Bu yazı başlığını “Kahramanmaraş’ta Kültür” diye yazacaktım ama vazgeçtim, çünkü bu kent için yazılanlar maalesef okunmuyor, söylenenler duyulmuyor, arada kalın perdeler mi var bilinmiyor.
Şimdi buradan devam edebilirim. Hep söylenilen;” Kahramanmaraş bir kültür kentidir, şairler, yazarlar diyarıdır.” bir söz vardır. Kendi kendimizi kandırıyoruz, yüksek sesle söylüyorum; hayır, uzun zamandan beri Kahramanmaraş bir kültür kenti değildir. Kahramanmaraş’tan, ülke çapında isim yapmış, çok sayıda şair, yazar, düşünür, kültür adamı çıkmıştır, hamd olsun hâlâ da çıkmaktadır. Ama bu, kentin, kültür kenti olması anlamına gelmemektedir. Kızanlar kızsın, üzülerek söyleyeyim ki; bu şehirde, kültüre ve kültür adamına değer verilmemektedir, söylenilenlerin çoğu sözgelimidir. Oldum olası bu alanda yapılan çalışmaların çoğu yasak savma kabilinden yapılmaktadır. Kişisel gayretlerle yapılan çalışmaların da maalesef bir değeri de, ilgileneni de yoktur. Belediyede bulunduğum zamandan da bu işlerin bir kıymetinin olmadığını bilirim. Bırakın başka şeyleri, şairler, yazarlar basıma hazır hâle getirdikleri çalışmalarını bastırma gücüne sahip olmadıkları gibi birilerini araya koymadan sponsor olacak merci ve mevki de bulamamışlardır, bu kişiler ya kendi kıt imkanlarıyla borçlanarak kitaplarını bastırırlar ya da çalışmaları kendilerinde saklı kalır, bunu da yakinen bilenlerden biriyimdir.
Belediyede bulunduğumuz ilk yıllarda, üç yüz bini aşkın nüfuslu bu şehrin, biri Kültür Bakanlığı’na ait, biri de Belediyeye ait, tamamlanmış, atıl duran iki tane Kültür Merkezi binası vardı. Necip Fazıl Kültür Merkezi, çatısı aktığı için, şimdiki adıyla Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi de belediye bütçesinde yeterli para olmadığı gerekçesiyle hizmete açılamıyordu. Yanılmıyorsam 2003 yılı bütçesi hazırlanırken, belediyeye ait kültür merkezinin tamamlanması için başkandan söz almıştım. Ancak, bütçe görüşmelerinde, o günkü parayla sadece 100.000 lira yani bugünkü paraya göre bin lira ödenek konulduğunu, bütçe görüşmeleri sırasında öğrenmiştim. Görüşmelerde, sıra tam buraya geldiğinde, Başkan bana bakarak; “Mahmut Bey, bu yıl imkânlarımız dar, söz, gelecek yıl kültür merkezini tamamlayacağım.” demişti. Bu olaydan kısa bir süre sonra Kültür Bakanlığı Necip Fazıl Kültür Merkezi’nin (NFK) kullanımını belediyeye vermeye karar aldı. Belediye, çok da bir işi olmayan çatıyı tamir ettirdi ve binayı hizmete açtı. Burası devreye girince, Belediye Başkanı, belediye kültür merkezinin tamamlanması için verdiği sözü öteledi, ta ki, Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi ben belediyeden ayrıldıktan yıllar sonra hizmete açılabildi.
NFK’nın hizmete girmesiyle birlikte kentte birçok kültürel faaliyet de başlamış oldu. İl Kültür Müdürlüğü tarafından küçük bir odada hizmet veren kütüphaneyi salona çıkardık, o zaman internet kullanımı şimdiki gibi kolay ve rahat değildi; bilgisayarlar alındı, internetten yararlanma imkânı sağlandı. Okuyucuların ve herhangi bir şekilde Kültür Merkezine gelenlerin de çok cüzi fiyatlarla hizmet alıp yararlanabileceği kafeteryayı hizmete açtık. Resim, el sanatları kursları, sergiler, tiyatro dâhil konservatuar vb çalışmaların hepsini bu salona sığdırmıştık, çünkü kentte başka yer yoktu. İmkânlar ölçüsünde, konserler, konferanslar veriliyordu. Neredeki, İstiklal Marşı’ndan başka bir eser icra edemez duruma düşmüş olan belediye bandosu ekibi, ekipte görevli arkadaşların gayretleriyle, Türk Sanat Müziğinden tasavvuf müziğine kadar konserler vermeye başlamıştı. Türk sanat Müziği, Halk Müziği, Tasavvuf Musiki Koroları, Erkekler Korosu, Kadınlar Korusu ve Çocuk Korosu, o zamanki konservatuarın ürünleriydi.
Kısa süre yaptığım Karacaoğlan Halk Kütüphanesi müdürlüğüm sırasında, kütüphanenin gece saat 23.00’e kadar açık tutulması projesini imkânsızlıklar sebebiyle gerçekleştirememiştik, ancak NFK’da ilk fırsatta bunu gerçekleştirmiştik, artık kütüphaneler; sabah saat 08.00’den gece saat 23.00’e kadar, hafta tatili yapmadan hizmet verilmeye başlamıştı. Belediyenin o zaman, NFK ve Namık Kemal Mahallesindeki Saçaklızade olmak üzere iki kütüphanesi vardı ki her ikisi de tıklım tıklım doluyordu. Bütün bu saydıklarım, belediye imkânlarıyla ve bizzat ilgilenmek suretiyle hayata geçirilmişti yani yapılan her iş kendi öz bünyemizde yapılıyordu.
Bütün bunları niye anlattığım sorulabilir; şunun için anlatıyorum, zaten anlatmak istediğim asıl konu da budur;
Necip Fazıl Kültür Merkezi, şehrin yerleşim ve ulaşım durumuna göre, çok isabetli bir yerdedir ama Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Sadece burası değil, şehrin birçok hizmet alanında; camiler, okullar, sağlık kurumları, işyerleri, konutlar bakımından, hele yolları açısından çok da isabetle seçilmiş ve öyle özenle yerleştirilmiş projeler değildir. Kimseyi kırmak ve üzmek niyetinde değilim ama bir gerçekten söz ediyorum ki, bunun da bir sebebi vardır, onu anlatacağım.
Uygulamadan artan bazı kıytırık yerlere cami yapılmasından tutun da okul yapmak için boş arsalar aranmasına kadar yaşananları yakinen bilenlerdenim. Sözünü ettiğim sosyal alanlardan birçokları, öyle bir mühendislik eseri olarak ortaya çıkmış değildir. İşte bunlardan bir tanesi de Karacaoğlan Halk Kütüphanesi’dir.
Yılını tam olarak hatırlamıyorum, şu anda arsa haline getirilen eski SSK Binası boşaltıldığında, o zamanki idari bölümünün sosyal tesis yapılması için Yorum Gazetesi’nde iki kere yazı yazdım. O yazıda, genelde çalışan ve emekli öğretmenlere hizmet veren Öğretmenevi sosyal tesisinin, bu şehrin ihtiyacını karşılamadığını, şehir merkezinde, halkımızın da yararlanabileceği, hele de belirli bir birikimi olan kişilerin rahatlıkla gidebilecekleri, sosyal aktivesi olan bir yerin bulunmadığını yazdım. Herhalde bu yazı ilgili ve yetkililer tarafından ya okunmadı, ya da konuyu götürmesi gerekenler ilgililere bunu götürmediler düşüncesiyle, bir ziyaretimiz esnasında zamanın Valisi Hakan GÜVENÇER Bey’e, daha sonra da Sayın İl Başkanına konuyu anlattım, böyle bir sosyal tesisin kent merkezinde bulunmasındaki zorunluluğu ve gerekliliğini dile getirdim. Biz ilgi beklerken ne ilgi duyulduğuna dair ne de uygun değilse neden uygun olmadığına dair maalesef en ufak bir olumlu ya da olumsuz bir tepki görülmedi. En son da Kütüphaneler Genel Müdürlüğü’nün, kütüphane için bir yer bulunarak mevcudu ile takas edilmesi yönünde talimatları olduğunu duydum. Aynı şekilde, o kurumdaki ilgililere de bu düşüncemi aktardım. Girişimler yapıldığını, fakat olumlu bir sonuca varılmadığını, konuyla yakından ilgisi olmayan birinden yakın bir zamanda duydum. Böyle bir tesise bu kentte gerek mi yoktur, onu da ben bilmiyorum.
Şimdi, bu yıkılan ve halen boş arsa olan eski SSK binası arsasının bir bölümü üzerine, içerisinde mükemmel bir kütüphanesi bulunan yine mükemmel bir sosyal tesis yapılması isteğimi buradan bir kere daha, daha açık ve seçik bir ifadeyle teklif ediyorum ve kültür insanlarımızdan da destek bekliyorum.
Hiçbir AVM, hiçbir yapı, bu kente böyle bir tesis kadar hizmet veremez. Kuru boş sözlerle de kültür kenti olunamaz. Bu iş için, hâlihazırda buradan daha elverişli başka bir yer de bulunamaz. Çünkü şehri bitirmişiz, eğer kültür adına böyle bir tesis yapmayacaksak, o zaman bu kentte, bana göre kültür adına yapılacak başka bir şey de yoktur.
Kim bu hizmetin gerçekleşmesine destek verirse tarihte yerini alır, bu yazdıklarımı görmezlikten veya duymazlıktan gelenler de tarihte yerlerini alırlar. Bir kültür hizmeti için bu arsa bir fırsattır. Takdir edilir ki, kültürel faaliyetler rastgele yerlerde yapılamaz, zorlamayla yapılsa da verim alınamaz.
Ben buradan bunu yazdım ve söyleyeceklerimi de kısmen de olsa söyledim. Eğer kalıcı bir hizmet yapılmak isteniyorsa bundan daha iyi bir hizmet olmayacağı kanaatindeyim. Şayet bu yazılanlar dikkate alınmazsa, ileride arşivleri karıştıranlar bunları görecektir.
Büyük bir umutla müjdeli haber bekliyorum.