Tek Takım Elbiseli Türk Dünyası Liderlerinden
Azerbaycan’ın 2.Cumhurbaşkanı Ebülfez ELÇİBEY
“Sevgim millete/Vurgunluğum, azatlığım adalete/İtaatim hocalarıma/Borcum, dostlarıma ve meslektaşlarıma/Nefretim, yalancılara ve ikiyüzlülere”veciz sözleriyle birlikte;
“Ben Atatürk’ün askeriyim”diyen, Azerbaycan’ın 1918’den sonra 1991 yılında ikinci kez bağımsızlığını kazanmasında tartışılmaz payıolan, Türk dünyasının liderlerinden EbulfezElçibey, 1938 yılında Kadirkulu Bey(?-1943) ve Mehrinisa(1889-1987) Hanımın evladı olarak Nahcivan’ın Keleki Köyü’nde doğdu.
Babasının amcası Mir Yahya Dedeona Hz. Ali’ninoğlu olan Ebülfez Abbas’ın şerefine Ebülfez adını koydu. Asıl soyadı Aliyev’dir. Baba soyu İran’ın Güney Azerbaycan yöresinden, annesi Anadolu’dan zamanlaNahcivan’a yerleşmiş bir ailedendir.Elçibey,İbrahim,Murat,Al Murat’tan sonra ailenin en küçüğüdür.Babası 2.Dünya Savaşına gidip bir daha dönemeyince 1943 yılında henüz beş yaşında iken yetim kalmıştır.
İlkokulu, kendi köyünde ilkokul olmadığı için Unus Köyü İlkokulu’nda okumuş, 1955-1957 yıllarında lise düzeyindeki Nahçıvan Ordubad Orta Mektebi’ne devam etmiştir.
1957 yılında Azerbaycan Devlet Üniversitesi Doğu Bilimleri Arap Filolojisine kayıt olmuş, 1962’de mezun olmuştur. Burada siyasi ve tarihi olaylara ilgi duymuştur. Halkınınköle, vatanının, sömürge olduğunu hazmedemeyerek arkadaşları Âlim Hasayev, Rüstem Eminov,Malik Mahmudov,Abbas Musayev,Zakir Mehmedov, Mehdi Ağalarov,Refik İsmailov’la birlikte bağımsızlık uğrunda mücadele etmeye söz vermişlerdir. Kendi aralarında yaptıkları bir toplantıda; “Sovyetler bizim devletimiz değil,biz Türk’üz,vatanımızı işgal ettiler,sömürüyorlar” şeklinde propaganda yapmakta karar kılmışlardır.
Ekipten,Malik Mahmutov ve Malik Karayev Arapça pratiği kuvvetlendirmek vepropaganda için bir yıllığına Irak’a, Elçibey de altı arkadaşıyla iki yıllığına (1963-1964)Mısır’a giderek hem tercümanlık yapmış, ilmini geliştirmiş hem de geçimini temin etmiştir. Yaşadığı şehirde günlük gazete satan beş çocuğu toplayıp paravererek;
-Her bir gazete satışınızda “ Azerbaycan”diye bağıracaksınız. Size “O da ne ?”diyenlere:
-Azerbaycan bir Türk yurdudur ve Rus işgalindedir. Şeklinde cevap vereceksiniz, der.
Mısır’dan döndükten sonra Bakü Devlet Üniversitesi’nde Asya ve Afrika ülkeleri Tarih Kürsüsüne öğretim üyesi olarak atanır. Aklı hep bağımsızlık mücadelesindedir. Burada kısa zamanda 4’lü bir grup oluştururlar. Her üye 3 kişiyi yanına çekecek onlar da beş kişi bulacaktır. Ama buplanda muvaffakolamadılar. Zira KGB onları takip etmektedir. Bundan sonra ferdi çalışırlar. Bir ara yeniden bir araya gelerek sadece beş kişinin bildiği Meramname(Program)adıyla tüzük hazırlayıp 3’lü,7’li,9’lu gruplar kurdular.
Öğrencilerederslerde Rusya aleyhine propagandayabaşlarlar. Yaptıkları çalışmaları değerlendirmek üzere dava arkadaşları Hanım Halilova’nın evinde şiir toplantıları adıyla buluşurlar. Hayatlarından endişe ettikleriiçin her gün evlerinden ayrılırken belki bir daha geri dönemeyiz diye çocuklarını öpmeyi deihmal etmezler.
1971 yılında bütün dünyada olduğu gibi Azerbaycan’daki üniversitelerde de öğrenci hareketleri başlar.1975 Ocak ayındaBakü’de tutuklamalarbaşlayınca Elçibey de üniversiteden alınıp tutuklanarak cezaevine konur. Verilen1,5 yıllık cezasını taşocaklarında çekecektir. Tutuklandıktan sonra akrabaları ve arkadaşlarıBakü’deki KGB başkanına müracaat ederek Elçibey’in pişmanlığını belirteceğini söylerler. Bunun üzerine KGB Başkanı Elçibey’i makamına çağırtarakRusça pişman olup olmadığını sorar. Ancak Elçibey’in beklenmedik soru ve cevapları karşısında şaşırır. Elçibey;
-Siz hangi milletin ferdisiniz ben anlayamadım.
-Ben Rus’umve burada KGB Başkanıyım.
-Biz şimdi hangi ülkedeyiz.
-Azerbaycan’dayız.
-Öyleyse Azerbaycan’da Rus’un ve KGB Başkanının ne işi var? Sözlerindensonra başkan adeta çıldırır ve bağırır:
-Atın şu adamı derhal akıllansın.
Bunun üzerine bilerek azılı suçluların yanına koyarlar ki Elçibey’i öldürsünler diye.Lakino orada öyle bir politika izler ki vatandan, bayraktan, millettenbahseder. Suçlular kendi elleriyle taşocağında biroda yaparak onu korurlar.
Hapishaneden çıkınca bir müddet işsiz kalırsa da 1977’de Azerbaycan Milli İlimler Akademisi El Yazmaları Enstitüsü’nde ilim uzmanı olarak göreve başlar. İşe başladıktan sonra ağabeysinin; “Artık evlenmelisin, halk sana daha bağlı olur.”nasihatine uyarak akrabalarından Halime Hanım’la 29 Eylül 1979’da evlenir.Ondan Kızı Çilenay ve oğlu Erturgut doğar.
İstihbarat baskısına rağmen arkadaşlarıyla görüşerek 1980 yılında Çamlıbel(Çenlibel) Birliği ardından Yurt Birliği teşkilatı kurulur.1988 yılında da Varlık Cemiyeti faaliyete geçer. Bu teşkilatlar ilerde Azerbaycan’ın bağımsızlığını hazırlayacak olan Halk Cephesi’nin temelini atacaktır. Sovyetlerin çözülme öncesi egemenliği altında bulundurduğu Baltık ülkelerinden Litvanya,Letonya,Estonya’da 1988 yılında nümayiş ve mitinglerle beraber halkcephelerinin kurulması onlara cesaret verir. Bu bağımsızlık rüzgârları kısa sürede Azerbaycan’a ulaşır. Hazar 1918’den sonra bir kez daha dalgalanır.
1989 Şubatında Azerbaycan Halk cephesi koordinasyon Kurulu Halk Cephesi’nin resmen kurulmasına karar verir. Bildirilerdağıtılır, her yere afişle yapıştırılır. Aynı yıl bağımsızlık hareketi Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla birlikte başlar.28 Mayıs 1989 da üç renkli Azerbaycan Bayrağı kendisinin de görev yaptığı Azerbaycan El Yazmaları Enstitüsü’ne Elçibey tarafından sevinç ve gözyaşlarıyla asılır.
16 Temmuz 1989 tarihinde Azerbaycan Halk Cephesi ilk kurultayını toplayarak Elçibey’i ilk genel başkan seçer. Burada 29 Temmuz 1989 günü Bakü Azatlık Meydanı’nda büyük bir miting yapılması kararlaştırılır. Ayrıca üç maddenin gerçekleştirilmesi programa alınır.
1.Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasası yeniden düzenlenmelidir.
2.Azerbaycan Halk Cephesi tanınmalıdır.
3.Azerbaycan’ın üç renkli yeni bayrağı ve milli marşı belirlenmelidir.
Halk Cephesi zamanla İstiklalini arayan, Rus işgalinden Azerbaycan’ı kurtarmak isteyenlerin yoğunlaştığı partiler üstü bir kuruluş oldu. Rus istihbaratına rağmen hızla büyüdü.I989 da Rusya Azerbaycan Halk Cephesini resmen tanıdı.31 Aralık 1989’da Güney Azerbaycan sınırındaki dikenli tellerin kaldırılarak bütünleşme hedeflendi ise de Halk Cephesi buna tam olarak karar veremedi. Elçibey bu görevi kendi üstlendi ve cepheye yürüyüş için talimat verdi. Binlerce Türk “Yaşasın Tebriz-Bakü” nidalarıyla dikenli tellerle donatılmış sınıra yürüdüler.
Rus ve İran askerleri, bu milli hareket karşısında hiçbir şey yapamadı, ateş bile açamadı ve dünya tarihinde tarihi bir gün oldu. Siyasi otoritelerce Berlin duvarının yıkılışını hatırlatan bir hareket gibi algılandı. Ancak1990’da çökmeye başlayan Rusya’nın Devlet Başkanı Mihael Gorbaçov bütün dünyaya barış ve kardeşlik mesajı verirken Azerbaycan için çok farklı düşündü. Sessizliklerini 19Ocak’ı 20 Ocak’a bağlayan 1990 gecesi tanklarıBakü’yegöndererek bozdular. Zira Sovyetlerin bütünüyle dağılmasından korkuyorlardı. Gözdağı vermek istiyordu. Tankların önüne bağımsızlık için kendini atan yüzlerce Azerbaycan Türkünü katlettiler.
Ama iş tersine döndü.Bu olay Azerbaycanlıları kenetledi, daha da güçlenerek mitingler ve yürüyüşler yaptılar. Her gün Azatlık Meydanına milyonlar toplandı. KGBajanları mitinglerde Elçibey’e ve arkadaşlarına çok eziyetler verdiler. O bütün bunlara rağmen yılmadı mücadeleye devam etti.
Bu tehlikeli gelişmeler üzerine Rusya, Vezirof’u görevden alarak kendi yanlısı Ayaz Muttalibov’u atadı.Tutuklamalar,gözaltılar başlayınca Elçibeyde yer altına çekilmek zorunda kaldı. Ancak baharla gün yüzüne çıktı. Ve ilk fırsatta düzenlenen mitingle 28 Mayıs 1990’da El Yazmaları Enstitü’süne bayrağı yeniden çekti.
Halk Cephesi Lideri Elçibey,23 Ağustos 1991’de Bakü’de düzenlenen bir mitingdeKomünist Partisinin lağvedilmesini istedi. Miting sonrası KGB ajanları onu çok feci dövdüler. KomünistPartisi’nde de bu arada 14 Eylül 1991’de lağvedilmeyi tartışmaya başladı. Nihayetinde beklenen sona yaklaşılarak Elçibey’in talimatıyla 100.000 kişi meclisi kuşattı. 18 Ekim 1991’de bağımsızlık ilan edildi.29 Aralık 1991’de yapılan referandumda halkın yüzde doksan sekiz evet oyuyla onaylandı.
Bu olaylardan sonra Azerbaycan Yüksek Sovyet Meclisi seçim kararı aldı.1991 yılında yapılan seçimlerde bütün hilelere rağmen Halk cephesinden 30 kadar milletvekili parlamentoya girdi. Diğer Türk Cumhuriyetleri de Azerbaycan’daki bu gelişmeler üzerine birer birer bağımsızlıklarını ilan ettiler. İlkCumhurbaşkanı Rusya’nın kuklası Ayaz Mutalibov oldu. LakinErmenilerin Karabağ ve Hocalı katliamınıönleyemediği sebebiyle Muttalibov istifa etti. YakupMehmetov yerinevekâletengörevlendirildi.
Bağımsızlık hareketlerinin başladığı bunalımlı bu dönemde Türkiye’de olayları titiz bir şekilde takip ederek değerlendiriyordu. Daha önceden yapılan davet üzerine Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’le birlikte MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş de ilk defa 2 Mayıs 1992 de Azerbaycan’a gitti. Elçibey, Hanım Halilova’yı Türkeş’i karşılamakla ve 3 Mayıs Türkçülük Bayramında Azatlık Meydanında konuşma yapmak üzere görevlendirdi.
Alparslan Türkeş, protokolde olmadığı gerekçesiyle Bakü Havaalanında ve sonrasında çıkarılan tüm engellemelere rağmen 300 araçlık Türkiye ve Azerbaycan bayraklarıyla donatılmış bir konvoyla halkın sevinç gösterileriyle şehre getirildi. Azatlık Meydanına mitingebir milyon kişi geldi. KatılanlarTürkeş’e konuşması sırasında “Başbuğ Türkeş” nidalarıyla büyük tezahüratta bulunarak bozkurt işareti yapıyordu. Türkeş, Elçibey’in elini tutarak; “Türk dünyasının başbuğu Elçibey’dir. Onu size emanet ediyorum” diyerek büyük bir onur sergiledi. Azerbaycan’da Göktürklerden geldiğini öğrendiği bu işareti daha sonra Türkiye’ye taşıdı. Ertesi gün 4 Mayıs’ta Demirel’le birlikte Türk Büyükelçiliğinin açılışına katıldılar ve konuşmalar yaptıktan sonra Halk Cephesini ziyaret ettiler.
Rusya bu gelişten tedirgin oldu.13 Mayıs’ta Ayaz Muttalibov’u Bakü’ye getirdi.14 Mayısta Parlamentoda darbe yapıldı. Bunun üzerine Halk Cephesi 15 Mayısta yürüyüş ve miting kararı alındı. Miting Halk Cephesinin karşısında yapıldı. Zira Ruslar Azatlık Meydanını abluka altına almışlardı. Bu mitingde 1987 yılında Politbüro’dan uzaklaştırılınca 1990 yılında Nahcivan’a dönen ve Sovyetlerin Karabağ’daki ikiyüzlü siyaseti nedeniyle Komünist Partisi’nden ayrılan Haydar Aliyev, Halkcephesinin yöneticileriniarayarak Ayaz Muttalibov’a karşı olduğunu bildirip cepheye bağımsızlık savaşında destek verdi.
Bu arada Şusa ve Laçin de Ermenilerin eline geçti.14 Mayıs’ta 1992’de Halk Cephesi dışlanarak meclis toplanıp Muttalibov’un Hocalı katliamında suçunun olmadığı kararına vardı. Ruslar bu karara istinaden Ayaz Muttalibov’u tekrar görevi başına getirmek isteyince Azerbaycanhalkı bu kez 200 000 kişi ile meclisi kuşattı. Halkın büyük tepkisi üzerine Ayaz Muttalibov askeri bir helikopterle Moskova’ya kaçırıldı. Televizyon, Milli İstihbarat birimleri ele geçirildi. Üç gün boyunca miting yapıldı.
Kısa süren bu sıkıntılı dönemden sonra görevi 7 Haziran 1992’de yüzde altmışlık bir oyla Ebulfez Elçibey devraldı.
Bir yılda çok büyük proje ve anlaşmalara imza atıldı. Bunlar arasında;80 000 Rus askeri Azerbaycan Parlamentosu’nda 26 Mayıs 1993’te alınan bir kararla ülkeden çıkarıldı. Rusya ile 12.10.1992’de Emektaşlık ve Tehlikesizlik anlaşması yapıldı. Kasım 1992’de Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nın temeli Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Turgut Özal’la birlikte atıldı. Azerbaycan Anayasası’na Devlet dili olarak Türk Dili ifadesi konuldu.(1995’de Haydar Aliyev bu ifadeyi Azerbaycan dili olarak değiştirdi.)Ruble yerine Azerbaycan milli parası Manat para birimi olarak kabul edildi. Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri kuruldu. Türkiye ve diğer Türk Cumhuriyetleri arasında ticari, sosyal, kültürel ve siyasi yakın ilişkiler kuruldu.
Ama su uyudu düşman uyumadı. Heralanda Türk birliğinin kurulmasından, petrolün ellerinden çıkmasından korkan ülkeler başta Rusya ve İran olmak üzere Elçibey’i bir an önce devirmenin yollarını planladılar. Haziran 1993’teSüret Hüseyinov Rusların Azerbaycan’dan çekilirken kendisine bıraktığı silahlarla Gence’de ayaklanma başlatarak Bakü’ye doğru hareket etti. Kardeşkanının dökülmesinden endişe eden, Türkiye’den ve kendi ordusundan gerekli desteği bulamayan Elçibey, Nahcivan Yüksek Sovyeti Başkanı olan Haydar Aliyev’i Bakü’ye çağırarak uzun bir görüşme yaptı ve ülkeyi ona emanet etmek zorunda kaldı.
Elçibey, yüksek ideallerinin yanında fazla temiz ve saf bir şahsiyetti. Devlet yöneticiliğinde fazla tecrübe sahibi değildi. Politikaya fazla ısınamamıştı. Ülkesinde Rusya ve İran ajanlarının cirit attığının, darbe hazırlığı içinde olduklarının belki farkında değildi. Nitekim kendisi uzun yıllar sonra bizim ülkemizdeki çizgisinden madde bakımından sapanlarıda örneklendirircesineşu acı itirafta bulunacaktır. “Bir zamanlar Sovyet tanklarının önünde beraber omuz omuza durduğumuz arkadaşlarla yollarımızı para ayırdı.” Zira Sovyetler ve işbirliği yaptığı ülkeler bu şahsiyetleri maalesef para, rütbe, makam karşılığı Süret Hüseyinov gibi satınalmıştı.Ama Elçibey’in tercihi de, aşkı da milletten yana olmuştu.
Kendisi de darbe sonrası 17 Haziran’da Nahcivan’da ata ocağı Keleki’ye yerleşti. Şartların uygun hâle gelişi üzerine dört yıl sonra 31 Ekim 1997 de tekrar Bakü’ye dönerek Azerbaycan Halk Cephesi’nin başında aktif siyasete devam etti.1998 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerine adil ve demokratik olmadığı gerekçesiyle katılmadı.5 Kasım 2000’de yapılacak 2.dönem genel seçimlereiştirak etme kararı aldı.
Ama Elçibey son yıllarda kamuoyuna duyurmasa da rahatsızdı. ÖnceTürkiye’den dostlarıncauzman bir doktor gönderildi Bakü’ye. Muayene sonrası karar Türkiye’ye gelmesi yönünde oldu.7 Temmuz 2000’de MHP Sivas Milletvekili Mehmet Ceylan’ın özel uçağıyla tedavi amacıyla Türkiye’yegetirildi. Ankara Hastanesi’ndetedavisi Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un koordinesiyle başlatılan Elçibey, durumunun ağırlaşması üzerine 9 Ağustos’ta GATA’ya(Gülhane Askeri Tıp Akademisi)nakledildi. Türk’ün bu büyük bağımsızlık kahramanı 22 Ağustos 2000’de aramızdan ayrıldı. Ankara Esenboğa Havaalanı’ndan devlet töreni ile Azerbaycan’a uğurlandı.
Elçibey’in Azerbaycan’daki cenazesine 1 milyon kişi katıldı. Parlamentoda halkın acıdan galeyana gelerek “En büyük Elçibey başka büyük yok” sloganı üzerine Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev başına bir şey gelmesinden korkarak orayı terk etti.
Bahtiyar Vahapzade O’na ölümünden sekiz yıl sonra şu mısraları döktü;
“Kalbi Azerbaycan, gözü Türkiye/Yaşadı “Türk” diye, öldü” Türk” diye.
Bağladı Turana o,imanını,/Bu iman onun üçün hayattan baha.
Meğer tesadüf mü? O öz canını/Gidip, Türkiye’de verdi Allah’a.
Yandı bizim üçün duymadık onu,/Çatmadı ışığı gözlerimize
O,öz itsisini o,öz nurunu/O biri dünyadan gönderdi bize”
Şair Memet Aslan, şiirinde bir kez daha “Ağla Karanfil Ağla” diye ağladı;
“Garanfil şehid ganı/Ağla garanfil ağla!/Ağla, inlet dünyanı/Ağla garanfil ağla!
Cavanlara gıydılar/Tanklar altda goydular/Ganın içip doydular/Ağla karanfil ağla”
Yazımızı Samet Vurgun’un ölüm üzerine yazdığı şu mısralarla bitirerek “Ruhun şad olsun Elçibey” diyelim.
“Ölüm sevinmeyesingoy…
Ömrünü vermirbada…
El gadrini candan daha aziz bilenler…
Şirin bir hatıra kalacak dünyada
Severek yaşayanlar…/Sevilerek ölenler.”
Ve son sözümüz, dileğimiz; Cumhuriyetimizin 89.kuruluş yılı ve Mübarek Kurban Bayramı Türk-İslam âlemine kutlu olsun.