onaci@mu.edu.tr

GİRİŞ
Türk halkının “93 Harbi” (H.1293) veya “seferberlik” olarak adlandırdığı Osmanlı-Rus Savaşında, Plevne’nin ve Osman Paşa’nın özel bir yeri ve önemi vardır. Savaşın yankılarının bütün Türk coğrafyasına nasıl yayıldığı, türkülerde açık bir şekilde görülür. Osman Paşa ve Plevne Savaşı neden önemlidir? Dillerden düşmeyen ve Osman Paşa adına söylenen türkülerin sayıları neden bu kadar çoktur? Aradan nice on yıllar geçmesine rağmen, Plevne kahramanları niçin unutulmamıştır? Bu soruların cevabını tarihi kayıtlar yanında, Türk milletinin destanlarında veya kahramanlık türkülerinde aramak gerekir.
Savaşın geçtiği Balkan coğrafyasında, Plevne türkülerinin yoğun olarak söylendiği görülür. Plevne kasabasının bulunduğu Bulgaristan toprakları, Deliorman, Koca Balkan, Rodoplar, Varna, Kırcaali ve nereden derlendiği meçhul olan çok sayıda Plevne/Osman Paşa türküsü vardır. Savaş sonrası gazilerin kendi memleketlerine taşıdıkları türküler, dilden dile dolaşıp bütün Osmanlı coğrafyasına yayılır. Bunlardan biri Ordulu bir gazidir. Torununun kaleme aldığı hatıratlara göre dedesi, “Plevne Türküsü”nü gözyaşlarına boğularak söylemiştir.
Osmanlı’nın Müslüman ahalisinin yanı sıra Ukrayna’daki Hristiyan Urum Türkleri ve Moldova’daki Hıristiyan Gagauz Türkleri arasında, Plevne türkülerinin heyecanla söylendiği anlaşılmaktadır.
Balkan coğrafyası, tarih boyunca Türklerin pek çok savaşına şahitlik yapmış bir toprak parçasıdır. Plevne’den önce, Varna, Niğbolu, Silistre Savaşları Türk tarihinde önemli birer yere sahiptirler. Derleme yaptığımız Romanya’nın Dobruca Bölgesinde özellikle yaşlılar arasında, büyüklerinden dinlemiş oldukları kahramanlık türkülerini dillerinden düşürmedikleri görülmüştür. “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” türküsü ise özel bir yere sahiptir. Türkiye dışında kalan toprak parçasında yaşayan Müslüman Türk ahalisinin ruhî durumlarını, tarihlerine ve Türkiye’ye bakışlarını bu türkülerden anlamak mümkündür.
Fuad Köprülü’nün söylediği gibi “…Bir milletin edebiyatı, millî ruhu ve millî hayatını göstermek için en samimi bir ayna sayılabilir” (Köprülü, 1981:1). Kahramanlık türkülerinin Türk tarihinde özel bir yeri ve anlamı vardır. Bu türküler arasında, “Sivastopol Önünde Yatar Gemiler,” “Ey Gaziler,” “Estergon Kalesi,” “Kırım’dan Gelirim,” “61’in Topçuları” gibi türküler sayılabilir. Osman Paşa türkülerinin de dâhil olduğu kahramanlık türküleri, gelecek kuşaklar için birer millî gıda oluşturur (Cebeci, 1969: 761).
Enver Behnan Şapolyo “Türk-Rus Savaşları Tarihi Gazi Osman Paşa ve Plevne Müdafaası” adlı eserinde şöyle demektedir: “Tarih, bir ahlâk dersidir. Ondan insan olan çok şey öğrenir. Mazi öğrenilmeden, istikbal hazırlanamaz. Geçmiş günlerin vakalarını da bize ancak tarih öğretir. Kanije müdafaası, Silistre müdafaası, Plevne müdafaası Türk hamasetinin en canlı ve şanlı sayfalarını teşkil etmektedir. Bu sayfaları bir kahramanın destanı gibi okumak her Türk çocuğunun milli bir borcudur, (…) Bu sebeple Plevne kahramanlarının savaşları bizde tarihi bir şuur, nihayet milli bir vicdan doğuracaktır. Nitekim, milli şuur Plevne’de doğdu. İstiklal harbinde muvaffak oldu. Atatürk’e rehber Gazi Osman Paşa olduğunu kendisi söylemiştir” (Şapolyo 1959:175).
Rusların hem Balkanlarda, hem de Kafkaslarda Osmanlıya karşı başlattığı savaş, yaklaşık iki yüzyıldır aralıklı olarak devam eden Osmanlı-Rus Savaşlarının bir devamıdır. Halk arasında 93 Harbi (24 Nisan 1877- 03 Mart 1878) olarak bilinen seferberlik dönemini başlatılmıştır. Osmanlının toptan seferberlik ilanı, imparatorluğun ayakta kalması adına gösterilmiş olunan bir dirençtir. Bu direnç Plevne cephesinde sembol olmuş ve bütün dünyanın dikkatleri bu küçük kasabaya çevrilmiştir.
Osman Paşa ve kahraman askerleri, 143 gün boyunca Plevne’yi tahkim etmiş, burayı kaleye çevirmiş, direnmiş ve Balkanların kış günlerinden birinde (10 Aralık 1878), teslim olmak yerine, askerce ölmeyi tercih etmiş, yarma harekâtına girişmişlerdir. Bu sayede Ruslar, Plevne savunmasıyla yaklaşık beş ay oyalanmış ve İstanbul’u alma hayallerinin önüne geçilmiştir.
Plevne Savaşı’nın halk arasında nasıl bir heyecana yol açtığı, Plevne türkülerinin birbirinden farklı ve birbirinden uzak coğrafyalarda yeni dörtlükler eklenerek söylenmesinden anlaşılmaktadır. Türküler, ortak heyecanı bir destana dönüştürmüştür.

TÜRKÜLERDEN DESTANA
Plevne kahramanlığının türküsü, hem Plevne’deki askerlerce, hem de halk tarafından söylenmiş olmalıdır. Bütün bir Osmanlı coğrafyasının yanı sıra Kazakistan’a göç etmiş Gagauz Türklerinin Plevne türkülerini taşıdıkları anlaşılmaktadır. Plevne Türkülerinin Kerkük’ten Kazakistan’a, oradan Balkanlara dek Osmanlı coğrafyasını aşan bir övünç, bir kıvanç türküsüdür. Daha sonra bu türküler notalara alınacak, marş olarak bestelenecektir. İlk beste Mızıka-i Hümayûn’un bando şeflerinden Miralay (Albay) Mehmet Ali Bey (1825-1895) tarafından tahminen 1910 yılında yapılacaktır.
Plevne marşları yıllar içinde dokuz farklı dörtlükten hareketle bestelenir:
Sıra Dörtlükler Dörtlük
Sayıları
1 1,2,3. dörtlük 3
2 1,3,4,5. dörtlük 4
3 1,3,4. dörtlük 3
4 1,3, 6. dörtlük 3
5 7,8,9. dörtlük 3

Plevne türküleri içinde 11 heceli olanlar:
türkü 7 bent
türkü 3 bent (çeşitlemeleri var)
türkü 8 bent
türkü 2 bent

Plevne türküleri içinde 8 heceli türküler:
türkü 10 bent
türkü 9 bent
3-6 arası / 4 türküde 7 bent
7-9 arası / 3 türküde 6 bent
10-15 arası / 6 türküde 5 bent
16-26 arası /11 türküde 5 bent
27-31 arası / 5 türküde 3 bent
32-39 arası / 8 türküde 2 bent

Plevne türküleri içinde 11+ 8 heceli türkülerde 7 bendi 4 bentten oluşanlar:
türkü 7 bent
türkü 10 bent

Hece sayılarında kararlılık göstermeyen beş türkü yer almaktadır.
Plevne hakkında âşıklar tarafından söylenen üç yapma destan bulunmaktadır:
Âşık Hıfzı İsimsiz 46 dörtlük
Söyleyeni belli olmayan Destan-ı Gazi Osman Paşa 37 dörtlük
Âşık Boran Plevne Destanı 7 dörtlük

Türkülerin karşılaştırması sırasıyla bentler ve dizeler arasında yapılmıştır. Karşılaştırılması yapılan ve destanlaşan ilk yedi bent birden fazla söylenmiş, sonraki on beş bent bir kez söylenmiştir. Birden fazla dörtlükler arasında en çok kullanılan dize göz önüne alınarak önce dörtlük sonra türkünün bütünü oluşturulmuş, böylece türküden destana nasıl bir yöntem izlendiği gözler önüne serilmiştir. Farklı dizeler aynı sayıda söylenmiş ise, en eski yayım tarihi dikkate alınmıştır. Aşağıdaki sadece birinci dizenin örneği verilmiştir:
1. dize:
Tuna nehri akmam dedi 3.1.1 (üçüncü türkünün birinci bendinin birinci dizesi)
Tuna nehri akmam diyor 2.1.1 / 4.1.1 / 5.1.1 / 6.1.1. / 8.1.3 / 14.5.1 / 17.1.1 / 20.1.1 / 21.1.1 / / 27.3.1 / 32.1.1 /
33.1.1 / 38.1.1 / III.2.8.1
Tuna nehri akmam deyor 9.3.1
Tuna nehri aşmam diyor 9.3.1
Karadeniz akmam dedi 3.4.1 / 4.2.1 / 5.3.1 / 12.5.1/ 14.2.1 / 21.2.1 / 23.2.1 / 29.1.1 / 35.1.1 / 36.1.1
Karadeniz akmam diyor 1.3.1 / 11.4.1 / III.1.2.1 / III.2.2.1
Garadeniz akmam diyor 8.1.1
Garadeniz akmam deyor 39.2.1
Garadeniz akmam diyur 25.1.1
Kara Deniz akmam diy 31.1.1
Karadeniz akmam deyor 9.1.1
Hara deniz ahmam deyor 30.1.1
Kanlı Tuna akmam deyor 6.4.1 / 34.2.1
Kanlı Tuna akmam diyor 10.4.1 / 15.4.1
Duna teyler ahmam dedi 26.3.1
Osman Paşa sefer açtı 2.6.1 / 22.1.1
Dökülen kan döndü sele 2.7.1 / 22.2.1
Irmak gibi aksın kanı 2.8.1 / 22.3.1
Cihan şaştı bu savaşa 2.9.1 / 22.4.1
Ünü böyük Osman Paşa 8.2.1

Burada öne çıkan ve en çok kullanılan dize: “Tuna nehri akmam diyor”dur.
Sekiz heceli Plevne Türküleri farklı kelimeler, dizeler ve dörtlüklerle yeniden söylenerek tekrar karşımıza çıkmaktadır ve bunların toplam sayıları otuz ikidir:
-1-
Tuna nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Ünü büyük Osman Paşa
Plevne’den çıkmam diyor
Birinci dörtlük farklı coğrafyalarda 47 kez kullanılır.
-2-
Tuna nehri akar gider
Etrafını yıkar gider
Şanlı Gazi Osman Paşa
Moskofları kırar gider
İkinci dörtlük farklı coğrafyalarda 30 kez kullanılır.
-3-
Olur mu beyler olur mu
Evlât babayı vurur mu
Padişahın zalimleri
Bu dünya size kalır mı
Üçüncü dörtlük farklı coğrafyalarda 17 kez kullanılır.
-4-
Ruslar Tuna’yı atladı
Karakolları yokladı
Osman Paşa’nın kolunda
Beş bin top birden patladı
Dördüncü dörtlük farklı coğrafyalarda 13 kez kullanılır.
-5-
Kılıcımı vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Ünü büyük Osman Paşa
Askerinle binler yaşa
Beşinci dörtlük farklı coğrafyalarda 10 kez kullanılır.
-6-
Plevne’nin ardı bayır
Bizlerde kalmadı hayır
Yok olası Damat Paşa
Yaktı bizi cayır cayır
Altıncı dörtlük farklı coğrafyalarda 6 kez kullanılır.
-7-
İstanbul’dan tel geliyor
Kadir Mevlâm dil veriyor
Padişah da pencereden
Baka baka can veriyor
Yedinci dörtlük farklı coğrafyalarda 6 kez kullanılır.
-8-
Kapandı Plevne’nin yolu
Düşman sardı sağı solu
Askerim çok cephanem yok
Yetiş Süleyman Paşa kolu
Sekizinci dörtlük farklı coğrafyalarda 4 kez kullanılır.
-9-
İstanbul’dan gelir kadı
Kalmadı dünyanın tadı
Şaşkın oldu zalim Kadı
Deli oldu deli kadı
Dokuzuncu dörtlük farklı coğrafyalarda 4 kez kullanılır.
-10-
İstanbul’un hanımları
Sedeftendir nalınları
Kör olası kâfir Moskof
Öksüz koydun yavrıları
Onuncu dörtlük farklı coğrafyalarda 5 kez kullanılır.
-11-
Kara kazan coştu derler
Dalga dalga aştı derler
Osman Paşa’nın askeri
Gece burdan geçti derler
On birinci dörtlük farklı coğrafyalarda 4 kez kullanılır.
-12-
Plevne’den toplar atıldı
İslâm Bulgar’a katıldı
Haberin olsun Sultan Hamit
Urum-elleri satıldı
On ikinci dörtlük farklı coğrafyalarda 3 kez kullanılır.
-13-
Tuna’ya köprü kuruldu
Askerin boynu vuruldu
Ağlaşın asker, ağlaşalım
Osman Paşamız vuruldu
On üçüncü dörtlük farklı coğrafyalarda 3 kez kullanılır.
-14-
İstanbul’un hanımları
Serbest gezer zalimleri
Kör olası Moskof’un
Bitme bilmez zulümleri
On dördüncü dörtlük farklı coğrafyalarda 3 kez kullanılır.
-15-
Tuna üstü esmez oldu
Kılıcımız kesmez oldu
Kör olasın Murat paşa
Cephanemiz yetmez oldu
On beşinci dörtlük farklı coğrafyalarda 2 kez kullanılır.
-16-
Karadeniz dalgalandı,
Orta yeri halkalandı,
Kör olası Damat Paşa,
Moskof ile ne laflaştı.
On altıncı dörtlük farklı coğrafyalarda 2 kez kullanılır.
-17-
Kaleden toplar atılır
Moskof İslâm’a katılır
Osman Paşa’nın elinden
Beş bin top birden atılır
On yedinci dörtlük farklı coğrafyalarda 2 kez kullanılır.
Sonraki dörtlüklerin her biri ayrı bir coğrafyada bir kez tekrarlanır.
-18-
Kahpe Moskof kesti yolu
Almak ister İstanbul’u
Plevne bir toprak kala
Düşman sarmış sağı solu
-19-
Bakın hele Balkanlara
Boyanmış hep al kanlara
Benziyor Türk askeri
Ateş saçan volkanlara
-20-
Türk’e pusu kurdu Moskof
Bunca yiğit vurdu Moskof
Osman Paşa karşı durur
Almak ister yurdu Moskof
-21-
Ağustosta açtı cengi
Görülmemiş daha dengi
Tuna’ya çok kan döküldü
Kıpkırmızı oldu rengi

-22-
Merdivenden indirdiler
Han sarayına bindirdiler
Kalk gidelim Osman Paşa
Bizi şimdi öldürürler
-23-
Kır atıma attım postu,
Çift tabanca elmas taşlı,
Gitme beyim öldürürler,
Bu vezirler her bir sözde.
-24-
Taş tabyaya toplar patlar
Osman Paşa istihkâm yapar
Süvariler çadır çarpar
Kâfir Moskof karşıdan bakar
-25-
Karadeniz [hep] kopuştu
Şipka Balkanı tutuştu
Bakın arkadaşlar bakın
Hızır mı bize yetişti
-26-
Karardı kazan karası
Karardı asker arası
Bugün bizi öldür [ür] (ecek)ler
Arkamızda süngü yar(a)sı
-27-
Çadırımız mavi beyaz,
Bu sene gelmedi mi yaz?
Aman kâtip haller yaman,
Beni başka deftere yaz.
-28-
Balkanları tez aşmalı
Kafkasya’ya ulaşmalı
Zafer için gece gündüz
Rabbimize yalvarmalı
-29-
Eğildim bir su içmeye
Atıma yollar biçmeye
Karşıdan Ruslar göründü
Utandım geri kaçmaya
-30-
Arabalar gelir geçer
Camları açar pencere
Osman Paşa’nın askeri
Sokak sokak yalım geçer
-31-
Karadeniz kararın yok
Gonce gülün timarın yok
Seni Moskof güle ürsün
Senin halden haberin yok
-32-
Çadırımın ipi yerde
Üstümüzde yeşil perde
Urun evlatların urun
Umudumuz yok geride

Dört dizeden oluşan türküler otuz iki adettir. Yapılan karşılaştırmada, bir türkünün Osmanlı coğrafyasındaki ahali tarafından nasıl destanlaştırıldığı görülür. Toplam otuz iki bentten oluşan bu destan, şimdiye kadar bilinenlerden farklı bir destan olma özelliğini taşımaktadır. Anonim olan türkülerin – dağılmış bir bütünün – parçaları bir araya getirilerek destan ortaya çıkarılmıştır. Tamamen kendi doğallığı içinde Osmanlı ahalisinin düşünce ve duygularını uzun uzun dile getiren bir destan, yapma değil doğal bir destan örneğidir.
Eserin son bölümünde, tarihin edebiyatla, türküyle örtüşüp örtüşmediği araştırılmıştır. Plevne Savaşı’nın içinde yer almış, asker, doktor ve gazetecilerin şahit oldukları anılarını ile tarihçilerin yazdıkları ışığında Plevne türküleri karşılaştırıldığında, türkülerin tarihi tamamladığı görülür. Üstelik savaşı yaşayan asker şair veya şairlerin savaş süresinde neler hissettikleri, hangi psikoloji içinde bulundukları daha iyi anlaşılmaktadır.
Plevne türküleri, bir savaşın ağıtı değildir. Bir kahramanlığın destanıdır; savaşta uzun mücadeleler sonunda çaresiz kalmış ve yarma harekâtına girişip mağlup olmuş bir ordunun kendilerinden sayıca çok üstün bir orduya karşı, yenilgilerin sebeplerinin sorgulandığı, ümitlerin hayal kırıklıklarına dönüştüğü, yardım beklentilerinin, askerin hissiyatının dile getirildiği türküler destanlaşmıştır.
Savaşın akışını anlatan türküler, bir ordunun nasıl kahramanlık gösterdiğini, yenildikten sonra nasıl vakur bir tavır içinde olunduğunu, asker ve halk arasındaki yankısını göstermesi bakımından son derece önemlidir. Bütün bir milletin ruhunu yansıtan isimsiz ozanların maşeri vicdanlarında söze dökülmüş edebi, tarihi bir sayfadır.
Plevne Savaşı’nı izleyen Batılı gazeteciler, Plevne’deki Türk askerlerinin günlük yaşamlarından da söz ederler. Ordugâha dönen askerlerin akşam karavanasından sonra, birkaç saat dinlendiklerini, ardından meydanda bir ateş etrafında bağdaş kurup türküler söylediklerini, birbirleriyle muhabbete koyulduklarını, askeri bir bandonun Plevne sokaklarında bir aşağı, bir yukarı marşlar çalarak dolaştıklarını yazmışlardır (Furneaux 1999:45).
Plevne Savaşı neden yitirilmişti? Osman Paşa neden kıskanılmıştı? Şahsi ihtiraslar, toprak ve savaş kaybının önüne mi geçmişti? Süleyman Paşa kolu neden yetişmemişti? İngilizler yardıma mı geleceklerdi? Türk askerine ve Osman Paşa’ya neden ve kimler hayran olmuşlardı?
Plevne Savaşını takip eden Batılı bir gazeteci, Birinci Plevne Savaşında vatan için, nasıl can verildiğini şöyle anlatır: “Çalan hücum borularıyla Türk askerleri yoğun saflar halinde tepelerden aşağı doğru saldırıya geçtiler. “Allah! Allah!” sesleriyle birbirine yaklaşan bu iki büyük gövde çarpışan iki tren gibi birbirine girdi. Ortalık bir anda karıştı. Çığlıklar, haykırışlar ve küfürler içinde insanlar birbirlerini bıçaklıyor, süngülüyor, baltalıyor ve boğuyordu. Can çekişirken bile toprağın üzerinden ikişer üçer birbirlerine sarılıp debeleniyorlardı. Boğuşmakta olan bu yoğun kalabalığın ortasında süngülerin ve dipçiklerin inip çıktığını görüyorlar, süvarilerin kılıçları havada daireler çizerek etrafındakilerin kafalarına iniyordu. Savaş sancakları rüzgârda dalgalanıyor, atlar şaha kalkıyor, atlar devriliyordu. İnsan denen hayvanla kaynayan bir kazan yeryüzündeki cehennem, şeytanların başkaldırışıydı bu boğuşma” (Furneaux 1999:58).
Kahramanlık türküleri, epik destan geleneğini uzak geçmişten günümüze taşımaktadır. Kahramanlık türküleri ile epik destanlar arasındaki fark, yüzyıllar içinde olağanüstülüklerin yerini daha gerçekçi bir anlatıma taşımasıdır. Kahramanlık türküleri, destanlar kadar uzun olmayan bentlerle yaşanmış olayları anlatır. Destanlarda olayların dizelerle resmedilmesi geleneği, halk hikâyelerinin manzum bölümleri ile devam eder. Kimi zaman bu manzum bölümler müstakil birer türkü olarak söylenir. Kahramanlık türküleri en eski anlatma geleneğini canlı kılmaya devam eder.
Yarma harekâtının başarısız olduktan sonraki durumunun özetleyen dörtlük şöyledir:

“Karardı kazan karası
Karardı asker arası
Bugün bizi öldürecekler
Arkamızda süngü yarası”

Savaşın yenilgisi sonrası askerin vaziyetini Rus gazeteci şöyle anlatır: “…Ayaklarında ayakkabı yerine bir miktar paçavra vardı. İçinde en ziyade mes’ut olanları birer çadır parçası ellerine geçirmişlerdi ki, onun içine sıkı sıkı sarılmışlardı. Türk askeri açlıktan ve soğuktan ölüm derecesine geldikleri ve hiçbir tasviri kabul olmayan bir paçavradan başka giyecek bir şeyleri olmadığı halde yine vakurane ve hayata aldırış etmeyen vaziyetlerini hiç bozmamışlardı. Bize karşı hiçbir şeye muhtaç değil gibi görünmek istiyorlar, bütün bu sefaletlerle alay eder gibi bir hal gösteriyorlardı.”
Asker şairler, zaman zaman padişaha, sadrazama, serdara nasihatler vermiş, kimi zaman ordunun halinden şikâyet etmiş, halkın veya askerin durumunu anlatmışlardır. Elden çıkan kalelerin matemini tutmuş, ordu düşman karşısında gevşediğinde isyan etmişlerdir (Boratav 2000:88). Plevne türkülerinde bir yandan kahramanlıkların öyküleri anlatılırken, diğer yandan imdat gelmemesi üzerine kızgınlıklar dile getirilir. Türküler bütün yalınlığı, insan sıcaklığı ile söylenir. Osman Paşa adının türkülerde çokça söylenmesi, onun asker ve halk tarafından ne kadar sevildiğini gösterir. Plevne türkülerinin bir diğer adı da Osman Paşa türküleri oluverir. Halk türkülerinin doğduğu tarih, yer ve ilk söyleyeni genellikle bilinmez (Güney 1956:10; Kúnos 1978:30).
Macar Türkolog İ. Kúnos 1970’lerde sular altında kalmış olan Adakale’de derlemeler yaparken Plevne türküsünü dinledikten sonra, gözyaşlarını tutamaz. Türküyü söyleyen çocuğa: “Başka yok mu?” diye sorduğunda: “Bir daha söylerim, ama dikkat et ki başkaları işitmesin,” der. Çocuk Plevne türkülerini söylerken etrafından çekinir. Yanındakiler ise telaşlanır. Bu türkünün yasak olduğu, kimseye söylememesi gerektiği Kúnos’a tembih edilir (1978:26-30). Plevne Savaş’ından yaklaşık on yıl sonra Balkanlarda böyle bir ortam oluşacaktır.
SONUÇ
Destanlar güçlünün güçsüzü yenmesiyle gerçekleşmez, tam tersine güçsüz olanın güçlüyü yenmesi veya dize getirmesiyle oluşur. Plevne Savaşı, savaş teknolojisindeki farklıkları, asker sayısının orantısızlığı göz önüne alındığında bir destandır. Plevne’de az sayıda asker çok sayıda askere karşı başarılı olmuş, bu başarı üç kez tekrar edilmiştir. Türküler kendi doğal ortamlarında tekrar edilip bir heyecanı paylaşarak yayılır. Bu sırada çeşitlemeleriyle birlikte yeni eklemelerle yaygınlaşır. Plevne’den 143 gün boyunca geniş bir Osmanlı coğrafyasında haberlerin beklendiği savaş ortamında, heyecan içindeki halk arasında söylenen türküler, tarihin derinliklerinden getirilen destana dönüşür.
Tarih, kahramanlık türkülerinden de öğrenilebilir. Plevne, Yemen ve Çanakkale türküleri, içimizdeki tarihi heyecanı yaşatmaya, diri tutmaya devam ediyor. Bu türküler tarihe karşı vefa borcumuzu en canlı sahneleriyle yeniden hatırlatıyor.
Osmanlı’nın geniş coğrafyasında, bütün bir ahalisi tarafından söylenen Plevne türkülerin doğal bir destana nasıl dönüştürdüğü tebliğ olunur.