Ben, buhranların çocuğuyum. Normal vaktime erişemezsiniz, boşuna çabalamayın!
Bir seher vaktinde, dağların ardındaki güneş usulca yürürken zeval vaktine doğru, en çelimsiz horozlar bile çığlık çığlığa şafağı haber verip uyandırmaya çalışırken gafleti, koyunlar, kuzular rızıklarının derdinde yaylalara doğru yollanırken, Ezan seslerine isyan eden köpekler bile sabah sarhoşluğunda salınırken yollarda, üç-beş zeytin tanesi, bir parça peynir, fırından tazece çıkmış ekmek, sıcacık bir çay yahut portakal suyunun donattığı bir sofrada bulamazsınız beni.
Buhranların çocuğuyum ben. Her anımda ayrı bir korku, her saniyemde kimsenin aklına bile gelmeyecek bambaşka endişelerim olmalı benim. Ki var da zaten. Güle oynaya düşemem ben yollara. Bir genç kız tedirginliğindedir hep yüreğim. Her an usta bir hırsız, usta bir gönül hırsızı, civan bir delikanlı benim de gönlümü çalıp, anamdan, babamdan ayıracak korkusu yaşarım hep. Yalnızca böyle olsa ya… Filistinli bir çocuğun tereddütlerini taşırım içimde. Bosnalı bir kadının korkusu ve bir Çeçen Mücahidinin şahadet sevdası vardır içimde.
Kafkas dağlarının rüzgârında savrulur saçlarım. Türkistan çöllerinde şaşırırım yönümü. Somali’de susuzluktan çatlar dudaklarım. Arakan’da diri diri yakılır bedenim.
Birileri hesap-kitap yaparken çok kazanmak, vergi kaçırmak adına… Nice Beyefendiler rahat etsin, ve nice Hanımefendi fink atabilsin diye partilerde… Başımın gözümün sadakası sayıp, yüreğimi bırakırım sevdiğimin ülkemin karanlık sokaklarına…