Günümüz toplumlarında; siyasî, hukukî, askerî, kültürel ve ekonomik sistemleri, dijital iletişim ve bilgi ağlarına bağlayan insanî kararlar arasındaki kopukluklar, üstesinden gelinemeyecek sorunları da beraberinde getirmiştir. Belki de bu durum, yorumlama ve iletişim meseleleriyle ilgili felsefî bir teorisi olan (hermeneutiğin-yorumbilimin), yirminci yüzyılda, insanlığın metodolojisi ve insan varoluşunu anlama noktasında, neden ona karşı akademik ilgisini yitirdiğinin bir delili olmuştur. Santiago Zabala, “Modernitenin Sonu” adlı kitabında; felsefî hermeneutiğin kurucu babası Hans-Georg Gadamer’ı ölçü alan Vattimo’dan şu cümleleri aktarıyor:

“Vattimo (hermeneutiki) düşüncenin ortak dili olarak adlandırmıştır… Yani Heidegger ve Wittgenstein’dan sonra ve dahi Quine, Derrida ve Ricoeur’dan sonra felsefî düşüncenin ruhunun her yere yayıldığı ortak bir dil; neredeyse evrensel felsefî bir dil, bir lehçe diye…”

Post-modern Kültürde Nihilizm ve Hermeneutikler Vattimo, bilgisayar bilimlerinin modernite ile post-modernite arasındaki farkın bu yolla oluştuğunu belirtmektedir. Hermeneutik, günümüzde dijital teknolojiden, dijital hermeneutik dediğimiz yapılara kadar çetin zorluklarla karşı karşıya… Felsefede yeni bir akılcılığın yaratılmasına yol açan her devrimci dönüşüm, genellikle olağanüstü bir bilimsel veya teknolojik atılımdan kaynaklanmaktadır. Günümüzün küresel ve interaktif dijital ağı olan İnternet de budur.

İnternet’in (hermeneutiklere) yönelik meydan okuması, öncelikle, bilginin üretilmesi, iletilmesi ve yorumlanması için sosyal olarak ortaya konması ile ilgilidir. Bu meydan okuma, genel olarak teknolojiye ve özellikle dijital teknolojiye ilişkin hermeneutiğin “sözde-eleştirel reddi”nin sorgulanmasını gerektirmektedir. Dijital meydan okumaya karşı (hermeneutiğin), dijital teknolojinin temellerini ve insan varoluşuyla etkileşimini anlamak için “üretken bir mantık” geliştirmesi gerekir. Üretken bir mantık, belli bir bilimin yerleşik “öz-anlayışını”, hermeneutik durumunda, ana kavramlarının gözden geçirilmesini üstlenmek ve varoluştaki sıçrama gibi yeni bir araştırma alanı açığa çıkarmak için “ileri doğru atlar”. Bu zorluklar ile ilgili bazı güncel çalışmalarda, bazı istisnalar dışında bir körlük mevcuttur. Bu istisnalara örnek olarak Mallery ve arkadaşlarının düzenlediği “Yapay Zekâ Ansiklopedisi”, çağdaş (hermeneutiğin) önbilgisel doğası hakkında bahsederken “hermeneutik ve yapay zekâ hakkında fikirlerin yeniden düzenlenmesi ve iyileştirilmesi”nin gerektiğini ifade eder.

İnternet ve özellikle de World Wide Web (Dünya Çapında Ağ) 1990’ların ortalarında bir sosyal interaktif bilgi ve iletişim teknolojisi haline geldikçe, (yorumbilimcilere) olan meydan okumasının önemi daha da belirginleşti. Vattimo’nun “estetik pasifizmine” adanan yakın tarihli bir çalışmasında, Avusturyalı filozof Wolfgang Sützl, teknolojik bilginin, modern iletişim teknolojisine karşı modern bir teknoloji konsepti ile çalıştığını söylüyor. Vattimo’nun 1996’daki Felsefe, Siyaset ve Din’e dair yazısını şöyle aktarıyor:

“Meseleyi sadece en yüksek risk ve olumsuzluk olarak değil, aynı zamanda Varlık olayının ilk aydınlatması olarak görme olanağı, modern teknolojinin iletişimsel bir keşfi ile ilgilidir. Ne Heidegger ne de Adorno bu adımı attı. Her ikisi de modern teknolojiyi, motorun modeline, mekânik teknolojiye dayalı olarak düşünmüştür: Bu model, mutlaka merkeze göre çevrenin pasif bağımlılığı fikrini ifade eder…”

Motorun, sosyal inşanın süreci için bir metafor olarak öncü modern ön anlayışı, teknoloji olarak anlaşılan ve iletişim aracı olarak kullanılan ağın yerini almıştır. Vilém Flusser, kitle iletişim araçlarının ezici gücü ve hiyerarşik yapıları göz önünde bulundurulduğunda, insan etkileşiminin diyaloglar hainde sürdürülen formları konusunda kuşkuluydu. Öldüğü zaman, 1991’de başlayan İnternet’in etkisini öngöremedi. Richard Rorty’ye göre Vattimo’nun felsefî düşünceye en belirgin katkıları, Internet’in genel olarak bir şeyler için bir model oluşturduğu önerisidir – Dünya Çapında Ağ’ı düşünmek, yani bir bakıma ilişki ağını değiştirmek, her şeyi sürekli olarak görmemize yardımcı olarak, Platonik özcülükten, altta yatan doğa arayışından kurtulmamıza yardımcı olur. Bu modelin benimsenmesinin sonucu Vattimo’nun “zayıf bir ontoloji veya daha iyisi, varlığın zayıflamasının ontolojisi” olarak adlandırdığı şeydir. Böyle bir ontolojinin, “liberal, hoşgörülü ve demokratik bir toplumu ortaya koymak yerine, otoriter ve totaliter bir yapının felsefî nedenlerini sağladığını ileri sürer…

(Hermeneutik) bugün, yalnızca toplumun her seviyesinde değil, aynı zamanda insanın kendi kendini anlayabilmesi, yani gerçekliğin dijital yapısının ontolojik veya varoluşsal temeli ile ilgili olarak da “internet”in etkisi ile yüz yüze gelmektedir. Biz, “orijin-köken” terimini sadece güçlü bir metafiziksel anlamda kullanmıyoruz; Vattimo (hermeneutiğinin) dediği gibi, özellikle dijital güç temelinde gerçekliğe hükmetmek için mantıklı ve mantıksız hırsları sorgulamayı mümkün kılan, zayıf köken bilgilerini kurcalayabileceğimiz bir platform olduğu düşüncesini de takip ediyoruz.

(Dijital yorumbilim) açısından yeni olan nedir? Modern teknolojinin tek bir zayıflama sürecinin iki tarafını ele aldığımızı düşünüyoruz. Bir tarafta kendini kısmen kontrol edebilen bir ağ içinde bulduğu tercümanın zayıflaması söz konusudur. İnternet söz konusu olduğunda, politik ve ekonomik önemi, örneğin hükümetlerin, özellikle de demokratik olmayanların çıkarları gibi, bu ortamın düzenlenmesini, veri filtrelemesini ya da iteatkâr internet kullanıcıları, vs… İnternet yönetişimi meselesi, örneğin trafikle ilgili olarak özgürlük ve yönetmelik meselesinden daha az önemli değildir. Öte yandan, bilişim teknolojisi, Avrupa modernitesinin oluşturduğu özerk bakış açısına göre, “insanlığın birbiriyle iletişimi” ile ağa bağlı özneler, bir tezatlar üzerine kurulu olduğu sürece zayıf temelli bir teknolojidir. İnternetin, bazı siber-peygamberlerin iddia ettiği gibi aykırı hiçbir merkezi noktası veya nihai hedefi yoktur. Zaten milyonlarca insanın günlük yaşamının bir parçası internet; dolayısıyla onların bedensel varlıklarına entegre olmuş durumda. Teknolojiyi değiştirdiğimiz doğruysa, teknolojinin bizi dönüştürdüğü de doğrudur. Bu dönüşüm, bedensel deneyimin kalbidir. “Bizler bedenleriz – ama bu temel kavramda, bedenlerimizin teknolojilerle olan ilişkilerimizde sık sık ortaya çıkan inanılmaz bir esneklik ve çoklu form düzeyi olduğunu da keşfederiz. Biz çünkü bu çağda, çoklu teknolojilerden mürekkep organlarız.”

(Hermeneutiğin) dijital çağdaki görevi iki yönlüdür, İlk görev, dijital kodun, özellikle toplumsal olan her türlü süreç üzerinde hangi etkiye sahip olduğu sorusuna yol açar. Bu bağlamda, (dijital hermeneutiğin), küresel dijital ağın altında yatan davranış kurallarına, diğer sosyal sistemlerle ve doğal süreçlerle etkileşimi de dâhil olmak üzere, etik olarak algılanan bilgi etiğinin özünde yer almaktadır. İkinci görev ise, insanın kendi varoluşsal boyutlarında, özellikle de bedenlerinde, özerkliklerinde, zaman ve mekânda icra ettikleri ve yaşama biçimlerini, ruh hallerini ve anlayışlarını anlamada, kendi kendilerine yorumlanmasına ilişkin dijital görevi ifade eder. Dünyaya bakış, sosyal yapıların inşası, tarih anlayışı, hayal gücü, bilim anlayışları, dini inançlar gibi…

Dijital çağda kim var? İnsanlığın dijital kod aracılığıyla dönüştürülmesi ne anlama geliyor? Epistemolojik, ontolojik ve etik sonuçları nelerdir? İnsan kültürleri nasıl melezleşir ve bu melezleme, doğal süreçlerle etkileşimi ve dijital ekonomideki her türlü yapay ürünün üretimi ve kullanımı ile etkileşimini nasıl etkiler? Bu sorular (klâsik yorumbilimin) ufkunun ötesine geçerek, klâsik yorumlamanın bir teorisi olarak ve (klâsik felsefî hermeneutiklerin) ötesinde, dijital teknolojinin yaygın etkisinden bağımsız olarak insan varoluşu hakkındaki soruyu ele alır. Her şeyden çok daha az bilinen bir “yaşam alanı” olan bir dünyada yaşıyoruz. Zorlu emek ve yoğun ter gerektiren sıkıntılı bir alan haline geldik. Agustinus’un dediği gibi “zorlukla piştik, zorlukla meydana geldik”… Lakin (Hermeneutik), dijital teknolojinin (ontik-varlık) ve (ontolojik-varoluş) olarak bakımını yapmazsa, dijital dünyanın yaşamımız üzerindeki ezici etkisi bizi yanlış bir mecraya sürükler.

(Kaynak: Capurro Rafeal.: Digital Hermeneutics, http://www.capurro.de/digitalhermeneutics.html, 11.09.2018)