Al bakır üstü şafak, ha aktı ha akacak,
Kan dökerek örtecek büsbütün suçlarımı.
Gözüm yazgımdan kara, dilim ateşli ocak;
Azık taşırken öyküm, yazıp çizen sersemden.
Hangi imbat kötüler dağınık saçlarımı,
Hangi dağ meltemini esirgemiş ensemden?
Kulacımla uyanır göğsü alazlı nehir,
Bir ezgi mırıldanır akıntı, süreğime…
Savaşçıları yorgun, atları ölü şehir,
Ahmak bir turaç uçsa, irkilir yakınından;
Bin kılıç birden iner, aniden yüreğime
O humar bakışların sıyrılınca kınından.
Ben yayını terk eden ıslıklı bir oktayım,
Yaldızlar mühürlerim teleğin uçlarına;
Menziline kilitli, belirsiz bir noktayım,
Sarılır saplanırım, hedefime derinden.
Bir ülke çiz de doldur o nûr avuçlarına,
Ay gibi, güneş gibi doğarım her yerinden.
Pençeler gökyüzünü şimdi, alıcı bir kuş;
Bir süvâri birliği, sürüklenir peşimde.
Kim demiş sabretmekle koruk helva olurmuş,
Dökülürmüş dâneler, saçlık saçak çardaktan;
Daha kaç tutam tütün ezeceğim dişimde,
Kaç yudum boşanacak, ince belli bardaktan?