1430

TOKATLI BİR HAKK ÂŞIĞI HACI RESÛL ESER ( ÂŞIK PÜRYÂNÎ )
Turgay Akarslan
Geçen asrın ilk yarısında dünyaya gelen aşığımız 1931 yılında Tokat’ın Arapören köyünde hayata merhaba der. Dertler, mihnetler, sıkıntılar ve yokluklar içerisinde geçen çocukluk ve gençlik yılları adeta onun ruh dünyasını nakış nakış işlemiştir. Tokat ve çevresinde mana ikliminin sultanlarından olmuş, tüm gönül erleri gibi ışığıyla her daim çevresini aydınlatmıştır. O kendi ifadesiyle bir halk aşığı değil Hakk aşığıdır. Tasavvuf ehli bir âşık olan Püryânî çileli yaşamında nefsi ayaklar altına almış, gönül dünyasında kine, nefrete, öfkeye asla yer vermemiş, sevgi diliyle herkesi kucaklamıştır. Hayatıyla ilgili bilgilere şiirlerinde de rastlamak mümkündür

Tarih bin dokuz yüz tam otuz birde
Emroldum annemden dünyaya geldim
Elendim de, çaputlara belendim
Emdim de sütünü cilâya geldim ifadeleriyle dünyaya geldiği tarihi bize bildirmektedir

Âşık Püryânî’nin babası Erzurum’un Olur, annesi ise o zaman Kars’a bağlı olan şu an ise Ardahan’ın Göle ilçesindendir. O, doğmadan babası Erzurum’daki Ermeni zulmünden kaçıp Tokat’ın Arapören köyüne yerleşmiştir. Bir dadaş evladı olan aşığımızı Püryânî yapacak olan hayat serencamı 1931’de Tokat’ın Arapören köyünde başlar, henüz bir yaşındayken annesini, yedi yaşında ise babasını kaybeden Âşık Püryânî iki kız, iki erkek kardeşiyle yapayalnız kalır, daha sonra yedi yaşında olan kız kardeşi Lalezar’ın da vefat etmesi onu derinden etkilemiştir. Bu kadar acının yanında bir de dünyaya geldiği andan itibaren annesinden geçen bir hastalık sebebiyle gözleri sadece küçük bir ışığa duyarlı görme yetisinden yoksundur. Yedi yaşında ise o ışığı da kaybetmiş ve tamamen karanlıklar içerinde kalmıştır. Sivas’ta ameliyat olmasına rağmen Sivas dönüşü zamanın imkânsızlıkları içerisinde dönüş yolunda gözleri toz ve topraktan enfeksiyon kapmış ve karanlık dünyası artık yalnızca gönül gözüyle aydınlanır hale gelmiştir. Bir dörtlüğünde bu durumunu şu dizlerle ifade etmiştir

Gözsüz idim böyle yalan dünyada
Ben bu kahrı çeke çeke büyüdüm
Şeyda bülbül gibi düştüm feryada
Gözyaşımı döke döke büyüdüm

Ne annem var idi ne de pederim
Öndersiz acaba nere giderim
Bildim böyle idi benim kaderim
Eğip boynum büke büke büyüdüm

Aşığımızın acılara zamansız merhaba deyişi sanki kaderin ona hazırladığı âşıklık mertebesine birer hazırlık gibidir.

Ben bu derdi çeke çeke
Çektiğim dertten usandım
Elin bağı gül, gülistan
Dikenli ottan usandım
Bakın feleğin işine
Neler getirdi başıma
Çekerim gelmez peşime
Yedeksiz attan usandım

Çektiği dert ve sıkıntıları bu şekilde ifade etmiş, derdin ve sıkıntının peşini bırakmadığını şiirlerinde dile getirmiştir. Acıların ilmek ilmek dokunduğu ve dört bir tarafının dertlerle örüldüğü çocukluk ve gençlik yıllarında onu asıl âşık yapacak ve Hakk âşığı mertebesine ulaştıracak olaylar da genç yaşında, on dört, on beş yaşlarında başına gelecektir. Akranları yavaş yavaş evlenmekte, düzenden, tertipten evliliğin güzelliklerinden bahsetmekte, Âşık Püryânî de tüm bunlara şahit olmaktadır. O da gönlünü yan köyde çevresinden duyduğu Aliye isimli bir genç kıza kaptırır. Evlenmek ister, fakat Püryânî’nin garibanlığı ve görme engelinden dolayı kızı vermezler, vermedikleri gibi küçümserler hor ve hakir görürler. İşte bu halet-i ruhiye içerisinde Âşık Püryânî bir sabah terler içinde ve cezbe halinde uyanır. Aslında bu hâl adeta bir mumun aleve dönüşmüş halidir. Aşkın kabına sığmaması ve taşmasıdır. O hâl gece rüyada Pîr elinden bade içmekle gerçekleşmiştir. Pîr ona; yan âşık hem de çok yan; ama bundan sonra halk için değil Hakk için yan. Çok yan, pür yan, o aşkı geç, Hakk’a gel der. Terler içerisinde uyanan Püryânî dilinde şiirler, kalbinde Hakk aşkıyla üç gün, bir hafta cezbe halinde dolaşır durur. Etrafındakiler anlayamazlar, bu hale bir anlam veremezler. Hocalara götürürler, okuturlar üfletirler ama bir çözüm bulamazlar. Âşık Püryânî mecazi aşktan ilahi aşka giden yolculuğun sonunda Hakk âşığı olmuştur artık. Ve mahlası da Pîr elinden bizzat kendisine takim edilmiştir. Henüz on dört on beş yaşlarında bu mertebeye ulaşmış ve kısa zamanda çevre köylerde de duyulan, davetlere, düğünlere çağrılan bir âşıktır artık. Mecazi aşktan ilahi aşka giden bu yolda Hakk’ı bulmuş, O’na yönelmiş ve O’nu diline tesbih edinmiştir. Şimdi tek Maşuk’u Allah Olmuştur. Aşağıdaki dizler bu durumu özetler mahiyettedir.

Seni arzuladı canım efendim
Heves ile arz eylerde gelirim
Sensiz geçmez bu dünyada bu günüm
Hakikat rahını sezer gelirim

Felek bizi etti dert değirmeni
Ancak sende ya Rab derdin dermanı
Önümüze geldi bahri ummanı
Sen izin verirsen yüzer gelirim

1960’lı yıllarda amcasının kızıyla evlenir ve hayatını anlattığı şiirinde evlilik bahsini şu dizlerle ifade eder
Hakka, hakikata böyle bağlandım
Sabır köşesinde, kaldım eğlendim
Yaşım otuz birdi bende evlendim
Belledim yeniden, ayana geldim

Âşık Püryânî evlendikten sonra köyde geçinemeyeceğini de düşünerek Tokat’a taşınır. Aslında köyü, tabiatı, çiftçiliği çok sever ama tamamen ekonomik kaygılarla şehre taşınmak zorunda kalır. Âşık Püryânî’nin altı çocuğu olur. İlk çocuğu evin içerisinde yanan mangaldaki kömürden dolayı zehirlenerek vefat eder. Şehirde geçimini sağlayabilmek için bakkal çalıştırır, simit satar, davet edildiği düğünlere katılır ve bu şekilde hayatını idame etmeye çalışır. Yokluklar ve fakirlik onu bir türlü terk etmek istemez, bir şiirinde bu durumu şu şekilde özetlemiştir

Gördüm yokluk, gördüm, senin zorunu
Düşünen yok bugün ile yarını
Vita yağı kesti benim ferimi
Yokuşları çıkacağım kalmadı

Yoksullar böyle böyle bu kahrı çeker
Ağlayıp gözünden kanlı yaş döker
İki yüz liradır bir kilo şeker
Gücüm yetip alacağım kalmadı

Zamanla âşıklığı bölgede duyulmaya başlayınca birçok âşık karşılaşmalarına ve düğünlere davet edilmeye başlayan Âşık Püryânî 1974 ve 1976’ da Konya Âşıklar Bayramı’na da davet edilir. Âşık Püryânî saz çalmayan badeli Hakk âşığıdır.
Son anına kadar gönül nağmelerini insanlara ulaştıran Âşık Püryânî 27 Temmuz 2006’da 75 yaşında hayata gözlerini yumdu. Ve hasretini duyduğu ebedi âleme kavuştu. Dileriz Tokat Âşık Püryânî’ye gereken vefayı gösterir. Gelecek kuşaklara O’nun bu güzel vasıflarını aktarmak için gereken ne ise yapılır. Biz biliyoruz ki Âşık Püryânî ve onun gibi değerler birer kültürel mirastır ve bu mirasa geleceğimiz adına sahip çıkmak her şeyden önce bir vefa borcudur.
Turgay AKARSLAN

TÜKETMECE
UĞURLAMA ( Elveda )

Gelin biz kılalım farz ile sünnet
Resulümüz der ki hani ya ümmet
Çıkmaz aklımızdan böyle muhabbet
Size güle güle bize elveda

Sarardı bu benzim döndü gazele
Âşık Seyit yareleri tazele
Sevda çekmiş Tan yıldızı güzele
Size güle güle bize elveda

Hayaleti hâlâ daha karşında
Aklın almış fikrin gitmiş başında
Sevdaya düşmüştü bu genç yaşında
Size güle güle bize elveda

Gör ki Tan yıldız’a neler söylemiş
Gezmiş aşkın deryasını boylamış
Âşıklığı Hak tecelli eylemiş
Size güle güle bize elveda

Âşıklar sözünü derinden açar
Çalışan bir kul hiç kalır mı naçar
Vakit doldu saat ikiyi geçer
Size güle güle bize elveda

Gönülden severim her zaman sizi
Gitmiyor aklından o Tan yıldızı
Daha kılmadık biz yatsı namazı
Size güle güle bize elveda

Sabah olur ezan okur hocalar
Okur okur Kur’an’ını heceler
Tatlı uykularda hayli geceler
Size güle güle bize elveda

Mevlâ’m hepinizden çok olsun razı
Hocam hatırlasın hem böyle bizi
Üryanî, Muzaffer illâ Kul Gazi
Size güle güle bize elveda

Ancak Mevlâ’m bilir gayrı gaibi
Sabır ile teskin etti Eyyub’u
Hakkın helâl eyle düğün sahibi
Size güle güle bize elveda

Âşık niçin sevgi saygı bilmesin
Kalmayalım şimdi sabah olmasın
Gayrı gidek ev sahibi yılmasın
Size güle güle bize elveda

Püryanî muhabbet bırakıp kaçmaz
Beyhude Türkiye’yi gezip dolaşmaz
Yenge bacılarım kapıyı açmaz
Size güle güle bize elveda

PÜRYANÎ der evden sabahtan çıktık
Seyrettik mah cemaline biz baktık
Saat ikiy’ geçer fazla geciktik
Size güle güle bize elveda

Âşık Püryânî