Bizler bu coğrafyanın bin yıllık bekçileri,
Asya’nın ta bağrından oba oba gelmişiz.
Önümüzde Melikşah, dalga dalga ileri,
Alparslan’ın gürzüyle, hisarları delmişiz.
Anadolu sathında hem muzaffer, hem geri,
Bazen ölü bir deniz, bazen coşkun selmişiz.

Ehl-i Salib bilerken sömürgen pençesini,
Kırk harami üşüşmüş sahipsiz diyarlara.
Kılıç Arslan kükreyip duyursun gür sesini,
Sonra kabuk bağlasın yüreklerdeki yara?
Aleaddin uzatsın atlastan şiltesini,
Bir ucunda Rumeli, bir ucunda Buhara.

Böyle, ulu ağacın bağrındaki bir filiz,
Palazlanıp boy atmış, Söğüt obalarında.
Biz artık bir çınarız ve Selçukî değiliz.
Kırbamızı doldurduk tekfur membalarında.
Ertuğrul’un duası, Osman’ın rüyası biz,
Sancağımızı açtık Haçlı semalarında.

Bir adımlık Kosova ve ardından İstanbul,
Kırbacını şaklatmış bakın Serdengeçtiler!
Konstantin uyuklarken tahtında horul horul,
Bizans’ın ahalisi sultanını seçtiler.
Bir fethin madalyası Ayasofya’ya kurul!
Kapısında fatihler, âbıhayat içtiler.

Biz tuğlar yürütürdük, küfür bataklarında.
Nidası “Allah Allah!” yetmiş iki fırkaydık.
Kanımızı yıkarken gurbet ırmaklarında,
Biz bize can yoldaşı, sırtımıza yongaydık.
Hilâli sürükledik Tuna şafaklarında.
Bir nefeste bedesten, bir konuşta saraydık.

Tüfek icat olundu, mertlik de bozuldu ya,
Kıtaları bürüdü isli barut dumanı.
Eller ıslah ederken, bizler kaldık ki yaya.
Sömürdü zalim eller, hasadı ve harmanı.
Güneşin tam alnına değdi şeytanî maya,
Talan etti dünyayı makinenin zamanı..

Sonra çelik namlular doğrulmuş üstümüze,
Kitabın son sayfası destan üstüne destan!
Hem hariçten hem içten okunmuş kastımıza,
Çanakkale ufkunda olmuş yürekler mestan!
Düşman bıçak vururken kınalı postumuza.
Sakarya’nın suyunda mühürlendi Türkistan!