İnternet bize nazaran sanal âlem,

Biz ise Allah’ın diğer bazı âlemlerine nazaran sanal mıyız?

Evrenleri yaratıp mükemmelen donatan, atomları yaratan, onların arasındaki bağı var eden, elektriği yararlanmamıza sunan, algıladığımız evrenin gerçekliğini kuantum seviyesinde sanallaştıran ve her an yeni bir yaratmada olan Allah’ın asıl fail, bizlerin cüzî irademizle oluşlara vesile olduğumuz apaçık bir gerçektir.

Algıladığımız evren gibi evrenler olup olmadığı ve bunlara nazaran bizim durumumuz bir bilinemezlik… Holografik evren, string theory, m-branes gibi teoriler bu ihtimalleri araştırmakta. Misal: İki boyutlu bir evrendeki varsayımsal bir varlık, kendi evreninden geçen 3 boyutlu bir küreyi sadece daire olarak algılayacaktır. Onun için 3. boyut muhaldir. Bizim dışımızda, örneğin string teorisine göre 11 boyutlu bir evrende, bizim varlığımızın ötesinde bir gerçekliği algılama imkânımız ne olabilir? Üst boyutlardaki bir varlık için ise biz tamamen sanal olacağız. Şimdi bir de tüm bunların yaratıcısı ve hiçbir kısıtlamaya tabi olmayan Halik’i ve onun yarattıklarına nazaran “Zatını” ve “Kün fe Yekün”’ün anlamını düşünün..

O’na inanmak mı? Aksi ne mümkün?
O’na aşk.. Haddimiz değil.
O’na her zerremizle ve her
Tecellisiyle hayranız.

Sanal âlemde ahlâk

İnternette meydana getirilen eser, iş ve işlemleri sanallık perdesi arkasında hafifsiyoruz. Oysa, sanal sandığımızın ardında gerçek insanlar var. Kul hakkı sanal âlemde de olsa kul hakkı, hakaret sanal âlemde de hakaret, fuhşiyat sanal âlemde de fuhşiyat.. Sanal bir oyundaki zina, fuhşiyat, cinayet esasında o kişinin mâneviyatında ve dimağında –gerçeğini hafifseterek– gerçeğine kapı açıyor. Öyleyse O’nun olmadığı bir yer muhal olduğu gibi O’nun vaz ettiği ahlâktan sapma her durumda çürümeye ve toplumsal çöküşe neden olması sebebiyle her bilgisayara, telefona bir zabıta koyamayacağımıza göre her ferdin gönlüne o ahlâkı koymak asıl vazifemiz olmalı.