semra-meral11@hotmail.com

Taşıdığı ismin hususiyeti ile ters düşmemeyi şiar; soy ismiyle müsemma bir ömür sürmeyi düstur edinmiş ‘bir yazar, bir münevver’ dir bizim Seyfettin Ömer…
Cahit Sıtkı’nın ‘ortası’ dediği (35+1) otuz altı yıllık kısacık ömrüne, yüz kırk şah-eser inşa eden; bir baş usta, bir ser-mimardır bizim Seyfettin Ömer…
Sıradan olmayan disiplinli ve ilkeli şahsiyetiyle bir önder; bizzat Balkan Savaşlarına katılarak düşmanı rüyasında değil, topun namlusunda gören onurlu bir askerdir -babası gibi- bizim Seyfettin Ömer.
Roman türünün gölgesi altında sesi soluğu çıkmayan hikâyemizin-öykümüzün kurucu lideri, bir otorite ismidir bizim Seyfettin Ömer…
Dünya edebiyatında ‘olay hikâyesi’ olarak adlandırılan Mapasan tarzının edebiyatımızdaki en büyük temsilcisi, ‘Genç Kalemler’ gibi idealist bir derginin ‘gür sesi’dir, bizim Seyfettin Ömer…
Evet dediğimiz gibi, çok kısa da olsa, soy ismiyle müsemma bir ömür sürmüş ve sanki soy ismi ile ters düşmemek için ‘dinin kılıcı’ olmaya ahdetmiş ve sanki hak, hukuk ve hakkaniyeti temsil etmeye azmetmiştir bizim Seyfettin Ömer…
Bir adalet timsali, bir hakkaniyet erbabı ikinci İslâm Halifesi Ömer-ül Faruk’un ismini taşımak o/nur/u/nu yaşarken; zerre kadar gölge düşmesin titizliği sarmış olmalı ki dört yanını da; ondan o kadar güzel olmuştur hikâyeleri ve ondan o kadar özel olmuş şüphesiz çoğu başkahramanları…
Ve işte ondan hem ‘Ömer’in hakkını vermiş, hem de Seyfettin’in…
Ve işte ondan efendim; ‘yapıcı bir tenkid mektebi’ olma ilkesi ile yola çıkan Poetik-Haber’e, Ömer Seyfettinimizle başlamak bahtiyarlığı taht kurdurdu, bizim bahtımıza da…
Ömer Seyfetin’imiz…
Hani şu su gibi berrak ve bir o kadar akıcı sözü ile bir edip; ateş gibi yakıcı özüyle bir hatip olan Ömer Seyfettin’imiz…
Hani şu sözü, hiç mi hiç eğip bükmeyen; okurunu hiç mi hiç yormayan Ömer Seyfettin’imiz
Hani şu, eserlerini anlatmak için yeni bir açılıma, yeni bir açıklamaya yer vermeksizin, ‘leb’ demesinden okuyucularının hemen ‘leblebi’yi anlayıverdiği samimi ve sade, içli ve içten bir anlatıma sahip olan Ömer Seyfettin’imiz…
Olayı; yer tasvirleri ile bir kabaca söylemi ile ‘çevre düzenlemesi’ ile kapatmayan, abartmayan Ömer Seyfettin’imiz…
Kişi veya kişileri, duygu sağanağına tutmayan veya tabiri caizse âdeta ‘bir tahlil raporu’na boğmayacak kadar bir kelâm erbabı olan Ömer Seyfetinimiz…
Basit, sıradan, olağan şeyler O’nu ilgilendirmeyip günlük hayatın içinde akıp gitmesine müsaade ederken; içlerinden çekip çıkarması gerekenlerde bile ahlaki- milli-yerli bir değer yüklemesini çok iyi bilen bir sosyolog, bir düşünür, bir münevver olan Ömer Seyfettin’imiz…
Toplumun aksak yanlarını ustalıkla anlatan, püf noktaları gözden kaçırmayan bir ressam gibi titizliği seçen Ömer Seyfetin’imiz…
Taraflar arası müsabakaları çok iyi idare eden ‘bir hakem’ gibi tarafsız olan Ömer Seyfettin’imiz…
O günkü şartlar gereğince, oldukça yalın bir dil ve şatafatsız bir üslûba ve de hikâyelerindeki olayı döndürüp dolaştırmamasına rağmen; düğümü en belirleyici noktada atıp, sonucu da en alıcı, en vurgulayıcı bir biçimde tamamlayarak okuyucusuna; ‘iyiye minnet, kötüye lanet okutmak’ta fevkâlade bir başarı sergileyen Ömer Seyfettin’imiz…
[Hakkaniyeti ‘panter’e değil, ‘kantar’a bırak/ S.M.]an ve güçlüyü değil, haklı’yı kazandırarak; okuyucuya rahat bir nefes aldıran ‘bir hâkim gibi’ hukuku işleten Ömer Seyfetinimiz…
Onun başkahramanları birer Ömer Seyfettin olarak selamlarken bizi; –çünkü hemen hemen her yazar eserinin bir parça başkahramanı değil mi ki?– Biz bağrımıza basarken bu erdem erbabı yiğitleri; O, birer fazilet timsali kahramanlarını göklere çıkarmadıkça rahat eder mi ki?
O’nun yüreği; vicdansızı, insafsızı, şefkatsizi, saffetsizi; kötüyü, yanlışı, çirkini yerin dibine batırmadıkça susar mı ki?..
Hikâyelerinde devletimizin bekasını; milletimizin refahını işlemiş olan bu mümtaz duayenimiz vefat edeli seksen’e bir kalmış olmasına rağmen ‘Acaba hakkı lâyıkıyla teslim edilmiş mi?’ diye düşünmemizin zamanı çoktan geldi de geçti desek, acaba haksız mıyız ki?
Asla bir mağdur değilse de, ahbap çavuş ilişkileri ile göklere çıkarılan kırık-dökük yazılarla, alık-çalık şiirlerin havada uçuştuğu bir dönemde isteyerek veya istemeyerek hafızalardaki yeri belirsizleştirilmeye çalışılan isimlerden biri de bizim Ömer Seyfettin değil mi ki?..
Peki, “böylesi bir değeri, bırakalım göklere çıkarmayı, ‘hikâyelerinin som altından tahtı’nı iade edelim yeter…” desek haksız mıyız ki?..