sn

sn2

tahir@tahirturan.net
”Oğul… Anayurttan ayrılalı yıllar geçti. Deli rüzgârlar önünde oradan oraya savrulduk. Beylik otağını kurduğumuz şu yaylalar, artık son durağımız, son konağımız olsun. Oğuz’un yurtlarına diktiğimiz ağaçların kökleri kara yerin derinliklerine, dalları gökyüzünün yüceliklerine uzansın. Ak-boz atlara binip yağı üstüne yel gibi vardıkta Kadir Tanrı gözü pek yiğitlerimizi korusun. Göğsü kaba yerli kara dağlar gibi duran erlerimiz ile kır çiçekleri gibi saf ve temiz, ak yüzlü, ala gözlü kızlarımız kutlu Kayı Boyumuza gürbüz evlatlar versinler. Altın başlı otağlarımız Domaniç yaylasını bürüsün.”
Böyle dua eder Hayme Ana, oğlu Ertuğrul’a… Devlet Ana’dır O… Cihan devletinin anası, yiğit Türk kadınının sembolü… Göçebe hayata noktayı koymuş, heybetli bir çınarın tohumlarını ekmiş Domaniç’te. Bu sebepledir ki Domaniç, ulu ağaçları ve kahraman kadınları ile anılır tarihte…
Osmanlı Devlet Yönetiminde Kadının Rolü, Domaniç’te Başlar…
Osmanlı’da kadına verilen önem, bilindik kaynaklarda Hayme Ana’ya kadar uzanır. Öyle ki; Orta Asya çöllerinden Anadolu topraklarına kadar uzanan göç hareketine son vermeyi dilemiştir Devlet Ana… Eski Türkçede “Çadır” anlamına gelen “Hayme”, dört yüz çadırlık bir beyliğin önderliğini ifade eder.
Ankara’nın batısındaki son obalarında eşi Gündüz Alp’i (bazı kaynaklarda Süleyman Şah olarak geçer) kaybettikten sonra, Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından Söğüt ve Domaniç’in tahsis edilmesiyle bu bölgeye son göçü organize etmiş, “ana” içgüdüsü ile yerleşik hayata bu gölgede geçme konusunda etkili olmuştur. Bu durum, kadının anaç yapısı ile doğrudan etkili olup, “yuvayı dişi kuş yapar” atasözünü doğrular bir nitelik de kazanmıştır. Nitekim Osmanlı payitahtı süresince valide sultanların devlet üzerindeki etkisi Hayme Ana kaynaklı olmakla beraber, Osmanlı tarihi boyunca kadına verilen değerin de ciddi bir yansıması olmuştur.
Domaniç yöresi bugün bile bu hassasiyeti taşır haldedir. Zira bölge ekonomisinde kadınların katkıları yadsınamayacak düzeyde…
Domaniç’in Bağrından Çıkan Çınardan, Cihan Devletine…
Osmanoğulları Söğüt ve Domaniç’i mekân edinip obalarını burada kurduktan sonra bereketli toprakları tarım ve hayvancılıkta etkin kullanmış, atlı-oklu savaş teknikleri üzerine ciddi talimleri bu coğrafyada gerçekleştirmiş, dörtsüz çadırlık bir obadan cihan devletine uzanan yolun taşlarını burada döşemişlerdir.
Osman Bey’in, Şeyh Edebali tarafından devlet kurmakla müjdelenen o bilindik rüyasındaki gibi; heybetli ağaçları ile de bilinir Domaniç… Yeşil Domaniç derler yöreye. Sayılabilen kısmıyla 1200 yaşında karaçamlar görürsünüz florasında. Aynı ortamda üç farklı ağacın (Çam, Senaver, Kayın) yetiştiği ender coğrafyalardan olan Domaniç’te kuruluşa şahitlik etmiş canlıların varlığını hala hissedebilirsiniz… Korur, kollar yöre insanı bu ağaçları. Hürmet eder geçmişine ve hatırasına…
Domurköy’deki “Mızıkçamı” da bu ağaçlardan bir tanesi… Hayme Ana’nın torunu Osman’ı, bu ağaca kurduğu beşikte büyüttüğü rivayet edilir. Osman Bey’in rüyasındaki göğsünden çıkan ağaca benzetilir bu çam… Osmanlı’nın büyümesini temsilen doğup, büyüyüp, olgunlaşıp, ömrünü tamamladığında yıkılıvermiştir olduğu yere. Doğanın gücüne dayanamamıştır belki ama doğanın yıpratıcı etkilerinden korumak adına sahip çıkılmıştır ulu gövdesine… Osmanlı’ya sahip çıkma içgüdüsünün bir yansımasıdır bu. Kim bilir? Belki de Hayme Ana’ya ve Osman Bey’e sahip çıkma duygusundandır…
Tarihine ve Değerlerine Sahip Çıkar Domaniç’li…
Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul’u aldıktan sonra şehrin Müslüman nüfusunu arttırmak amacıyla ata toprağına bir haber salar. Der ki; “…gelin, size toprak vereyim, mülk edinin buradan. Yerleşin İstanbul’a, ne isterseniz Osmanlı’dan…” Meclisi toplar yörenin ileri gelenleri… Nazikçe reddederler padişahın talebini; “Biz dağda doğduk, darda ölemeyiz…”
Tarihine ve değerlerine sahip çıkma bilincidir bu. Bugün bile aynıdır bakış açısı; dev sanayicilere, hayvanlarını otlattıkları meraları vermez, o arazilere fabrika kurdurmaz yöre insanı.
Kuruluştan Kurtuluşa, Domaniç’li Yiğit Türk Kadını…
Hayme Ana’nın yiğitliği tarih boyunca Domaniç’te hâkim olmuştur… Ulu ağaçları kadar, yiğit kadınları ile de anılır Domaniç…
Kurtuluş savaşı sırasında İnegöl’de askerlik yapan oğlunun Yunan askerine yardım ve yataklık ettiğini öğrendikten sonra, kocasının beylik silahını kuşanıp, atına atladığı gibi soluğu İnegöl’de alan, oğlunu sorgusuz sualsiz tek kurşunla yere serdikten sonra arkasına bakmadan geri dönen Domaniç’li Habibe, yiğit Türk kadınının benzersiz bir efsanesidir.
Bir başka kahraman Türk kadını Şukufe Nihal, 1940’lı yıllarda bu efsaneyi duyar duymaz Domaniç’li Habibe’yi bulmak için yollara koyulmuş, yaşadığı bu serüveni de “Domaniç Dağlarının Yolcusu” adıyla kaleme almıştır. 2006 yılında “Yüz temel eser” listesine alınan bu kitap, 1946 yılında “Unutulan Sır/Domaniç Yolcusu” adıyla filmleştirilerek Türk sinemasının ilkleri arasına girmiştir.
Hayme Ana’dan Habibe Hatun’a, kahraman analar tükenmez kuruluşun toprağında.

Her yıl Eylül ayının ilk haftasında, Çarşamba köyündeki türbesinde “Hayme Ana’yı Anma ve Göç Şenlikleri” düzenlenmektedir. Yöre insanı Ana’sına dua eder, ruhuna etli pilav dağıtır tam 730 yıldır. Atlı okçular Kayı’yı canlandırır, ata sporları icra edilir, Kayı’nın çadır kurduğu çayırlarda…
Eğer yolunuz bir gün Domaniç dağlarına düşerse, bereketli kuruluş toprağında mutlaka mola verin, bir soluklanın. Hayme Ana’nın ayranını, Habibe Hatun’un gözlemesini mutlaka tadın. Anadolu’nun bağrında yiğit “Ana” dolu yöre sizleri bekliyor…