İŞTE GELDİK GÖÇÜYORUZ DÜNYADAN

Ömür ağacında her akşam üstü, bir yaprak boyanır hüznün rengine, gündüzler kısalır geceler uzar, hatıralar almanağı doldurur, hayaller yarına yolculuk yapmaz, bir
düşten bir düşe geçmeler biter, işimiz çoğalır kârımız düşer, her sabah sesiz bir besmele çekip, hanın öbür kapısına yürürken, gözlerimiz ufuklara takılır, daha dün yuvada ötüşen kuşlar, kanat çırpma talimine başlarlar.

Dostluklar azaldı yalnızlık arttı, söz bakıra döndü sukut gümüşe, bereketi kaçtı hayatımızın, birbirinden kaçar hısım akraba, başka adreslere taşındı herkes, hasreti sildiler lügatlerinden, gurbet nasıl bir şey sıla neresi, kimsenin aklında yer etmez oldu, sevinçler azaldı dertler çoğaldı, şükür dilimize uğramaz oldu, hâlâ sırtımızda dünya küfesi, canımız çıkıyor haberimiz yok.

Yüreğimiz borlaşmaya başladı, ektiğimiz biçtiğimiz yalnızlık, tutkumuz arzumuz heva ve heves, baktığımız gördüğümüz bir serap, hergün törpülenir insan yanımız, herkesin elinde bir terazi var, kimse tartısını kalbiyle yapmaz, kimsenin aklına fakirlik gelmez, ellerimiz titrer infak ederken, dudaklarımıza kuşlar tünemez, her günün dökümü yarına kalır, boyumuzu aşar gider borcumuz.

Peşi sıra uçtuk nasip kuşunun, işte geldik göçüyoruz dünyadan, nereye gittiysek orası gurbet, artık göğümüzde ne turna geçer, ne yârimiz kaldı haber salacak, zarflarla
kayboldu aşk mektupları, artık “lambalarda alev üşümez”, “kim bülbül ölüsü kim gülkurusu”, eski zamanların meseli oldu, konuşarak anlaşmayı unuttuk, susarak konuşmak uzun sürüyor, hâl dilinden anlayanlar kalmadı.