Kâinatın yaratıcısı, her şeyin sahibi, hâkimi, mâliki, terbiye edicisi, koruyucusu, yardımcısı, nimet ve rızık vereni Allahü teâlânın, sadece insanoğluna akıl ile birlikte ihsan ettiği en büyük nimet: Kelime’dir, söz’dür!..
Kelime; harf vasıtasıyla mânâyı yüklenen ve geleceğe taşıyan madde’dir!..
İnsan olma vasfının ve insanlık hüviyetinin temsilcisi, belirleyicisidir! ..
Öğrenilmesiyle, uğruna ‘köle’ olunan tek insânî varlıktır!..
“Kelime-i ihlâs, kelime-i tevhîd, kelime-i takvâ, kelime-i semeret-ül-Cennet veya kelime-i tayyibe” denilen, “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah” mübârek sözünün ismi onunla ifade bulur!..
Müslüman olarak îmânımızın ilk şartı olan “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh” mübârek sözüne verilen ad “Kelime-i şehâdet”tir !..
Ve…Allahü teâlânın ismini yüceltmek ve O’nun rızâsını kazanmak için gayret etmeyi ifade ettiğimiz “İ’lâ-yı kelîmetullah”, onunla söylenir!..
Arzularımızı, heyecanlarımızı, sevinçlerimizi, sıkıntılarımızı..hep onunla iletir, onun vasıtasıyla huzur ararız!
Kelime, içimizi-dışımızı, kalbimizi-beynimizi bütün hesaplarıyla ortaya döken, ayıklayan, sergileyen kıymetinin üstünlüğü bakımından müthiş varlık, nimet üstü bir nimettir!
Bakıyorum da, buna “sözcük” diye bir mânâ uydurmuşlar: Yazık!..
İlhan Ayverdi’nin hazırladığı Misalli Büyük Türkçe Sözlük’ün 1126’ıncı sayfasında,”Söz” karşılığında şöyle yazılıdır: “(Eski Türk. söz) Ağızdan çıkan, bir veya daha çok heceden meydana gelen kelime veya kelime dizisi”dir.
Peki; söz, “bir veya daha çok heceden meydana gelen kelime veya kelime dizisi” ise, nasıl oluyor da, buna, Türkçemizde küçültme / küçüklük ifade eden -ses uyumuna göre- bir (-cük) takısı ekliyor ve onu, “kelime” karşılığında kullanıyorlar?
Şimdi; bu ‘küçük söz’e, kelime mi diyeceğiz? Olur mu böyle şey?
Elbette ki, bu kelimeye, bu takı eklenebilir fakat onun karşılığı ‘kelime’ olmaz ve bunun, ilmî hiçbir îzahı bulunmadığı gibi, kültür tahribatı bakımından da çok fecî hâllere sebebiyet verir.
Yukarıda, dînimiz ile ilgili deyimlerin hiçbirini “sözcük” denilen kelime ile söylememiz mümkün değildir. Demek ki, işin millî olduğu kadar bir de dînî cephesi bulunmaktadır.
Kelime karşılığında, dilimize, Farsça’dan geçen bir de ‘lâf’ kelimesi vardır.Bunlar, bâzen aynı mânâda kullanılıyorsa da, bâzen farklı yerlerde kullanılmaktadır.
Meselâ;”Filânca kız ile filânca delikanlının lâfını kestiler!” ile, “Filânca kız ile filânca delikanlının sözünü kestiler!” çok farklıdır.
Bir konuşma örneği:
-Beğendiniz mi?
-Beğenmek de ne kelime!..
Yûnus Emre diyor ki:
“Mûsâ Peygamber ile binbir kelime kıldum
Îsâ Peygamber ile göklere çıkan benem”
Millet’e, ‘ulus’ diyorlar!..
Neymiş? Millet, Arapça’ymış! Peki; ulus nece? Cevap: Moğolca!..
Moğolca “ulus”a, F(ı)ransızca bir (-el) takısı eklemişler ve buna, millî karşılığı olarak “ulus-al” demişler! Ve bir de, bunun için ne demişler, elbette biliyorsunuz! Öz-Türkçe!..
Yâni, bir kısmı Moğolca, diğer kısmı ise F(ı)ransızca olacak ammâ, bunları birleştirince Türkçe bile değil, hem de öz-Türkçe olacak!..Ne zekâ!..
“Hava alanına (millîlerimizi) karşılamaya gittik” cümlesi yerine, “Hava alanına (ulusallarımızı) karşılamaya gittik” diyeceksiniz, öyle mi?..Gülmezler mi insana!..
Seneler önce, bir reklâmda duymuştum: “Haydi millet, sucuklar hazır!..”
Şimdi de hep beraber tekrarlayalım. Fakat başka türlü: “Haydi ulus, sucuklar hazır!”
Olmaz!..Olmaz!..Olmaz!..
Cenâze namazı kılmaya başlarken de, hoca efendiler: “Er kişi / hâtûn kişi niyetine… ” sözü yerine,”Er (birey) / hâtûn (birey) niyetine…” demeye başlarlarsa, sakın şaşırmayınız!..
Dünyada, “bir-ey” ve buna bağlı olarak uydurulan “bir-ey-sel” kadar ‘yalancı ve ucûbe’ bir kelime görülmemiştir. Sanki başka kelimemiz yokmuş gibi, bunu, Türkçemizin başına musallat ettiler!
Türkçemiz, bu hususta, o kadar zengindir ki , “kişi, zat, şahıs ve fert” kelimelerimiz vardır. Hem de, hem birbirlerinin yerlerine kullanılabiliyorlar hem de yerine göre ayrı ayrı!..
Meselâ; Ziya Paşa’mız, bir terkîb-i bend’inde şöyle diyor:
“Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde”
Ne hârika bir örgü değil mi? Hem “kişi” hem de “şahıs” aynı beyitte kullanılmıştır. “Lâf” ve “eser” gibi iki işlek kelime de cabası!..
Söz Üstâd’ımız Yûnus Emre ne güzel söylemiş:
“Kişi bile söz demini
Dimeye sözün kemini
Bu cihan cehennemini
Sekiz uçmağ ide bir söz”
” Sözün demi…”, her güzelliğin başlangıcıdır!..