ataturk

KÖROĞLU

Kimliği ile ilgili görüşleri iki grupta toplamak mümkündür. Birinci grupta; M. Fuad Köprülü, Zeki Velidi Togan, Ziya Gökalp, M. Fahrettin Kırzıoğlu, Evvelbek Kondratyev, Dursun Yıldırım ve Fikret Türkmen’e göre Köroğlu Orta Asya’da ortaya çıkmış, oldukça eski ve muhtemelen Türk boylarının tam olarak gruplara ayrılmasından önceki dönemde yaşamış eski bir Oğuz – Türkmen kahramanıdır. Bu kahramana ait hatıralar 16-17. yüzyılda tekrar hatırlanmış ve özellikle Anadolu ve Azerbaycan sahalarında yaşanan olayların kahramanı gibi göstermek suretiyle Türk sözlü destan geleneğinde yeniden yaşatılmaya devam edilmiştir. (Ekici, 2004.92)
İkinci grup Pertev Naili Boratav, V. M. Jirmunskiy, B. A. Koriyev gibi araştırmacıların görüşüne göre Köroğlu Anadolu ve Azerbaycan’da yaşamış ve alt sınıftan bir kişi olup, halkın ideallerinin sözcüsü olmuş ve bu doğrultuda “Ütopik Çamlıbel ülkesinin ideal lideri ve zenginlerin düşmanı olarak” yönetilen sınıfın öncüsü olmuştur. Bu özellikler etrafındaki Köroğlu hakkındaki anlatmalar Anadolu ve Azerbaycan’dan Orta Asya’ya ve diğer Türk boylarına ve Orta Asya’da; hem de Orta Doğu ve Kafkaslarda Türklerle komşu olan diğer toplumlara yayılmıştır.
“Bah versiyonu” olarak adlandırılan ve “kör bir adamın oğlunun maceralarını anlatan” Anadolu ve Azerbaycan anlatmalarına karşılık, “Doğu versiyonu” olarak adlandırılan ve “mezarda (gurda) doğan kahramanın maceralarını anlatan” Orta Asya anlatmalarında Köroğlu milli bir kahramandır ve üstün özelliklere sahip bir insandır.
Köroğlu’nun Anadolu ve Azerbaycan’da yaşadığını savunan araştırmacılara göre, Doğu versiyonundaki olağanüstülük Orta Asya destan geleneklerinin abartma ve ekleme özellikleri ile ilgili olmalıdır. Bu fikri savunan bilim adamlarının görüşleri her şeyden önce “metin merkezli” ve tarihçi bakış açısıyla konuya yaklaşmaktır. Özellikle Anadolu ve Azerbaycan sahası sözlü geleneklerinden derlenen metinlerin incelenmesi ve Pertev Naili BORATAV tarafından Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık arşivlerinde bulunan 1580 tarihli fermanda Bolu yöresinde yaşamış bir eşkıyanın yaptıklarının anlatılması ve tutuklanmasının istenmesi ve Köroğlu anlatmalarındaki çeşitli olaylar ve belalı hareketleri arasındaki paralellikler bu araştırmacıların Köroğlu’nu 16-17.yüzyıllarda yaşamış bir kişi olarak kabul etmeye sevk etmiş ve anlatmaların da 16-17. yüzyılda yaşanmış olaylardan çekirdeğini aldığını iddia etmeye yöneltmiştir.
Köroğlu anlatmalarının Anadolu ve Azerbaycan sahasında anlatılan bazı kolları için bu tez geçerli olabilir. Yani bazı kolların oluşması ve gelişmesi için Celâli isyanlarının yarattığı ortam, uygun bir ortam olarak kabul edilebilir. Ancak Anadolu sahasındaki bütün kollar için Celâli isyanlarının temel oluşturduğunu söylemek imkânsızdır. Mesela; “Köroğlu’nun Medayin Seferi” adlı anlatma Celâli isyanlarından çok önce, Basra Körfezi’ne düzenlenen Türk akınlarından “Rusya Seferi” veya Ordu Kolu anlatmaları Osmanlı-Rus savaşlarından kaynaklanmış olabileceği gibi “Silistre Kolu” veya “Köroğlu’nun Kıratı’nın Keloğlan tarafından kaçırılması kolu” da ünlü Silistre kuşatması ile ilgili olmalıdır. Celâli isyanları döneminde ortaya çıktığının kabul edilmesi bir tarafa, Köroğlu’nun Anadolu ve Azerbaycan sahasında anlatılan her kol ve epizot farklı tarihsel olayları ele almış olabilir. Bu noktada asıl önemli olan anlatıcıların kim olduğudur. Konuyu neden Köroğlu ile ilgili kılmışlar? Her anlatmayı derleyen anlatıcı ile ilgili sorunlar çözülebilirse, metinlerin hangi tarihsel olaylara paralellik arz ettiklerinin nedenleri çözülebilecektir.
Diğer taraftan Celâli isyanlarına dönecek olursak, destanda “gözlere mil çekerek kör etme” motifi dikkatimizi çekmektedir. Türk dünyasında, çeşitli anlatmalar içinde bu yapıyı içeren anlatmalar sadece Anadolu ve Azerbaycan sahasında bulunan Köroğlu anlatmalarında bulunmaktadır. Köroğlu’nun Doğu versiyonlarında da bu yapı bulunmakla birlikte gözlerin kör edilmesi, doğum motifinden sonra yer almaktadır. Başka bir Türk destanında gözleri kör ederek cezalandırma yöntemine rastladığımızı belirtelim. Türk kültüründe böyle bir cezalandırma 29 Haziran 1072’de Romen Diyojen, Çelebi Mehmet’in kardeşi Şehzade Orhan’ın gözlerine mil çektirmesi az da olsa uygulama içerisindedir. Bundan hareketle Deli Yusuf (Ruşen Baba)’un bu cezaya çarptırılması bundan dolayı kahramanın Köroğlu adını alması, “Guroğlu”nun “Köroğlu” olarak yer değiştirmiş olması ihtimali de vardır.
İkinci ve daha önemli husus, Celâli isyanlarıdır. Celâli hareketinin önderi başta Bozoklu Celal, Karayazılı Abdülhalim, yine Suriye’de isyan eden Canbulat oğlu, Harput yöresinde Tavil, Ankara yöresinde Kalenderoğlu Mehmet gibi isimlerin bu adla adlandırılması tabii olmasına rağmen Köroğlu neden bu anlatmanın kahramanı kabul edilmiştir? Acaba eskiden toplumun çıkarları için mücadele eden Köroğlu vardır, yeniden yapılandırılarak yeni bir anlatı mı meydana getirildi? Kanaatimizce ikincisi daha uygundur.

Yine M. Fuad Köprülü’nün tespitlerine göre 16. yüzyılda yaşamış ve Osmanlı ordusunun İran seferine katılan askerleri ve özellikle Özdemiroğlu Osman Paşa’yı öven 16. yüzyıl halk şairlerinden kabul edilen bir ordu şairi olan Köroğlu daha bulunmaktadır (Köprülü 1967,61-62,91-94). Celâli isyanındaki Köroğlu ile ordu şairi Köroğlu’nun aynı kişiler olup olmadığı ile ilgili de bir hayli tartışma vardır. Bu ikisi zor bir ihtimal olsa da destan şairi Köroğlu ile ordu şairi Köroğlu üzerinde durulmalıdır.
Köroğlu anlatmalarında geçen şiir kısımları, anlatıcılar tarafından düzenlenerek “Köroğlu” mahlası ile kullanılmış olmalıdır. Bu şiirler 16. yüzyılda yaşamış Köroğlu’na ya da aynı mahlası kullanan başka şairlere de ait olabilir. Anlatıcılar tarafından bilhassa Anadolu ve Azerbaycan sahası anlatmaları içine dâhil edilmiş olabilirler.
Bize göre Köroğlu anlatmaları 16-17.yüzyılda Celâli isyanlarının yarattığı siyasal, sosyal ve ekonomik şartlar altında değişime uğramış, bu yüzyılda ortamını oluşturmaya başlamış “hikâyeci-âşık tarzı” yeni ürünler vermeye başlayınca, yenilenen ürünler Anadolu ve Azerbaycan sahasına dâhil edilmiştir. Köprülü ve Fikri Türkmen tarafından ortaya atılmış olan “epik konulara” göre eskiden bilinen meşhur kahramana yeni yaşanan olaylar uyarlanmış olabilir. Biz de Köprülü, Togan, Gökalp, Kırzıoğlu, Türkmen, Yıldırım’ın görüşüne katıldığımızı ifade edelim.

KÖROĞLU DESTANINDA COĞRAFYA
Yer adları insanoğlunun coğrafyayı vatanlaştırma başarısının bir göstergesidir. İnsanoğlu coğrafyayı adlandırmakla, oraya sadece isim vermekle kalmaz, orada duygusunun, düşüncesinin, kültürünün ve milli hüviyetinin damgasını somutlaştırmış olur. Bu bakımdan coğrafyaya verilen isim, orayı sadece diğer yerlerden ayıran bir vasıf kazanmakla kalmaz, aynı zamanda o kültürün oradaki temsilcisi ve önemli maddi kültür parçası özelliğini kazanır. Bu yönü ile yer adları siyasi bir vasıf da taşımaktadır. (Eren, 1989,158)
Nasıl ki geçmişe ait bir yapı üzerinde “insanlığın ortak mirasıdır” düşüncesinden, hareketle sahip çıkılıyorsa Köroğlu’nun yaşadığı coğrafyayı sahip çıkarak yaşatmak bir görev sayılmalıdır.
Bolu ve Tokat’ı coğrafi açıdan değerlendirecek olursak Bolu ve Tokat’ın yerine göz atmak yeterlidir. Köroğlu’nun yaşadığı yer Tokat- Çamlıbel’dir.
Çamlıbel dağları, Tokat ile Sivas arasında doğudan batıya, sonra kuzeye uzanan dağların adıdır. Tokat’a 30-35 km (o zamanın şartlarına göre bir günlük yol) dir. Yine Çirekov, Evliya Çelebi, A. D. Mordtman Sivas-Tokat arasındaki Çamlıbel dağını zikreder. Bolu’da Çamlıbel dağları yoktur. (Boratav,1983,129)
Evliya Çelebi; arkadaşlarıyla Çerkeş’ten Tosya’ya doğru giderken haramilere rast gelirler. Eşkıyalar onları soymak isterler. O zaman Evliya Çelebi onlara “Ey Gaziler! Sizin ettiğinizi bu dağlarda eşkıyalık eden Köroğlu yapmamıştır.” ilha… Etkili bir konuşma yapar. Ve hepsini yumuşatır. Evliya Çelebi gerek bu münasebetle Bolu-Gerede ve civarından bahsederken Köroğlu dağından bir şey söylemiyor (Evliya Çelebi: C.5, s.18) içişleri bakanlığının 1928 yılında çıkarmış olduğu “Köylerimizin adları” adlı yayını incelediğimizde Bolu ve çevresinde “Çamlıbel” adlı bir köy ismine rastlayamadık. Eski adı “Cereva-pirayar” olan Bolu merkeze bağlı bu yer adı sonradan Çamlıbel olarak değiştirilmiş olsa gerek.
Denizli, Adıyaman, İzmir ve Zonguldak’ta da Çamlıbel isminde köy adları vardır. İlk adları Denizli- Ardus, İzmir-Bayındır, Adıyaman- Ortaumar Çamlıbel olarak değiştirilmiş olup sonradan bu isim bu yerlere Köroğlu’nun anısına verilmiş olmalıdır.
1975 yılında Pamukpınar Öğretmen Lisesi’nde görev yaptığım yıllarda kendisiyle bilgi alışverişi yapmış olduğum Bekçi Mehmet Eroğlu bana şunları anlattı:
-Hocam! Çamlıbel dağlarında Köroğlu’nun izleri hala duruyor. Köroğlu çeşmesi Köroğlu kayası, Köroğlu mağarası, Köroğlu çukuru gibi… Şöyle devam ediyor. Bugünkü, Tokat-Sivas yolunun il sınırının kesiştiği yer olan Çamlıbel geçidinde, Atatürk’ün 1919 yılında Samsun’a çıktıktan sonra Tokat’tan Sivas’a geçerken su içtiği, yüzünü yıkadığı çeşmenin adı Köroğlu çeşmesi idi, derdi dedem. Atatürk’ün Tokat’a gelmesiyle Atatürk çeşmesi oldu. 10-15 yıllık mazisi var. Demek ki Atatürk’ün Tokat’a gelişi anısına sonradan bu isim verildi.
Yine Mehmet amcam anlatmaya devam etti.
-Oğlum Çamlıbel yamaçlarında adına horoz tepesi denen bir yer vardı. Ova buradan net bir şekilde gözlenebilir. Çamlıbel’e sırtını vermiş Boluz, Kınık, Kızık ve diğerleri gibi birçok köy var burada. Tabi ki gözetlenmeye en uygun yer Boluz Köyü. Bu köy bir tepe köyüdür. Tokat’tan gelip geçen bir kervan da Boluz Köyü’nden gözetlenebilir. Burası eski Sivas-Tokat karayolu. Bugün arazi yolu olarak kullanılıyor.
Buraya kadar Köroğlu’nun muhtemelen Tokat’ta yaşamış olabileceğine dair dağ, köy vd. gibi maddi kültür değerlerini vermeye çalıştık. Şimdi hikâyeden hareketle bazı değerlendirmeler yapmak istiyorum. Dağ ile Köroğlu arasındaki bağıntı babası Deli Yusuf’a dayanır. Deli Yusuf;
“Ben yükümü dağ başına çezersem
Sıra sıra koç yiğidi dizersem
Yiğitler destinde bade süzersem
Ararım bunları bir gün olur ki”

Bir başka dörtlükte
“Ben Yusuf Beyiydim kendi başıma
Düşürürüm koç yiğidi peşime
Küçük Ali çıkar dağlar başına
Ararım sizleri bir gün olur ki”
Maraş anlatısı. (Boratav: 1983,143)
Köroğlu bu bağı dağlar kardeşimdir ifadesiyle kuvvetlendiriyor, bir Türkmen anlatısında.
“Bir zamanlar safa sürüp gezerdim
Onda sendin menim gardaşım dağlar”
(Koroğlu: 1956,165)

Deli Yusuf bir nasihatinde;
“Deli Yusuf derler benim adıma
İşte nasihatim budur zatına
Rahmetme bir kulun asla dadına
Kesmeli kervanı alıp gelmeli.”

Nasihatine şöyle devam ediyor:
“Bir yiğit haykırıp meydana girse
Arka verip sığınacak yer gerek
Çamlıbel’e metin kale yapmaya
Kendi yiğit özü metin er gerek.”
(Boratav: 1983,145)

Dayıkızı Hanife Sürücüoğlu ile eşimin akrabalarından Süleyman Gözüpek Boluz köyünde öğretmenlik yapmakta idiler. Bu köy hakkında karışık bir nüfusa sahip olduğunu, Türk, Ermeni ve benzeri gibi ahalinin bu köyde yaşadığını ifade ettiler, Yıl 1975.
16 ve 17. Yüzyıllarda Osmanlı’da ticaret yabancıların ellerindeydi. Ayvaz’ın bir bezirgân ile söyleşisi onların ifadesine açıklık getirmektedir. Bezirgân muhtemelen Ermeni asıllı olmalıdır. Ayvaz;
“ Yolun baççısıyım hem zorbayım
Ben de Köroğlu’nun Han Ayvazıyım
Ol Hakkın emrine ben de razıyım
Say bin altını da gel geç irmeni”
Bize göre Bolus- Çamlıbel arası at ile 1- 1.30 saatlik bir yoldur. Dil canlı bir varlıktır. Kelimelerden ses düşer ya da türer. Ruşen- Ürşen, kahvehane-kahvane. Birinde ses türemiş, diğerinde ses düşmüştür. Türk halkı yabancı asıllı kelimelerde genellikle ses düşürür, türetir, Türkçeye uydurmaya çalışır. Burada da söyleyiş zorluğu sebebiyle düşürmüş olsa gerek.
Diğer bir husus ise Tokat Osmanlılar döneminde İpek ve Baharat yolları üzerinde idi. Bu sebeple önemli bir ticaret merkezi vasfını taşıyordu. Yörede halkın alışverişini yapması için yer yer Pazar kurulmaktadır. Bugün Çamlıbel ilçesinde kurulan Pazar muhtemelen 16-17. Yüzyıllarda Boluz köyünde kuruluyordu. Tokat’tan temin edilen ürün kervanlarla başka yerlere, başka yerden temin edilen ürün Tokat’a getirilirdi. Köroğlu’nun aşağıdaki dörtlüğü bu durumu ifade etmektedir.
“ Tokat kervanından aldım bakırı
İncitmeyin fukarayı fakiri
Turan seli gibi boz ırakıyı
İçirin beylere ta ben gelene” (Boratav: 1983,197)
dörtlüğü de Köroğlu’nun Tokat’ta bir müddet yaşamış olduğu görüşünü kuvvetlendirmektedir.
Yer isimleri bir yerin tapu senedidir. O şehir ilçe ve beldenin tarihi, coğrafya, çevre özelliklerini anlatır.
Yukarıdan aşağıya ifade ettiğimiz aradaki bağlara ve bağlantılara göre Köroğlu’nun hayatının bir bölümünün Tokat-Çamlıbel’inde geçtiğini ifade etmek yerinde olur kanaatindeyiz. Edebiyat tarihçileri ve tarihçilerin arşivler ve Tokat’ta yapacağı müşterek bir çalışma ile bazı gerçeklerin ortaya çıkacağı inancını taşıyoruz.