USARE DERGİSİ 18. SAYI

Sır; açıklaması girift ve zor, uygulaması ve ayırt edilmesi ise ondan daha zor bir kavram. Kapatmak, örtmek, korumak anlamlarında düşünürsek; insanların gizledikleri ya da gizlemek istedikleri her şey sır değildir çünkü. Mesela bir kişinin hayatını veya toplumsal yapıyı etkileyecek, zarar verecek bir eylem planının gizlenmesi, bildiği halde haberdar olanın bildiklerini, gördüklerini saklaması sır değil, bilakis planlayan için doğrudan suç, haberi olduğu halde yetkilileri uyarmayıp gizleyen için ise plana yataklık yapmak ya da ortak olmak bakımından dolaylı suçtur.
Peki, sır nedir o zaman? Evet, meşru olduğu halde gizli kalması uygun olan, doğallığı bilindiği halde söylenilmesi ayıp sayılan, açıklanması ahlâk kurallarına aykırı ve söylendiğinde yaşayanları incitici, onur zedeleyici olan ya da kişilerin arasını bozacak, fitneye sebep olacak söz ve davranışların açığa vurulmayıp gizlenmesidir sırdır.
Sır, bir veya en fazla ikinci kişiyle ilgili olabilir, daha fazla kişinin bildiği bir şey artık sır olmaktan çıkmış demektir.
Sır, bazen çok güzel bir amel yani iş/eylem olabilir. Eğer hayır işleyen kişi, yaptığını Allah için, insanlık namına yaptıysa ve bunun da bilinmesini, ifşa edilmesini istemiyorsa, bu yüzden gizli tutuyorsa, bu onun sırrıdır, hasbelkader bundan haberdar olan olmuşsa, o da bunu sır anlamında, açığa çıkarmadan korumak durumundadır. Özellikle hayır işlerinin, yapanla Allah arasında kalması ya da bu, birine yapılan yardım ise, yardım edilen insanın rencide edilmemesi ve yapılanın gizli kalması süre gelen zaman içerisinde hep uygun görülmüştür.
Bazen de hata yapanın hatası kendi şahsını ilgilendiriyorsa ve yaptığından daha sonra utanmışsa, pişmanlık duymuşsa, bu yaptığını açığa vurmadan kendi kendisinin sırdaşı olması, onu içinde gizlemesi de özel bir sırdır. Ya da kişinin bu yaptığını bir başkası görmüşse, gören kişinin, bunu görmemiş gibi davranarak sır olarak gizlemesi gerekir ki olması gereken, doğru olan da budur.
Sır olan bir iş veya işlemi, başta kişinin bizzat kendisi açığa vurmamalıdır. Gizli kalması gerekirken, yapılanın bir başkası tarafından bir şekilde görülmesi ya da duyulması hâlinde ise olay, görenin veya bilenin sadece kendisi ile failin yani ikisinin arasında kalmalıdır. Zaten bir kişinin gördüğü eylem, fail için veya bir başkası için hayati değilse, görmezlikten gelinmesi erdemliliktir. İşte o, görmezlikten gelinenler ya da görmezlikten gelinmesi gerekenler sırdır.
Bir de sırlamak diye bilinen bir işlem vardır ki o da gizlenmesi gereken sır’ı çok güzel anlatır. Kimi nesnelere parlaklık vermek, dış etkilerden korumak, içeriden ya da dışarıdan sızmaları önlemek gibi amaçlarla sürülen, saydam ya da donuk maddeler, altındaki cismi korur, ona zarar gelmesine mani olur. Sır olarak kalması gereken iş ya da işlem de öyle değil midir yani sadece sahibini ilgilendiren söz ve eylemin; görüldüğü, haberdar olunduğu şekliyle kalması veya eylemin sahibi tarafından korunması istenilenin korunması yani açığa vurmaması esas olmalıdır. Gizlenmesi gereken işten kişinin zarar görmemesi veya başkalarının etkilenmemesi için, yaptığı işin, konuştuğu sözün saklanması sırdır ve de saklanmalıdır, korunmalıdır, hatta unutulmalıdır.
Bir başka yönüyle ise sır; bir şeyin dikkat, yetenek, deneyim ve sezgi yardımıyla kavranabilen en zor, en ince yanıdır. Farklı bir uygulama daha vardır ki; cama uygulanan sırlama işlemiyle cam aynaya dönüşür, bu da aslında çok manidardır. Yani gördüklerinin arkasını kapatırsan, kendini görürsün demektir.
Sır’ın bir de henüz ulaşılamayan anlamı vardır ki bu da aklın henüz yeteri açıklamayı getiremediği, çözemediği durumlardır.
Bir iş veya işlem, dışarıda kalan kişi için sır olarak görülmese de, yaşayan kişi için sır olabilir yani işin öznesi gizli kalmasını isteyebilir. Bir şey söyleyince kişinin etrafına bakınmış olmasını sır olarak tarif etmiştir Peygamber Efendimiz.
Sır, gören ve duyan için bir emanettir, sahibi ya da haberdar olan ile birlikte ölmelidir.