlarından ötürü ölçüsüz, tutarsız, dengesiz bulduğumuzdan adam ve insan olarak görmediğimizi ifade ederek eski Türkçenin ‘çaşıt[1]’ın günümüz söyleşiyle tanımlayarak “Bir çeşit adam” diye farklılığına, denge ve tutarsızlığına dikkat çekeriz.

Tutarlı, Dengeli davranışlar sergileyen kişileri adam, insan tanımlaması yaparken dengeden sapanlara farklı tanımlamalar yaparız. İnsanın fıtratı itibariyle iyiliği emretmek, kötülüğü nehyetmek (emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i anil münker) üzere yaratıldığını düşündüğümüzden kötülükten yana düşünce ve fiil ortaya koyanlara dengeden sapma olarak görerek sapkın olarak tanımlarız. Sapık kelimesi dengeli davranış sergilemeyenler için kullandığımız böyle bir kelimedir. İnsan, hayvan veya herhangi bir canlıyı sebepsiz yere ortadan kaldıranlara adam, insan demeyiz “Katil”, “Cani”, “Cellat”, “Gaddar”  deriz. 

Bazı ağaçlar havalar soğuyunca yapraklarını dökerler ve kendilerini korumaya alırlar. Kış yaklaşınca eğer bir kaysı ağacı yapraklarını dökmüyorsa onun fıtratına aykırı bir davranış tutarsızlık ve dengesizlik örneği olduğu için ona kaysı ağacı diyemeyiz. Bu özellikler işte onları bir sınıfa dâhil etmemize yarayan veriler sunar bize.

Arı bal yapmak için yaratılmış olan ucan böceğe verdiğimiz bir isimdir. Her uçan böceğe arı demeyiz. Bal yapma ilmi sırrı ona verilmiştir. Her çiçekten usareler toplayıp bal yapamıyorsa ona arı demeyiz, diyemeyiz. Zira arı bal yapar. Arıların bal yapabilmesi için kovandaki her birey arının aynı vasıf üzere dengeli, tutarlı, ölçülü davranışlar sergilemelerini beklerler. Ortak çabayı bala çevirebilmek ancak bu ölçü, denge ve tutarlılıkla mümkündür. Arı kovanına her ne gaye ile girerseniz girin bal yapmak zorundasınız. Bal yapamıyorsanız kovanı terk etmek zorunda kalırsınız. Arı kovanında sinek olmak size itibar sağlamaz.

İnsan anlamaya, bilmeye ve tanımaya odaklı olarak bu fıtrat üzere yaratılmıştır. Lakin âlemi kendinden ibaret sananlar kimseyi anlamaz, bilmez ve tanımazlar.

Köpekte canlı yaratılmışların içinde dengeli, tutarlı ve ölçülü davranışı ve alışkanlıkları olan bir hayvandır. İnsanlara da çok yakın dururlar. Hatta onları bazı durumlarda korurlar. Ama insandaki özelliklerin hiçbir köpekte yine köpekteki özelliklerin hiçbirisi de insanda yoktur. Sanırım sadakat dışında.

Tanımadıklarına havlayanların köpekler olduğunu da söyleyen yine Herakleitos’tur.  Biz demiyoruz çağlar öncesinden önemli bir düşünür söylüyor.

Kaynak: http://www.akalemler.com/