hasanakarhocamiz

Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

“Değerli Lütfi SEZEN Hocama saygı ile”

“Dr. Lütfi SEZEN Armağanı” adını taşıyan vefa eseri, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Ali Fuat ARICI tarafından hazırlanarak PEGEM Yayınları arasında yayınlandı. Dr. Lütfi Sezen Hocamızın yetiştirdiği öğrencilerinden biri olan Doç. Dr. Ali Fuat ARICI Hocamıza –bize de yer verdiği-bu vefalı çalışmasından dolayı tebrik ve teşekkürlerimi sunuyorum.
2016 Eylül’ünde gün yüzüne çıkan eserde dört bölüm mevcut. Birinci bölümde: Aile ve arkadaşları ile öğrencilerinin dilinden Lütfi Sezen; ikinci bölümde: Makaleleri, konferansları, bildirileri ve yayına hazır araştırmaları; üçüncü bölümde; Hatıralarından örnekler; dördüncü bölümde de: Yurt içinde ve dışında katıldığı etkinlikler fotoğraflarla birlikte yer alıyor.
Eserin üçüncü sayfasında Atatürk Üniversitesi Araştırma Görevlisi Fatma Albayrak tarafından “Halk Bilimine Büyük Hizmetler Veren Dr. Lütfi Sezen Hocamız İle Röportaj” başlığıyla bir yazı oldukça dikkatimi çekti. Hocamız yedi yıl görev yaptığı Tokat Gazi Osman Paşa Lisesi’nden ayrılırken kendisine bir veda yemeği veriliyor. Burada okul Müdürü Hamdi Gökalp Bey bakın ne demiş:
“Bizim okulumuzun direği çöktü. Yani arkadaşlar arasında uyum sağlayan, dirlik, düzene katkısı olan bir arkadaşımızın gitmesiyle bunun devam etmemesi endişesini duyuyorum.”
Evet, Lütfi Sezen Hocamız buydu işte. Hayata, insanlara ve çok değer verdiği öğrencilerine daima iyimser gözlerle bakan bir eğitimci. Aynı yazıda şahsımdan da bahsetmiş, kendisine minnettarım.
Bu değerli eserin 108-110 sayfalarına yukarıdaki başlıkla konulan yazımı aynen aktarıyorum:
Lütfi Sezen Hocamız 1971-1972 Öğretim yılında Tokat Gazi Osman Paşa Lisesi’nde göreve başladığında ben aynı okulun ortaokul son sınıfındaydım. Okul, öğretmen ve öğrenci sayısı bakımından oldukça fazlaydı. Çünkü şehrin tek ortaokulu ve lisesiydi. Onu ancak uzaktan tanıma imkânına sahip olduk.
1975-1976 Öğretim yılında lisede edebiyat bölümünü seçtiğimde dersimize Lütfi Sezen Bey gelmeye başladı. Ayrıca sınıf öğretmenliğimizi de üstlenmişti. Dolayısıyla asıl tanıma ve tanışıklık o yıl gerçekleşti. Oldukça sessiz, sakin beyefendi kişiliği anlattığı dersiyle örtüşüyordu. Diyebilirim ki Edebiyat dersini ola daha fazla sevdik. Zira bilgisi ve anlatımı bütün sınıfı tatmin ediyordu. Bugün pek çok lise öğrencisine ağır geleceğini tahmin ettiğimiz Nihat Sami Banarlı’nın Türk Edebiyatı kitabını takip ediyorduk.
Rehberlik derslerinde, ders gereği bilinmeyenlerimizi daima babacan tavrı ve sözleriyle paylaşmış, hemen her öğrencinin kalbinde güzel bir taht kurmuştu. Hani velilerimiz ve diğer sınıflardaki arkadaşlarımız sorsalar ya: ”Gençler, hocanızı nasıl buluyorsunuz? Emininim ki hep bir ağızdan ,çok seviyoruz” diye cevaplandırırdık.
Hocamızın kalın çerçeveli, renkli gözlüklerin arkasında daima gülen gözleri ve kalbinin dışa yansıdığı apaçık belli, tebessüm eden bir yüzü vardı. Tebessümü sanki yüzünün biz öğrencilere ikram edilen bir sadakasıydı. 1979 yılında öğretmenlik mesleğime başladığım hocamın memleketi Erzurum’da bu izleri taşımaya çalıştım. Çünkü hocamızın gülümsemesi bize her zaman bir güven, bir başarıyı yükseltme mesajı gibi geliyordu. Çoğu kez ben de onun o gülümsemesi karşısında ölçümü kaçırmadan yüzüne gülerek bakar, selamlaşırcasına karşılık vermeye çalışırdım sanki.
Hatıralarımızın olmaması mümkün mü? Bunlardan birini aktarayım: Edebiyat bölümünde olduğumuz için ders saati zaten fazlaydı. Bu yüzden hemen her gün bize dersi vardı. Siyasi dönemlerin en çalkantılı günlerini yaşıyorduk. Sağ-sol diye bugün bile hâlâ mana veremediğimiz yıllarda sınıfta bile, arkadaşlığı bırakmış ikiye bölünmüştük. Öyle ki ders kitabımızda yer alan yazar ve şairleri de sağcı, solcu diye neredeyse akıl almaz bir şekilde sınıflandırmıştık. Edebiyatta konu Tevfik Fikret’e gelmiş, hocamız da Fikret’i hazırlayıp, derste sunma ödevini bana vermişti. Bize göre FİKRET, Sultan Abdülhamit’e karşı geldiği için karşı sınıfta yer almalıydı herhalde ben de derste onu eleştirmeli, fikrimi apaçık ortaya koymalıydım. Konuyu sınıf tahtası önünde anlatırken sözlerimin arasına: “Tevfik Fikret, çok korkak bir şairdi” deyince sınıfta bir kıyamet koptu .Hocam da beni o sessiz duruşunun ötesinde ortamın dengesini de düşünerek “Sus, Tevfik Fikret korkak değildir, otur yerine bakayım Hasan” uyarısıyla bir güzel azarladı.
Biz mezun olduktan sonra da hocamızla irtibatımız hiç kopmadı. O,1978 yılında Tokat GOP Lisesi’nden ayrılarak Erzurum Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsü’ne gittiğinde ben Konya Selçuk Eğitim Enstitüsü’ne devam ediyordum. Ama Tokat’a her gelişimde bana edebiyatı sevdiren ve aynı branşı seçmemde büyük etkisi olan hocamı ziyaret etmeyi ihmal etmedim.
1990’lı yıllarda hocamı tesadüfen Tokat’ta görünce içim içime sığmadı. Vefasını göstermiş, yedi yıla yakın görev yaptığı şehrimize eşini, dostunu, öğrencilerini ziyarete gelmişti. Belediye parkında oturup uzunca bir sohbet yaptık. Bu buluşmanın sonrasında iletişimimiz -telefonla da olsa-hiç kopmadı.
2010 yılında ailesiyle birlikte Tokat’a davet ettiğimiz hocamız bizi kırmayıp şehrimize geldi. Pek çok arkadaşımızı da arayarak bir buluşma gerçekleştirdik. Eski günleri yâd ettik ayrıca hocamızı Salih Aktaş arkadaşımızla birlikte Tokat GÜNEŞ Televizyonu’nda “Kültür Sofrası Programı” na konuk ettik.
MEB’nın Erzurum’da düzenlediği bir seminer vesilesiyle 2013 yazında biz hocamızı Atatürk Üniversitesi’nde ziyaret ederek hasret giderdik. Şehri, sayesinde yıllar sonra bir kez daha gezdik. Hocamla en son, emeklilik sonrası 2015 yazında geldiği Tokat’ta çok sevdiği dostu, hemşerisi Şahistan Ceylan Ağabeyin evinde bir yemekte buluşma ve kültür ve sanat üzerine sohbet etme imkânımız oldu.
Artık Lütfi Sezen Hocamızı aramadan duramıyoruz. Sağ olsun o da bu değersiz öğrencisini unutmuyor. Bir bakıyorum telefonda hocam, yine bizi mahcup ediyor.
Evet, Lütfi Sezen Hocamız, kırk iki yıla ulaşan meslek hayatında Türk kültür ve sanatına kazandırdığı on iki eserle ve 2007 yılında Türk Folklor Araştırmaları Kurumu’nca ”Türk Kültürüne Hizmet Ödülü ”nü almaya hak kazanışıyla bize daima örnek oldu. Ancak bu süreçte çok yorulduğunu, zaman zaman alanında önünün kesildiğini, haksızlıklara uğradığını hatıralarında da yansıttığı gibi biliyoruz.
Ben, bütün bu olumsuzluklara rağmen hayatla mücadele etmesini bilen meslek ve memleket sevgisini kaybetmeyen, kendisinin bilgisinden ve şahsiyetinden derin feyz aldığım Lütfi Sezen Hocamın edebi kişiliğinin önünde saygı ile eğiliyorum.