Emekli Eğitimci Yazar

Yürek yakan acı bir haberle uyanmak ne zormuş meğer: “Mustafa Ceylan vefat etti…” Yunus gibi “Ölür ise ten ölür canlar ölesi değil” hikmetinde teselli arasak da; O’nunki yarım kalmış bir hayat hikâyesiydi. Ellinci sanat yılına armağan niyetine hakkında olabildiğimce objektif bir yazı kaleme almıştım. Çalakalem de olsa samimiyetine binaen KÜMBET okuyucuları ile paylaşmak isterim:
“Münekkitliği şairliğine beş basan bir edebiyat araştırmacısı ozan olarak biliriz. Gerçi sazla ülfeti yoktur amma; şair-ozanlığına özellikle dikkat çekmek istedim. Başta Kazanoğlu Selahattin kardaşımız olmak üzere ozanlara takılır; neredeyse irticalen söyleyiverecek kadar ozanlarla hemhâl olur. Keşke bağlama, kopuz da çalabilseydi; “Milenyum Karacaoğlan’ı” sıfatını hak ederdi…
Mustafa Ceylan; hayatını şiire adamış, yetenek kâşifi, toplumcu bir kişilik olarak dikkati çeker. Edebiyat çevreleri, bilhassa şairler ile çok çabuk ve kolay iletişime geçer. Öyle bir çevre yoksa, kendisi kurar. Bir jeoloji mühendisi titizliği ile şair cevheri taşıyan gönül ocaklarını keşfe çıkar, arar, bulur, inşasına da yardımcı olur. Lâkin kendisine rakip olacak kadar “sivri” bir şair-yazar tohumuna da aynı takdir ve teşvik duygularını gösterip göstermeyeceğini bilemem… Biraz sanatkâr geni taşıyan herkeste görülebilecek “ben” merkezli tavırları -varsa- da o anlamda hoş görülebilir…
Mustafa Ceylan aklını ve duygularını iyi harmanlayan; geleneksel halk şiirimizi kalkış noktası olarak ele almış; fakat çağdaş şiir akımlarının tamamını da çok iyi izlemiş, destansı epik denemeleri ile de takdirle anılacak bir şairimiz… Fakat kanaatimce O’nu öncülüğünü yaptığı Gülce edebiyat topluluğu ile birlikte düşünmek daha adil bir yaklaşım olur… Kâğıtsız, mürekkepsiz, matbaasız kitap dergi çıkarılan milenyum çağında Türkçenin de tozunu attıran o kadar çok sanat-edebiyat grubu var ki; bu gürültülü keşmekeş “sanal”lık çağında yarınlara kalacak iz bırakabilmek öyle kolay değil… Fakat sanırım Gülce Edebiyat’ın geniş açılımlı kadro ve şiir denemeleri gelecek kuşakların da ilgisini çekecek eserler ortaya koyacaktır. Pek çok kültür-sanat örgütlenmesine ön-ayak olan Ceylan; düzenlediği onca program ve yayın denemesi olmasa bile Gülce ile geleceğe bir mütebessim işaret taşıyacağı kanaatindeyim…
Gülce edebiyat akımının kurucu öncüsü veya en azından öncülerinden birincisi olarak tanınan Ceylan, basıma hazır çalışmalarını da hesaba katarsak sanırım kırk kadar kitaba imzasını attı. Belki nice kırk kitaba da önsöz, takdim, tanıtım yazısı yazdı. Sağcısıyla solcusuyla yurtsever kimliğine inandığı herkesle pek âlâ anlaşan, ortak hareket eden Ceylan’ı sinsice ayak oyunlarının sonucu belirlediği siyaset meydanında pek başarılı göremedik. Belki kendisi de illâ bir köşe kapmak anlamında siyaseti pek ciddiye almadığı için… Bazen şahsen “Ocak kökenli” kimliğimle benim bile yadırgadığım dozda ırkçılık yapan Ceylan, bir bakarsınız toplumsal olaylara “keskin devrimci” gözüyle bakar. İkisinde de samimi kendine özgü bir “Nasyonal Sosyalist” ile karşı karşıyasınız. (“Nasyonal Sosyalist” yerine daha Türkçe ve Türkçü bir tanımlama “Milliyetçi-Toplumcu” demem gerekiyordu.)
Şairliğim zayıftır; Ceylan gibi habbeyi kubbe, pireyi deve yapamam. Esasen O’nun ellinci sanat yılına armağan son dakika bir dostluk sürprizi olarak çalakalem samimiyet diliyle yazdığım bu yazıda O’nun özel övgülere ihtiyaç hissetmeyecek kadar kendini kanıtlamış bir araştırmacı, şair, yazar, münekkit olduğunu herkes biliyor… Destanlar burcuna yeniden taşıdığı kahramanlar zincirinin kalem ve kelam erbabı çağdaş halkalarından birisi olan Mustafa Ceylan’a kırklara karışmak yakışıyor…
Dostluklar baki kalsın ve Mustafa Ceylan yarım asırda daha çok kendini bulan sesiyle Gülce ırmağında çağlamaya, konuşmaya, yazmaya, söylemeye devam etsin dileğiyle…”
Ceylan şimdi bir ölüm sessizliğinde sonsuzluk uykusunda… Lâkin Türkçe yaşadıkça O içimizden bir ses olarak yankılanmaya devam edecek.
Hak rahmet eyleye…