Category: Türkiyə ədəbiyyatı

  • Necati KEÇELİ (Türkiye Cümhuriyyeti, İzmir).Muhteşem şiir

    1265648_10201510303413972_1528490523_o

    SEN OLURSUN

    Sen bir güneş gibi üstüme doğsan
    Kışım sen Bahar sen yaz sen olursun
    Gökyüzünden yağmur olup da yağsan
    Damla sen dolu sen buz sen olursun

    Sevgiden gelirmiş kalbin yapısı
    Gözden açılırmış bir tek kapısı
    Gönül sarayımın olsan tapusu
    Acı sen huzur sen haz sen olursun

    Aşkı anlattıkça duygulu sözler
    Kızarıp, kızarıp gülmez mi yüzler
    Uykuya daldıkça şu kara gözler
    Rüya sen hayal sen yüz sen olursun

    Hep seni arardı ıssız geceler
    Seninle çözüldü tüm bilmeceler
    Bir seni yazdıkça harfler heceler
    Beden sen ayak sen diz sen olursun

    Hasretin ateşi içimdeyken köz
    Hayallere dalıp aramaz mı göz
    İnleyen nağmeyi çalıyorsa saz
    Şiir sen beste sen söz sen olursun

    Necati diyor ki ömür yolumda
    Ağlayan gözümde gülen halımda
    Şu gönlümde ki petek, balımda
    Tatlı sen şeker sen tuz sen olursun

    Necati KEÇELİ
    İZMİR 26.09.2013

  • Münevver DÜVER (Türkiye Cümhuriyyeti, Adana).Muhteşem şiirler

    1236562_722085574474022_177854009_n

    Özbekistan

    Hilali severken on iki yıldız
    Ayları çağırdı can Özbekistan
    Kaynağı uranyum, mermer, altundur
    Doğal gaz yağdırdı can Özbekistan

    Dokuz yüz doksan bir “Müstaki Günü”
    Ramazanla kurban aynıdır dünü
    Sekiz martları kadınlar günü
    Türkü ağırladı can Özbekistan

    Türkiye’yle aynı şekli, iklimi
    Gelinlik kızları doku kilimi
    Seyhun’la Ceyhun’un diğer dilimi
    Coşarak çağladı can Özbekistan

    İnsanın kültürlü, okur-yazar’ın çok
    İhracatın servet, ithalatın yok
    Taşkent’in, Buhara’n sinemde bir ok
    Beni yaraladı can Özbekistan

    Münevver Düver
    15.12.2010-Adana

    Kardeş Kırgızistan

    SSBD’den doğan bir kızıl güneş
    Türk’ün şanı oldun yar Kırgızistan
    Kırk kabileyi temsil eden bir eş
    Türk’ün yanı oldun yar Kırgızistan

    Kurmanbek Bakiyev sen dostça yaşa
    Issık köl sıcak göl hep gelsin coşa
    Altay ile Tanrı Dağları aşa
    Türk’ün anı oldun yar Kırgızistan

    “Asya İsviçre’si” derler adına
    Manas Destanı’da gelir yâdına
    Doyulmaz mısırla pancar tadına
    Türk’ün tan’ı oldun yar Kırgızistan

    Güzel kentin Bişkek, Talas ve Batken
    Çanaç’la yarım bardak çay içerken
    Yarış atlarına kımız yüklerken
    Türk’ün hanı oldun yar Kırgızistan

    Münevver Düver
    17.12.2010-Adana

  • Münevver DÜVER (Türkiye Cümhuriyyeti, Adana).Muhteşem şiirler

    1236562_722085574474022_177854009_n

    Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

    Ay yıldız işlendi beyaz sayfaya
    Oldu kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti,
    Lefkoşe, Güzelyurt değer dünyaya
    Aldı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

    Şanımız, kanımız, soyumuz birdir
    Atamın kanları dökülen yerdir
    Askerimiz kardeş subay ve erdir
    Aldı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

    BM. Altmış dört’de barış yapmadı
    Rumlar, Türkler’de huzur bırakmadı
    Karaoğlan zulmü iyi saymadı
    Aldı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

    Rauf Denktaş, Derviş Eroğlu geldi
    Kitabı, kanunu beline aldı
    Gönül kapısını halkıyla çaldı
    Aldı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

    Münevver Düver
    20.12.2010-Adana

    Türkiye’m 2

    Gönülden gönüle geçen yol vardır
    Ay yıldız aşkıyla birsin Türkiye’m
    Dünyada her ırkla dost ile yardır
    Kahraman ordunla ersin Türkiye’m

    Asya, Avrupa’yı bölen cıvansın
    Osmanlı’dan kalan yadigâr hansın
    Avrupa Birliği senden utansın
    Denizlerle coşan yersin Türkiye’m

    Kültürün, Tarihin özün bellidir
    Dağın, gölün, ovan, düzün bellidir
    Ayda dört mevsimin, güzün bellidir
    Bütün dünyaya değersin Türkiye’m

    Yedi bölgen turistlerin yatağı
    Seksen bir ilin farklı sıcağı
    İnsanların kalbi sevgi otağı
    Gönül tahtına binersin Türkiye’m

    Atatürk kurdu bu cumhuriyeti
    Başına getirdi asil milleti
    Demokrasi verdi ve hürriyeti
    Gözlerimde hep seğersin Türkiye’m

    Münevver Düver
    21.12.2010-Adana

  • Hasan AKAR (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiir

    Hasan AKAR

    SELLER YÜRÜR YAMAÇLARDAN BİR GÜN

    Biz alışığız, takma kafana koca reis, fırtınaya, boraya
    Savursunlar bizi, utanmadan bir oraya bir buraya

    Dalgalara boğsunlar, çıkarsınlar gemimizi karaya
    Tabip olsalar sürdürmem merhemlerini yaraya

    İsterse karlar yağsın ,yıldırımlar düşürsünler düşümüze
    Bilirken riyakârlıkları yaptıkları gitmesin asla gücümüze

    Kapılma yeise, bu ülkede mevsimler hep kış gitmez
    Sanma ki bu çirkin karanlıklar ebedidir bir gün bitmez

    Bahar gelir elbet yüce dağlara, buzlar çözülür gün be gün
    Rahmet yağar, karlar erir, seller yürür yamaçlardan bir gün

  • Hasan AKAR (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiir

    Hasan AKAR

    KOKLAYIM DEDİ OLMADI

    Bir deniz kıyısında bırakmıştım onu öksüzce tek başına
    Damla damla su sızdı hayat verdi güneşle kururken toprağa
    Aldırmadı fırtınaya, eğmedi boynunu azgın dalgalara
    Dualar etti tutundu adını veremediği bir sevdaya

    Bilemedi bu denli sevişi, utandı tabiat kol kanat gerdi
    Duysa sesini kıyıda belki unutacaktı çektiği derdi
    Vefalıydı, bir gün ilk güzde sürgüne uzandı açtı lâle
    Koklayım dedi, olmadı kader nasıl koydu lâleyi bu hâle.

  • Hasan AKAR (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiir

    Hasan AKAR

    MUHTEŞEM RÜaBAİ

    Sönmüş sandığın volkan saklıymış derinliğinde yüreğin meğer,
    Varsın patlamasın,görsen rüyası,hayali yaşamaya değer,
    “Ellerini ellerimden,gözlerini gözlerimden ayırma hiç”,
    Lavlar akar da belki bir gün deniz kıyısında buluşursak eğer.

  • Ahmet DİVRİKLİOĞLU (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiir

    294986_147984975329598_1905161564_n

    ULUORTALARDA. KALMASI

    Dun gece aradim seni her yerde
    Yagmurun altinda gece yarisi
    Sokaklar bosaldi herkes evinde
    Lanetledim boyle kaderi,sansi

    Neyime gerekti sevmesi seni
    Seven aci ceker degil ki yeni
    Unutmadim ama Asli,Kerem’i
    Derler ya benim ki bir kalp agrisi

    Kalp agrisi muzmin marazli yara
    Bir de sansin yoksa bahtinsa kara
    Dusmusse ki gonul sen gibi yare
    Ciledir bir derttir asik olmasi

    Sen mi? Ne asigi nedir ki sevgi
    Senin icin bos soz anlamsiz belki
    Ben yuregime soz dinletemem ki
    Bilemezsin ,zordur icten yanmasi

    Dun gece aradim seni her yerde
    Yanmiyordu lamban acikti perde
    Oksuz gibi idim bilesin bende
    Zormus ortalarda yanliz kalmasi

  • Ahmet DİVRİKLİOĞLU (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiir

    294986_147984975329598_1905161564_n

    BIR. PARCA

    Canimi darlara cekersin yine
    Ne de bitmez hincin ,kinin var imis
    Gozumu acarim korkuyla gune
    Boylesi yasamak ne de zor imis

    Bilmiyorum derdin nedir benimle
    Cevirirsin benli entrika,hile
    Dusurmek istersin alem diline
    Bil ! Insani insan yapan ar imis

    Yirttin o perdeyi acirim sana
    Kasdedersin san ki benim canima
    Bil ki hak,hukuk var kalmaz yanina
    Yaradanin hukmu ates,nar imis

    Yanarsin yaktikca beni boylesi
    Ben Hak derim duyar sahibi sesi
    Yaslara koyarsin cumle,herkesi
    Demek bu halimiz sana kar imis

    Kar imis halimiz darda oldukca
    Unutulmaz adin dunya durdukca
    Ne olur adam ol gayri bir parca
    Densin akil basa uygun yar imis

  • Ahmet DİVRİKLİOĞLU (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiir

    294986_147984975329598_1905161564_n

    KORKUYORUM

    Korkuyorum
    Can’a hasret var gibi
    Korkuyorum
    Onsuz olmak zor gibi

    Korkuyorum ;
    Ayaz caldi geceyi
    Boran aldi yuceyi
    Unuttum ben gulmeyi
    Korkuyorum

    Korkuyorum ;
    Kabus oturdu duse
    Bir el bastirdi dose
    Bir el uzatmaz kimse
    Korkuyorum

    Korkuyorum ;
    Alnimda soguk terler
    Dusumde zebaniler
    Beynimi kemirirler
    Korkuyorum

    Korkuyorum ;
    Acmiyor hava yine
    Dustum katran icine
    Gun inmez seherime
    Korkuyorum

    Korkuyorum ;
    Sensizim
    Korkuyorum ;
    Gel gayri Can ikizim

  • Münevver DÜVER (Türkiye Cümhuriyyeti, Adana).Muhteşem şiirler

    Türkmenistan

    Gurbangulı Berdımuhammedov’la
    Bahçelerin gülüsün Türkmenistan
    Aşkabat, Türkmenabat, Daşoğuz’la
    Oğuzların balısın Türkmenistan

    Türklüğün gururu şanı adında
    Mertliğin destanı vardır yadında
    Beş yıldızlı Ay Türk her dem yanında
    Şanlı Türk’ün dalısın Türkmenistan

    Tejen, Murga, Mari ve Türkmen başı
    Nehirleri, sana döker gözyaşı
    Dağlarında petrol altundur taşı
    Cevherlerle dolusun Türkmenistan

    Eğitime destek devlet okulun
    Sanat, kültüre açıktır kolun
    Dilin, dinin, ırkın aşktır her yolun
    Özgürlüğün yolusun Türkmenistan

    Münevver Düver
    01.12.2010-Adana

    Can Türkmenistan

    Uygur Devleti’nden gelir boyların
    Bozkır’lardan almış güzel huyların
    Göktürk’lerden özü buldu soyların
    Soyuna kurbanım can Türkmenistan.

    Yabgu Devletiyken oldun bir Bozok
    Diğer kardeşinin adı da Üçok
    Hasretliğin cana sapladı bir ok
    Soyuna kurbanım can Türkmenistan.

    Adın İslam, Horasan’a ettin göç
    Selçuklulara hep candan verdin güç
    Kıpkaçlar hücumla işlediler suç
    Soyuna kurbanım can Türkmenistan.

    Akınlar başladı Anadolu’ya
    Göç başlar İran’a birde Bolu’ya
    Kimisi kapıldı kızgın doluya
    Soyuna kurbanım can Türkmenistan.

    Bir yandan Rus sardı biryandan İran
    Göktepe’de Türkmen’dir Rus’u kıran
    Savaşlardan nasır tuttu hep yaran
    Soyuna kurbanım can Türkmenistan.

    27.05.2010
    SÖZ: Münevver Düver.
    Yorum: Nezir kaya

  • Münevver DÜVER (Türkiye Cümhuriyyeti, Adana).Muhteşem şiirler

    Can Azerbaycan

    Sekiz köşeli bir yıldız yanında
    Hilalin kazıldı can Azerbaycan
    Türki devletleri her an yanında
    Ardarda dizildi can Azerbaycan

    Azeri, Osmanlı, Çağatay, tatar
    Kıpçak, Türkmen, Selçuk kalbinde atar
    Bahtiyar Vahapzade özü katar
    Tarihe çizildi can Azerbaycan

    İlham Heydaroğlu Devlet Bakanı
    Bakü, gence, Sumgayıt, Lankeran’ı
    Denizde Hazar’dır özgür akanı
    Aras, Kür sezildi can Azerbaycan

    Petrolün, bakırın, demirle kurşun
    Dünyalara değer merkezi çarşın
    Elli dokuz Rayon Bölge’ne karşın
    Yürekler ezildi can Azerbaycan

    Münevver Düver
    09.12.2010-Adana

    Azerbaycan’ım

    Rus’ların zulmüne daim direndin
    Halkına azimle gücü verendin
    Düşmanı yerlere atıp serendin
    Kahramanların var Azerbaycan’ım.

    Ruhuma katıp da bir can bilmişim
    Canının içinde canan olmuşum
    Sevgi deryasında aşkı bulmuşum
    Kalpteki güzel yar Azerbaycan’ım.

    Damarımda atan taze kanımsın
    Derdimin dermanı hem de canımsın
    Bedendeki ağrım, sen sol yanımsın
    Canıma can katar Azerbaycan’ım.

    Aras Nehri sende, Karabağ sende
    Nahçıvan’ın aşkı çıkmaz bedende
    Münevver mektubu yazıp gidende
    Bakü gülü kokar Azerbaycan’ım.

    Münevver Düver

  • Münevver DÜVER (Türkiye Cümhuriyyeti, Adana).Hayatı ve Yaratıcılığı

    TÜRKÇE

    Sanata 30 yılını veren Çok Yönlü Sanatçı,
    Münevver Düver

    Orta Asya Türkü olan Bozoklar, 24 oğuz boylarından, Yıldızhan’ın Avşar boyundan olup Orta Asya’nın hazar denizi kıyısından Horasan yolu ile Anadolu ya gelmişlerdir. Bu büyük göçte aile Kadirli, Kozan, Adana, Çukurova ya yerleşmiştir. Kalabalık bir nüfusa sahip olan ailedeki birçok kişide sanatçı ruhu vardır. Şair olan anneanne ve anne buna bir örnektir.
    Adana doğumlu Münevver Düver’in, şiire olan ilgisi beş yaşında başlamış, Çocuklar Var adlı ilk şiirini o yıllarda yazmıştır. Henüz çocukken farkına varmıştır dünyadaki çelişkilerin. Bir şeker bayramında, şeker ve harçlık toplayan çocukları görünce, o anda bulunduğu restoranda bardakların altında bulduğu bir kâğıt peçeteye yazdığı şiir şöyledir;

    Çocuklar Var

    Çocuklar var tarlalarda doğan
    Çocuklar var taşlıklarda uyuyan
    Çocuklar var
    Çocuklar var ipek yastıklar da büyüyen
    Çocuklar var ana yüzü görmeyen
    Ve çocuklar var doğmadan ölen
    Uçurtmaya balona hasret

    Sonraki yıllarda da şiirle ilgisini kesmeyerek yazmaya devam etmiştir. Şiirlerinde Vatan, bayarak, şehit, anne, özgürlük, sevgi, barış, dostluk, Türk dünyası ve memleket gibi konulara yer vermiştir.
    Görevi nedeniyle birçok kenti dolaştıktan sonra tekrar Adanaya dönerek, 10 yıla yakın Kültür Bakanlığına bağlı personel olarak çalışmıştır Bu görevden ayrıldıktan sonra gazeteciliğe başlamış, Adana’da yayımlanan Zirve gazetesinde Şiir Sayfası editörlüğü ve Yayım Kurulu Üyeliği yapmıştır. Ayrıca Adana’da haftalık yayımlanan Türkay Haber Gazetesi’nin kültür sanat yönetmenliğini yapmakta ve aynı gazetede ‘Sanat Penceresi’ başlığı altında kültür, sanat ve edebiyat yazıları yayımlanmaktadır. Yayım hayatını Ankara da sürdüren Haber 2000 gazetesinin Akdeniz temsilciliğini sürdürmektedir.
    Şu günlerde CanByMix Müzik – Sinema Yapımı Genel koordinatörlüğünü ayrıca ses sanatçısı Kemal Arda ve Ozan Alperen Kekilli’nin basın danışmanlığını yürütmektedir.
    Bu güne dek konuları Şiir, Araştırma, Tiyatro Oyunu ve Anı olan 25 kitap yayımlamıştır.
    Doğa ve İnsan konulu 180 fotoğraf ile 9 yerde kişisel sergi açmış ve birçok karma sergilere katılmıştır. Eserleri birçok gazete, dergi TV ve Radyolarda yurtiçi ve yurtdışında yayımlanmıştır. Türkiye’nin değişik yörelerindeki gazete ve dergiler ile internet gazete ve dergilerinde de yazıları yayınlanmaktadır.
    TÜRK DÜNYASI ile İlgili çalışmaları devam etmektedir. Yazıları Arapça, Farca, Türkmence, Azeri Türkçesi, Türkmenistan Türkçesi, Kırgızistan Türkçesi, Kazakistan, Özbekistan, Rusça, İngilizce, Almanca ve Fransızca dillerine çevrilerek o ülkelerce de değerlendirilmiştir. Bu bağlamda, çok değişik kurum, kuruluşlardan birçok onurluk ve ödül almıştır.
    Şiir ve yazıları birçok şiir antolojilerinde yer almış, Kimi antoloji kitaplarında yayın kurulu görevini üstlenmiştir. Bu arada 49 şiiri bestelenmiştir.
    2011 yılında Sözleri Münevver Düvere, müziği Rahmetli Nezir kaya’ya ait olan TÜRKİYE’m adlı Müzik Albümündeki eserler onüç dilde notalarıyla birlikte kitap haline getirilmiştir. İki müzik parçasını görüntü eşliğinde veren filimde ve bir kısa filimde yer almıştır.
    2005 Zirve Gazetesi Kültür Sanat Edebiyat başarı ödülü,
    2008 Haber Türkay Gazetesi Kültür, Sanat, Edebiyat çalışmaları Üstün hizmet ödülü,
    Hikmet Okuyar Türkiye Sevdası Projesinde Türk şiirini ve şiir ile il ve ilçelerimizin tanıtılmasında 2007 Türkiye birinciliği, Güzel kadirli Şiiri ile KÜLTÜR SANAT, EDEBİYAT ödülü,
    13. Hikmet Okuyar 2010 Şiire Üstün Hizmet Ödülü,
    2010 yılının en iyi Şairi, Çukurova 2. Altın TURAÇ ödülü
    HÜSEYİN NİHAL ADSIZ adlı Şiiri ile Türklük temalı şiir yarışması ödülü Sanatçı Düver’in aldığı ödüller arasındadır.
    2010 yılında, İstanbul Şiir Akademisinin, Bahtiyar Vahapzade adına düzenlediği şiir yarışmasında “Bahtiyar Vahapzade Anısına” adlı şiiri ile
    2011 yılında İstanbul Şiir Akademisinin, 2. Cengiz Aytmatov adına düzenlediği şiir yarışmasında “Cengiz Aytmatov Anısına” adlı şiiri, beğeniye seçilenlerin yayımlandığı kitaba alınmıştır.
    Münevver Düver, Niğde Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğrencisi Betül Uçak tarafından tez konusu olmuştur.
    Yapımını CanByMix Müzik – Sinema şirketinin üstlendiği Adana Belgeselinin senaryosu ve Genel koordinatörlüğünü yapmıştır.
    Birçok Derneklerde aktif üye olup, Çukurova Oğuz Boyları, Avşarlar ve Emekliler derneklerinde yönetimdeki görevine devam etmektedir.
    Çukurova güzel şiir okuma yarışmasının projesinde yer almış ve Genel koordinatörlülüğünü yapmıştır.
    Münevver Düver Sanat HABER adlı internet gazetesinde Farklı ülkelerden katılan saygın Köşe yazarları ile Türk Dünyası haberlerinin yanı sıra, kendi şiir, roman ve tiyatro oyunlarını ve birçok sanatçının eserlerini yayınlayarak, edebiyat dünyasına hizmet etmektedir.
    Sanata 30 yılını veren Münevver Düver’in Yedi Devlet bir Millet Turan’a Giden Yol, Özerk Türk Cumhuriyetleri, Türk Yıldızları gibi çalışmalarla Türk dünyasına katkıları sürmektedir.
    Aria Kunste der Berlin Akademi Ödül Konseyi Başkanlığı tarafından Almanya ve elli yedi ülke arasındaki sanatsal, akademik ve bilimsel iş birliğinin kurulmasına ve gelişmesine katkıda bulunmak amacı ile kendi dalında yılda bir kişiye verilmesi öngörülen 2012 Avrupa Edebiyat Ödülü ve Avrupa Liyakat Nişanına aday gösterilmiştir.
    Çok yönlü sanatçı Münevver Düver’in özveri sevgi, hoşgörü ve merhameti ilke edinerek sürdürdüğü sanat yaşamında nice başarılarla anılmasını dilerim.

    B. Hülya Ekmekçi
    01.01.2013

  • Gülten ERTÜRK (Türkiye Cümhuriyyeti, Ankara).Muhteşem şiirler

    Benden Sana Güle Güle

    Gözümden akan yaşım, yeter akma din artık!
    Sende çoktan bitmişim, gönlüm neden ağlıyor?
    Zararların çoğaldı, bir değilki bin artık
    Bir elinde maşayla yüreğimi dağlıyor.

    Deli divane olmuş gönül sebebim sensin
    Gurur aşkı ne diye hakketti mi ki yensin?
    Çabuk öleyim diye eziyetler edensin
    Boynuma geçirdiği urganımı yağlıyor.

    Çok değil düne kadar peşimden koşuyordun
    Kötü olan ne varsa hepsini boşuyordun
    Benim için dağ tepe ne varsa aşıyordun
    Yalanları cebinde konuları bağlıyor.

    Bundan sonra kalmadı yapılacak hiç bir şey
    Gözümde büyüttüğüm nokta nokta bey!
    Ulaşacağın yere boyuna bakarak dey
    Musluktan akan suyla kaf dağından çağlıyor….

    Benim Sevgim

    Ne geçmişim ilgilendiriyor,
    Ne de geleceğim.
    Bu beden toprak olana kadar,
    Ben seni seveceğim…

  • Gülten ERTÜRK (Türkiye Cümhuriyyeti, Ankara).Muhteşem şiirler

    942912_10151676102916506_876489865_n-300x225

    Bekleyenim Var

    Gönülden gönüle dokunmuş ağlar
    Kalpte aşk acısı yüreğin dağlar
    Dağların tepelerin ardında yar
    Hey İstanbul! Kollarınla beni sar
    Harem’de bekleyenim var.

    Çekseler önüme setden de duvar
    Ahengi makamıyla bana uyar
    Sevdiğim beni görmese de duyar
    Hey İstanbul! Kollarınla beni sar
    Harem’de bekleyenim var.

    Ben Köyümü Özledim

    Benim köyüm bir başkadır
    Ben köyümü özledim
    Benim köyüm bir başkadır
    Ben çocukluğumu özledim.

    Hani babannem oturmuş ta
    Camdan bakarmış Gedi’ye
    Kuzularım gelecek diye
    Ben babannemi özledim.

    Hani beşiğimi babaannem almış
    O beşiğe iki coluk saymış
    Beni beşikte sallamış
    Ben çocukluğumu özledim.

    Hani Gedik’ten görünce köyümü
    Kalbim bir başka atardı
    Köyüme olan sevgim katar katardı.
    Ben köyümü özledim.

    Hani Alan Deresi’nde
    Hemen oluğun, hemen berisinde
    Çamurdan yaptım fırın var’ya
    Ben çocukluğumu özledim.

    Kaş Deresi’nden geçerken köye
    Kalbim duracak sanırdım
    Köy bir düğün alayı
    Beni karşılayacak sanırdım
    Ben köyümü özledim.

    Hani bir Lessim vardı.
    Benim kokumu çabuk alırdı.
    Beni karşılayan ilk o olurdu.
    Ben çocukluğumu özledim.

    Çocukluğum kokan o köy evini
    Babannemi, amcamı, dedemi
    Hani özlem duyup bütün özlediklerimi
    Ben köyümü özledim.

    Hani ötaka, bu yaka derlerdi
    Kendi aralarında gün ederlerdi
    Küçükler en güzel masalları dinlerdi
    Ben çocukluğumu özledim.

    Yukarkilerin Havva Ablayla
    Oğlak gütmeye giderdik
    Elimizde bir tığ bir iplik
    “Önce kim bitirecek “ derdik
    Ben o günleri çok özledim.

    Hani pınarın oluğun başında
    Toplanırdı yengeler,teyzeler
    Ne güzeldi,o günlerdeki sohbetler
    Ben köyümü özledim.

    Hani ekin biçmeye giderdik
    Mataralara sular dolardı
    O yaz sıcağında Alıç ta
    Tereyağ, kaymak mis gibi kokardı.
    Ben köyümü özledim.

    Kayabaşında oğlaklarla oynardım
    Kayalardan elime kına yakardım
    Sonra onları kokardım, kokardım
    Ben çocukluğumu özledim.

    Hani çamaşırhanede o kil kokusunu
    Bir bilsen nasıl yıkardık tokaçla
    Birikmiş çamaşır dolusunu
    Ben köyümü özledim.

    Hani koyun zamanı Akarca’ya giderdik
    Eşeğe “sen binecen,ben binecem” diye
    İnat ederdik
    Sonra birimiz öne, birimiz arkaya binerdik
    Ben çocukluğumu özledim.

    Hani iki tane öküzümüz vardı.
    Birinin adı Ala, birinin ki Kara’ydı.
    Köyün her yeri onlara saraydı.
    Ben köyümü özledim.

    Köyde bayram günleri
    Poşete koyduğum şekerleri, kuruyemişleri
    Giydiğim yeni ayakkabıları,giysileri
    Ben çocukluğumu özledim.

    Kiraz zamanı Söğüt Deresi’ne giderdik
    Akan sulardan gölep ederdik.
    Sonra o suda serinlerdik,serinlerdik
    Ben köyümü özledim.

    Hani köyün gençleri bayramda
    Met oynarlardı harmanda
    O günlerin hepsi kafamda
    Ben çocukluğumu özledim.

    On beş tatilde hep köye giderdik
    Kaş Deresi’nden naylona binerdik
    Dereye doğru bir hızlı inerdik
    Ben köyümü özledim.

    Karların içindeki topraklardan
    Çiğdemler kazardık
    “ Senin ki şu kadar,benim ki bu kadar “
    diye yazardık.
    Ben çocukluğumu özledim.

    Fırında ebesüt ederdik.
    Sıra sıra tepsilere dizerdik.
    Pişirince bir oturuşta yerdik.
    Ben köyümü özledim.

    Hani çocukluğumda oynadığım yerler
    Şimdi piknik yeri olmuş.
    Cıvıl cıvıl çocuklarla dolmuş.
    Ben çocukluğumu özledim.

    Bizim köye bir pikniğe gidin.
    Balı andıran suyundan kana kana için.
    Köylerin içinde en güzel köyü seçin.
    Ben köyümü özledim.

    İzzet Amca’nın kavalını dinleyin.
    Etrafı tepeden tırnağa bir setredin.
    O anı yaşadığınız için şükredin.
    Ben çocukluğumu özledim.

    Güğümle nasıl darbuka yapılırmış görün
    Eliflerin Hüseyin Amca’yı bir övün.
    Hiçbir yerde göremezsiniz böyle düğün.
    Ben köyümü özledim.

    Kekik kokan yoğurdundan yiyin
    Keşini, tereyağın, höşmelimini eksik etmeyin.
    O an orada olduğunuz için sevinin.
    Ben köyünü özledim.

    Allah bütün güzelliklerini
    Benim köyüme vermiş
    Cennet bahçesini Kavak Dibi’ne sermiş.
    Ben çocukluğumu özledim.

    Gecen gün bizim Ayşen geldi.
    Köyümüzü yad ettik.
    Elimizde olsaydı eğer,
    Şimdi oraya yerleşmiştik.
    Biz DOĞANYURT’u özledik.
    Biz KARABİREYİ özledik.

    Eğer giderseniz bizim köye,
    Selam söyleyin bizimkilere.
    “Gülten’in selamı var.” Diyin.
    Köyümü çok çok özlediğimi söyleyin…

  • Şemsettin AĞAR (Türkiye Cümhuriyyeti, Ankara).Muhteşem şiirler

    KIZIM

    O sarı saçların değildir bâki
    Senden büyüklere bakıver kızım
    Gençliğin kaldığı olmadı vaki
    Kibiri,benliği yıkıver kızım

    Magazine bakıp örnek edinme
    Sivrice uzamış tırnak edinme
    Manayı nefise kırnak edinme
    Rahmet deryasına akıver kızım

    Gelinliğin mutlak hilâlden olsun
    Gönlündeki sevda helalden olsun
    Dinlediğin ezan Bilâl’den olsun
    Batılı kenara kakıver kızım

    Sen seni bil asla yabana atma
    Özüne yabanı,cana eş tutma
    Bismillah demeden yerine yatma
    Karanlığa ışık çakıver kızım

    Ecnebi makyajı neyine senin
    Canımdan emare yanakta benin
    Kurbandır Türklüğe o nazik tenin
    Eline kınalar yakıver kızım

    Bir pusu kurulur içte ve dışta
    Tufanlar yaşarım bu kara kışta
    Nice civan gider gencecik yaşta
    Gönülden ağıtlar yakıver kızım

    Sen ki Nene Hatun canımın canı
    Süngüyü namluya takma zamanı
    Çığlığa düşmesin yurdun dört yanı
    Haini deryaya döküver kızım

    Derviş’in umudu balasısın sen
    Gönülde sarsılmaz kalasısın sen
    Bütün ecelerin âlâsısın sen
    Ay yıldızlı tacı takıver kızım

    Gidişinle gurub matemde seher çığlıkta
    Nemrut güneşe hasret
    Halil’ür-Rahman’da sular durgun
    Balıklar ölüm orucunda
    Eyyûb’un sabrına sarıldı duygular
    ……Ayn Zeliha’nın gözlerinden kan damlar
    ……sevenler sevilenler adına
    ……Tahir üzgün Zühre yanık yanık türkü yakmada
    ……Leyla biçare
    ……Mecnun avare
    ……yağmurlar da yağmaz olmuş
    ……Harran’ın çöl yangınına
    ……yokluğunda can pare pare
    ……can yaralı
    ……baht karalı

    gel!
    gel ey canan
    gel ki Yusuf’i kuyulardan şifa suyu fışkırsın
    gel ki gül açsın bağlar
    gel ki sümbüle bürünsün dağlar
    eğer ki gelmezsen
    eğer ki gelemezsen
    bil ki Nemrut’tan Harran’a
    elleri koynunda
    Fırat gibi bir garip ağlar

    …….Ey canımdan yakınım canımdan daha beri
    ……Bu kent matem tutuyor gittiğin andan beri
    ……Dizlerim tutmaz oldu tükendi gözün feri
    ……Hasretin ateş olmuş ciğerimi dağlıyor
    ……Nemrut’ta doğan güneş feryat ile ağlıyor

    Ey zemheri ayına cemre olup düşenim
    Ey sevda kürsüsünde rakipsiz tek şeşenim
    Ey vuslatın yolunu tırnak ile eşenim
    Gözlerim kan çanağı Dicle gibi çağlıyor
    Nemrut’ta doğan güneş feryat ile ağlıyor

    ……Dervişlerin deminde döndükçe yana yana
    ……Adına hu çekerim adım ile yan yana
    ……Geceler karabasan vakit ermiyor tana
    ……Gölgeler dizi dizi visalimi eğliyor
    ……Nemrut’ta doğan güneş feryat ile ağlıyor

  • Şemsettin AĞAR (Türkiye Cümhuriyyeti, Ankara).Makale

    KİRLİ PAZARLIĞI PROTESTO ETİK.

    Değerli basın mensupları;

    Memurlar, emekliler ve aileleriyle birlikte 20 milyon vatandaşımızı doğrudan ilgilendiren toplu sözleşme süreci mahkûm konfederasyonun attığı imza sonucu başlamadan bitmiştir.
    Bugün memurlarımız toplu sözleşme görüşmelerinin neden 2 oturumda bitirildiğini ve daha önümüzde 23 gün gibi uzun bir süre varken, yüz yüze oldukları yüzlerce sorununun neden konuşulmadığını merak etmektedir.
    Malum Konfederasyon ve Hükümet iş birliği neticesinde memurlar, adeta daha maça çıkmadan hükmen mağlup olmuşlardır.
    Bu ortaklar, heyet üyelerinden kaçarak, kapalı kapılar ardında bir araya gelmişler ve 4688 sayılı Kanuna aykırı olarak, Kamu Görevlileri heyetinden gizli bir pazarlık gerçekleştirmişlerdir.
    4688 sayılı Kanunun 29. maddesi, toplu sözleşmede en çok üyeye sahip ilk üç konfederasyonun taraf olarak pazarlık yapmasını hükme bağlamıştır. Buna rağmen 2013 Toplu sözleşmelerinde hem gayri hukuki hem de gayri ahlaki bir tutum sergilenmiş ve bu tutuma Bakan Faruk Çelik de çanak tutmuştur.
    Türkiye Kamu-Sen’in etkisinden ve gölgesinden korkanlar, Türkiye Kamu-Sen’den habersiz, memurları masada yalnız bırakmanın yollarını aramışlar ve sonunda bugün karşı karşıya kaldığımız tarihi hezimet ortaya çıkmıştır.
    Toplu sözleşme süreci çözüm bekleyen onlarca soruna rağmen üstelik yasal süresinden tam 23 gün önce, bütün Türkiye’nin gözleri önünde oynanan bir çadır tiyatrosuyla son bulmuştur.
    Memurlara müjde olarak sunulan maaş artışı, 2014 yılının tamamı için net, yaklaşık olarak 123 TL’ye denk gelmektedir.
    Üstelik bu artış, bütün bir yıl boyunca geçerli olacak, memur 2014 yılında enflasyon yüksek çıksa dahi fark alamayacaktır.
    1 gün önce %3+3 zam, meydanları işaret etmektedir diye kabadayılık yapanları, hangi güç ya da güçler aile yardımı da dahil edildiğinde ortalama %5,2’ye denk gelen zamma imza atmaya ikna etmiştir? Ne kadar reklam yaparlarsa yapsınlar, toplu sözleşmeleri özürlüdür ve kamu görevlileri 2014 yılında;
    Enflasyon farkının YÜZDE SIFIR olmasının; Ek ders ücretlerine YÜZDE SIFIR, Ek Ödemelere YÜZDE SIFIR, Aile yardımına YÜZDE SIFIR, Çocuk parasına YÜZDE SIFIR, Özel Hizmet Tazminatlarına YÜZDE SIFIR, Doğum ve ölüm yardımlarına YÜZDE SIFIR, Harcırahlara YÜZDE SIFIR, Fazla mesai ücretlerine YÜZDE SIFIR zammın ve 2015 yılının ise tamamen kayıp bir yıla dönüştürülerek %3 + %3 zamla geçiştirilmesinin hesabını mutlaka soracaklardır.
    En son açıklanan rakamlara göre yıllık enflasyon %8,8’dir.
    Hal böyle iken, %6 maaş zammına imza atan Konfederasyonun Başkanının ve Bakanın kameralar karşısına geçip toplu sözleşmede tarihi başarıdan söz etmesi yüzsüzlükten başka bir şey değildir.

    Değerli basın mensupları,

    İmzalanan toplu sözleşme, tam anlamıyla bir hezimettir.
    Bütün bunların ötesinde Kamu Görevlileri Hakem Kurulu sürecini de eklediğimizde önümüzde pazarlık yapılacak daha 23 gün varken, 2 gün içinde alel acele imza atılmıştır.
    Biz Türkiye Kamu-Sen ve memurlar olarak 2014 yılının Ocak ayında geçerli olacak bir zam pazarlığının yangından mal kaçırır gibi alelacele sonlandırılmasını asla kabul etmiyoruz.
    Bu 23 gün içinde;
    Hizmet kollarının sorunları,
    Tüm ödemelerin emekli maaşına esas sayılması ve emekli ikramiyesindeki 30 yıllık sınırın kaldırılması,
    Yardımcı Hizmetler Sınıfına dâhil personelin Genel İdare Hizmetleri Sınıfına alınması ve ek gösterge sorunları,
    Fazla mesailer, Ek dersler, Ek ödemeler, Görevde yükselme,
    Başta 4/C’liler olmak üzere kadroya geçirilmeyen personelin durumu,
    Sağlık çalışanlarının ve döner sermayeli kurumlarda çalışanların sorunları,
    Vergi dilimlerindeki adaletsizlik,
    KİT çalışanlarının sorunları,
    Uzmanların sorunları gibi yüzlerce konu gündeme getirilip, tartışılıp, karara bağlanabilecekken daha 3. oturumun sonunda bu komik maaş artışına “Evet” denilmesi, memuru masada satmaktır.
    Bu sözleşmeyle memurun umutlarını 2016 yılına kadar söndürenler, 20 milyon kişinin de ahını almışlardır.
    Kaldı ki, 2015 yılı için imza altına alınan %3+%3’lük artış, hangi gerçek sendikanın ve gerçek sendikacının kabul edebileceği bir maaş artışıdır?

    Anlaşılan odur ki, memurlarımıza hiçbir yeni kazanım sağlamayan bu anlaşmaya karşı çıkmamızdan endişe edilmiş ve kapalı kapılar ardında yürütülen pazarlıklarda, Türkiye Kamu-Sen masadan uzak tutulmak istenmiştir.
    Bugüne kadar memurları enflasyona ezdirmediğini iddia eden Hükümet ve tarihi başarıdan söz edenler, böyle bir garabeti hangi gerekçeyle açıklayabilirler?
    Toplu sözleşme heyetinden, masadan kaçırılarak, köşe bucak saklanıp imzalanan bir toplu sözleşmenin hukuka uygunluğu da tartışmalıdır.
    Bizler biliyoruz ki, hukuka aykırı bir şekilde, toplu sözleşme masasının üyelerinden kaçırılan bu anlaşma yoluyla memurlarımız aldatılmıştır.
    Asıl acı olan ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının da Türkiye Kamu-Sen’i masadan uzak tutmak amacıyla oynanan bu oyunun bir parçası olmasıdır.
    Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bakanı sıfatıyla tüm vatandaşlara, kurum ve kuruluşlara ve tüm sivil toplum örgütlerine eşit mesafede durmak zorunda olan bir kimsenin, herkesin bakanı olmak yerine bir kesimin bakanı olmaya soyunması yakışık almamıştır.
    Sayın Faruk Çelik kanunların ülkemizdeki tüm vatandaşlara eşit ve adil ve uygulanması için Meclis’te yemin etmiştir.
    Ettiği yemine sadık kalmayarak, gizli pazarlıklara taraf olarak, Kanunlara aykırı bir tutum içine girmesi tüm memurlarımızı derinden yaralamıştır.
    Memurlarımız, Faruk Çelik’in tarafsızlığına olan güvenini kaybetmiştir.
    Buradan Sayın Bakana soruyoruz: 7 Ağustos günü, Memur-Sen ile Türkiye Kamu-Sen’den gizlenmesi gerekecek hangi pazarlıkları yürüttünüz?
    Türkiye Kamu-Sen’in duymaması, bilmemesi gereken hangi konuları tartıştınız?
    Gizli kapaklı pazarlıkları, kapalı kapılar ardındaki anlaşmaları ve 4688 sayılı Kanuna aykırı bu uygulamalarla memurları perişan edenleri kamuoyunun takdirine sunuyoruz.
    Türkiye Kamu-Sen olarak memurlar aleyhine yürütülen bu gizli pazarlığı, bu kirli oyunu protesto ediyor; memurlarımızı, emeklilerimizi aldatmaya yeltenenleri ve milyonlarca çalışanı masada satanları şiddetle ve nefretle kınıyoruz.
    Bu toplu sözleşme, sendikacılık tarihine kara bir leke olarak geçmiştir.
    Bütün memurlar ve emekliler, bu kara lekenin mimarlarını asla unutmayacak ve mutlak surette bu rezaletin hesabını soracaktır.
    Her şeye “Evet” demeyi alışkanlık haline getirip, pazarlık etmeden toplu sözleşmeyi bitiren sendikaları bir kez daha kınarken, Faruk Çelik’i de ayrımcı davranışlardan vazgeçmeye ve yalnızca bir kesimin değil, bütün sendikaların, bütün çalışanların ve bütün vatandaşların Bakanı olmaya davet ediyoruz.

  • Hasan AKAR (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiirler

    KARABAĞ

    Ah Karabağ
    Kara bahtlı yâr
    Dağlarına gelmeyecek mi bahar
    Hazan mı çökecek bağlarına
    Hep kış mı olacak
    Dönmeyecek misin eski çağlarına

    Ah Karabağ
    Olmayacaksan bana yâr
    Eksilmesin bağlarında kar
    İstiyorsan kalmayı bağbansız
    Güllerin saçını yolsun
    Lalelerin yaprağı solsun

    Ah Karabağ
    Kaç şehit aldın, toprağına yâr
    Laçin yolu sana olsun dar
    Kur-Aras olacaksa bizden yoksun
    Gölçe Gölün donsun
    Hankent’e baykuşlar konsun

    Ah Karabağ
    Yüreğim dayanmadı kargışlara yâr
    Yetsin bu ayrılık
    Bitsin öz evladına gayrılık
    Gel artık, çağır beni
    Bayrağımla koşayım sana nazlı yâr

    KAYBOLMUŞ BAHARLAR

    Yıl bin dokuz yüz elli sekiz
    Mevsimlerden karakış
    Evin direği gitmiş
    Yarına gülümseyiş bitmiş
    Henüz söylenirken “ baba “
    Kaybolmuş baharlar
    Umutlar eriyip gitmiş

    Zaman acımasız, vefasız
    İnadına mıydı hayırsız
    Üç yüz hanelik bir köyde
    Olur mu amcasız, dayısız.
    Karlar kapatırken damları
    Yıldız’ da dul bir kadınla
    Kalmış beş çocuğu kapısız

    Yıl bin dokuz yüz elli dokuz
    Çökmüş Yedipınar’a son güz
    Yavrular biçare, yollar uzun
    Kuruöz,Çırçır, Çakmakbeli
    Mazıkıran bitmez yokuşun
    Çözülmüş zamanın dizinin bağı
    Arkada kalmış gayri Yıldız Dağı

    Neylersin Tokat’ın sokağında
    Neylersin damsız, hansız
    Koca şehirde öksüz bir yuvada
    Çok zor oluyor babasız

    Sussun kalemim, yüreğim sussun
    Varlık içinde yokluğa kan kussun
    Dile gelsin Darçay, Gençay
    Bey sokağı, Yolbaşı konuşsun

  • Hasan AKAR (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiir

    MAZİYİ ARALAMAK

    “Değerli kardeşim.A.Turan ERDOĞAN’a”

    Hani bir şarkı vardı kardeşim
    Dillerden düşmeyen:
    “Ömrümüzün son demi sonbaharıdır artık
    Maziye bir bakıver neler neler bıraktık
    Küserek ayrılık olmaz olur inan ki yazık
    Maziye bir bakıver neler neler bıraktık”

    İşte bir gemi dümeninde
    Senin de dudaklarından
    Bir Nisan sabahında Bodrum’da
    Aynı nağmeler dökülür mutlak

    Anlamı mı var saklamanın
    Tozlansa da hatıralar biraz açıver
    Hangi iskelede,hangi limanda
    Gizli kalmasın denize saçıver.

    Geleceğini çizer bu dümen
    Yeni dalgalar arasında koşar
    Ve deniz susar gözler konuşur
    Masum bakışlarla kaybolmadan
    Gülümser hayata tatlı tatlı
    Ufkun bittiği yere odaklanır.

    Gemiyol alır
    Yolcu alır kıyılardan sessizce
    Hatırlanır işte o an geçmiş derince
    Sonrasonda duyguların ıslanır
    Sensiz yakamoza niyetlenir deniz
    Yüreğinde eski bir yara sızlanır.

    Dümen kırarsın yeniden maziye
    Avlunlar’dan gök koşar
    Bodrum’dan deniz
    Sırılsıklam aşık olur Bites’te Halil’le
    Buluşurlar el ele tutuşarak maviye.

    Hasan AKAR

  • Ahmet DİVRİKLİOĞLU (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiirler

    GERİYE DÖNÜŞ YOK

    Dipsiz girdaba düştüm döndükçe dönüyorum
    Ben beni yitirmişim bulmaya niyetim yok
    Garip kuşlar gibiyim halime gülüyorum
    Diyorum, buna şükür; kimseye diyetim yok

    Bir lokma bir hırkaya sebil ettim bu ömrü
    Ölü gezdim dünyada sandılar canlı, diri
    Kılavuzumdur benim Yesi’nin gönül eri
    Bu yüzdendir kimseye kinim yok, garazım yok

    Dedikçe omuzlarım yükü kaldırmaz oldu
    Yani gönül bardağım damla almıyor, doldu
    Toz pembe hayallerim soldu sarıya çaldı
    Hazanda domurmaya takatim, gayretim yok

    GECELER

    Güneşin doğmasını beklemek ne de zormuş
    Gün kurusu hayaller yaşaması ne de zor
    Geceler çabuk bitse baksam ki sabah olmuş
    Neden ki gece bana kaşlarını çatıyor

    Oysa gece gülmeli benim mahsun yüzüme
    Ay akşamdan gelmeli yıldızla,gökyüzüne
    Karalar giymemeli gece her dem üstüne
    Ne de bir yakışıyor ne eğnine uyuyor

    Diyorum beyaz giyse açsa ufkumla bahtım
    Perime mekan olsa kararan gönül tahtım
    Aklıma hiç gelmezdi böylemi olacaktım
    Geceler matemime çifte çentik vuruyor

    Buldu ya ben garibi geldikçe gelir üste
    Ne başta akıl koydu ne yürek koydu döşte
    Hiç hayır görmüyorum inanın bu gidişte
    Geceler acımasız yordukça ki yoruyor

    Tufan senin kaderin sana yar değil derim
    Ne geceler bir açtı ne geldi gönül perin
    Parangalar vuruldu kalkmıyor kolun,elin
    İçimde ki ses bana bir gece çek git diyor

  • Ahmet DİVRİKLİOLĞLU (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiirler

    YETER………. Mİ ?

    Yeter…….! diye feryat etmene şaştım
    Ne oldu susmam mı isyan ettirdi
    Diyeceksin sabır sonunda taşdım
    Saygım var demek ki sabrın tükendi

    Sabrın bir sonu var bitip tükenir
    Öylesine canın burnuna gelir
    Yani göz kararır insan delirir
    Dersin bu insanın nedir ki derdi

    Başka bir şey gelmez o an aklına
    Çünkü yaman eser boran,fırtına
    Sende şaşarsın ya çıldırdığına
    Ok sadaktan çıktı kiriş gerildi

    Kırmışsın ,yıkmışsın gözün mü görür
    Düşünmezsin sonu ne gider,gelir
    Dedim ya bir nevi insan delirir
    Sayarsın ,dökersin Allah ne verdi

    İşte böyle canan haklısın sen de
    İsyan ediyorsun sabır bitince
    Bu herkes içindir değil nefsince
    Bil herkeste sence isyan ederdi

    BEKTAŞİ NEFESİ

    Bize hangi gözle bakarlar bilmem
    Cümleleri görür gözümüz bizim
    Kimsenin ayıbın kimseye demen
    Diye öğüt verir pirimiz bizim

    Susarız dillere vurup kelepçe
    Nefisi ederiz canana köle
    Bayramdır bizlere tasa,gam,çile
    Mahsun gönüllerdir yerimiz bizim

    Orada varız biz kal-u beladan
    Dönmeyiz her daim Hak olan yoldan
    İndirmeyiz teni çekilen dardan
    Mansurca yüzülür derimiz bizim

    Şükür deriz şükre doymaz özümüz
    Ya Hak’tan başkaca olmaz sözümüz
    Bin yoldan gelsekte biriz hepimiz
    Yesi’den el verir erimiz bizim

    Velhasıl Yunus’ca severiz canı
    Ayırmayız candan başka canları
    Çıkarmayız kalpten Ulu Hünkar’ı
    O’dur yeşil donlu serimiz bizim

  • Hasan AKAR (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiir

    BİR YANGINA GİRDİM

    Küllenmiş sandığın ateşten gün olur duman çıkar
    Söndürmek istesen de boğar seni gücünü yıkar
    Kaybolur zaman damla damla baharıyla kışıyla
    Korlanır yeniden duyguların yüreğini yakar

    Bir pervane oldum, eridim içinde han denilen dünyanın
    Bütün mevsimleri yaşadım başkası da var mı zamanın
    Ne güneş esirgedi ateşini, ne eksik etti ay ziyasını
    Bir yangına girdim içinden çıkamıyorum dumanın

  • Hasan AKAR (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiir

    SEVGİ

    Pir-i Türkistan’dır Asya’da aşkın ocağı
    Anadolu Türk’ün-İslam’ın ana kucağı
    Alperenler fethetmiş imanla dört bucağı
    Ahmet Yesevi’nin yolunda söylenir sevgi

    “Yaradılanı hoş gör,Yaradan’dan ötürü”
    Onunla yaşar hâlâ tasavvufun közleri
    Sevmek-sevilmek değil mi Yunus’un sözleri
    Dergaha giden odunlarda korlanır sevgi,

    Tevhit ordusunu kuran o mübarek zat
    “Elini,belini,dilini” felsefene kat
    Horasan’ımı,Karahöyük Dergahı’nda tat
    Hacı Bektaş Veli nefesinde tellenir sevgi.

    “Gel,yine gel” diyor semazen dönüşleri
    “Olduğu gibi görünmek” Mevlana düşleri
    Şeb-i Arus’ta İslam bülbülün ötüşleri
    Kubbe-i Hadra’da Şems’inle dillenir sevgi.

    Görmedi ki hiç şu fani dünyada gözleri
    Sazıyla okuyordu o kalplerdeki özleri
    Uzun ince bir yol Koca Veysel’in sözleri
    Nevruzla Beserek’te her yıl yeşerir sevgi.

    Akar’ım sevgisiz,dostsuz insan hiç olur mu?
    Coşku ile çağlamayan bir nehir olur mu?
    Sevgiden gayri bu dünyada miras kalır mı?
    Bilmezsen değerin bilin ki küllenir sevgi.

  • Hasan AKAR (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiirler

    BU BAKIŞLAR DÜNEDİR

    Urumeli Hisarı’nda biz de Stanbul’da
    “Türküler tutturmuşuz ”Orhan Veli gibi.
    Baharın sarhoşluğuna yakalanmışız bugün
    “Minareler katında geçen
    Gökyüzü Mahallesi’nde” Cahit Sıtkı’nın.

    Karşımızda maviliğinde yine Boğaz,
    Neredeyse martısız deniz.
    Boşuna çalıyor sanki kampanalar
    Her geçişte bilirim bir yürek yaralar.

    Ve Urumeli Hisarı’nda
    Tarihle soluklanan eski bir bankta
    Aziyade’si ile oturmuşuz Pierre Loti’nin.
    Bir fincan kahve içip
    Dalmış gitmişiz derinliklere
    Çocukken bindiğimiz bir salıncakta.

    Mevsim surlarda ilkbahar
    Bilirim bakışlar yalan söylemez.
    Belli ki buradan maziyi arıyoruz
    Elliyi aşmış işte iki sonbahar.
    Gün bitiyor,Güneş gidiyor,
    Zamanı kandırmak boşuna.
    Bu oturuş yaşanılan güne
    Bu gözlerdeki hasret dünedir.

    Biz de takıldık gayrı öylesine,
    Ağır ağır Ahmet Haşim’ce,
    Nevbahar’dan hazan mevsimine,
    Biri Karadeniz biri Akdeniz’imizle.
    Tırmanıyoruz Urumeli Hisarı’nda,
    Dönüşü yok, inişi yok artık,
    Hayatımızın son yokuşuna.

    GÖMME HAZANIN MAZİYE

    Hasan AKAR

    Ay dolanır, yıllar geçer, bir mum gibi zaman
    Yaşanacak bir ömür var, görünse de yaman
    Yüreğin sevgiyle durmadan çarparsa her yan
    Gömme hazanın maziye bir gün beni de an

    Gün olur, kar yağar umutlarına, bazen bahar
    Senin de gönül dağında belki ne umutlar var
    Yoldaşın olsun sana mutluluk denilen yâr
    Gömme hazanın maziye bir gün beni de an.

    Gül dikenlendi, açmadan soluyor çiçekler
    Konacak aşk bulamıyor onca kelebekler
    Beyhude mi dönüyor, sessizce pervaneler
    Gömme hazanın maziye bir gün beni de an

  • Hasan AKAR (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Makale

    Tek Takım Elbiseli Türk Dünyası Liderlerinden
    Azerbaycan’ın 2.Cumhurbaşkanı Ebülfez ELÇİBEY

    “Sevgim millete/Vurgunluğum, azatlığım adalete/İtaatim hocalarıma/Borcum, dostlarıma ve meslektaşlarıma/Nefretim, yalancılara ve ikiyüzlülere”veciz sözleriyle birlikte;
    “Ben Atatürk’ün askeriyim”diyen, Azerbaycan’ın 1918’den sonra 1991 yılında ikinci kez bağımsızlığını kazanmasında tartışılmaz payıolan, Türk dünyasının liderlerinden EbulfezElçibey, 1938 yılında Kadirkulu Bey(?-1943) ve Mehrinisa(1889-1987) Hanımın evladı olarak Nahcivan’ın Keleki Köyü’nde doğdu.
    Babasının amcası Mir Yahya Dedeona Hz. Ali’ninoğlu olan Ebülfez Abbas’ın şerefine Ebülfez adını koydu. Asıl soyadı Aliyev’dir. Baba soyu İran’ın Güney Azerbaycan yöresinden, annesi Anadolu’dan zamanlaNahcivan’a yerleşmiş bir ailedendir.Elçibey,İbrahim,Murat,Al Murat’tan sonra ailenin en küçüğüdür.Babası 2.Dünya Savaşına gidip bir daha dönemeyince 1943 yılında henüz beş yaşında iken yetim kalmıştır.
    İlkokulu, kendi köyünde ilkokul olmadığı için Unus Köyü İlkokulu’nda okumuş, 1955-1957 yıllarında lise düzeyindeki Nahçıvan Ordubad Orta Mektebi’ne devam etmiştir.
    1957 yılında Azerbaycan Devlet Üniversitesi Doğu Bilimleri Arap Filolojisine kayıt olmuş, 1962’de mezun olmuştur. Burada siyasi ve tarihi olaylara ilgi duymuştur. Halkınınköle, vatanının, sömürge olduğunu hazmedemeyerek arkadaşları Âlim Hasayev, Rüstem Eminov,Malik Mahmudov,Abbas Musayev,Zakir Mehmedov, Mehdi Ağalarov,Refik İsmailov’la birlikte bağımsızlık uğrunda mücadele etmeye söz vermişlerdir. Kendi aralarında yaptıkları bir toplantıda; “Sovyetler bizim devletimiz değil,biz Türk’üz,vatanımızı işgal ettiler,sömürüyorlar” şeklinde propaganda yapmakta karar kılmışlardır.
    Ekipten,Malik Mahmutov ve Malik Karayev Arapça pratiği kuvvetlendirmek vepropaganda için bir yıllığına Irak’a, Elçibey de altı arkadaşıyla iki yıllığına (1963-1964)Mısır’a giderek hem tercümanlık yapmış, ilmini geliştirmiş hem de geçimini temin etmiştir. Yaşadığı şehirde günlük gazete satan beş çocuğu toplayıp paravererek;
    -Her bir gazete satışınızda “ Azerbaycan”diye bağıracaksınız. Size “O da ne ?”diyenlere:
    -Azerbaycan bir Türk yurdudur ve Rus işgalindedir. Şeklinde cevap vereceksiniz, der.
    Mısır’dan döndükten sonra Bakü Devlet Üniversitesi’nde Asya ve Afrika ülkeleri Tarih Kürsüsüne öğretim üyesi olarak atanır. Aklı hep bağımsızlık mücadelesindedir. Burada kısa zamanda 4’lü bir grup oluştururlar. Her üye 3 kişiyi yanına çekecek onlar da beş kişi bulacaktır. Ama buplanda muvaffakolamadılar. Zira KGB onları takip etmektedir. Bundan sonra ferdi çalışırlar. Bir ara yeniden bir araya gelerek sadece beş kişinin bildiği Meramname(Program)adıyla tüzük hazırlayıp 3’lü,7’li,9’lu gruplar kurdular.
    Öğrencilerederslerde Rusya aleyhine propagandayabaşlarlar. Yaptıkları çalışmaları değerlendirmek üzere dava arkadaşları Hanım Halilova’nın evinde şiir toplantıları adıyla buluşurlar. Hayatlarından endişe ettikleriiçin her gün evlerinden ayrılırken belki bir daha geri dönemeyiz diye çocuklarını öpmeyi deihmal etmezler.
    1971 yılında bütün dünyada olduğu gibi Azerbaycan’daki üniversitelerde de öğrenci hareketleri başlar.1975 Ocak ayındaBakü’de tutuklamalarbaşlayınca Elçibey de üniversiteden alınıp tutuklanarak cezaevine konur. Verilen1,5 yıllık cezasını taşocaklarında çekecektir. Tutuklandıktan sonra akrabaları ve arkadaşlarıBakü’deki KGB başkanına müracaat ederek Elçibey’in pişmanlığını belirteceğini söylerler. Bunun üzerine KGB Başkanı Elçibey’i makamına çağırtarakRusça pişman olup olmadığını sorar. Ancak Elçibey’in beklenmedik soru ve cevapları karşısında şaşırır. Elçibey;
    -Siz hangi milletin ferdisiniz ben anlayamadım.
    -Ben Rus’umve burada KGB Başkanıyım.
    -Biz şimdi hangi ülkedeyiz.
    -Azerbaycan’dayız.
    -Öyleyse Azerbaycan’da Rus’un ve KGB Başkanının ne işi var? Sözlerindensonra başkan adeta çıldırır ve bağırır:
    -Atın şu adamı derhal akıllansın.
    Bunun üzerine bilerek azılı suçluların yanına koyarlar ki Elçibey’i öldürsünler diye.Lakino orada öyle bir politika izler ki vatandan, bayraktan, millettenbahseder. Suçlular kendi elleriyle taşocağında biroda yaparak onu korurlar.
    Hapishaneden çıkınca bir müddet işsiz kalırsa da 1977’de Azerbaycan Milli İlimler Akademisi El Yazmaları Enstitüsü’nde ilim uzmanı olarak göreve başlar. İşe başladıktan sonra ağabeysinin; “Artık evlenmelisin, halk sana daha bağlı olur.”nasihatine uyarak akrabalarından Halime Hanım’la 29 Eylül 1979’da evlenir.Ondan Kızı Çilenay ve oğlu Erturgut doğar.
    İstihbarat baskısına rağmen arkadaşlarıyla görüşerek 1980 yılında Çamlıbel(Çenlibel) Birliği ardından Yurt Birliği teşkilatı kurulur.1988 yılında da Varlık Cemiyeti faaliyete geçer. Bu teşkilatlar ilerde Azerbaycan’ın bağımsızlığını hazırlayacak olan Halk Cephesi’nin temelini atacaktır. Sovyetlerin çözülme öncesi egemenliği altında bulundurduğu Baltık ülkelerinden Litvanya,Letonya,Estonya’da 1988 yılında nümayiş ve mitinglerle beraber halkcephelerinin kurulması onlara cesaret verir. Bu bağımsızlık rüzgârları kısa sürede Azerbaycan’a ulaşır. Hazar 1918’den sonra bir kez daha dalgalanır.
    1989 Şubatında Azerbaycan Halk cephesi koordinasyon Kurulu Halk Cephesi’nin resmen kurulmasına karar verir. Bildirilerdağıtılır, her yere afişle yapıştırılır. Aynı yıl bağımsızlık hareketi Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla birlikte başlar.28 Mayıs 1989 da üç renkli Azerbaycan Bayrağı kendisinin de görev yaptığı Azerbaycan El Yazmaları Enstitüsü’ne Elçibey tarafından sevinç ve gözyaşlarıyla asılır.
    16 Temmuz 1989 tarihinde Azerbaycan Halk Cephesi ilk kurultayını toplayarak Elçibey’i ilk genel başkan seçer. Burada 29 Temmuz 1989 günü Bakü Azatlık Meydanı’nda büyük bir miting yapılması kararlaştırılır. Ayrıca üç maddenin gerçekleştirilmesi programa alınır.
    1.Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasası yeniden düzenlenmelidir.
    2.Azerbaycan Halk Cephesi tanınmalıdır.
    3.Azerbaycan’ın üç renkli yeni bayrağı ve milli marşı belirlenmelidir.
    Halk Cephesi zamanla İstiklalini arayan, Rus işgalinden Azerbaycan’ı kurtarmak isteyenlerin yoğunlaştığı partiler üstü bir kuruluş oldu. Rus istihbaratına rağmen hızla büyüdü.I989 da Rusya Azerbaycan Halk Cephesini resmen tanıdı.31 Aralık 1989’da Güney Azerbaycan sınırındaki dikenli tellerin kaldırılarak bütünleşme hedeflendi ise de Halk Cephesi buna tam olarak karar veremedi. Elçibey bu görevi kendi üstlendi ve cepheye yürüyüş için talimat verdi. Binlerce Türk “Yaşasın Tebriz-Bakü” nidalarıyla dikenli tellerle donatılmış sınıra yürüdüler.
    Rus ve İran askerleri, bu milli hareket karşısında hiçbir şey yapamadı, ateş bile açamadı ve dünya tarihinde tarihi bir gün oldu. Siyasi otoritelerce Berlin duvarının yıkılışını hatırlatan bir hareket gibi algılandı. Ancak1990’da çökmeye başlayan Rusya’nın Devlet Başkanı Mihael Gorbaçov bütün dünyaya barış ve kardeşlik mesajı verirken Azerbaycan için çok farklı düşündü. Sessizliklerini 19Ocak’ı 20 Ocak’a bağlayan 1990 gecesi tanklarıBakü’yegöndererek bozdular. Zira Sovyetlerin bütünüyle dağılmasından korkuyorlardı. Gözdağı vermek istiyordu. Tankların önüne bağımsızlık için kendini atan yüzlerce Azerbaycan Türkünü katlettiler.
    Ama iş tersine döndü.Bu olay Azerbaycanlıları kenetledi, daha da güçlenerek mitingler ve yürüyüşler yaptılar. Her gün Azatlık Meydanına milyonlar toplandı. KGBajanları mitinglerde Elçibey’e ve arkadaşlarına çok eziyetler verdiler. O bütün bunlara rağmen yılmadı mücadeleye devam etti.
    Bu tehlikeli gelişmeler üzerine Rusya, Vezirof’u görevden alarak kendi yanlısı Ayaz Muttalibov’u atadı.Tutuklamalar,gözaltılar başlayınca Elçibeyde yer altına çekilmek zorunda kaldı. Ancak baharla gün yüzüne çıktı. Ve ilk fırsatta düzenlenen mitingle 28 Mayıs 1990’da El Yazmaları Enstitü’süne bayrağı yeniden çekti.
    Halk Cephesi Lideri Elçibey,23 Ağustos 1991’de Bakü’de düzenlenen bir mitingdeKomünist Partisinin lağvedilmesini istedi. Miting sonrası KGB ajanları onu çok feci dövdüler. KomünistPartisi’nde de bu arada 14 Eylül 1991’de lağvedilmeyi tartışmaya başladı. Nihayetinde beklenen sona yaklaşılarak Elçibey’in talimatıyla 100.000 kişi meclisi kuşattı. 18 Ekim 1991’de bağımsızlık ilan edildi.29 Aralık 1991’de yapılan referandumda halkın yüzde doksan sekiz evet oyuyla onaylandı.
    Bu olaylardan sonra Azerbaycan Yüksek Sovyet Meclisi seçim kararı aldı.1991 yılında yapılan seçimlerde bütün hilelere rağmen Halk cephesinden 30 kadar milletvekili parlamentoya girdi. Diğer Türk Cumhuriyetleri de Azerbaycan’daki bu gelişmeler üzerine birer birer bağımsızlıklarını ilan ettiler. İlkCumhurbaşkanı Rusya’nın kuklası Ayaz Mutalibov oldu. LakinErmenilerin Karabağ ve Hocalı katliamınıönleyemediği sebebiyle Muttalibov istifa etti. YakupMehmetov yerinevekâletengörevlendirildi.
    Bağımsızlık hareketlerinin başladığı bunalımlı bu dönemde Türkiye’de olayları titiz bir şekilde takip ederek değerlendiriyordu. Daha önceden yapılan davet üzerine Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’le birlikte MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş de ilk defa 2 Mayıs 1992 de Azerbaycan’a gitti. Elçibey, Hanım Halilova’yı Türkeş’i karşılamakla ve 3 Mayıs Türkçülük Bayramında Azatlık Meydanında konuşma yapmak üzere görevlendirdi.
    Alparslan Türkeş, protokolde olmadığı gerekçesiyle Bakü Havaalanında ve sonrasında çıkarılan tüm engellemelere rağmen 300 araçlık Türkiye ve Azerbaycan bayraklarıyla donatılmış bir konvoyla halkın sevinç gösterileriyle şehre getirildi. Azatlık Meydanına mitingebir milyon kişi geldi. KatılanlarTürkeş’e konuşması sırasında “Başbuğ Türkeş” nidalarıyla büyük tezahüratta bulunarak bozkurt işareti yapıyordu. Türkeş, Elçibey’in elini tutarak; “Türk dünyasının başbuğu Elçibey’dir. Onu size emanet ediyorum” diyerek büyük bir onur sergiledi. Azerbaycan’da Göktürklerden geldiğini öğrendiği bu işareti daha sonra Türkiye’ye taşıdı. Ertesi gün 4 Mayıs’ta Demirel’le birlikte Türk Büyükelçiliğinin açılışına katıldılar ve konuşmalar yaptıktan sonra Halk Cephesini ziyaret ettiler.
    Rusya bu gelişten tedirgin oldu.13 Mayıs’ta Ayaz Muttalibov’u Bakü’ye getirdi.14 Mayısta Parlamentoda darbe yapıldı. Bunun üzerine Halk Cephesi 15 Mayısta yürüyüş ve miting kararı alındı. Miting Halk Cephesinin karşısında yapıldı. Zira Ruslar Azatlık Meydanını abluka altına almışlardı. Bu mitingde 1987 yılında Politbüro’dan uzaklaştırılınca 1990 yılında Nahcivan’a dönen ve Sovyetlerin Karabağ’daki ikiyüzlü siyaseti nedeniyle Komünist Partisi’nden ayrılan Haydar Aliyev, Halkcephesinin yöneticileriniarayarak Ayaz Muttalibov’a karşı olduğunu bildirip cepheye bağımsızlık savaşında destek verdi.
    Bu arada Şusa ve Laçin de Ermenilerin eline geçti.14 Mayıs’ta 1992’de Halk Cephesi dışlanarak meclis toplanıp Muttalibov’un Hocalı katliamında suçunun olmadığı kararına vardı. Ruslar bu karara istinaden Ayaz Muttalibov’u tekrar görevi başına getirmek isteyince Azerbaycanhalkı bu kez 200 000 kişi ile meclisi kuşattı. Halkın büyük tepkisi üzerine Ayaz Muttalibov askeri bir helikopterle Moskova’ya kaçırıldı. Televizyon, Milli İstihbarat birimleri ele geçirildi. Üç gün boyunca miting yapıldı.
    Kısa süren bu sıkıntılı dönemden sonra görevi 7 Haziran 1992’de yüzde altmışlık bir oyla Ebulfez Elçibey devraldı.
    Bir yılda çok büyük proje ve anlaşmalara imza atıldı. Bunlar arasında;80 000 Rus askeri Azerbaycan Parlamentosu’nda 26 Mayıs 1993’te alınan bir kararla ülkeden çıkarıldı. Rusya ile 12.10.1992’de Emektaşlık ve Tehlikesizlik anlaşması yapıldı. Kasım 1992’de Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nın temeli Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Turgut Özal’la birlikte atıldı. Azerbaycan Anayasası’na Devlet dili olarak Türk Dili ifadesi konuldu.(1995’de Haydar Aliyev bu ifadeyi Azerbaycan dili olarak değiştirdi.)Ruble yerine Azerbaycan milli parası Manat para birimi olarak kabul edildi. Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri kuruldu. Türkiye ve diğer Türk Cumhuriyetleri arasında ticari, sosyal, kültürel ve siyasi yakın ilişkiler kuruldu.
    Ama su uyudu düşman uyumadı. Heralanda Türk birliğinin kurulmasından, petrolün ellerinden çıkmasından korkan ülkeler başta Rusya ve İran olmak üzere Elçibey’i bir an önce devirmenin yollarını planladılar. Haziran 1993’teSüret Hüseyinov Rusların Azerbaycan’dan çekilirken kendisine bıraktığı silahlarla Gence’de ayaklanma başlatarak Bakü’ye doğru hareket etti. Kardeşkanının dökülmesinden endişe eden, Türkiye’den ve kendi ordusundan gerekli desteği bulamayan Elçibey, Nahcivan Yüksek Sovyeti Başkanı olan Haydar Aliyev’i Bakü’ye çağırarak uzun bir görüşme yaptı ve ülkeyi ona emanet etmek zorunda kaldı.
    Elçibey, yüksek ideallerinin yanında fazla temiz ve saf bir şahsiyetti. Devlet yöneticiliğinde fazla tecrübe sahibi değildi. Politikaya fazla ısınamamıştı. Ülkesinde Rusya ve İran ajanlarının cirit attığının, darbe hazırlığı içinde olduklarının belki farkında değildi. Nitekim kendisi uzun yıllar sonra bizim ülkemizdeki çizgisinden madde bakımından sapanlarıda örneklendirircesineşu acı itirafta bulunacaktır. “Bir zamanlar Sovyet tanklarının önünde beraber omuz omuza durduğumuz arkadaşlarla yollarımızı para ayırdı.” Zira Sovyetler ve işbirliği yaptığı ülkeler bu şahsiyetleri maalesef para, rütbe, makam karşılığı Süret Hüseyinov gibi satınalmıştı.Ama Elçibey’in tercihi de, aşkı da milletten yana olmuştu.
    Kendisi de darbe sonrası 17 Haziran’da Nahcivan’da ata ocağı Keleki’ye yerleşti. Şartların uygun hâle gelişi üzerine dört yıl sonra 31 Ekim 1997 de tekrar Bakü’ye dönerek Azerbaycan Halk Cephesi’nin başında aktif siyasete devam etti.1998 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerine adil ve demokratik olmadığı gerekçesiyle katılmadı.5 Kasım 2000’de yapılacak 2.dönem genel seçimlereiştirak etme kararı aldı.
    Ama Elçibey son yıllarda kamuoyuna duyurmasa da rahatsızdı. ÖnceTürkiye’den dostlarıncauzman bir doktor gönderildi Bakü’ye. Muayene sonrası karar Türkiye’ye gelmesi yönünde oldu.7 Temmuz 2000’de MHP Sivas Milletvekili Mehmet Ceylan’ın özel uçağıyla tedavi amacıyla Türkiye’yegetirildi. Ankara Hastanesi’ndetedavisi Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un koordinesiyle başlatılan Elçibey, durumunun ağırlaşması üzerine 9 Ağustos’ta GATA’ya(Gülhane Askeri Tıp Akademisi)nakledildi. Türk’ün bu büyük bağımsızlık kahramanı 22 Ağustos 2000’de aramızdan ayrıldı. Ankara Esenboğa Havaalanı’ndan devlet töreni ile Azerbaycan’a uğurlandı.
    Elçibey’in Azerbaycan’daki cenazesine 1 milyon kişi katıldı. Parlamentoda halkın acıdan galeyana gelerek “En büyük Elçibey başka büyük yok” sloganı üzerine Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev başına bir şey gelmesinden korkarak orayı terk etti.
    Bahtiyar Vahapzade O’na ölümünden sekiz yıl sonra şu mısraları döktü;
    “Kalbi Azerbaycan, gözü Türkiye/Yaşadı “Türk” diye, öldü” Türk” diye.
    Bağladı Turana o,imanını,/Bu iman onun üçün hayattan baha.
    Meğer tesadüf mü? O öz canını/Gidip, Türkiye’de verdi Allah’a.
    Yandı bizim üçün duymadık onu,/Çatmadı ışığı gözlerimize
    O,öz itsisini o,öz nurunu/O biri dünyadan gönderdi bize”

    Şair Memet Aslan, şiirinde bir kez daha “Ağla Karanfil Ağla” diye ağladı;
    “Garanfil şehid ganı/Ağla garanfil ağla!/Ağla, inlet dünyanı/Ağla garanfil ağla!
    Cavanlara gıydılar/Tanklar altda goydular/Ganın içip doydular/Ağla karanfil ağla”
    Yazımızı Samet Vurgun’un ölüm üzerine yazdığı şu mısralarla bitirerek “Ruhun şad olsun Elçibey” diyelim.
    “Ölüm sevinmeyesingoy…
    Ömrünü vermirbada…
    El gadrini candan daha aziz bilenler…
    Şirin bir hatıra kalacak dünyada
    Severek yaşayanlar…/Sevilerek ölenler.”
    Ve son sözümüz, dileğimiz; Cumhuriyetimizin 89.kuruluş yılı ve Mübarek Kurban Bayramı Türk-İslam âlemine kutlu olsun.

  • TOSAYAD DERNEĞİ’NİN DEĞERLİ ÜYELERİ,KÜLTÜR VE SANAT DOSTLARI.

    TOKAT ŞAİRLER VE YAZARLAR DERNEĞİ’NİN DEĞERLİ ÜYELERİ,KÜLTÜR VE SANAT DOSTLARI.
    İLESAM-Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği-KÜMBET Dergisi işbirliği ile 1 Eylül 2013 Pazar Günü Niksar Çamiçi Yaylasında Kültür Sanat Etkinliği yapılacaktır.(Ayrıca piknik)
    Proğram:9.00 Niksar’a hareket.
    10.30-12.30 Niksar Belediyesi Rehberleri eşliğinde Niksar kültür Gezisi.
    13.00-18.00 Niksar Çamiçi Yaylası Kültür Sanat Etkinliği ve piknik.
    18.15-Tokat’a dönüş.
    kendi vasıtalarımızla gideceğiz.Toplanma merkezi TEDAŞ önü.
    Organize için bu iletişim ağını,mesaj sistemini ve telefonları kullanabilirsiniz.
    Koordine;
    Remzi ZENGİN.0505 253 9393 TOŞAYAD Başkanı
    Hasan AKAR.0533 557 1654-KÜMBET DERGİSİ Genel Yayın Yönetmeni
    Mahmut HASGÜL.0530 425 3329-İLESAM Adına

  • Hasan AKAR (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Makale

     

    AŞINMAYAN BİR DESTANDIR PLEVNE

     

              “Kosovalar, Plevneler bizsizdir,

                Yosun tutmuş, camilerin ıssızdır,

                Boynu bükük minareler öksüzdür,

                Biz neyledik o koskoca elleri?”

     

    Çocuklumuzdan ayrılarak gençliğimize adım attığımız yıllarda Osman Yüksel SERDENGEÇTİ’NİN bu dizeleriyle Plevne’yi öğrenmeye çalıştık. Orta ve Lise öğrenimimizi sürdürdüğümüz Gazi Osman Paşa Lisesi’nde tarih öğretmenlerimizden o ünlü kahramana ait bir şeyler duymayı bekledik.

    Bugünkü şehir stadyumun yanına O’nun heykelinin dikilmesi için o günlerde yoğun çaba sarfeden Peyman AKÇAN Hanımefendinin Tokat Gazetesindeki yazılarını okuduk. Resim öğretmenimiz, Heykeltraş Necati KIVRAK Beyin ilk çalışmalarını yüreğimizde henüz filizlenen milli duyguları gözledik. Sonrasında da Hasan MUTLUCAN’ın kulaklarımızın pasını açarcasına içtenlikle söylediği:

    Tuna nehri akmam diyor,

                Etrafımı yıkmam diyor,

                Şanı büyük Osman Paşa,

                Plevne’den çıkmam diyor.

     

    Dizeleriyle duygularımızı kabarttık.

    Kahramanlıkların anlatılması, satırlarla hatta kitaplarla aktarılması en zor olanıdır. Ancak rahatlıkla söyleyebileceğimiz kahramanlığın bir özeti varsa o da; Plevnenin aşınmayan bir destan oluşudur. Son yüzyılın en büyük kahramanlardan biri olan Osman Paşa, meçhul şairlerin, meçhul bestelerinde Tuna Nehri’nin sessiz ama kahramanca akan sularında ölümsüzleşmiştir. O Plevne’de Türklüğün, İslamiyet’in Haçlı zihniyetin yandaşlarına mağlup olmaması için, 143 gün, sol bacağından yaralanıncaya kadar, ümit ettiği yardım ve kuvvetlerin gelmemesine kadar direnmesini bilen bir askerdir.

    Yapılan üç büyük muharebede sayıları 250.000’i bulan üstün Rus ve Rumen kuvvetlerine karşı 60.000 kişilik imanlı neferiyle büyük başarılar kazanmasına rağmen bayrakların en hazini olan beyaz bayrağı, karargâh olarak kullandığı evin damına asıncaya kadar mücadele ruhunu kaybetmem;İş sık sık teklif edilen teslim çağlarına “Bedbaht vatanım, bin bir dert ve elem içinde iken, bir teslimin hüznünü ona ilave edemem. Ölüm hepimiz için mukadderdir. Asıl mühim olan, pişmanlık, utançlık içinde ölmemektendir.” Sözleriyle cevap veren bir Tokatlı’dır.

    Nitekim 10 Aralık 1878’de kendisini kaldığı o evde ziyaret eden General Ganecki. Kataçi ve cernet, saygıyla selamlamışlar, götürüldüğü Plevne’de Gradük Nikola ve Romanya Prensi O’nu tebrik ederken asi Romanya Prensine elini vermeyecek kadar şahsiyetli bir kumandan tavrı sergilemiştir. Ertesi günü Rus Çarı Aleksandr tarafından kabul edilen kahramanımıza dünya tarihine geçen şu sözler sarf edilmiştir. “Şu, güzel müdafaanızdan dolayı tebrik ederim. Bu askeri tarihin en güzel hadiselerinden biri olmuştur.” General Skobelef’e “-Bu çehreye dikkat ediniz. Bu yüz büyük bir kumandana aittir. O bir esir değildir. Cases’ı kalmamış bir kahramandır” dedirten bir bükülmez kılıçtır.

    Evet, Gazi Osman Paşa kısa örneklerle budur. Biz bu kahramanımızı tanıyabildik mi, tanıtabildik mi? Bulgarlar kurtarıcı olarak gördükleri Skobelef’in gömüldüğü yere bir “Kurtuluş Müzesi” açıp muharebelerde ölen Rum’ların kemiklerini buraya koyarken bizler bir “Plevne Kahramanlık Müzesi” kurabildik mi? Aldığı çok itibarlı nişanlara rağmen sadece Plevne nişanını takan Osman Paşa’nın bu nişanının anlamını anlayabildik, anlatabildik mi?

    O’nun adını tabelalara değil, kalbimize yazalım. Mazisi olmayan bir milletin âtisinin de pek aydınlık olamayacağını bilelim.

    Tokat Gazetesi

                                                                                                                 06.04.1999

  • Hasan AKAR (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Makale

    AYRILIR MI GÖNÜL SENDEN AZERBAYCAN

     

    “Gülen başkalarıdır, ağlayan menem.

    Oynayan başkalarıdır, ağlayan menem.”

                                         

                                          Hasan Akar

               

    20 Ocak, Azerbaycan’daki soydaşlarımızın Rus tanklarının Paletleri arasında yok edilmek istenmesinin, ancak esareti kabul etmeyerek bayrak açıp ortaya çıktıkları bağımsızlık hareketlerinin 7. yıldönümüdür.

    Olayların perde arkasında Ermeni terör örgütleri, ön tarafında olanların işbirlikçileri, Orta Asya’daki Türkleri esaret zincirinde boğmaya çalışan Sovyetler Birliği vardır. 1915 yılında soykırımına uğramadıklarını iddia eden Ermenilerin destek olduğu Asala terör örgütü1973 yılından itibaren yurt dışındaki Türk Büyükelçiliklerini, dışişleri bakanlığı mensuplarını hedef alarak 1985 yılına kadar cinayetlerini sürdürdüler. Türkiye’yi güçsüz kılmak, istediklerini kabule zorlamak ve Osmanlıların kendilerine soykırım yaptıklarına meşruluk kazandırmaya çalıştılar.

    Ermenileri bu terör ve katliamlarına Azerbaycan hükümeti gereken etkinliği gösteremedi. 22-23 Şubat 1988’de Azerbaycan’da “Dağlık Karabağ bizim bir parçamızdır.” sloganı ile halk hareketleri başladı. 1989’da bu hareketler halk cephesi tarafından yönlendirildi. Bu kıpırdanmalar Azerbaycan’ın bağımsızlığı için verilen mücadelelerin esasını teşkil etti.

    1990’a geldiğinde Sovyetler, bu hareketleri bastırmak için bölgeyi denetim altına aldı. Çaresiz görünen Azerbaycan Kominist Parti Birinci Sekreteri A. Vezirov yardım amacıyla maalesef Kızılordu’yu Bakü’ye davet etti. Gorbaçov’un gönderdiği Savunma bakanı Yazov ve Özel müşaviri Prımakov Bakü’ye gelerek halk hareketlerini takip ettiler, bölgeye giremeyeceklerine tahattüt garantisi verdiler. Ancak bütün bunlar sözde kaldı. Ermeniler bu oyalama taktiği içinde katliamlarına vahşice devam ettiler.

    Ocak ayının ilk haftasından itibaren Kızılordu Bakü’yü denetimi altına almaya başladı,  haberleşme bağlantılarını kesti. 19-20 Ocak’ta ise Bakü hava, kara ve denizden saldırıya uğradı. Yüzlerce Türk kin kusan silahlarla karşı karşıya kalarak tanklara kolunu, bacağını, bedenini verdi.  Ancak M. Emin Resulzade’nin “yükselen bayrak bir daha inmez” parolasıyla bağımsızlıklarını tekrar vermediler.

    Yazov, nitekim ”Kızılordu’nun yaptığı operasyonun tek amacı vardır. Milliyetçi Halk cephesini parçalamak, yok etmek ve Kominist rejimi yıkarak iktidarı ele geçirmelerine engel olmak” diye içlerindeki kini kusarken sözlerini “Savaştan zaferle çıktık” cümleleriyle tamamlıyordu.

    Evet, onlara göre bunlar doğruydu, zaferdi. Tanklar, zırhlı araçlar, roket atarlar, yüzlerce çete terörist Kızılordu ile birlikte sivil halka karşı kullanılmış, karşılarında asker arayan Kızılordu kuklaları sivil halkı görünce kullanıldığını anlamıştı.

    Yedi yıl geçti aradan ama 20 Ocak unutulmadı. Azerbaycan’da hala istikrarlı bir hükümete kavuşmadı. Bağımsızlığıyla birlikte bağrımızda hissettiğimiz Azerbaycan’ı bizlerden uzaklaştırmaya çalışanlar çıktı. Yiğit lider, Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey’e sahip çıkmadık. Yıllarca Nahçivan’da kendi köyünde bir nevi esaret yaşamasına ses çıkaramadık. Ortadoğu ülkelerine ziyaretler yaparken, tarihimize dil uzatanları hoşgörü ile karşılayıp, hareketlerine göz yumup İslamiyetin bayraktarlığını yaparak tüm dünyaya yayılmasını sağlayan Necip Türk Milletinin Asya’daki temsilcilerini görmemezlikten gelenler oldu.

    Azerbaycan bülbülü, devlet sanatçısı Zeynep Hanlarova 1970’li yıllarda arkasında KGB ajanlarıyla çıktığı İstanbul konserinde “unuttun beni zalim” şarkısıyla hepimize açık mesajını verirdi. Yıllar geçiyor, hayıflanıyoruz ama içimizdeki senin aşkını unutturamazlar. Ne seni, ne 20 Ocakların sembolü “Şehitler Hıyabanını” unuttuk ne de seni gönüllerine sindiremeyenleri. Son sözümüzü söylüyoruz. Ayrılır mı hiç gönül senden Azerbaycan.

     

     

  • Gülten ERTÜRK (Türkiye Cümhuriyyeti, Ankara).Muhteşem şiirler

     

    Ankara’lıyım
    Zamanın birinde bir gün İstanbul’a gittim.
    ‘Nerelisin’ dediler. ‘Ankara’lıyım’ dedim.
    Bir kaç semt ismi sordular bilemedim.
    Çünki ben Ankara’nın içinde büyümedim.

    Kaç yıl oldu gitmiştim bilmem kaç senesinde
    Müzelerini görmüştüm okul gezisinde
    Hiç bir zaman kendi başıma gidemedim
    Göndermezlerdi kaybolurum korkusu içinde.

    Birde düğünlerde ve bayramlarda giderdik
    Ankara’yı ailecek ziyaret ederdik.
    İlçeye dönünce böbürlene böbürlene
    ‘Bizler bu gün Angaradan geliyoz’ derdik.

    Zaman geldi geçti hadin sorun bana
    Rehberlik bile edebilirim işte sana
    Kaderde yıllar sonra seni tanımak varmış.
    Karış karış bilirim seni şimdi Ankara…

    Amasya

    “Kime niyet, kime kısmet” derler ya
    Seni görmem nasip oldu Amasya
    Seyrettim yükseklerden doya doya
    Hayatta sana gelmem belki faldı
    Gözlerim güzel anılara daldı

    Amasya eskileri sende buldum
    Tarih kokan değerlerini sordum
    Bu nasıl şans? Ben kaderli kulundum
    Yapılan sohbetlerin sanki baldı
    Gözlerim güzel anılara daldı

    Bimarhane’nde tarihini andım
    Hazeranlar’da geçmişteyim sandım
    Yeşil ırmağını içmeden kandım
    Hayalimde bindiğim belki saldı
    Gözlerim güzel anılara daldı

    Bekle Amasya yine geleceğim
    Ferhat’la Şirin’i yad edeceğim
    Elmayla kirazından yiyeceğim
    Amasya damağımda tadın kaldı
    Gözlerim güzel anılara daldı

  • Şemsettin AĞAR (Türkiye Cümhuriyyeti, Ankara).Muhteşem şiirler

     

    ERCİYES

    Hazanda bir ayaz çöktü başıma
    Tazelendi yine karım Erciyes
    Ayrılık mil çekti gözde yaşıma
    Tükendi takatim farım Erciyes

    Yâr gönül tabyamda en kavi kirman
    Pir sultan gibiyim şah derde derman
    Hasret kalem kırar yazıldı ferman
    Seherde kuruldu darım Erciyes

    Dost yasa bürünüp kara bağlar mı?
    O da bencileyin yanıp ağlar mı?
    Umuda bir pınar olup çağlar mı?
    Acep nasıl diğer yarım Erciyes

    Ne dem hitam bulur çektiğim çile
    Biter mi hasretim al gonca güle
    Zirven tanık olup gelse de dile
    Kimseler duyar mı zarım Erciyes

    Derviş’e el atsın zahir misali
    Evvelim bugünüm ahir misali
    Burağan yaşayan bahir misali
    Söyle de gel desin Çar’ım Erciyes
    Ki dinsin sinede harım Erciyes

    GÖZLERİN

    Rahmet damlasında saklanmış gizi
    Aşk ile içime doldu gözlerin
    Usuma kazındı silinmez izi
    En güzel yaylaklı el di gözlerin

    Yeşilin huzuru deniz engini
    Rabbim yaratmamış başka dengini
    Kahveden aldığı belli rengini
    Beni müptelası kıldı gözlerin

    Hasretin narından yanarken sıla
    Bir nazarın tesir eder kırk yıla
    Ey bitimsiz umut, ülküm almıla !
    Söyle Yemen’den mi geldi gözlerin?

    Ummanı besleyen billurdan nehir
    Gönül yarasına tekten panzehir
    Bütün kasaveti eyleyip tehir
    Huzura bir maya çaldı gözlerin

    Baktıkça çözüldü kalbin esrarı
    Rotasından çıktı ritmi, ayarı
    Peteği terk etti Anzer’de arı
    Çünkü ünvanını aldı gözlerin

    Sevda sahilinde açılan remil
    Karanlık zamana nur saçan kandil
    Geçmişe vedaya sallanan mendil
    Atiye çağlayan seldi gözlerin

    Gamze oku soldan bağrımı deldi
    Aklı sarhoş edip ruhumu çeldi
    Gez göz ve arpacık hizaya geldi
    On ikiden hedef buldu gözlerin

    Kehribar bezeli beyazda nakış
    Yürekten yüreğe hummalı akış
    Bin cihana bedel bir şehla bakış
    Dervişan demine yol du gözlerin.

     

     

  • Hasan AKAR (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Makale

     

    İSTİKLAL MARŞI ŞAİRİ, HEMŞERİMİZ MEHMET AKİF ERSOY’UN TORUNU SELMA ARGON HANIM İLK DEFA ATA TOPRAKLARINDA

    Hasan AKAR

    Ne mutlu bir Alperenler şehri olan Tokat’a ve bu Horasan erlerinin diyarında yaşayan insanlara. Büyük Tasavvuf insanları Hz. Mevlânâ’nın,Hacı Bektaş Veli’nin şehrimize ve bu topraklarda yaşayanlarına güzel dua ve sözlerine mazhar olmuşuz. İslam Dünyasına İbn-i Kemal başta olmak üzere her biri apayrı bir değer olan altı Şeyhülislam yetiştirmişiz. Tarihin altın sahifelerinde yer alan Gazi Osman Paşa ‘yı Plevnelere göndermişiz. Vatan ve din uğruna Çanakkale’de kahramanca vuruşmuş, düşmana geçilmez dedirtmişiz, Sarıkamış’ta dondurucu soğuğun serdiği
    karlara sessizce 91.Alay olarak (Tokat’tan Sarıkamış’a giden Alay) bedenlerimizi bırakmışız. İstiklal Savaşı’nın ilk ışıkları 19 Mayıs 1919’da Samsun’dan sonra 26 Haziran 1919’ larda bu topraklardan yükselmiş.
    İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy’un annesi Buharalı Hacce Emine Şerife Hanım ve Bayrak Şairimiz Arif Nihat Asya’nın (1904-1975) babası Ziver Efendi Yeşilırmak’ın maviliğindeki rüzgârın havasını, Topçam’da gökle birleşen çamların Gıjgıj Baba’da asırlardır açan çiçeklerin kokusunu teneffüs ettiler.
    Şimdi bu değerlerden, Mehmet Akif Ersoy’un torunu Selma ARGON Hanımefendi 12 Mart Pazartesi günü atalarının topraklarını onurlandıracak İlimizde Valiliğimizce “Mehmet Akif Ersoy ve İstiklal Marşımız”la ilgili düzenlenen etkinliğe katılarak “Dedem Mehmet Akif “ konulu bir konuşma yapacak Hanımefendi’nin Tokat’a gelmesi için gerekli koordineyi sağlayan İLESAM Başkanı Mehmet Nuri PARMAKSIZ’a ve son yıllarda M.Akif ERSOY’la ilgili önemli çalışmalar yapan, Hanımefendi’nin yol arkadaşı ,“ Gençler İçin SAFAHAT “adlı eserin sahibi Gazeteci Yazar Fatih BAYHAN kardeşimize Tokat adına buradan sonsuz teşekkürler ediyoruz.
    Programda Fatih Bayhan da “Mehmet Akif’i Okumak” konulu konuşmasıyla karşımıza çıkacak. Tabii Fatih BAYHAN’ın bu eseri hazırlayarak telif hakkını Akif’in mirasçılarına bırakması- günümüzdeki pek çok siparişli yazarların aksine- anlamlı bir vefa.Ayrıca yayınlanan eseri,açılacak stantta zaman buldukça Selma Argon Hanımefendi ile beraber okurlara imzalayacaklar.
    Mehmet Akif’in İsmet Hanımla olan izdivacından üçü kız (Cemile,Feride,Suad),ikisi erkek (Emin,Tahir ) dünyaya gelmiştir.Selma ARGON ,Akif’in küçük kızı Suat Hanım’ın Ahmet ARGON’la evliliğinden doğan iki kızından biri.1944 İstanbul doğumlu şu an çocuklarıyla birlikte yaşıyor.Maalesef milli marşımızın bu büyük şairimizin ailesi hayatları boyunca çeşitli sıkıntılarla karşılaştılar.Bu aziz millete,yüreğinin kalemini adamış olan Akif’in vefatına zamanın yöneticilerinin nasıl ilgisiz kaldığını yakın tarih apaçık ortaya koyuyor. Her biri ayrı bir dram olan bu konu üzerinde fazla durmak ,yaralarımızı depreştirmek istemiyorum ama Suat Hanım’ın da maddi sıkıntılardan dolayı zor bir hayat içinde bulunduğunu içinde bulundukları evin kirasını ödeyemedikleri için dışarıda kaldıklarını ve acı günlerin nihayetinde vefat ettiğini de üzülerek belirtmekten de geçemiyorum.
    Zamanın Başbakanı Turgut ÖZAL,bir gazetede çıkan haber üzerine bu durumdan haberdar olduğunda İstanbul’da aileye bir daire tahsis etmiştir.Ancak aile bir türlü bitmeyen sıkıntıların artması üzerine burayı satarak Vakıflara ait virane bir evde kalmak zorunda kalmıştır.Bu meyanda olsa gerek Ferda ve Selma ARGON kardeşler dedeleri Mehmet Akif Ersoy’un Mısır’dan Türkiye’ye gönderdiği bazı mektupları ve fotoğrafları Kolleksiyoner Mehmet Rüyan SOYDAN’a vermişlerdir.
    Selma ARGON Hanımefendi ve Gazeteci Yazar Fatih Bayhan Bey geldikleri gün Valiliğimizi ve Belediyemizi,Mehmet Akif ERSOY Anadolu Lisesi’ni,Tokat Anadolu Lisesi’ni ziyaret ettikten sonra şehrimizin tarihi mekanlarını gezecek,imkanlar ölçüsünde de bazı basın kuruluşlarına zaman ayrılacaktır.Misafirlerimiz ertesi gün de-davetler nedeniyle kısa tutmak zorunda kaldıkları bu ziyaretten sonra- şehrimizden ayrılacaklardır.Tokat’a gönül verenler olarak dileriz bu anlamlı ziyaretlerin ikincisini Bayrak Şairimiz Arif Nihat Asya’nın torunlarını Tokat’a davet ederek gerçekleştiririz.
    Evet, Tokat Valiliği,Tokat Belediyesi,GOP Üniversitesi ve Tokat Kent Konseyi birlikteliğiyle mülki,mahalli,ilmi ve sivil kuruluşlar “Tokat Kültür Günleri”ne anlamlı ve kültürümüze yakışır bir şekilde imza atıyor.İlgililerden ve halktan büyük ilgi gören bu etkinliklerin devam etmesini arzuluyoruz.
    Bu etkinliklerin içerisinde Tokat Kent Konseyi ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün organizesiyle 6 Mart 2012 Salı günü Gazi Osman Paşa Anadolu Lisesi Konferans Salonunda Tokat Merkez Lise ve dengi okullar arasında“Mehmet Akif Ersoy’un Şiirlerini Güzel Okuma Yarışması” düzenlediler.Naçizane bizler de İl Milli Eğitim Şube Müdürü İsmail Uyar,Kent Konseyi Genel Sekreteri Ali Polat Bey’le birlikte Akif’in şiirlerini seslendiren birbirinden değerli öğrencilerimizin yorumlarını dinledik.Tokat’ta büyük kültür etkinliklerine imza atan Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği’nin yarışmaya katılan bütün öğrencilere “Tokat’tan Mısralar” adlı eserlerini hediye jestini gördük.Yarışmada dereceye giren ilk üç öğrenciye 12 Mart Akşamı düzenlenen etkinlikte Tokat Kent Konseyi’nce hazırlanan ödülleri verilecek.
    Bir başka güzellik de Kent Konseyi –Kültür ,Sanat ve Çalışma Grubu’nun yıllık çalışma planında yer alan Çanakkale Kültür Gezisine bu yarışmaya katılan okul birincilerinin de davet edilmesi. 2009’da yarışmalarda dereceye giren öğrencilere verilen ödüllerin dışında İstanbul’da Gazi Osman Paşa Kabrini ziyaret ve İstanbul Kültür Gezisi ,geçen yıl da Ankara Tacettin Dergâhı‘nı ziyaret ve Ankara Kültür Gezisi gerçekleştirilmişti.Buradan, kurulduğundan beri şehrimizde imkanları ölçüsünde faaliyetlerini sürdüren Kent Konseyine –Tokat Kent Konseyi ne yapıyor diyen peşin hükümlülere aldırmayarak- ve bu çalışmalarda destek veren İl Milli Eğitim Müdürlüğümüze içtenliğimizle eğitimciler ve veliler adına teşekkür etmemiz gerekiyor.
    Ve son söz. Hoş geldiniz Yüce Milletimizin bağrından zor günlerde çıkan İstiklal Marşımızın Şairi Mehmet Akif ERSOY’un bize emaneti, torunu, hemşerimiz Selma ARGON Hanımefendi ve bizleri kırmayarak Tokat’a kanatlanan Gazeteci -Yazar kardeşimiz Fatih Bayhan Bey. Tokat da sizleri bağrına basmaya hazırlanıyor,hoş geldiniz.

  • Ahmet DİVRİKLİOĞLU (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiirler

     

    YAR. KÜSER

    Köz koydum yüreğe ne ise derdim
    Yanar içten içe sönmüyor canım
    Zavallı gönlümü zalime verdim
    Bakıp bir hallerim görmüyor canım

    Neyime halbuki sevmek sevilmek
    Avuç açıp yare paylar dilenmek
    Be akılsız başım neyine gerek
    Bak yürek ağrında dinmiyor canım

    Tamam yüreğin var seninde hakkın
    Diyorsun olmalı başkadan farkın
    Şimdi de sevmezse diyerek korkun
    Bunu sevilenin bilmiyor canım

    Bilmiyorlar benim halim nicedir
    Günüm girdaplarda bir bilmecedir
    Olmasın desemde elimdemidir
    Sis,duman başımdan gitmiyor canım

    Gitmiyor Tufan’ın gönlünden keder
    Bu günüm çok berbat dünden de beter
    Birde her olmaza yar bana küser
    Bu yüzden yüzlerim gülmüyor canım

    ANLAT BANA

    Susupta dinleyim seni sessizce
    Haydi anlat bana sende ki beni
    Sakın övmek için kelime seçme
    Haydi anlat bana sende ki beni

    Ruhumu bilirsin ezel,ebetten
    Soyumu bilirsin kırk göbek ,dipten
    Dip dedemden başla haydi istersen
    Haydi anlat bana sende ki beni

    Çoculuğumu de,gençliğimi de
    Madem ki bu nefes döner bu tende
    Sevabım,günahım hepsi benim de
    Haydi anlat bana sende ki beni

    Gönlüm kalmaz billah,üzülmem buna
    Ney ise neyimdir,sözü budama
    Benzemezsem bile söyle adama
    Haydi anlat bana sende ki beni

    Beni anlat,beni aynamsın benim
    Ne isem yansısın şekli gölgemin
    Bitmeden nefesim,göçmeden tenim
    Haydi anlat bana sende ki beni

     

  • Gülten ERTÜRK (Türkiye Cümhuriyyeti, Ankara).Muhteşem şiirler

     

    Anneme Mektup
    Nasıl bir toprağa tohum eker, sulanır ve iyi bakılır da büyürse; beni dünyaya getirmek için aynı fedakarlıkları yapan sen ANNEM…
    Bebekken, uykunu bölüp beni temizleyen, yediğini benimle karşılıksız bölüşen, emziren, beni bebeklikten çocukluğa ve hayata hazırlayan Canım ANNEM. İlk sınıfım; evim, ilk öğretmenim; sendin ANNEM…
    Hiç unutamam bana ve bize yaptığın fedakarlıkları, döktüğün göz yaşlarını, Fedakar ANNEM…
    Hani bir gün canımız kiraz istemişti de, utana sıkıla komşuya gidip kiraz istemiştin; eve geldiğinde ağlamıştın. Çocuk aklı bir şeyi görmeye gelsin onu ister işte. Komşumuz ağaç dibindeki kirazları melamin tabağa koymuş ve sana vermişti de sen de bize getirmiştin.bizi kırmamak için nelere katlanmıştın.yoksulluk içinde olmamız ayıp değildi belki. Ama komşunun yaptıkları gücüne gitmişti. Yine de her şeyi göze alarak bizi sevindirmiştin…
    Hani yoksulluk vardı o günlerimizde, babam eve et alamazdı da bayramları beklerdik. O gün bayram değildi ve sen yine ağlamıştın. Babam bir tavşan vurmuştu. Eve geldiğinde bayram sevinci yaşamıştık. Evde odun olmadığı için, bizi evde bırakıp odun aramaya koyulmuştunuz. Eve geldiğinizde bizim yaptıklarımız karşısında donmuştun. Ablamın bana “Bak bu etmiş” deyip çiğ tavşan etini siz gelene kadar çiğ çiğ yediğimizi görünce göz yaşlarına boğulmuştun. Üç dört yaşlarındaki bir çocuğun etin nasıl yenildiğini bilmeyen bizlere, o eti pişirip bir lokmasını bile yemediğin o günleri düşünüyorum da, anneliğin ne demek olduğunu daha iyi anlıyorum. Fedakarlığı senden öğrendim ANNECİĞİM…
    Hastalandığımızda uyumadığın geceleri, üşüdüğümüzde ayaklarımızı ellerimizi ısıtmak için koynuna koyduğundaki o sıcaklığını, hatıraları araladığım zaman hala hissederim. ANNECİĞİM senden öğrendim sıcacık sevgiyi, sevginin ne demek olduğunu…
    Hani bayramlarda kendi ihtiyacın olduğu halde; hep ertelerdin ihtiyaçlarını ve “ Onlar çocuk. Toplum içine çıkacak” derdin. Sabretmeyi, büyüğe saygı, küçüğe sevgi nasıl olmalı? Toplumda nasıl davranmam gerektiğini senden öğrendim…
    Bir portakalı üçe bölüp kardeşlerimle paylaştığım o günleri nasıl unuturum? … Paylaşmayı senden öğrendim…
    Bir an geldi, üç evladın büyüdü. Yuvadan uçtular. Yurt yuva sahibi oldular. Çoluk çocuğa kavuştular. Döktüğün göz yaşların haddi hesabı kalmadı. Sevinçten ağladın, üzüntüden ağladın. Anne olduğumda anladım annenin nasıl kıymetli bir varlık olduğunu…
    ANNEM, şimdi felçli, bakıma muhtaç olsan bile, saçlarında ak, yüzünde kırışıklıklar, yürümen güç olsa bile sen benim CANIM ANNEMSİN…
    Her zaman kendime şunu soruyorum; Annemim hakkını nasıl öderim? …
    Başımın üstünde yerin var. Bunu bilmeni isterim. Hakkını helal et. Teri gül kokan, sıcacık yumuşak yastık kucağı, şevkat, sevgi dolu CANIM ANNEM…

    Kızın Gülten…

    ANNEM
    Karşılıksız fedakarlıklar verdin.
    Bizi gönülden, yürekten severdin.
    Bizlere bakabilmekti tek derdin.
    ANNEM, meleğim, sensin ilk sevgilim…

    Aç kalsan da yemedin, hep yedirdin.
    Kendin giymedin, hep bize giydirdin.
    Sıcacık sevgini şevkatle verdin.
    ANNEM, ak saçlı başını seveyim…

    Ben hala senin gözünde bebeyim.
    Yuva kurdum ben de senin gibiyim.
    Benimde oldu üç tane bebeyim.
    ANNEM, narin kıymetli mücevherim…

    Bilmem ki hakkını nasıl öderim?
    Ver de canını, canımı veririm.
    Her zaman hakkını helal et derim.
    ANNEM, pamuk ellerini öpeyim…

    Gülten Ertürk

    Ankara’lıyım
    Zamanın birinde bir gün İstanbul’a gittim.
    ‘Nerelisin’ dediler. ‘Ankara’lıyım’ dedim.
    Bir kaç semt ismi sordular bilemedim.
    Çünki ben Ankara’nın içinde büyümedim.

    Kaç yıl oldu gitmiştim bilmem kaç senesinde
    Müzelerini görmüştüm okul gezisinde
    Hiç bir zaman kendi başıma gidemedim
    Göndermezlerdi kaybolurum korkusu içinde.

    Birde düğünlerde ve bayramlarda giderdik
    Ankara’yı ailecek ziyaret ederdik.
    İlçeye dönünce böbürlene böbürlene
    ‘Bizler bu gün Angaradan geliyoz’ derdik.

    Zaman geldi geçti hadin sorun bana
    Rehberlik bile edebilirim işte sana
    Kaderde yıllar sonra seni tanımak varmış.
    Karış karış bilirim seni şimdi Ankara…

  • Şemsettin AĞAR (Türkiye Cümhuriyyeti, Ankara).Muhteşem şiirler

     

    GÖZLERİN

    Rahmet damlasında saklanmış gizi
    Aşk ile içime doldu gözlerin
    Usuma kazındı silinmez izi
    En güzel yaylaklı el di gözlerin

    Yeşilin huzuru deniz engini
    Rabbim yaratmamış başka dengini
    Kahveden aldığı belli rengini
    Beni müptelası kıldı gözlerin

    Hasretin narından yanarken sıla
    Bir nazarın tesir eder kırk yıla
    Ey bitimsiz umut, ülküm almıla !
    Söyle Yemen’den mi geldi gözlerin?

    Ummanı besleyen billurdan nehir
    Gönül yarasına tekten panzehir
    Bütün kasaveti eyleyip tehir
    Huzura bir maya çaldı gözlerin

    Baktıkça çözüldü kalbin esrarı
    Rotasından çıktı ritmi, ayarı
    Peteği terk etti Anzer’de arı
    Çünkü ünvanını aldı gözlerin

    Sevda sahilinde açılan remil
    Karanlık zamana nur saçan kandil
    Geçmişe vedaya sallanan mendil
    Atiye çağlayan seldi gözlerin

    Kehribar bezeli beyazda nakış
    Yürekten yüreğe hummalı akış
    Bin cihana bedel bir şehla bakış
    Dervişan demine yol du gözlerin.

    İDİL MİSİNİZ?

    Hangi çiçek sizi anlatır bilmem
    Nergis mi, lale mi, sümbül müsünüz?
    Veyahut bülbülü zara düşüren
    Has bahçe içinde bir gül müsünüz?

    Özlemler boy verip dönerken köze
    Od olur sineyle gelir yüz yüze
    Sizinle muhabbet bal katar söze
    Yoksa Yaradan’dan ödül müsünüz?

    Hasret kurşun sıkan yaman bir avcı
    Bağrımı delmesi acıdan acı
    Kirpik Hâkim olsa bakışlar Savcı
    Hüküm konusunda adil misiniz?

    Seyyah olup köşe bucak gezenin
    Sevda dergâhında Derviş ozanın
    Bir çeşme başında kızın, kızanın
    Dilinden dökülen idil misiniz?

  • Ahmet DİVRİKLİOĞLU (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiirler

     

    GÖK. ÇATLADI

    Dağ tepeye boran indi
    Ayaz çıktı,yel çatladı
    Soğuk vücuduma sindi
    Yüzüm dondu,el çatladı

    Hani bahar ayı idi
    Bahar bitti,yazda geldi
    Hava güze geri döndü
    İçimde hayal çatladı

    Soldu yaprakları gülün
    Sustu dilleri bülbülün
    Tadı yok döşün,perdenin
    Sapta döndü,tel çatladı

    Bu yüzden türküler sustu
    Neşe gitti,hüzün taştı
    Yani benim tadım kaçtı
    Yağmur indi,sel çatladı

    Yine kaçtı tadım benim
    Heveslerim uçtu benim
    Ruhsuz hal aldı bedenim
    Gönlümde emel çatladı

    ELİME. NE. GEÇTİ

    Güneş çağdı artık akşam olacak
    Dolacak karanlık günüme benim
    Afakanlar yine çift doğuracak
    Engeller gelecek önüme benim

    Yollara ıssızlık,duman inecek
    Havada fırtına ,boran dönecek
    Yol iz kaybolacak görünmeyecek
    İblisler inecek yönüme benim

    Gülecekler benim bed-baht halime
    Diyecekler sen ki güvendin kime
    Hangi yolcu varmış ki menziline
    Bayram diyecekler dünüme benim

    Bayramdı da neden yüzüm gülmedi
    Gönlüme bir kere neş’e gelmedi
    Mutluluk ki zaten hiç görünmedi
    Hep samlar uğradı gülüme benim

    Tufan geldi geçti bunca seneler
    Gördün herşeyleri say neler,neler
    Bekle,yarınlarda seni ne bekler
    Zaten hiçler geçti elime benim

    GÜNEŞİNE GÖLGE OLDUM

    Nice kaç ayladan,nice günlerden
    Sonra gördüm,hatır sordum yalanmı
    Geldik bir araya ayrı yerlerden
    Batum,Baku,de de vardım yalanmı

    Göz aşinaydı ya arıyor dostu
    Felegin ne ise Derviş’e kastı
    Yanlız görünce ben tebdilim şaştı
    Sana biraz ürkek durdum yalanmı

    Sonra sebebini dedin anladım
    Şükür ki şok olup ben yıkılmadım
    Ayrıldık sözünü senden duymadım
    Yoksa ederdim ben yardım yalanmı

    Bizim dünyamız bu kelime,hece
    Ele gündüz olur bize gün,gece
    Bir konuyu inceleriz iyice
    Bu yüzden bağlantı kurdum yalanmı

    Sürmeli’de oldu kardeşçe sohbet
    Yapmadık kimseye aleyhte gıybet
    Bize bu yakışır doğrusu elbet
    Güneşine gölge oldum yalanmı

  • Ahmet DİVRİKLİOĞLU (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiirler

     

    BAŞTAN DUMAN KALKMIYOR

    Bir serap gördüğüm,hayal kurduğum
    Külden duvar yaptım ,tutmuyor canım
    Değmiyor boş yere kendim yorduğum
    Gün açılıp,şafak atmıyor canım

    Karanlıklar ruhum emzirir durur
    Ruhum her saniye keder,gam solur
    Sırça saraylarım çöker,dağılır
    Gönlüm acı sözü tatmıyor canım

    Birşey eksik bende geçen düşündüm
    Katı kalp olmalı,sevmeli kendim
    Elimde değil ki dosta güvendim
    Ondan baştan duman kalkmıyor canım

    Kalkmıyor dağımdan boran,kar,duman
    Ağrım hiç dinmiyor ağrır na şuram
    Sabahlar olmuyor,çöküyor akşam
    Yıkılmışa kader bakmıyor canım

  • Gülten ERTÜRK (Türkiye Cemhuriyyeti, Ankara).Muhteşem şiirler

     

    Kemal’im

    Apansız bir hastalık geldi belimi büktü.
    İlk göz ağrım Kemal’im birden eridi, çöktü.
    Anneciğin başında gizli gizli yaş döktü
    Son günlerimde beni deli eden kederim
    Bağışladığın için önce sana Allah’ım,
    Sonra ilk göz ağrıma çok teşekkür ederim.

    Oğlum, uzun kirpiklim ne oldu birden sana?
    Haline hangi insan dayanır, hangi ana?
    Doğduğun günden beri şükrettim Yaradana.
    Son günlerimde beni deli eden kederim
    Bağışladığın için önce sana Allah’ım,
    Sonra ilk göz ağrıma çok teşekkür ederim.

    Bu dünya imtihandır Kemal’im biliyorsun
    İnan hastalığınla günahın siliyorsun
    İyileşmeni sende ben kadar diliyorsun
    Son günlerimde beni deli eden kederim
    Bağışladığın için önce sana Allah’ım,
    Sonra ilk göz ağrıma çok teşekkür ederim.

    Gözlerimin içine çaresizce bakanım
    Yüreğimi derinden alevlerle yakanım
    Ölümü genç yaşlarda kafasına takanım
    Son günlerimde beni deli eden kederim
    Bağışladığın için önce sana Allah’ım,
    Sonra ilk göz ağrıma çok teşekkür ederim.

    Gözümüzün önünde eridin azar azar
    Kimi mucize diyor, kimi de deydi nazar
    Geri döndün kalemim bak sevincini yazar
    Son günlerimde beni deli eden kederim
    Bağışladığın için önce sana Allah’ım,
    Sonra ilk göz ağrıma çok teşekkür ederim.

    Temmuz 2007

    Aksaray

    Hasan Dağı’nın etekleri
    Atalar vermiş emekleri
    Gönüllerde yatar bir saray
    Evliyalar şehri AKSARAY

    Büyüsüne çabuk kapıldı
    Az zamanda hemen tanıdım
    Beni de sizden biri sayın
    Evliyalar şehri AKSARAY

    Anadolu’nun özü burada
    Erenlerin sözü burada
    Türkiye’nin tuzu burada
    Evliyalar şehri AKSARAY

    Maneviyatından haz aldım
    Erenlerine selam saldım.
    Uyanamadım daldım daldım
    Evliyalar şehri AKSARAY

  • Şemsettin AĞAR (Dervişoğlu) (Türkiye, Ankara).Hayatı ve Yaratıcılığı

     

    ŞEMSETTİN AĞAR (DERVİŞOĞLU)

    Adıyaman Kahta Bağbaşı Köyünde doğdum. Amcamın gördüğü bir rüya üzerine ismim Şemsettin olarak konmuş.
    İlköğrenimimi köyümde,Orta Öğrenimimi Tokat İlköğretmen Okulu’nda tamamlamaya. Yüksek öğrenimimi de Anadolu Üniversitesinde tamamladım.1976 yılında Erzurum Narman Ergazi İlköğretim Okulunda başladığım öğretmenlik hayatına, güzel yurdumun birçok yöresinde devam ettim
    Sekiz yıl Erzurum’da görev yaptıktan sonra kendi isteğimle Adana Karaisalı ilçesine iline atandım. Orada da Milli Eğitim’in çeşitli kademelerinde öğretmenlik ve yöneticilik görevlerinde bulundum. 1991 yılında yine kendi isteğimle memleketim olan Adıyaman İline atandım. Adıyaman Merkez Orhangazi İlköğretim Okulunda yönetici iken 1999 yılında Türk Eğitim Sendikası Adıyaman Şube Başkanlığı’nın seçildim ve o tarihten beri profesyonel sendikacı olarak görevime devam etmekteyim. Bu görevin yanı sıra Türk Eğitim-Sen Genel merkez Disiplin Kurulu üyeliği görevini de yürütmekteyim.
    Gerçek adım Şemsettin AĞAR olup, Şemsettin DERVİŞOĞLU Mahlası ile yazmaya gayret ediyorum. Şiirde İlham kaynağım Karacaoğlan ile başlayıp Aşık Sümmani ve Günümüz Ozanlarından Merhum Yaşar Reyhani, Nusret TORUNİ başta olmak üzere Halk ozanlarımızın bir çoğundan feyiz aldım. Kalemimden, toplumsal içerikli şiir çalışmalarının yanında genelde sevda, hasret ve özleme dair şiir denemeleri damlar.

    DEM GÖRÜNÜYOR

    Bir duman çökmüş de gönül dağına
    Yamaçtan zirveye gam görünüyor
    Mihrican mı deydi vuslat bağına
    Türkü bakışında nem görünüyor

    Suç bende mi yoksa gurbet mi haklı
    Ruhu çöle saldım yitirdim aklı
    Hasretin çaresi gamzede saklı
    Gülüşün derdime em görünüyor

    Siman mehtap ile dengi dengine
    Uçarı gönlümü salar engine
    Sevdan katık mıdır çayın rengine
    Kınalı elinde dem görünüyor

    Canımdan beride olan canözüm
    Muhabbet deminde aydınlık yüzüm
    Tüm dünyaya küstü can iki gözüm
    Sensiz her şey bana kem görünüyor

    Derviş dergâhında yoksa hidayet
    Bir ömür vah ile bulur nihayet
    Visaline zaman uzarsa şayet
    Yürek kurda kuşa yem görünüyor

    Şemsettin Dervişoğlu

    HAZAR

    Möhtəşəm gözəlliyin ağlımı başdan aldı
    Qıyında yaşanmayan sevdalar yalan Hazar
    Ayrılık seherinde sazlarım hüzün çaldı
    Sineme sızı düşdü sol yanım nalan Hazar

    Sən könül taallukum hərkəsdən şaxsi kəsim
    Sən ürəkdə avazım göylərə çıxan səsim
    Milyon kez fəda olsun aldığım hər nefesim
    Mən senin başan dönüm sen yare dolan Hazar

    Həsrətin içərimdə sönməyən bir volkandı
    Duyğular Aras olub gül sineni çalkandı
    Bir Sentyabr axşamında könül şadlığa bandı
    Sənə olan bu sevda dünyaya elan Hazar

    İçimdəki atəşin hökmünü bilebilsən
    Heç getmə qal deyərdin, söz olub dilə gelsen
    Bir zerrecik suyunu mənimlə bölebilsen
    Olmazdı məndən özgə dincliyi bulan Hazar

    Qaradəniz yüreğim çırpınarkən sən deye
    Nedendir bu ayrılıq söylə bu həsrət niye
    Çaylar eş ola bilməz gözümdeki debiye
    Yadındaki Dervişin dergâhı talan Hazar

    Şemsettin AĞAR (DERVİŞOĞLU)

    (Şiir 27.09.2012 seherinde Bakü’den Gence’ye giderken yazılıb)

  • Hasan AKAR (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiir

     

    BU BAKIŞLAR DÜNEDİR

    Urumeli Hisarı’nda biz de Stanbul’da
    “Türküler tutturmuşuz ”Orhan Veli gibi.
    Baharın sarhoşluğuna yakalanmışız bugün
    “Minareler katında geçen
    Gökyüzü Mahallesi’nde” Cahit Sıtkı’nın.

    Karşımızda maviliğinde yine Boğaz,
    Neredeyse martısız deniz.
    Boşuna çalıyor sanki kampanalar
    Her geçişte bilirim bir yürek yaralar.

    Ve Urumeli Hisarı’nda
    Tarihle soluklanan eski bir bankta
    Aziyade’si ile oturmuşuz Pierre Loti’nin.
    Bir fincan kahve içip
    Dalmış gitmişiz derinliklere
    Çocukken bindiğimiz bir salıncakta.

    Mevsim surlarda ilkbahar
    Bilirim bakışlar yalan söylemez.
    Belli ki buradan maziyi arıyoruz
    Elliyi aşmış işte iki sonbahar.

    Gün bitiyor,Güneş gidiyor,
    Zamanı kandırmak boşuna.
    Bu oturuş yaşanılan güne
    Bu gözlerdeki hasret dünedir.

    Biz de takıldık gayrı öylesine,
    Ağır ağır Ahmet Haşim’ce,
    Nevbahar’dan hazan mevsimine,
    Biri Karadeniz biri Akdeniz’imizle.
    Tırmanıyoruz Urumeli Hisarı’nda,
    Dönüşü yok, inişi yok artık,
    Hayatımızın son yokuşuna.

  • Ahmet DİVRİKLİOĞLU (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiirler

     

    SEN ZiLE Yİ ÖZLE

    KAÇ YIL OLDU GİTTİN UNUTTUN BENİ
    SEN SILAYI ÖZLE BEN İSE SENİ
    BEKLİYORUM HALA GERİ DÖNMENİ
    SEN BURAYI ÖZLE BEN İSE SENİ

    BURADA ÇOK ŞEYLER DEĞİŞTİ BİLSEN
    HAYALİN YIKILIR GELİP BİR GÖRSEN
    GEL VAZGEÇ SEVDANDAN AMA İSTERSEN
    SEN ÇİLEYİ ÖZLE BEN İSE SENİ

    GÜN DOGAR,GÜN BATAR AGARMAZ GÜNÜM
    UZATIRIM SANA YETMEZ Kİ ELİM
    GELDE BİR GÖR BENİ BU BEN DEĞİLİM
    SEN YÖREYİ ÖZLE BEN İSE SENİ

    SENSİZ YA KALMADI TADI BAĞLARIN
    ALARMIYOR RENGİ ER KİRAZLARIN
    DİŞLERİ DÖKÜLDÜ KÖHNE SURLARIN
    SEN KALEYİ ÖZLE BEN İSE SENİ

    BURADA TANIDIK YÜZLER AZALDI
    DOĞDUĞUM BU ŞEHİR YABANCI OLDU
    SENİNLE BAL TADI HATIRAM VARDI
    SEN ŞURAYI ÖZLE BEN İSE SENİ

    SENİ BEN ÖZLEDİM SENSE ZİLE Yİ
    DEREBOĞAZI NI,BAĞI,KALEYİ
    ÖZLEDİN DEĞİLMİ KİRTİK,LALEY İ
    SEN ZİLE Yİ ÖZLE BEN İSE SENİ

    İNAT

    Hayalim var,düşüm var
    Gelen günlere inat
    Bir rahvan gidişim var
    Yürüyenlere inat

    Bir tutam nefes tende
    Bir umut var yürekte
    Niyaz da var dilekte
    Bilmeyenlere inat

    Er kuşluk benim demim
    Hak ka doğrudur yönüm
    Umut görür gözlerim
    Görmeyenlere inat

    Yesi’den gelir bir yel
    Tınılar gönlümde tel
    Ödeyim derim bedel
    Vermeyenlere inat

    Titrerim Ya Hay diye
    Düşmem ümitsizliğe
    Yer bırakmam çiğliğe
    Pişmeyenlere inat

    Yunus vurur yüreğim
    Hak’ka ayan dileğim
    Geldimse gideceğim
    Göçmeyenlere inat

    Tufan kapalı kutu
    Bilir sözü,sükutu
    Gönlü sevgi hayratı
    Sevmeyenlere inat

    Ahmet DİVRİKLİOĞLU

  • Gülten ERTÜRK (Türkiye Cümhuriyyeti, Ankara).Muhteşem şiirler

     

    Ne Olur

    Önceden söndürdüm aşk alevini
    Sorumluluk verdim yap görevini
    Sende anahtarı aç, al evini

    Bana kurşun gibi bakma ne olur
    Küllenmiş aşkımı yakma ne olur…

    Aklımdan silemem o günkü anımı
    Doldurdum senle her bir ânımı
    Kolum yastık, açtım bak sol yanımı

    Bana kurşun gibi bakma ne olur
    Benimle olmaktan bıkma ne olur…

    Aldığım haberler boynumu eğdi
    Bunca olanların sebebi neydi?
    Bu sevdaya yoksa nazar mı değdi?

    Bana kurşun gibi bakma ne olur
    Aklıma sorular takma ne olur…

    Ritmi bozuldu bu kalbin tekliyor
    Parça paça oldu yama ekliyor
    Çam kokulu o yol bizi bekliyor

    Bana kurşun gibi bakma ne olur
    Gönül sarayımı yıkma ne olur…

    Gülten ERTÜRK

    29/30.04.2007

    Annem

    Dünyaya gelmeme oldun vesile
    Çok cefalar çektin sen bile bile
    Yedirdin içirdin yapmadın hile.

    Annem taşıdığım kan canda cansın
    Bu dilim özlemle hep seni ansın…

    Hasretim sevgine ömür boyunca
    Susar bu yüreğim sana doyunca
    Adalet asillik senin soyunca.

    Annem taşıdığım kan canda cansın
    Bu dilim özlemle hep seni ansın…

    Yaptığın duada beni de gör
    Sev okşa elinde saçımı da ör
    Anne kıymetini bilemiyen kör.

    Annem taşıdığım kan canda cansın
    Bu dilim özlemle hep seni ansın…

    Sözüm namusumdur yemin ederim
    Bilmem ki hakkını nasıl öderim?
    ‘Ver’ desen canını fedadır derim.

    Annem taşıdığım kan canda cansın
    Bu dilim özlemle hep seni ansın…

    12/04/2007

  • Hasan AKAR (Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Makale

     

     

    TÜRK HALK EDEBİYATINDA VEYSEL
    “Dağlar çiçek açar,Veysel dert açar”

    Halkı onun bağrından doğarak yetişenler yansıtırlar.tarih ve edebiyatı incelediğimizde halk adamı hüviyeti taşıyanların,halkın billur kaynaklarından aldıkları ham maddeyle tadına doyamadığımız birer pınar olduklarını görürüz .
    Veysel,Sivas’ın dumanlı Tecer’in ,Yıldız Dağının, yaylaların yaz-kış erimeyen karları arasında Pir Sultan’dan, Yunus Emre’ye uzanan,21 Martlarda halkının gönlünde solmayan bir nevruz çiçeğidir.Bu tür şahsiyetler halkla beslenip onların özlerini ,kültürlerini yansıttığı müddetçe gelecek kuşaklar tarafından sonsuza taşınarak halkın engin ve doyumsuz zengin kaynaklarının derinliklerinde daima yaşarlar.
    Ben onun için Veysel’i, 21 Martta kaybettik demiyorum ,aksine geçmişten nihayete uzanacak uzanan zaman evresinde Türk Dünyasının sazının tellerine ,bitmeyen uzun ince bir yolun sonsuzluğuna akortladık diyorum .
    Aşık Veysel gün gelecek tüm gerçekliğiyle yarattığı değerine özgün bir yere oturtulacaktır. Halkının ve onun kültürel değerlerini tanımadan çoğalan ve ona saygıda kusur edenlerin arttığı sözde halk sanatçılarının ötesinde halkının asil,coşkun duyarlılığını bir ayna gibi yansıtan ,yedi yaşında eline verilen oyuncak bir saza zamanının şeklini vererek halk çeşmesinde güç alan ‘yetişmek için menzile gidiyorum gündüz gece ‘diyen Veysel’i bu millet daima yaşatacaktır.
    O bir halk şairi olmasına rağmen bütün Türk dünyasını etkilemiş şahsiyettir.Berrak bir dille yazdığı şiirleri SSCB döneminde bile Türk toplumlarınca dinlenip söylenmiştir.Hatta Glastnost öncesinde Nahcıvan’da Aşık Veysel’le ilgili bir film yapılmış ,ancak o dışa kapalı dönemde filmin gösterimine izin verilmemiştir.
    Onun hemşehrisi ,Şair Yavuz Bülent Bakiler, Orta Asya, Türkistan gezilerinde Veysel’in şiirlerinin Özbekistan ve diğer Türk bölgelerinde de bilindiğini ,hatta Kırım’da bir tepeye Veysel adının verildiğini söylemektedir.
    Azerbaycan’ın ünlü şairi Prof. Dr. Bahtiyar Vahapzade ise Veysel için şunları söylemiştir .’Yunus Emre’den yedi yüzyıl sonra Türk halkının bağrından Aşık Veysel’in sesi yükseldi .20 yy. Aşık Veysel’in dilinde,Yunus Emre konuşmaya başladı .
    13 .yy.da Yunus Emre ile başlayıp,17.yy.da Karacaoğlan’da 19.yy.da Dadaloğlu’nda ortaya çıkan aşıklık geleneğinin son halkası olarak toplumsal oluşum Veysel’i kendi yetiştiği şartları ve yetenekleri ölçüsünde Türk Dünyasına armağan etmiştir.
    O,ilk şiirlerini ve türkülerini başkalarından söylemiştir. Bunlardan o yıllarda en çok meşhur olanı Ali İZZETİ’nin “Mecnunum, leyla’mı gördüm” şiiri ile yine anonim bir türkü olan “bülbül”dü.
    Veysel’i ,asıl şiir dünyamıza 1930 yılında Sivas ‘ta Maarif Müdürlüğü yapan Ahmet Kutsi Tecer tanıştırdı .5 Ocak 1931’de tertip edilen “Sivas Aşıklar Bayramı’na çağırılan Veysel’in 7 yaşında çiçek hastalığından kapanarak açılmayan gözlerine Anadolu’nun yolları açıldı .O dönemde Cevat Dursunoğlu, Ahmet Kutsi Tecer, Sebahattin Eyüpoğlu gibi yaratıcı aydınların girişimiyle halk evlerinde,köy enstitülerinde onun gibi ozanlara açılan kapı, ülke düzeyinde olmuş halkın ozanlara karşı ilgi ve sevgisini de önemli bir ölçüde yeniden yeşertip sürdürmüştür.
    Her ozanın şiirlerinde az çok kendi yaşantısı da yer alır .Özellikle halk ozanlarında bu durum daha da yoğunlaşır .Veysel’in “Genç yaşımda felek vurdu başıma,Uzun ince bir yoldayım, Dostlar beni hatırlasın” dizeleri ile başlayan şiirlerinde öbür halk ozanlarımızın kinden çok daha gerçekçi,acı ve ilginç bir kişisel ahlak görürüz.
    Onun Sivas’tan çıkışı hatta şiir yazışı 1933’ten sonraya rastlar. Ahmet Kutsi Tecer 1933’ten sonra Sivas’tan ayrılmış, o sırada Sivas lisesinde musiki öğretmeni olan halk türküleri derleyicisi ,Yurttan Seslerin kurucusu Muzaffer Sarısözen,ozanları Devlet Konservatuarı arşivinde değerlendirdiği gibi başta Veysel,Ali İzzet ve Talibi olmak üzere Sivaslı ozanları Ankara’ya ulaştırmıştır.Bir yandan konservatuarın halk bilim yönünden olduğu gibi,Türk kültürünün birer ocağı olan halkevlerinin de etkinliğinin sürdürülmesinde bu kişilerden yararlanılmıştır .Daha sonraki yıllarda Köy Enstitülerinin geliştirilmesi döneminde üstün çalışmaları olan M.E.B.Talim ve Terbiye Kurulu üyesi olan Sebahattin Eyüboğlu ,Veysel’e büyük ilgi göstererek Arifiye, Hasanoğlan ,Çifteler, Gölköy ,Pamukpınar gibi Köy Enstitülerinde Halk Bilimi Öğretmenliği yapmasını sağlamıştır.
    Sürekli bir gelişim içinde gittikçe güzel şiirler yazmayı sürdüren Veysel,1940 ‘tan sonraki bu gezici öğretmenlikleriyle aydın eğitimcilerle ,sanatçılarla ilişki kurarak başarılarını daha da arttırmıştır .1946 yılında izin alarak bu görevini bırakan Veysel, tekrar doğup büyüdüğü Sivrialan topraklarına dönmüştür .
    1950’li yıllar Veysel için yeni ,canlı bereketli ve umut yüklü yıllardır.Artık şöhreti vatan sathında boydan boya tutmuş,verilen konserlerden satılan plaklardan, şiir kitaplarından madden rahatlığa kavuşmuştur.1952 yılında halkın gönlünde taht kuran ozanın İstanbul’da büyük bir katılımın olduğu jubilesi yapılmıştır .Türkiye’de yaşayan bir halk şairi için ilk film “Karanlık Dünya “ismiyle onun köyünde çekilmiştir.
    T.B.M.M. Veysel i unutmamış 1965 yılında “Ana dilimize ve milli birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı” yurda hizmet tertibinden maaş bağlanmıştır.
    Veysel şiire geleneksel aşık tarzını örnek almış, önce ona ilham veren üstatlarının şiirlerini söyleyerek Kızılırmak’ın bulanık sularına doğru akmış daha sonra kendi şiirleri ile koşarak coşmuş, günü geldiğinde de yatağa sığmayan Kızılırmak gibi taşmıştır.
    O,tabiatı yansıtma bakımından halk şiiri geleneğinden oldukça ayrılıklar gösterir. Ölçü ve niteliği az çok farklı olmakla birlikte, halk ozanlarımızın çoğunluğu tabiata bakışlarındaki soyutlukta benzetme betimlemelerdeki kalıplaşmada divan ozanlarımızın etkisi altındadır. Veysel ise ona bakışında ve bazı ayrıntılarda divan şairlerimizden oldukça uzak bulunmaktadır.

    “ Yine mektup aldım gül yüzlü yardan
    Gözletme yolları ,gel deyi yazmış
    Sivrialan köyünden bizim diyardan
    Dağlar mor menekşe gül deyi yazmış”

    Dizelerinde ,köyünü, hasret duyduğu yerleri teker teker sayarken çok daha gerçekçidir.
    Şiirlerinde genellikle 6+5, 4+4 veya 4+3 veznini kullanan ozanımız yarım ve tam kafiyeleri koşmalarına ustalıkla yerleştirmiştir.
    Bütün özellikleriyle ve güzelim Türkçesi ile bizim kültür dünyamızın bir söz sultanı olduğu için yazdıklarıyla hep halkının duygularını millet,halk,yurt,toprak,birlik,cumhuriyet ve Atatürk’ü Sivrialan’da anasından emdiği süt kadar temiz bir söyleşiyle dile getirmiştir.
    Gözleri görmeyen, fakat gönül gözüyle gerçek güzellikleri çok kimseden daha iyi gören,sezen,anlayan Veysel;

    “Can kafeste durmaz uçar
    Dünya bir han konan göçer
    Ay dolanır yıllar geçer
    Dostlar beni hatırlasın” diyerek tasavvufi düşünceye özgü duygularını Yunus Emre’nin;

    “Biz dünyadan gider olduk
    Kalanlara selam olsun” mısralarıyla birleştirir.

    Yine Yaradan’ın insanları bu dünyayı, dış dünyayı görsün diye yarattığı gözlerden yedi yaşında mahrum olunca gönül gözü ile gerçekleri hepimizden daha iyi görebilecek vahdet-i vücudun aşk şarabını şöyle tasvir etmiştir:

    “Hayyam’a görünür kadehte meyde
    Neyzen’e görünür kamışta neyde
    Veysel’e görünür mevcut herşeyde
    Ne sen var, ne ben var, bir tane gaffar”

    Ateşin hamuru çiğlikten, güneşin meyveyi hamlıktan kurtardığı gibi sıkıntılar, dertler de insanları olgunlaştırır. Gün ışığına hasret dünyasında kendi kendine bir çok düğümleri çözen Veysel’in;

    “Dağlar çiçek açar Veysel dert açar
    Derdine düştüğüm yar benden kaçar
    Gerçek aşık olan kendinden geçer
    Derdini aleme yayar iniler”

    Mısralarıyla hayati incelenerek karşılaştırıldığında bu gerçek kendini apaçık gösterir.
    Veysel’in çoğu şiirinde, tabiattan izlenimler, renkler,sesler yansır. Bunların içinde baş yapıt sayılabilecek Toprak şiirinin;

    “Dost dost diye nicesine sarıldım
    Benim sadık yarim kara topraktır
    Beyhude dolandım boşa yoruldum
    Benim sadık yarim kara topraktır.”

    Mısralarında çilekeş Anadolu insanının bir parçası olan toprağın maddi unsurlarının yanında yaratılmışlığı yansıtan mana unsurları da göze çarpar.
    Veysel bizim için, balın özüdür, balın özü olarak gelmiş, balın özünü tattırmış ve bu özü bilinerek bu fani dünyadan gitmiştir. O bir bütünlüğün ballanması için çiçek özlerini toplamış, harmanlamış, yoğurmuş ve pişirmiştir. Bazı yandaşları gibi bir takım karışıklıklardan medet uman partilerin sesi, yandaşı, maddecilerin çığırtkanı olmamış; bağırtkanlığına yanaşmamış. O hep balın özünü anlatmış, yüreğini aynasında yansıtmış, sevgiye, yurtseverliğe, Türk’ün parçalanmamasına çalışmış, çağırmıştır.

    “Türk’üz, Türkler yoldaşımız
    Hesaba gelmez yaşımız
    Nerde olsa savaşımız
    Türk’üz, Türk’ü çağırırız”

    mısralarıyla hem gerekenlere gerekli cevabı vermiş, hem de Anadolu’dan Asya’ya Türk şiir geleneğinin kaynaklarına uzanmıştır,
    O Türk insanını çok seviyordu. Bu sevgisini birkaç bin yıllık bir Türk-İslam irfanını sadece ve sadece Türk-İslam irfanını Ehl-i Beyt ocağında yanmış ateşinde süzülerek yüreklenmiş sesiyle söylüyordu.

    “Aslım Türk’tür,Elhamdülillah Müslüman
    Şükür Amentüyü etmişiz iman
    Kalbimize yaraşmaz şirk ile günah
    Kalbimiz nur ile dolu sayılır”

    Veysel’i anlamak o kadar değil ama zor…Onun şiirlerinin en önemli tarafı birleştirici bütünleştirici olmasıdır. O, yıllardır Alevi-Sünni diye birbirine düşürülmek istenen insanların bu yurdun öz evlatları olduğunu anlatmıştır, bölmeye, bölünmeye karşı çıkmıştır.
    Onun bir de 1955 yılında Sivas’ta oturduğu Ali Baba Mahallesinde bir arkadaşıyla İğneci Ali’nin evinde ziyarete giden Yavuz Bülent Bakiler’in ağzından dinleyelim:
    “Israrla hazır olan sofraya otururken yemekte hazır olanlardan biri Veysel’i uyarmak istedi
    -Aman Aşık dikkat et, bu gelenler bizden değil, ikisi de Sünni ona göre konuş ha!
    Veysel’in çiçek bozuğu suratı sarardı, sofrada bir sessizlik oldu, eline aldığı kaşığı siniye atar gibi bıraktı. Başı bir süre göğsüne düştü. Elleri, çaresizlik için de birkaç defa döndü durdu. Sonra kızgın, kırgın bir sesle öfkesini boşalttı:

    -Yahu ne demek bunlar bizden değil sözü?
    Yahu ne demek Alevilik? Ne demek Sünnilik?
    Hâlâ mı siz bu kavgadasınız?

    Bu gelenler Türk mü? Türk! Müslüman mı? Müslüman! İnsan mı? İnsan!Daha var mı “Bizden değil, sizden değil” kavgası?Allah aşkına bırakın bu kafayı! Ben hoşlanmıyorum bu ikilikten.Nitekim Veysel bunu;

    “Yezid nedir, ne kızılbaş
    Değil miyiz hep bir gardaş
    Bizi yakar bizim ataş

    Söndürmek tek çaresi” mısralarında yansıtır.Onu “Sazıma” şiirinin mısralarıyla hep hatırlayacağız.

    “Ben gidersem sazım sen kal dünyada
    Gizli sırlarımı aşikar etme
    Lal olsun dillerin söyleme ya da
    Garip bülbül gibi ah ü zar etme”

    26 yıl sonra dostlar, senin şiirlerini yazdığın Yıldız Dağı’nın karlı zirvelerini Danişmend yaylalarından seyrederek,dostun Emrah’ın türbesinin karşısında Abdullah Baba’nın kucağında, senin ince uzun yolunda anıyor, arıyor.

    Tokat -Kümbet Dergisi
    Mart 1999


  • Gülten ERTÜRK (Türkiye Cümhuriyyeti, Ankara).Muhteşem şiirler

     

    Yabancı

    Avuçlarıma bakmaktan ellerim duaya durdu.
    Deli gönlüm saatlerini yalnızca sana kurdu

    Attığın imzaların yerlerinde duruyor
    Aklımsa bin bir çeşit sorularını soruyor

    Karanlık odalarıma ışıklar mı doluyor?
    Mühürlü kalbimi açmaya neler sebep oluyor?

    Bir alev topu yavaş yavaş yaklaşmak da
    Vücudu hararetten ateşler sarmak da

    Kaşımdaki çeşmeden kana kana içsem diyorum
    O anda geçmişi bir kalemde siliyorum

    Dün geçmişte kaldı, yarın gelmedi
    Bu gönül hiçbir zaman muradına ermedi.

    Dünü bu güne bu günü yarına ekleyen bir şeyler var
    Ne olursa olsun yabancı sen yine bu güzelliği sar.

    26.05.2008

    Gel Artık

    ‘Gözler kalbin aynasıdır’ derler
    Ben de kalbime sakladım seni
    Bakarsan gözlerime
    Göreceksin kendini.
    Bendeki bu közler
    Söylediğim bunca sözler
    Bu gözler
    Senin gelmeni gözler…
    Bu gözler sadece seni özler…
    Bazen parçalı bulutlu
    Yine de senden umutlu
    Ara sıra duman duman
    Seni düşünür her an
    Sana olan sevgimi
    İstersen Yaradana sor
    Bir tek O biliyor.
    Yokluğun hep bana
    Buruk acı veriyor.
    Bir tanem
    Yokluğuna
    Dayanamam…
    Yaş olup düşersin diye
    Sulansa da gözlerim
    Ağlayamam…

    08/03/2007

  • Gülten ERTÜRK (Türkiye Cümhuriyyeti, Ankara).Muhteşem şiirler

     

    Sorgusuz Sualsiz Sevdim

    Sapsarı sonbahar, sararan simam
    Sanadır sitemim sır sevdiceğim
    Soğuktan soğuğa sür sıram sıram
    Serinliklerdeyim sar sevdiceğim

    Sessiz sabahımda sıkıldı sabrım
    Sebilim, sefilim, seherindeyim
    Solgunum sensizken sanki sıfırım
    Sadece seyyarım, seferindeyim.

    Sana sere serpe sevgimi serdim
    Son saltanatını sürsen sevgilim
    Sultansam, sanemsem salınıverdim
    Sığmadı sineye söküldü selim.

    Sevda sofrasında söz sini sini
    Sorgusuz sualsiz sürgünüm sana
    Sızım sızım sızda sende sevgini
    Sunup satır satır söyle sultana

    Sezdim seviyorsun saygın mı saygın
    Salkım saçak sevdan saçılıversin
    Sanadır son sözüm saklanma sakın
    Sobeledim seni sonra seversin.

    06.11.2007

    Vuslat Yok

    Öyle bir rüzgârdı ki yıldırım gibi çarptı
    Bir bahar mevsiminde kara kışa tutuldum
    Geldiğim tüm yolların düzlüğü yoktu sarptı
    Ortada göz önünde bilerek unutuldum

    Sevdiğim bir zamanlar hani senin kuzundum
    Ekmeğindim, aşındım, sofrandaki tuzundum.

    Omuzladığım yükün ne kadarda ağırdı
    Ayrılırken arkamdan gök kükredi bağırdı
    “Bırakıp beni gitme kal, dur ” diye çağırdı
    Buruktum masallarla düşlerle avutuldum.

    Sevdiğim bir zamanlar hani senin kuzundum
    Ekmeğindim, aşındım, sofrandaki tuzundum.

    Kurşun sözlerin geldi yüreğimi dağladı
    Gül tenden süzüldü yaş karaları bağladı
    O halime gök bile için için ağladı
    Aşkın değirmeninde ıslandım kurutuldum

    Sevdiğim bir zamanlar hani senin kuzundum
    Ekmeğindim, aşındım, sofrandaki tuzundum.

    11.04.2008

  • Gülten ERTÜRK (Türkiye Cümhuriyyeti, Amkara).Muhteşem şiirler

     

    Git

    (ÇAPRAZLAMA-GÜLCE EDEBİ AKIMI YENİ NAZIM ÖNERİSİ)

    YORMA kendini boşu boşuna
    Adını bile ANMAYACAĞIM
    Tek bir kelime istemem SORMA
    KANMAYACAĞIM yaptıklarına

    VURMA başını azgın taşlara
    Al mazini de işte kapın GİT
    İki lafınla senorya KURMA
    VAKİT artık çok geç biliyorsun

    AKIN kalmadı kapkara yüzün
    Bir daha sakın karşıma ÇIKMA
    Bana değil ol Allah’a YAKIN
    YIKMA bir daha gönül evimi

    03. 10. 2008

    Gönül Sızım

    (ÜÇGEN-GÜLCE EDEBİ AKIMI YENİ NAZIM ÖNERİSİ)

    Buz
    Gibi
    Kesildim
    Nefes bile
    Alamadım ki
    Seni gördüğüm an
    Damarımda durdu kan
    Sancılandı tek yaram
    Sevmek bana haram
    Gönül sızıma
    Senden sonra
    Yıllarca
    Bastım
    Tuz

    Kör
    Olsun
    Bakarsan
    Demiştin ya
    Bir başkasına
    Bunca sene sonra
    Söyle Allah aşkına
    Neden çıktın karşıma?
    Unutmuştu gözler
    Sönmüştü közler
    Bu gözlerle
    Bak yine
    Közler
    Kor

    03. 10. 2008

  • Gülten ERTÜRK (Türkiye Cümhuriyyeti, Ankara).Muhteşem şiirler

     

    Neden Sorarsın?

    Sen “Beni unuttun mu? ” diye neden sorarsın?
    Kendimi unuturum seni asla unutmam.

    Çölümde yeşertmişken sevda denen filizi
    Sevgi ile büyütür, bakar asla kurutmam.

    Her saniye nabızda can diyerek atarsın
    Esse de bu yüreğe başka sevda tozutmam.

    İlmek ilmek işlese sevda denen tezgâhı
    Senden bir başkasına bil ki asla dokutmam.

    Seni sevmeyenlere bent olup dururum da
    Üzerine beddua kötü sözler okutmam.

    Eş, dost, akrabalarım merhaba deseler de
    Sana uzanır gibi başka bir eli tutmam.

    Leyle, Mecnun’da neymiş sana andım olsun ki
    Bu sevda ateşini mahşere dek soğutmam.

    15.12.2008

    Vuslat Yok

    Öyle bir rüzgârdı ki yıldırım gibi çarptı
    Bir bahar mevsiminde kara kışa tutuldum
    Geldiğim tüm yolların düzlüğü yoktu sarptı
    Ortada göz önünde bilerek unutuldum

    Sevdiğim bir zamanlar hani senin kuzundum
    Ekmeğindim, aşındım, sofrandaki tuzundum.

    Omuzladığım yükün ne kadarda ağırdı
    Ayrılırken arkamdan gök kükredi bağırdı
    “Bırakıp beni gitme kal, dur ” diye çağırdı
    Buruktum masallarla düşlerle avutuldum.

    Sevdiğim bir zamanlar hani senin kuzundum
    Ekmeğindim, aşındım, sofrandaki tuzundum.

    Kurşun sözlerin geldi yüreğimi dağladı
    Gül tenden süzüldü yaş karaları bağladı
    O halime gök bile için için ağladı
    Aşkın değirmeninde ıslandım kurutuldum

    Sevdiğim bir zamanlar hani senin kuzundum
    Ekmeğindim, aşındım, sofrandaki tuzundum.

    11.04.2008

  • Gülten ERTÜRK (Türkiye Cümhuriyyeti, Ankara).Muhteşem şiirler

     

    Sevgimsin(GÜLCE-BULUŞMA)

    Ey gurup vaktinin hazin güneşi
    Sevdamın üstüne batma ne olur
    Karşımda dururken gönlümün eşi
    Derdime ayrılık katma ne olur

    Ey sevgili;
    Sevgi sözcüğünün ifadesi nedir?
    Dendiğinde
    Seni gösteresim geliyor.
    Ben seni gelmiş geçmiş zamanlara inat
    Sen yokken bile sevdim.
    Boncuk gözlerinden akan yaşlarda,
    Hayalime dolup taşarken sevdim seni.
    Kara gecelerime inat,
    Günümü aydınlatan seher vaktiydin.
    Kara bulutlara inat,
    Bereketini veren yağmur damlalarında sevdim seni.
    Okyanuslardaki her bir su damlası
    Sevgimin ifadesidir benliğimde…

    Gittiğin o gün var ya
    Aldığın güller boynunu büktü
    Kalbimse yerinden sanki söküktü
    Hasta bedenimse ezik döküktü

    Med cezirler yaşadım kimi zaman
    Kimi zaman hayal denizinde sarhoş oldum.
    Ben seni ta ki Kal-ü belâdan beri
    Ta ki karşıma çıkana kadar
    Sen olduğunu bilmeden sevdim.
    Bil ki sevgili;
    Gözlerin gözlerime tek damgası vurdu
    Yaman yurdu bu gönül zamanı sana kurdu.

    Bitti

    Yanlış zamanlarımda, farklı duygularımla
    Aşk kibritti…

    Mıknatıs sevdamızsa; birbirini kuvvetle
    Hızlı itti…

    Camdaki düşlerimin üzerine su tuttum
    Aktı gitti…

    Anla beni gönlümde ayırdığım bu yerin
    Şimdi bitti…

    9.02.2008

  • Hasan AKAR ( Türkiye Cümhuriyyeti, Tokat).Muhteşem şiir

     

    KAYBOLMUŞ BAHARLAR

    Yıl bindokuzyüzellisekiz
    Mevsimlerden karakış
    Evin direği gitmiş
    Yarına güümseyiş bitmiş
    Henüz söylenirken”baba”
    Kaybolmuş baharlar
    Umutlar eriyip gitmiş.

    Zaman acımasız,vefasız
    İnadına mıydı hayırsız
    Üçyüz haneli bir köyde
    Olur mu,amcasız,dayısız
    Karlar kapatırken damları
    Yıldız’da dul bir kadınla
    Kalmış beş çocuğu kapısız

    Yılbindokuzyüz ellidokuz
    Çökmüş Yedipınar’a son güz
    Yavrular biçare,yollar uzun
    Kuruöz,Çırçır,Çakmakbeli
    Mzıkıran bitmez yokuşun
    Çözülmüş zamanın dizinin bağı
    Arkasında kalmış gayrı Yıldız Dağı
    Neylersin Tokat2ın sokağında
    Neylersin,damsız,hansız
    Koca şehirde,öksüz bir yuvada
    Çok zor oluyor babasız.

    Sussun kalemim,yüreğim sussun
    Varlık içinde yokluğa kan kussun
    Dile gelsin,Darçay,Gençay
    Bey Sokağı,Yolbaşı konuşsun.

     

  • Gülten ERTÜRK ( Türkiye Cümhuriyyeti, Ankara).Muhteşem şiirler

     

    Sever Seni
    Küssem; seni baştan sağsam
    Bir hırsla dağları ağsam
    Gökten taş olup da yağsam
    Dolum yine sever seni

    Her mevsim açıp solsam da
    Bulut içine dolsam da
    Fırtına boran olsam da
    Yelim yine sever seni

    Hasretin beynimi yorsa
    Zaman hiç akmayıp dursa
    Dalgalar kıyıya vursa
    Yalı’m yine sever seni

    Bakılmadan genç yaşıma
    Acı katılsa aşıma
    Neler gelse de başıma
    Kolum yine sever seni

    Cefa etse pek çok zalim
    Fetvalar verse de âlim
    Kalmasa da hiç mecalim
    Halim yine sever seni

     

    Öğretmen Nasihat
    Bak yavrum! Deseler ki yeniden geleceksin
    Cehaletin izini tamamen sileceksin
    Ne olmak istediğin yine sen bileceksin
    Benden sana nasihat gönüllere dol yavrum
    Bu vatana millete kutlu evlat ol yavrum

    Bak yavrum! Dağ gibi ol asla bükme ha boyun
    Diş geçirmesin sana katiyen kirli oyun
    Bir dünyaya bedelsin asildir senin soyun
    Benden sana nasihat gönüllere dol yavrum
    Bu vatana millete kutlu evlat ol yavrum

    Bak yavrum! Güzel vatan senden özveri bekler
    Sen çaba gösterirsen boşa gitmez emekler
    Seni örnek alacak kundaktaki bebekler
    Benden sana nasihat gönüllere dol yavrum
    Bu vatana millete kutlu evlat ol yavrum

    Bak yavrum! Güneş gibi aydınlat dört bir yanı
    Geleceğe yürürken geçmişi iyi tanı
    En zorlu zamanlarda rehber eyle Ata’nı
    Benden sana nasihat gönüllere dol yavrum
    Bu vatana millete kutlu evlat ol yavrum

    Bak yavrum! Ay yıldızı göğsüne iyi kazı
    Senin için inlesin ozanların gür sazı
    İlmin ile ateş ol korksun kışın ayazı
    Benden sana nasihat gönüllere dol yavrum
    Bu vatana millete kutlu evlat ol yavrum

    Bak yavrum! Sakın ola saygıda kusur etme
    Sevgiden bir deniz ol kini nefreti gütme
    Eğer dostun düşerse asla bırakıp gitme
    Benden sana nasihat gönüllere dol yavrum
    Bu vatana millete kutlu evlat ol yavrum

    Bak yavrum! İstikbalde vatan sana emanet
    Bu aşk ile çabala asla duyma nedamet
    Sana en güzel miras Ata’ndaki metanet
    Benden sana nasihat gönüllere dol yavrum
    Bu vatana millete kutlu evlat ol yavrum

    22.11.2009

  • Gülten ERTRÜK ( Türkiye Cümhuriyyeti, Ankara).Muhteşem şiirler

     

    Bayrağım (Gülce-Buluşma)

    Günaydın;
    Hilal kaşlım, yıldız gözlüm

    Günaydın;
    Ülkemin gelincik çiçeği

    Sevda denizine can katan selim
    Her seher ruhumu okşayan yelim

    Dalgalan;
    Yurdumun semalarında sönmeyen ateş
    Ezelden ebede batmayan güneş
    Dalgalan;
    Nur yüzlüm, gönülden sözlüm
    Hilâlin benzersiz yıldızına yoktur eş

    Gazimin şehidimin selamını alan sen!
    Yüreğe kanat olup sonsuzluğa salan sen!
    Semayı süslese de binlerce ayla yıldız
    Hürriyetin simgesi, gökte en büyüksün en!

    Sensizliği düşünmek Türk’e en ağır ceza
    Mehmetçiğin kanıdır üstündeki renk keza
    Salındıkça salın yâr beyaz senin al senin
    Sen boynunu bükersen öksüz kalır tüm feza

    Sen milletin gururu,
    Şerefisin şanısın
    Dededen torunlara
    Anlatılan anısın

    Seni başında taşır
    Bir kez eline alan
    Dalgalan göz bebeğim
    Her rüzgârda dalgalan!
    Seviyorum seni, seviyorum işte!
    Hilâl kaşlım yıldız gözlüm
    Dalgalanabildiğince dalgalan!

    Ata’m

    Mevsim gazel mevsimi yürekler yine hazan
    Özlemdeyiz, ey Türk’ün kem talihini bozan
    Yalnız On Kasım değil sana duyulan minnet
    Sabah akşam duada kadın, erkek, kız, kızan

    Dallar boyun büküyor güllerin rengi sarı
    Bülbül gülü unuttu bugün farklıdır zarı
    Baştan başa sen varsın yurdun ufuklarında
    Muğla’da çökertmesin Artvin’de ata barı

    Bağımsızlık adına yanar yaktığın ateş
    Yedi düşmanın başı olamadı sana eş
    Muasır medeniyet senden bize emanet
    Bakışları okyanus saçları sarı güneş

    Atam diye inliyor ülkemin dört bir yanı
    El ele kenetlenmiş Kırklareli’si Van’ı
    Gençliğin sahip çıkar birinci görevine
    Ey yüzyılın lideri ey Türk’ün asil kanı

    Gülten Ertürk

  • Nilufer DURSUN ( Türkiye Cümhuriyyeti, Çanakkala).Hayatı veYaratıcılığı

    Nilüfer Dursun 1947 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin Çanakkale doğumlu olub.İbtidai ve ortaöğretim Çanakkale şehrinde alıb.Sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin Ankara şehrinde faaliyet gösteren Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü İngilizce bölümüne kabul olmuşdur.İyirmi iki yıl Gümüşxana, Çanakkale, Ankara lise ve meslek liselerinden
    İngilizce öğretmeni olarak çalıştı.
    Literatüre, şiire erken yaşlardan ilgi göstərir.Türkiyə Cumhuriyeti’nin çeşitli yayın organlarında şiirleri yayınlanan olunub.Şeirləri Türkiye Türkçesinden Azerbaycan Türkçesine çevrilmiştir. “Ziyalı Ocağı” Sosyal Birliğinin yayın organı “Ziyalı Ocağı” dergisinde-dergisinde biyografisi, şiirleri yayınlanmıştır. “Ziyalı
    Ocağı “Sosyal Birliği Fahri üyesidir.
    Nilüfer hanım gençler ve çocuklar için sanatsal türün çeşitli türlerinde eserler yazmışdır.Nilufər Dursunun “ruh ikizim”, “asla Kurulan Saatler” adlı şiir kitabı yayınlanmıştır.
    Nilüfer Dursun birçok tanınmış Türk şairlerinin ve yazarlarının eserlerini Türkiye Türkçesinden İngilizce tercüme kılmıştır tercüman şair olarak kendi mesleğinin mütəxəssisidir.2004 yılında İngiliz dilini yeni öğrenmeye başlayanlar için “English For Beginners” adlı kitabı piyasaya gördü.
    İç alemi zengin, cismi fıtri-istedadla dolu olan bu hanım şairlikdən, tərcüməçilikdən ek daha bir sanatın sahibidir.Nilufər hanım Türk dünyasında kendisinin sihirli fırçası ile tanınmış rəssamlardandır.Sulu boya ile çekilmiş eserleri kendi çevresine çok sayıda izleyici kitlesi toplamıştır.
    Türkiye Cumhuriyeti’nin yetenekli hanım yazarı ve ressam Nilüfer Dursun büyüdüğü Türkiye Cumhuriyeti `nden başka, Almanya Cumhuriyeti’nde, Bulgaristan Cumhuriyeti’nde sulu boya ile çizilmiş eserlerinin sergisi olmuştur.
    Çağdaş Türkiye edebiyatının yetenekli hanım yazarı Nilüfer Dursun “Iles”, “GESAM”, “Engels ve Mutlu iz”, “Yaşam ve Mevlana”, “Dünya”, “Kardeşlik” Derneklerinin üyesidir.
    2012 yılı sentybar ayının 24-de Türkiye Yazarlar Birliği Heyeti üyesi olarak Azerbaycan Cumhuriyeti’nin başkenti Bakü’de “Divan-ı Hikmet” Kültürel Meclis’te düzenlenen etkinliğe katıldı.

    CAN ruhtan, RUH CANDAN GİZLİ GİZLİ DEĞİLDİ

    Güneşe quldun sen, gece değildin,
    Dem vurmak Röyadan boşuna dedin.
    Mədrəsəydi dünyan, təkyənsə alem,
    Halk yolu yoluçusu, aşk piri idin.

    Dökülmemiş sırrı gönül aynanın,
    Sevgi şarabından içtin, doymadı.
    Mədrəsəydi dünyan, təkyənə alem.
    Oduyla yandın da, aşka uymadın.

    Candan da əzizdin ehli dotlara,
    Mumun pervane, Şəmsən nuruna.
    Mədrəsəydi dünyan, təkyənsə alem.
    Aşk dini müridi, yolçuydun Hakk’a.

    Verdin sen kendini yoluna aşkın,
    Şems’in bakışıyla kaynayıp daşdın.
    Gönülden sevmenin zamanını açtın.
    Günəşdin gönüllere, Gevher kültürel,

    Günəşdin gönüllere , Gevher kültürel ,
    Ney anlatıp durdu kalp derdini .
    Mədrəsəydi dünyan, təkyənsə alem,
    Can ruhtan, ruh candan gizli değildi.
  • Gülten ERTÜRK ( Gülten SULTAN) ( Türkiye, Ankara).Muhteşem şiir

    SEVGİMSİN
    Ey gurup vaktinin hazin güneşi
    Sevdamın üstüne batma ne olur
    Karşımda dururken gönlümün eşi
    Derdime ayrılık katma ne olur

    Ey sevgili;
    Sevgi sözcüğünün ifadesi nedir?
    Dendiğinde
    Seni gösteresim geliyor.
    Ben seni gelmiş geçmiş zamanlara inat
    Sen yokken bile sevdim.
    Boncuk gözlerinden akan yaşlarda,
    Hayalime dolup taşarken sevdim seni.
    Kara gecelerime inat,
    Günümü aydınlatan seher vaktiydin.
    Kara bulutlara inat,
    Bereketini veren yağmur damlalarında sevdim seni.
    Okyanuslardaki her bir su damlası
    Sevgimin ifadesidir benliğimde…

    Gittiğin o gün var ya
    Aldığın güller boynunu büktü
    Kalbimse yerinden sanki söküktü
    Hasta bedenimse ezik döküktü

    Med cezirler yaşadım kimi zaman
    Kimi zaman hayal denizinde sarhoş oldum.
    Ben seni ta ki Kal-ü belâdan beri
    Ta ki karşıma çıkana kadar
    Sen olduğunu bilmeden sevdim.

    Bil ki sevgili;
    Gözlerin gözlerime tek damgası vurdu
    Yaman yurdu bu gönül zamanı sana kurdu.

  • Gülten ERTÜRK ( Gülten SULTAN ) ( Türkiye, Ankara).Muhteşem şiirler

    …Annem….

    Dünyaya gelmeme oldun vesile
    Çok cefalar çektin sen bile bile
    Yedirdin içirdin yapmadın hile.

    Annem taşıdığım kan canda cansın
    Bu dilim özlemle hep seni ansın…

    Hasretim sevgine ömür boyunca
    Susar bu yüreğim sana doyunca
    Adalet asillik senin soyunca.

    Annem taşıdığım kan canda cansın
    Bu dilim özlemle hep seni ansın…

    Yaptığın duada beni de gör
    Sev okşa elinde saçımı da ör
    Anne kıymetini bilemiyen kör.

    Annem taşıdığım kan canda cansın
    Bu dilim özlemle hep seni ansın…

    Sözüm namusumdur yemin ederim
    Bilmem ki hakkını nasıl öderim?
    ‘Ver’ desen canını fedadır derim.

    Annem taşıdığım kan canda cansın
    Bu dilim özlemle hep seni ansın…

    12/04/2007

    Gülten Ertürk

    Aksaray

    Hasan Dağı’nın etekleri
    Atalar vermiş emekleri
    Gönüllerde yatar bir saray
    Evliyalar şehri AKSARAY

    Büyüsüne çabuk kapıldı
    Az zamanda hemen tanıdım
    Beni de sizden biri sayın
    Evliyalar şehri AKSARAY

    Anadolu’nun özü burada
    Erenlerin sözü burada
    Türkiye’nin tuzu burada
    Evliyalar şehri AKSARAY

    Maneviyatından haz aldım
    Erenlerine selam saldım.
    Uyanamadım daldım daldım
    Evliyalar şehri AKSARAY

    Gülten Ertürk

  • Sabiha SERİN (Türkiye, Sivas).SİVAS-TOKAT ŞAİRLER VE YAZARLAR DERNEĞİ’NDE BULUŞMA

    İlkbaharda çiçeklerin biraz geç tomurcuk açtığı 19.05.2009 gününde Şebinkarahisar’a ödül törenine davet edilmiştim. Çünkü buraya gitme nedenim şu idi: Kültür Sanat Eseri Türkiye Sevdası`na kaynak sağlamak adına Türkiye genelinde geleneksel olarak tertiplenen “Özellikleri ve Güzellikleriyle İllerimiz ve İlçeleri Konulu 12.Hikmet Okuyar Ödüllü Şiir Yarışması” için verilen 15 ilden ben Tokat iline şiir yazmayı tercih etmiştim.Yarışma için TOKAT GÜZELLEMESİ yazmam gerekiyordu.

    Kütüphanelerden, Sivas ve Tokat İl Kültür ve Turizm Müdürlüklerinden Tokat’ı her yönü ile ilgili anlatan, tanıtan kitap ve dokümanlar temin ederek bir öğrenci gibi bunları sabahlara kadar okudum..Daha sonra TOKAT GÜZELLEMESİ adlı 15 dörtlükten oluşan şiirimi yazdım. Bu şiirimde her dörtlükte Tokat’ı ve bütün ilçelerini ayrı ayrı tanıttım. Bu şiirimle TÜRKİYE BİRİNCİLİK ödülümü Şebinkarahisar’da aldım.

    Benim için bu ödülün manevi yönü çok başka idi. Çünkü 15 yaşımda iken Tokat’ın Üçgözen adında bir köyünde ilkokul öğretmenliği yapan ablamın yanında yaz tatilinde aylarca kalmıştım. Bu köy Çerkez köyü idi ve çok güzel arkadaşlar, komşular edinmiştik. O yıllarda ablam da ben de bekardık. Ev sahibimiz Nuriye Teyzenin mekanı cennet olsun bize annemizin ve babamızın yokluğunu hissettirmedi. Bir tas çorba bile pişirsek birbirimizin boğazından geçmezdi. Bende Tokat sevdası işte o yıllarda başlamıştı ve TOKAT GÜZELLEMESİ şiirimde işte bu sevgi vardı. Aradan 43 yıl geçtikten sonra geçen yaz Tokat’a gittiğimde bu köyü çok aradım bulamadım sanırım adı değişmiş dediler.

    2013 yılının Şubat ayının ilk haftasında aldığım bir telefon ile heyecanlandım. Arayan İLESAM Tokat İl Temsilcisi ve KÜMBET Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Sivaslı hemşerim Hasan AKAR hocamdı. Beni 09.02.2013 Cumartesi günü Tokat’ın yerel televizyonlarından GÜNEŞ TV de saat 20.30 da yayınlanacak olan Hasan Akar ve Mahmut Hasgül’ün birlikte sunacakları KÜLTÜR SOFRASI adlı programa davet etti. Eşime bu daveti ilettiğimde o benden daha çok coşku ile ikimiz gidelim dedi. Birkaç gün heyecanla gün saydım ve nihayet programın olacağı gün 09.02.2013 günü öğlene doğru Tokat’a geldik. Biz daha yolda iken Hasan Akar hocam bizi çoktan arayıp sordu. Ben ve eşim konaklama yerine yerleştikten sonra hocam arabası ile gelip bizi alarak Tokat’ı gezdireceğini söyledi. Çok memnun olduk.

    İlk olarak bize Tokat Atatürk Etnografya Müzesini, Tokat Müzesini gezdirdi, muhteşem bir müzeydi. Öğle yemeğinden sonra hep beraber Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği’ne gittik. Dernek Başkanı Remzi Zengin Bey ve saygıdeğer eşi, oğlu, kızı, Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği Yönetim Kurulu üyesi ve İLESAM Tokat İl Denetleme Kurulu üyesi Mahmut HASGÜL hocam tarafından kapıda gülen yüzler ile karşılandık. Tokat Şairler ve Yazarlar Derneğinin ve Sivas’taki kurucusu olduğum Sivas Yazarlar ve Şairler Derneği (SİYŞAD) ın çalışmalarımızdan bahsederek iki dernek olarak ortaklaşa neler yapabileceğimiz konusunda bazı projeler tasarladık.

    Daha sonra Hasan Akar, Mahmut Hasgül ve Remzi Zengin bey ile bizi alıp rüya gibi duygu dolu bir mekana götürdüler. Burası TOKAT MEVLEVİHANE MÜZESİ idi. Müzenin kapısını ilkönce benim açmamı söylediler ama her hallerinden ufak tebessümlerinden bana bir sürpriz bir şeyler olacağını anladımsa da belli etmedim. Kapıyı ilk sen aç dediler ve kapıyı açtığımda balmumundan yapılmış 5-6 adet semazenin döndüğünü görünce bu güzel sürprize şok oldum manzara muhteşemdi, semazenler canlı gibilerdi. Tokat’a gelenler şehrin bütün müzelerini görmeden sakın gitmesinler. Ayrıca Tokat Yağıbasan Medresesi, Deveciler Hanı gezdik.

    Sonra hep birlikte akşam yemeği için nezih bir lokantaya götürdüler. Burada Hasan Akar hocamın eşi ve kızı, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Md.Uzman Bekir Yeğnidemir bizi karşıladılar. Hep beraber hoş sohbet ve muhabbet dolu akşam yemeğinden sonra GÜNEŞ TV ye gittik. Burada bizi Tokat Güneş Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Aktürk Bey gülen yüzü ve tatlı dili ile karşıladı. İkram edilen taze demlenmiş sıcak çayla heyecanım biraz azalmıştı. Aynı zamanda GÜNEŞ TV personelleri de aynı sıcak tavırları ile daha program başlamadan sevgimizi kazandılar.

    Artık programın başlama zamanı gelmişti. Hasan Akar ve Mahmut Hasgül hocam ile birlikte stüdyoya geçip son hazırlıklarımızı tamamladık ve 20.30 da KÜLTÜR SOFRASI adlı program başladı. Hocalarımın benim şiir ve makale konusundaki çalışmalarımı tanıtmalarından sonra birlikte SİVAS ve TOKAT kültüründen bahsettik. Sivas gelenek ve göreneklerini bazı örnekleriyle anlattım. Her iki komşu ilin halk kültürü zaten birbirine benziyordu. Sonra beni en çok heyecanlandıran an gelmişti ve nihayet içerisinde 39 adet şiirlerimin bestelendiği KAR TANELERİ adlı ikinci şiir kitabımda yer alan TÜRKİYE BİRİNCİLİK ödülü aldığım TOKAT GÜZELLEMESİ adlı şiirimi bütün Tokatlılara ve GÜNEŞ TV izleyenlerine heyecanla farklı bir mutlulukla yüreğim uçarcasına okudum. Bu benim için çok anlamlı ve farklı mutluluktu. Program çok akıcı ve doğal devam etti. Hem EFSANE adlı ilk şiir kitabımdan hem de KAR TANELERİ adlı ikinci şiir kitabımdan şiirlerimi okudum. Sivas Yazarlar ve Şairler Derneğimiz (SİYŞAD) çalışmalarımızdan, yayın kurullarında da görev aldığım 3 yıldır büyük özveri ve emekler ile çıkardığımız ve bu yıl 4.kez kültürümüze kazandıracağımız Antoloji Şiir kitaplarımızdan, bu yıl yine 29-30 Haziran 2013’de gerçekleştireceğimiz SİYŞAD 5.Geleneksel Şiir ve Müzik Şölenimizden, bahsettim.

    2007 yılında çıkan EFSANE ve 2010 yılında çıkan KAR TANELERİ adlı iki şiir kitabımı, Sivas Yazarlar ve Şairler Derneğimizin çıkardığı ŞAİRLER SEÇKİSİ 3 Antoloji Kitabını Sivas Belediye Başkanlığımızın çıkardığı SULTANŞEHİR Kültür Sanat Dergisini, Ayrıca Ankara’da yayınlanan ve Sivas Temsilcisi olduğum ORTANCA ve KÜLTÜR ÇAĞLAYANI Dergilerini, şiir ve makalelerimin yer aldığı daha bir çok yayınları tanıttım. Mahmut Hasgül ve Hasan Akar hocam da Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği çalışmalarından, çıkarttıkları antolojiden , KÜMBET Dergisinden bahsettiler.

    Kısacası KÜLTÜR SOFRASI adlı programda kültür sanat edebiyat adına her şey vardı.

    Bir gece Tokat’ta konakladık ve ertesi sabah Pazar günü Tokat Otogarından Sivas’a dönecektik. Bir baktım Hasan Akar hocam bizi uğurlamaya gelmiş. Bunca yorgunluklarından sonra soğuk bir kış gününde buraya gelmesi ne büyük bir incelikti.

    Beni Sivas’tan davet edip TOKAT TV de KÜLTÜR SOFRASI programına konuk eden İLESAM Tokat İl Temsilcisi ve KÜMBET Dergisi Genel Yayın Yönetmeni çok saygıdeğer can hemşerim Hasan Akar ve İLESAM Tokat İl Denetleme Kurulu üyesi Mahmut Hasgül, Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı Remzi Zengin, TOKAT GÜNEŞ Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Aktürk’e ve tüm çalışanlarına bize gösterdikleri yakın ilgi ve olağanüstü misafirperverlikleri için çok teşekkür ederiz.

    Anladım ki toprağım Sivas’a ne kadar sevdalı isem Tokat’a olan sevdam da hiç bitmeyecek. Tokat’ta beni destekleyen kişi ve kuruluş olursa İnşallah bir gün TOKAT ilimiz ve ilçelerinde TÜRKİYE BİRİNCİLİK ödülü aldığım TOKAT GÜZELLEMESİ adlı şiirimin yer aldığı ve içerisinde 39 adet bestelenmiş şiirlerim bulunan KAR TANELERİ adlı ikinci şiir kitabım için imza günü yapmak, Tokat’lılar ve Tokat’ta yaşayan tüm kitap sevenler ve kitap okuyanlar ile buluşmak, kucaklaşmak benim için çok anlamlı olur ve onur duyarım.
    Yüreğinde Sivas ve Tokat sevdası olan herkese Sivas’tan selam,sevgi ve saygılarımla…

    SABİHA SERİN
    İLESAM Sivas Temsilcisi
    Sivas Yazarlar ve Şairler Derneği (SİYŞAD)
    Kurucusu ve Eski Başkanı

  • Şemsettin AĞAR ( Şemsettin DERVİŞOĞLU) ( Türkiye, Ankara).Muhteşem şiirler

    \

    YEDİ İKLİM ÖZLERİM

    Sevda yükü yüreğim çarparken deli deli
    Seslenir ki nerdeydin çeyrek asır evveli
    Zemheride güneşim çölümün saba yeli
    Gözlerinden kalbine yol alırken gözlerim
    Dört mevsim seni yaşar yedi iklim özlerim

    Müzmin olan özlemin tak edince bu cana
    Meftun gönül yalpalar bir o yana bu yana
    Soldan sızı girdikçe bağrımdaki çıbana
    Canhıraş feryadımdan ifşa olur gizlerim
    Dört mevsim seni yaşar yedi iklim özlerim

    Karanlığa boğunca sensizliğin gecesi
    Yer ile yeksan olur dağlarımın yücesi
    Ey gönül tellerime ses olan aşk hecesi
    Titrek dudaklarımda boğulsa da sözlerim
    Dört mevsim seni yaşar yedi iklim özlerim

    Eriyip tükenirken yokluğun denen zulda*
    Kim olur Dervişine acep kim olur dulda*
    Visale yürüyünce hasret çıkmazı yolda
    Bağları çözülür de tutmaz olur dizlerim
    Dört mevsim seni yaşar yedi iklim özlerim

    KÖZ BIRAKTIN

    Yay kaşların altından ok gibi bakışınla
    Gönlüme bir fırtına gözüme iz bıraktın
    Kirpiklerden yanağa süzülen akışınla
    Can evimin içine sönmeyen köz bıraktın

    Öylece mahzun durdum giderken ardın sıra
    Yine özlemin kaldı senden bana hatıra
    Göz ucuyla dönerken bu yana ara sıra
    Ahlardan müteşekkil gırtlakta söz bıraktın

    Sırlı camı ağlattı saçlarımın beyazı
    Kendi kendini boğdu yüreğimin avazı
    Hüzün yağdı bahara kırağı vurdu yazı
    Yapraklarım savruldu dalıma güz bıraktın

    Ey yüreğin maliki Derviş’in gerçek varı
    Sensiz ne çiçek açar ne de bal yapar arı
    Kazanmak üzre iken vuslat denen kumarı
    Busesiz veda ile hasrete koz bıraktın

  • Şemsettin AĞAR ( Şemsettin AĞAR) ( Şemsettin DERVİŞOĞLU).Muhteşem şiirler

    \

    BENTANEM

    Ne şiir anlatır ne türkü, şarkı
    Her bakışın başka anlam taşıyor
    Hasretinde yoktur ölüden farkı
    Sanma ki yüreğim sensiz yaşıyor.

    Gırtlağımda mevta oluyor hece
    Bir dehliz içinde boğulur gece
    Bulutla hasbıhal ederken yüce
    Benim nasibime özlem düşüyor

    Ey bende ben tanem ey koca çınar
    Gurbetin her daim sabrımı sınar
    Sevda deryasını beslerken pınar
    Senliğim benimden dolup taşıyor

    Aşk ile arzuhal yazdım Huda’ya
    Ki gark eylemesin senden cüdaya
    Vuslat diye diye döndüm gedaya
    Dervişler deminde aklım şaşıyor

    ÖLMEM YAR

    Sen Mevla’mın ihsanı alnımdaki yazgısın
    Asra meydan okuyan yüzümdeki çizgisin
    Bam telimde titreyen dokunaklı ezgisin
    Gönül nalan olsa da bu hayattan yılmam yâr
    Ahdim sende yaşamak sen var iken ölmem yâr

    Körükte eritilsem lavımdan dirilirim
    Sana sunulmak için gül olur derilirim
    Eğer ölüp gidersem ardımdan yerilirim
    Yokluğun vebalini boştan yere almam yâr
    Ahdim sende yaşamak sen var iken ölmem yâr

    Katlime vacip deyip kalem kırsa da töre
    Niceyse sana feda Rabbin biçtiği süre
    Neme gerek asuman neye yarar yerküre
    Sinene vatan dedim başka diyar bilmem yâr
    Ahdim sende yaşamak sen var iken ölmem yâr

    Ey gamzesi goncadan tebessümle bezeli
    Gönlümün tektanesi dünyamın en güzeli
    Bende ben olan seni gözeterek ezelî
    Dervişinin adını bu dergâhtan silmem yâr
    Ahdim sende yaşamak sen var iken ölmem yâr

  • Şemsettin AĞAR ( Şemsettin DERVİŞOĞLU) ( Türkiye, Ankara).Muhteşem şiirler

    \

    BAŞBUĞUM

    Her Nisan ayında hüzün sarıyor
    Uyan Ey Başbuğum halimizi gör
    Bozkurtlar dirilmiş seni arıyor
    Uyan Ey Başbuğum halimizi gör

    Hedefine varmaz oldu atağım
    Çakallara mesken olmuş yatağım
    Sen var iken böyle miydi otağım
    Uyan Ey Başbuğum halimizi gör

    Şerde ittifak var eziyor beni
    Hainin kurşunu çiziyor beni
    Vatanım sahipsiz üzüyor beni
    Uyan Ey Başbuğum halimizi gör

    Dokuz yol önerdin ışığımızdı
    Besmele sofrada kaşığımızdı
    Türk İslam davası beşiğimizdi
    Uyan Ey Başbuğum halimizi gör

    İhanet kaplamış boyunca dizi
    Karışmış at ile itlerin izi
    Söyle kim kurtarır bu halden bizi
    Uyan ey Başbuğum halimizi gör

    Umut boyun büker vaziyet sakil
    Döküldü Dervişin başından kakül
    Gör ki kim delirdi gör ki kim akil
    Uyan ey Başbuğum halimizi gör

    BAŞLIKSIZ İKİ KITA

    Direktif sıralarken canilerin en başı
    Sözüm ona dinermiş anaların gözyaşı
    O halde neden sardı sizi bayrak telaşı
    Alanlarda fink atar kırmızı sarı yeşil
    Tek bayrak dediğiniz bu muydu bre gafil

    Davacıdır davacı ülkemin her bir taşı
    Boğazınıza dursun milletin suyu aşı
    Artık tedavül dışı timsahların gözyaşı
    Ayrılık rüzgarları eserken efil efil
    Tek bayrak dediğiniz bu muydu bre gafil

  • Gülten ERTÜRK ( Gülten SULTAN) ( Türkiye, Ankara).Muhteşem şiirler

    DAĞ KOKULUM

    Kardelenler gibi dağda açan beyaz sevdam;
    Dağların gelinliğinde
    Çağladım serinliğinde
    Ağladım derinliğinde
    Bir bir kederleri içtim
    Zahmetli yollardan senle geçtim.

    Menziline eremediğim
    Dünlerimi veremediğim sevdam;
    Petekteki balım
    Gelincikteki alım
    Tutunduğum dalım
    Canım, kanım, sol yanımsın…

    Gözlerinde sezdiğim
    Çakmak çakmak sevdam;
    Işıl ışıl bakanım
    Papatyalardan saçıma taçlar takanımsın…

    Yağmur tazeliğinde
    Topraktaki kokumsun
    Olumsuzluklardaki yokumsun…

    Seherimin serinliğindeki
    Pembe sevdam;
    Bu aşkın okulunu senle okudum
    Gönlümde bin bir renk dokudum
    Yeşildeki huzurum
    Mavideki nurum
    Sarım, tellerinde sevdamı çaldığım sazım
    Karalara yer bırakmayan beyazım…

    Yokluğunda sinemi kor ateşte dağlarım
    Varlığınla bezeli mor menekşe dağlarım

    Dağ kokulum, alım, balım
    Olmuyor işte olmuyor
    Sensiz şu sol yanım…

    KOKMASIN

    Üstüme gelmeyin çekemiyorum!
    Yazdığım şiirler hüzün kokmasın! …
    İstesem de sevgi ekemiyorum
    Yazdığım şiirler hüzün kokmasın! …

    Şu fani dünyada yaşamak varken
    Biliyorsun ömür çok kısa, darken
    Baktığım her yerde gördüğüm yarken
    Yazdığım şiirler hüzün kokmasın! …

    Ben beklerken hiçbir zaman sen yoksun
    Kalbime saplanan hüzünlü oksun
    Anlaşılan benim sevgime toksun
    Yazdığım şiirler hüzün kokmasın! …

    Sana uzattığım temiz bir eldi
    Sözlerin kalbimi derinden deldi
    Gözlerimden hüzün gözyaşı geldi
    Yazdığım şiirler hüzün kokmasın! …

    Rabbimden gönlüme sen adaklıydın
    Aradığım zaman nerde saklıydın?
    Her zamanki gibi sen mi haklıydın
    Yazdığım şiirler hüzün kokmasın! …

    Gülten Sultan’ım yar inan ki şaştım
    Ben senin için her zorluğu aştım
    Yeter! Yeter artık doldum da taştım!
    Yazdığım şiirler hüzün kokmasın!

  • Gülten ERTÜRK (Gülten SULTAN) (Türkiye, Ankara).Muhteşem şiirler

    ÖĞRETMEN NASİHATİ

    Bak yavrum! Deseler ki yeniden geleceksin
    Cehaletin izini tamamen sileceksin
    Ne olmak istediğin yine sen bileceksin
    Bu vatana millete kutlu evlat ol yavrum

    Bak yavrum! Dağ gibi ol asla bükme ha boyun
    Diş geçirmesin sana katiyen kirli oyun
    Bir dünyaya bedelsin asildir senin soyun
    Bu vatana millete kutlu evlat ol yavrum

    Bak yavrum! Güzel vatan senden özveri bekler
    Sen çaba gösterirsen boşa gitmez emekler
    Seni örnek alacak kundaktaki bebekler
    Bu vatana millete kutlu evlat ol yavrum

    Bak yavrum! Güneş gibi aydınlat dört bir yanı
    Geleceğe yürürken geçmişi iyi tanı
    En zorlu zamanlarda rehber eyle Ata’nı
    Bu vatana millete kutlu evlat ol yavrum

    Bak yavrum! Ay yıldızı göğsüne iyi kazı
    Senin için inlesin ozanların gür sazı
    İlmin ile ateş ol korksun kışın ayazı
    Bu vatana millete kutlu evlat ol yavrum

    Bak yavrum! İstikbalde vatan sana emanet
    Bu aşk ile çabala asla duyma nedamet
    Sana en güzel miras Ata’ndaki metanet
    Bu vatana millete kutlu evlat ol yavrum

    Bak yavrum! Sakın ola saygıda kusur etme
    Gülten Sultan diyor ki; kini nefreti gütme
    Eğer dostun düşerse asla bırakıp gitme
    Bu vatana millete kutlu evlat ol yavrum

    GÖR

    Siyah saçım büklüm büklüm bükülse
    Toka tutamayıp tümü sökülse
    Omzumdan aşağı örük dökülse
    O beliklerimi gel de kırda gör

    Her zaman olmuştuk senle can cana
    Ayrı düştüm senden can yana yana
    Yargısız infazın nafile bana
    Acıma halime kalem kır da gör

    Aşkın ocağında közlenip yanma
    Sevda pınarından iç, ama kanma
    Yeşil, alı, moru hep gördüm sanma
    Ara bayırları dolaş kırda gör

    Umutlar yaslanır buğulu cama
    Gülten Sultan düşer dert ile gama
    Gökte şems koşarken dertli akşama
    Terk ettim sandığın kalbi kır da gör

  • Hasan AKAR ( Türkiye, Tokat).Muhteşem şiir

    KOKLAYIM DEDİM OLMADI
    Hasan AKAR

    Bir deniz kıyısında bırakmıştım onu öksüzce tek başına,
    Damla damla su sızdı ,hayat verdi güneşle kavrulan toprağa,
    Aldırmadı fırtınaya eğmedi boynunu azgın dalgalara,
    Dualar etti,tutundu adını veremediği bir sevdaya.

    Bilemedi bu denli sevişi,utandı tabiat kol kanat gerdi,
    Duysa sesini kıyıda belki unutacaktı çektiği derdi,
    Vefalıydı bir ilk güzde sürgüne uzandı,açtı lâle,
    Koklayım dedi olmadı ,kader nasıl koydu lâleyi bu hâle

  • Hasan AKAR ( Tokat, Türkiye ).Makale

    AYRILIR MI GÖNÜL SENDEN AZERBAYCAN

    “Gülen başkalarıdır, ağlayan menem.
    Oynayan başkalarıdır, ağlayan menem.”

    Hasan Akar

    20 Ocak, Azerbaycan’daki soydaşlarımızın Rus tanklarının Paletleri arasında yok edilmek istenmesinin, ancak esareti kabul etmeyerek bayrak açıp ortaya çıktıkları bağımsızlık hareketlerinin 7. yıldönümüdür.
    Olayların perde arkasında Ermeni terör örgütleri, ön tarafında olanların işbirlikçileri, Orta Asya’daki Türkleri esaret zincirinde boğmaya çalışan Sovyetler Birliği vardır. 1915 yılında soykırımına uğramadıklarını iddia eden Ermenilerin destek olduğu Asala terör örgütü1973 yılından itibaren yurt dışındaki Türk Büyükelçiliklerini, dışişleri bakanlığı mensuplarını hedef alarak 1985 yılına kadar cinayetlerini sürdürdüler. Türkiye’yi güçsüz kılmak, istediklerini kabule zorlamak ve Osmanlıların kendilerine soykırım yaptıklarına meşruluk kazandırmaya çalıştılar.
    Ermenileri bu terör ve katliamlarına Azerbaycan hükümeti gereken etkinliği gösteremedi. 22-23 Şubat 1988’de Azerbaycan’da “Dağlık Karabağ bizim bir parçamızdır.” sloganı ile halk hareketleri başladı. 1989’da bu hareketler halk cephesi tarafından yönlendirildi. Bu kıpırdanmalar Azerbaycan’ın bağımsızlığı için verilen mücadelelerin esasını teşkil etti.
    1990’a geldiğinde Sovyetler, bu hareketleri bastırmak için bölgeyi denetim altına aldı. Çaresiz görünen Azerbaycan Kominist Parti Birinci Sekreteri A. Vezirov yardım amacıyla maalesef Kızılordu’yu Bakü’ye davet etti. Gorbaçov’un gönderdiği Savunma bakanı Yazov ve Özel müşaviri Prımakov Bakü’ye gelerek halk hareketlerini takip ettiler, bölgeye giremeyeceklerine tahattüt garantisi verdiler. Ancak bütün bunlar sözde kaldı. Ermeniler bu oyalama taktiği içinde katliamlarına vahşice devam ettiler.
    Ocak ayının ilk haftasından itibaren Kızılordu Bakü’yü denetimi altına almaya başladı, haberleşme bağlantılarını kesti. 19-20 Ocak’ta ise Bakü hava, kara ve denizden saldırıya uğradı. Yüzlerce Türk kin kusan silahlarla karşı karşıya kalarak tanklara kolunu, bacağını, bedenini verdi. Ancak M. Emin Resulzade’nin “yükselen bayrak bir daha inmez” parolasıyla bağımsızlıklarını tekrar vermediler.
    Yazov, nitekim ”Kızılordu’nun yaptığı operasyonun tek amacı vardır. Milliyetçi Halk cephesini parçalamak, yok etmek ve Kominist rejimi yıkarak iktidarı ele geçirmelerine engel olmak” diye içlerindeki kini kusarken sözlerini “Savaştan zaferle çıktık” cümleleriyle tamamlıyordu.
    Evet, onlara göre bunlar doğruydu, zaferdi. Tanklar, zırhlı araçlar, roket atarlar, yüzlerce çete terörist Kızılordu ile birlikte sivil halka karşı kullanılmış, karşılarında asker arayan Kızılordu kuklaları sivil halkı görünce kullanıldığını anlamıştı.
    Yedi yıl geçti aradan ama 20 Ocak unutulmadı. Azerbaycan’da hala istikrarlı bir hükümete kavuşmadı. Bağımsızlığıyla birlikte bağrımızda hissettiğimiz Azerbaycan’ı bizlerden uzaklaştırmaya çalışanlar çıktı. Yiğit lider, Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey’e sahip çıkmadık. Yıllarca Nahçivan’da kendi köyünde bir nevi esaret yaşamasına ses çıkaramadık. Ortadoğu ülkelerine ziyaretler yaparken, tarihimize dil uzatanları hoşgörü ile karşılayıp, hareketlerine göz yumup İslamiyetin bayraktarlığını yaparak tüm dünyaya yayılmasını sağlayan Necip Türk Milletinin Asya’daki temsilcilerini görmemezlikten gelenler oldu.
    Azerbaycan bülbülü, devlet sanatçısı Zeynep Hanlarova 1970’li yıllarda arkasında KGB ajanlarıyla çıktığı İstanbul konserinde “unuttun beni zalim” şarkısıyla hepimize açık mesajını verirdi. Yıllar geçiyor, hayıflanıyoruz ama içimizdeki senin aşkını unutturamazlar. Ne seni, ne 20 Ocakların sembolü “Şehitler Hıyabanını” unuttuk ne de seni gönüllerine sindiremeyenleri. Son sözümüzü söylüyoruz. Ayrılır mı hiç gönül senden Azerbaycan.