Mektupların, günlüklerin ve hatıraların, edebiyat dünyamızda, uyarıcı, sevdirici ve nezih bir yeri vardır. Ne yazık ki, bu tür’ün, ‘mektup yazma üşengenliği’ yüzünden hemen hemen silinip gittiğini görüyorum.
Bu türler; samimî söyleyişleriyle, tenkit etseler de, hicvetseler de, sağladıkları faydalardan dolayı büyük öneme sahiptirler.
Belki, içlerinden bazıları değil, ekserisi, bir makale veya bir denemenin verdiği fikir seviyesinin üzerinde bir telkin ile ‘edebî vazîfesi’ni yapmaktadır.
Bu vesîleyle; Türk Dünyası’nın büyük şâirlerinden ve ilim adamlarından biri olan Bahtiyar Vahabzade’nin, kendisiyle tanıştığımız 1992 yılından başlayarak, vefatına kadar geçen zaman içersinde bana yazdığı mektuplarını ve O’nunla bazı hâtıralarımızı paylaşmak istiyorum.
16 Ağustos 1925 tarihinde Azerbaycan’ın Şeki şehrinde doğan ve 13 Şubat 2009 tarihinde Bakü’de vefat eden Bahtiyar Vahabzade’yle, 23 – 25 Ekim 1992 tarihinde Ankara’da toplanan Türk Dünyası 1. Yazarlar Kurultayı’nın ilk gününde tanıştım. Verilen arada, yanına giderek kendimi tanıtınca, kucaklaştık ve ayaküstü sohbet ettik. Bu arada yanımıza, Hisar Dergisi’nin kurucusu değerli şâir ve yazar Mehmet Çınarlı Ağabey de gelince, sohbete O da katıldı. Mehmet Çınarlı ile görüşüyor ve yazışıyorduk. O’nun, bana yazdığı mektupların büyük bir bölümünü, vefâtının onuncu yılında Erciyes Dergisi’nin Eylül 2009 sayısında yayınladım. Bahtiyar Vahabzade’yle ise, irtibatımız, bu tarihten vefatına kadar hep devam etti.
Bu Kurultay’da yaptığı konuşma hakkında, Ortadoğu Gazetesi’nin 07 Kasım 1992 tarihli nüshasının 10 sayfasında yayınlanan “Türk Dünyası Yazarlar Kurultayı’nın Ardından” başlıklı yazımda, Bahtiyar Vahabzade’den şu cümleleri kayda aldım.
Dedi ki: “Biz, bütün bu zulüm ve çile rejimine, diktanın getirdiği alfabe değişikliğine rağmen dilimizden kopmadık. Ama şimdi ben sizden soruyorum: Hür, müstakil bayrağı göklerde dalgalanan Türkiye Türkleri olarak siz, nasıl koptunuz güzelim Türkçeden? Uydurukçanın sizi bizden ayırmasına nasıl müsaade ettiniz? “Eser”i, “kitap”ı atıp nasıl “yapıt”laştırdınız? Niye fakirleştirdiniz Türkçemizi?”
O’ndan söz ettiğim ikinci yazım ise, “Bahtiyar Vahabzade’yi Dinlerken” başlığını taşıyor. O yazımda da şunları söylemişim: “Şâirler; hassas yapılı, düşünceli, hoşgörülü fakat tâvizsiz insanlardır. Diyebilirim ki, hakiki hürriyeti onlar yaşarlar. Menfaatsiz severler. Hep doludizgindirler. Hayalleriyle, gerçeği yakalamak için koşuşturup dururlar.
İşte, şiirlerini senelerdir zevk ve heyecanla okuduğum Azerbaycanlı Şâir Bahtiyar Vahapzâde’yle Türk Dünyası Yazarlar Kurultayı’nda çok mes’ut ve heyecanlı bir hâlde karşılaşıyoruz. Aşağı yukarı on dakika kadar kendisiyle görüştüm. Yetmiş senelik değil, sanki bin senelik hasretli gibiydik…”
Bu kısa girişin ardından, Bahtiyar Vahabzade’yi mevzû yaptığım makalelerimi naklederek, bana yazdığı mektuplara geçmek istiyorum. Hakkında yazdığım yazıları şöyle sıralayabilirim:
1. Bahtiyar Vahabzade’yi Dinlerken, Ortadoğu Gazetesi, 14 Kasım 1992, Sf. 10; Türk Edebiyatı Dergisi, Aralık 1992, Sf. 42
2. Gün Var Bin Aya Değer, Zaman Gazetesi, 16 Ocak 1993, Sf. 14; Ortadoğu Gazetesi, 25 Ocak 1993, Sf. 10; Türk Edebiyatı Dergisi, Şubat 1993, Sf. 32 – 33
3. Bahtiyar Vahabzade’nin Örümcek Ağ Bağladı Şiirinin Tahlili, Ortadoğu Gazetesi, 28 Kasım 1993, Sf. 6; Tarla Dergisi, Kasım 1993, Sf. 20
4. Yumruk Gibi Birleşmeli, Şiir, Uzunsokak Dergisi T(ı)rabzon, Mart 1990, Sf. 21; Edebiyat Gazeti, 2 noyabr 2001-ci il, Sf. 3
5. Gurub Düşünceleri, Türkeli Gazetesi, 03 Mayıs 1996, Sf. 16; Türk Edebiyatı Dergisi, Ekim 1996, Sf. 48 – 49
6. Bahtiyar Vahabzade’nin Allahü Ekber Şiirinin Tahlili, Erciyes Dergisi, Mart 2001, Sf. 1 – 2; Edebiyat Gazeti (Bakü), 12 oktyabr 2001- ci il, Sf. 4
7. Bahtiyar Vahabzade’nin Vatan Şiirleri; Türk Yurdu Dergisi, Ağustos 2001, Sf. 45-48; Vatan Sevgili Baxtiyar Vahabzade, Tezadlar Gazetesi (Bakı), 2-9 oktyabr 2001-ci il, Sf. 4-5
8. Bahtiyar Vahabzade’nin Yücelikte Tenhalık Kitabı Hakkında, Erciyes Dergisi, Ekim 2002, Sf. 1-3; Çağrı Dergisi, Aralık 2004, Sf. 26 – 28
9. Bahtiyar Vahabzade’nin Türkçe Sevdası, Türk Edebiyatı Dergisi, Temmuz 2004, Sf. 48-49
10. Vahabzade’den Selâm Var, Gürses Gazetesi (Samsun), 23 Ocak 2006, Sf. 2; Türkiye Gazetesi, 30 Ocak 2006, Sf. 15
11. Vahabzade Aşkı, Erciyes Dergisi, Haziran 2007, Sf. 4 – 5
12. Bahtiyar Vahabzade’nin “Hakkı Yok” Şiiri Hakkında, Erciyes Dergisi, Ekim 2008, Sf. 4 – 5
13. Türk Dünyası’nın Büyük Şâiri Bahtiyar Vahabzade’nin Ardından, Erciyes Dergisi, Nisan 2009, Sf. 32 – 33
14. Bahtiyar Vahabzade’yi Hatırlarken, Erciyes Dergisi, Mart 2010, Sf. 1 – 2
15. Vahabzade’siz Dört Yıl, Çağrı Dergisi, Şubat 2013, Sf. 5 – 6
16. Bahtiyar Vahabzade’ye Hasret, Denge Gazetesi, 25 Şubat 2016, Sf. 9
BİRİNCİ MEKTUP
Bahtiyar Vahabzade’den aldığım ilk mektup tarihsizdir. Bu mektup, bana, elden, aynı üniversitede -Ondokuz Mayıs Üniversitesi- beraber mesai yaptığımız Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi olan Azerbaycanlı Prof. Dr. Maarife Haciyeva tarafından 14 Mart 1993 tarihinde ulaştırılmıştır.
Vahabzade; el yazısıyla yazılan mektubunda şöyle diyor:
“Aziz Kardaşım M. Halistin Kukul
Gönderdiğiniz kitabınızı, gazete ve dergileri aldım. Çok memnun oldum. Teşekkürlerimi kabul etmenizi Rica ederim. Zamanın Aile ilavesinde benim Gün var bin aya değer kitabım hakkında yazdıgınız makaleyı de böyük memnuniyet hisleri ile okudum. Çok sağ olun.
Sizin Şiirlerle Nasreddin Hoca Fıkraları kitabınızı da okudum. Bu kitab Türk çocukları için gözel bir hediyyedir. Hoca Nasreddini tanıtmak ve sevdirmek bakımından çok degerlidir. Ben bilmirem neçin Türkiyedeki türk şairleri bizim ana veznimiz olan hica vezninden imtina etmişler? Hica vezni bizim gözel dilimizin kanunlarından doğmuş bir musikidir. Şiirde musikiden, ahengden (harmoniden) Nasıl imtina etmek olur? Sizin mehz (sırf, bilhassa, hasseten) hica vezninde yazmanız çok hoşuma gitti. Sağ olun. Bu gün bizim en’eneyi korumağımız çok vacibdir.
Size işlerinizde uğurlar dileyirem.
Derin hörmetle:
B. Vahabzade.
P. S. Sizin çalışdıgınız 19 Mayıs Üniversitesinde benim çok sayğı gösterdigim esgi bir talebem de çalışmakdadır: Maarife Haciyeva. Onu bulmanızı rica edirem.
* * *
Bu arada, Bahtiyar Vahabzade’yle alâkalı, Mehmet Çınarlı’dan aldığım 7 Haziran 1996 tarihli mektuptan bir bölümü nakletmek istiyorum. Çınarlı şöyle diyor:
“Vahapzâde’nin, Kültür Bakanlığı yayınları arasında çıkan “Sonbahar Düşünceleri” adlı kitabını almıştım. “Gurub Düşünceleri”ni görmedim. Hangi yayınevinin bastığını yazınızda belirtseniz iyi olurdu. Vahapzâde gerçekten büyük bir vatanperver ve iyi bir şâir. Yalnız, aruz vezniyle yazdığı şiirlerde, hece ile yazdıkları kadar başarılı olmadığı yazınıza aldığınız parçalarda rastlanan -hoş görülemeyecek sayıdaki “imale ve zihaf” tan anlaşılıyor.
(Tabii bunların bir kısmı Azerî lehçesinin yâdigârı olabilir.)

İKİNCİ MEKTUP
Bahtiyar Vahabzade’den aldığım ikinci mektup, daktiloyla yazılmıştır. Sadece, mektubun altına attığı imza ve tarihte dolmakalem kullanılmıştır:
“Aziz Kardeşim Halistin Kukul,
Sizlerin bende adresi olmadığı için her defasında ben Türkiyeye geldiğimde sizi bulamıyorum. Öteden beri sizlerle görüşmek, size teşekkür etmek istiyorum. Sizin benim şiirlerimle ilgili yazdığınız hayli yazınızı okudum. Birçok yazınızda da benden bahsettiğinizi ve benim şiirlerimden örnekler verdiğinizi biliyorum. Size teşekkür ederim.
Bana gönderdiğiniz mektubu aldım. “Allahu Ekber” şiirimin tahlili çok mantıklıdır. Allah sizden razı olsun. Benim şiirlerimde vatan konusu ile ilgili yazmış olduğunuz makaleyi bizim dergilerde neşrettireceğim ve sizlere göndereceğim.
Türkçe’nin geleceği konusundaki makalenizi büyük memnuniyetle okudum. Benim Azerbaycan’daki 50 yıllık mücadelemin esasını Ana Dili ve onun korunması teşkil ediyor. Siz doğru yazıyorsunuz, haklısınız ki, Türkiye’de dil kurumunun yarattığı (Azerbaycan’da, bu kelime, ‘meydana getirmek’ yerine çokça kullanılmaktadır. M. H. K.) uyduruk sözler (eser-yapıt, milli-ulusal, hikâye-öykü gibi) siz Türkiye Türkleri’ni Türk Dünyası halklarının dilinden koparıyor. Siz bir yandan ortak dile gelelim diyorsunuz, öte yandan Türk Dünyası ile ortak kelimelerimizi dilinizden çıkarıyorsunuz. Sizin bu konudaki düşüncelerinize katılıyorum. Bu bakımdan sizin “Öğrenci Seçme Sınavı” adlı makaleniz benim kalbimi fazlasıyla rahatlattı. Bu konularla ilgili olarak sizinle karşı karşıya konuşmak arzusundayım. İnşallah Allah nasip ederse dertlerimizi, fikirlerimizi karşılıklı olarak konuşuruz. Türk Dili’nin tahrip edilmesi konusundaki duygularını paylaşan Ahmet Turan Alkan çok doğru söylemiş: “Biz Türkler ana dilimizi, birbirimizi anlamak için değil, birbirimize muhalefet etmek için suiistimal ettik.”
Benim tansiyonum çok yüksek olduğundan dolayı uçağa binemiyorum, bundan dolayı son zamanlarda Türkiye’ye gelmek konusunda zorlanıyorum. Arzu ederseniz ben size vize veya davetiye göndereyim siz Bakü’ye geliniz ve şurada dertlerimizi, duygularımızı paylaşalım. Bunu samimiyetle söylediğimi ve arzu ettiğimi bilmenizi isterim.
Size bir daha teşekkürlerimi bildiriyorum.
Tanrı Türkü Korusun.
Bu konudaki yazmış olduğum şiirleri sizlere gönderiyorum.
Saygılarımla fikir ve duygu kardeşiniz
26. 09. 2001/ Bahtiyar VAHABZADE
Bahtiyar Vahabzade; aynı tarihte bana gönderdiği “YÜCELİKTE TENHALIK” adlı şiir kitabına da ithaf olarak şunları yazmıştı:
“Kalem küdretine ve şahsiyetine böyük hörmet besledigim kanı kanımdan, canı canımdan aziz kardeşim; Halistin Kukul için
26. 09. 2001/ B. Vahabzade
B. Vahabzade
İstiklal küçesi 9, menzil 21
BAKU – 01, Azerbaycan.
ÜÇÜNCÜ MEKTUP
Bahtiyar Vahabzade’nin üçüncü mektubu, kendi el yazısıyla yazılmıştır. Bahsettikleri makalemin biri, Bahtiyar Vahabzade’nin Vatan Şiirleri, Vatan Sevgili Baxtiyar Vahabzade başlığıyla Tezadlar gazetesinde ve Allahü Ekber Şiirinin Tahlili ise Edebiyat Gazeti’nde yayınlanmıştır:
” Aziz Kardeşim Halistin Kukul
1 hafta önce de size başka makalenizi gazetede yayınlatıp göndermiştim.
Rica edirem her 2 yazıyı aldığınızda bana melumat veresiniz.
Faksınızı yahud telefon zenginizi (telefon açmanızı)bekliyorum.
Size bir daha bu gözel makaleleriniz göre (için) Teşekkürlerimi bildiriyorum.
Çok sağ olun.
Hörmetle
Bahtiyar Vahabzade/12. 10. 2001
DÖRDÜNCÜ MEKTUP
Bahtiyar Vahabzade’nin, dördüncü mektubuna vesile teşkil eden hâdise şudur:
18-20 Aralık 2002 tarihinde, Celâl Bayar Üniversitesi Manisa Yöresi Türk Tarihi ve Kültürünü Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından tertip edilen “İkinci Uluslararası Mevlâna Mesnevî ve Mevlevîhâneler Sempozyumu”na, ben de, “Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî’de Sözün Önemi” konulu bir tebliğ sunmuştum.
Tebliğ sunanlar arasında, o zaman doçent (şimdi profesör) olan, Azerbaycanlı Tamilla Abbashanlı Hanımefendi de bulunuyordu. O’na, Bahtiyar Vahabzade’ye mektup yazdığım hâlde, cevap alamadığımı, telefonunu da bilmediğimi, merak ettiğimi söylemiştim. Tamilla Hanım, Azerbaycan’a gidince, bu durumu Bahtiyar Vahabzade’ye bildirmesi üzerine, O’ndan bu mektubu aldım:
“Aziz Kardeşim M. Halistin Kukul
Bu gün bir zaman Türkiye’de çalışan Tamilla hanımla görüştüm. O, bana bildirdi ki, ben sizin mektubunuza cavab vermemişim. Bu nasıl ola bilir? Ben sizin bütün mektuplarınızı cavablandırmışım.
Türkiye’de beni kalben seven 2 kişi varsa onun birincisi sizsiniz. Benim kitaplarım hakkında en güzel makaleleri siz yazmışsınız. Böyle bir dostu, kalem sahibini unutmak olur mu?
Ola bilir ki, posta ilişmir, size ulaşmamıştır. Şimdi bizim postalar iyi çalışmıyor.
Size ve sizin çektiğiniz zahmete minnettarım.
Sevgi ve saygılarımı kabul edin.
Derin hürmetle.
B. Vahabzade/19. 01. 2003
BEŞİNCİ MEKTUP
Bahtiyar Vahabzade, bu mektubunu daktiloyla yazmıştır:
“Sayın M. Halistin Kukul
Türk Edebiyatı Dergisi’nin Temmuz 2004 sayısında yayınlanmış bulunan makalenizi ve mektubunuzu aldım. Çok teşekkür ederim. Siz daha önce de benim hakkımda birkaç tane makale yazmıştınız. Bu makalelerin hepsinde benim ruhumu, edebi kişiliğimi çok güzel yakalamış ve açıklamışsınız.
Özellikle bu makalenizi çok beğendim. Çünki Sovyet döneminde yaptığım esas mücadele, ana dili uğrundaki mücadele idi. O zaman ana dilimiz kapalı kapılar arkasında idi. Bütün resmi işlemler Rus dilinde yapılıyordu. Ben de buna karşı mücadele ediyordum. Ana dili milletin varlığı demektir. Gerçekten de ana dili namusumuzdur, vicdanımızdır. Ana dilinin yasak olduğu bir ülkede millet de yoktur!
Hürmetlerimle,
Bahtiyar VAHABZADE/16 Ekim 2004
* * *
BAHTİYAR VAHABZADE’YLE TELEFON GÖRÜŞMEMİZ
2006 yılının Ocak ayında, Bahtiyar Vahabzade’nin, Bakü’de, rahatsız olduğunu haberini aldım. Bunun üzerine, kendisini, Samsun’dan telefonla aradım. Bilâhare, konuşmamızı, hem Samsun’da yayınlanan Gürses Gazetesi’nde ve hem de Türkiye Gazetesi’nde “VAHABZADE’DEN SELÂM VAR” başlıklı, aşağıda tamamını sunacağım yazımla naklettim:
“Bahtiyar Vahabzade, Türk Dünyası’nın güçlü şâirlerinin başında gelir. O’na ilk muhabbetimi, Trabzon’da yayınlanan Uzunsokak Dergisi’nde, kendi sözünü başlık yaparak yazdığım “Yumruk Gibi Birleşmeli” başlıklı şiirimle şöyle ifade etmiştim:
“Aynı bağın gülleriyiz;
Tomur tomur derleşmeli.
Tasayı da sevinci de,
Hep birlikte üleşmeli!
Düz edip karlı dağları;
Aşıp üstünden çağları;
Yakıp vuslat çerağları,
Istırapları deşmeli!
Akmalı ter oluk oluk;
Alınmalı derin soluk!
Son bulmalı bu yolculuk;
Tek ses olup gürleşmeli!
Dün ve bugün, hem de yarın,
Gözü doymaz canavarın.
Bize pusu kuranların,
Çukurlarını eşmeli!
Öz yurdumda, öz dilimle…
Köyüm, bucağım, ilimle,
Kızılelma hayâlimle,
Şaha kalkıp dikleşmeli!
Kırım, Kerkük, Azerbaycan;
Tuna bir can, Üsküp bir can.
Her bir kalbde tek heyecan,
Bu cihana yerleşmeli!
Çok az kaldı: Yol kısaldı.
Kaf Dağı mı? Bir masaldı.
BAHTİYAR, bir haber saldı:
Yumruk Gibi Birleşmeli!”
(Uzunsokak Dergisi/Trabzon, Mart 1990)
İlki, 1992’de Ankara’da toplanan Türk Dünyası Yazarlar Kurultayı’nda yüz yüze görüştükten sonra muhabbetimiz daha da arttı.
Bunları niçin yazıyorum? Üzerimde bir selâm borcu var da onun için. Şöyle: 16 Ocak 2006 tarihli Türkiye Gazetesi’nde, kıymetli dost Özcan Ünlü kardeşimin “Bahtiyar Vahabzade Size Kimi Hatırlatıyor?” (sorulu) başlıklı bir makalesi yayınlandı. Yazıda, Bahtiyar Vahabzade’nin hasta olduğu yazılıydı. Sayın Ünlü de yazısının bir yerinde şöyle diyor:
“Merakımı gideren haberi Zaman’dan Enes Cansever verdi; 12 Ocak tarihli gazetesinde… Vahabzade’yle bir röportaj yapan Cansever, Üstad’ın hiç iyi olmadığını, felç geçirdiğini ve en önemlisi de, canını yoluna fedâ ettiği Türkiye’ye küskün halde hayata tutunmaya çalıştığını yazıyordu.”
Vahabzade’nin rahatsız olduğunu biliyordum. Hattâ 1996’da Ankara Numûne Hastahânesi’nde yatarken (ameliyat olmuştu) kendisiyle telefonda konuşmuştum. Bir süredir mektuplaşamamış ve telefonlaşamamıştık.
Türk Dünyası’nın bu kıymetli şâiri aynı zamanda profesörlüğüyle de önemli bir ilim adamımızdır. Durumunu, bizzat kendi sözlerinden duymak istedim ve telefona sarıldım.
16 Ocak 2006 pazartesi günü saat 19.15’te Muhterem Bahtiyar Vahabzade ile aramızda şöyle bir konuşma geçti. (Kendisine, hastalığınız nedir? diye soramadım. Kendisi söylerse söylesin, diye düşündüm. Fakat sesini her zamanki dirilikte ve heyecanda bulduğumu ifade etmeliyim.)
– Üstâd’ım; ben, Türkiye’den, Samsun’dan Hâlistin Kukul..
– Ooo.. Merhaba Hâlistin Bey!..
– Nasılsınız Üstâd’ım? Bugün, Türkiye’de, gazeteler hasta olduğunuzu yazdı. Onun için aradım.
– Hangi gazata?
– Türkiye Gazetesi’nden Özcan Ünlü yazdı. Nasılsınız?
– Kimin?
-Özcan Ünlü’nün yazısından öğrendim. Türkiye Gazetesi’nden..
– Çok sağolun! Çok…Nispeten iyiyim…Şimdi iyiyim…Benden, bütün Türkiye’ye selâm söyleyin..Herkese..
– Sizi çok özledik Üstâd’ım. Şiirlerinizi, yazılarınızı özledik..
– Sağ olun!..Sağ olun!..Sizden çok razıyım, minnettarım. İyiyim..
– Bir arzunuz var mı Türkiye’den? Bir emriniz olur mu bizlere?
– Benim senden bir ricam var: Bütün tanışlara (tanıdıklara), bütün dostlara… Benden, bütün Türkiye’ye selâm edin. Hepinizi çok seviyorum. Sağ olun!
-Aleykümselâm Üstâd’ım…Ellerinizden öpüyorum. Sıhhatler diliyorum.
– Sağ olun…Var olun!..
Ben, bu yazımla, Üstâd Bahtiyar Vahabzade’nin selâmını duyurmak istedim. Sayın Özcan Ünlü’ye de verdiği haberden ötürü teşekkür ediyorum.
Güzel insanlarla beraber olmak ne güzel şey!..
Rabbimiz cümlesine sağlık, âfiyet ve bahtiyarlık versin!..”
(Gürses Gazetesi / Samsun, 23 Ocak 2006, Sf. 2; Türkiye Gazetesi, Özcan Ünlü’nün sütunu, 30 Ocak 2006, Sf. 15)
YEDİNCİ MEKTUP
13. 06. 2007
Aziz Kardaşım M. Halistin Kukul
Çoktan beridir sizden mektub almır ve buna çok teessüf edirdim. Çok şükürler olsun: Bugün sizden mektub aldım. Çox şad oldum, sanki bütün Türkiye’yi verdiniz bana.
Sizin “Vahabzade Aşkı” makalenizi da okudum. Çok sağ olun.
Son zamanlar Türkiyeli dostlarımdan (siz de dâhil) mektub almır ve buna çok üzülürdüm şükürler! Nihayet bugün sizden mektub aldım
Sizin “Vahabzade Aşkı” makalenizi de okudum ve inanın ki, Türkiyeli kardaşlarım beni unutmamışlar. Teşekkürlerimi kabul edin.
Benim şe’r ve poemalarımdan ibaret 12 cildlik Eserlerim basıldı.
Ben 12 cildden ibaret olan eserlerimi size göndermek istiyorum. Post ile göndermek çok çetindir (zordur).
Bakuda yaşayan Türk kardaşlarımdan rica etmişem ki, Bakudan Türkiye’ye gelen olsa bana desinler. Hala bekliyorum. Bununla bele 12 cildlik kitapları Türkiye’ye aparacak (götürecek) adamı bulmag çok çetindir (zordur). Bu işi boynuna götürecek (üstlenecek, üstüne alacak) kimseyi bulamıyorum.
Rica ederim: Türk gazet ve dergilerinde benim hakkımda ne olsa bana gönderin. Önceden teşekkürlerimi kabul edin.
Novbeti (bir sonraki) mektubunuzda dakik (tam, açık) adresinizi daktilo ile yazılmışını bana gönderin.
Şimdi yazdığım bu mektubun size ulaşacağına çok da inanmıyorum.
Siz mektublarınızda açık aydın harflerle adresinizi yazmırsınız (maalesef!)
Ailenize ve beni okuyanlara salamlarımı iletmenizi arzu ederim
Sağlıkla!
Hürmetlerimler!/11. 06. 2007
“Vahabzade aşkı” makalenizin nerede ve ne zaman basıldığını bana yazmanızı rica edirem.
Gönderdiğiniz sayfalarda derginin adı ve tarihi yazılmayıb.
P. S. Sizin hakkımda yazdığınız makaleyi okudum. Çok sağ olun
“Vahabzade aşkı” makaleniz çok hoşuma getdi.
Teşekkürler
Bahtiyar Vahabzade’nin, bana yazdığı yedinci ve son mektup budur. Üstâd; öyle anlaşılıyor ki, oldukça rahatsızdır. Çünkü; Erciyes Dergisi’nin 354. Sayısı olan Haziran 2007 tarihli nüshasının 4. ve 5. sayfalarında yayınlanan “VAHAPZÂDE AŞKI” başlıklı makalemden çok memnun olduğunu ifade ettiği hâlde, “Siz mektuplarınızda açık aydın harflerle adresinizi yazmırsınız…” ve “Vahabzade aşkı” makalenizin nerede ve ne zaman basıldığını bana yazmanızı rica edirem. Gönderdiğiniz sayfalarda derginin adı ve tarihi yazılmayıb” demektedir.
Hâlbuki muhterem Üstâd’a, yeni çıkan “Mevlâna Eşiğinde” adlı son kitabım ile Erciyes Dergisi’nin Haziran 2007 tarihli nüshasında yayınlanan “Vahapzâde Aşkı” başlıklı makalemin fotokopisini göndermiştim. Bu fotokopide, sayfanın altında, derginin adı, yayın tarihi, sayısı ve sayfa numarası da bulunuyordu.
Ayrıca; zarfın üzerine de açık adresimi yazmıştım. “Mevlâna Eşiği”nin ilk sayfasında da adresim ve telefon numaram vardı. Üstâd Vahabzade, bunların niçin farkına varamadı bilemiyorum. Mektubunun dört yerinde “Vahabzade Aşkı” makalem için teşekkür etmesine rağmen, “adres” meselesinde niçin böyle davrandığını anlayamadım.
Çok heyecanlı ve çok duygulu bir insandı. Bu sebeple olmalıdır ki, mektubunda da, bu sevinç ve heyecanın ne kadar ileri safhalarda bulunduğu ap-açık görülmektedir. Bana öyle geliyor ki, bu duygulu hâli, ‘hastalığının verdiği’ bir rûhî içlenişle de bir başka mecrâya dönüşüvermişti.
Bana gönderdiği kitapları, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Kütüphânesi’ne teslim ettim ve bunu kendisine de bildirdim.
Bu son mektup oldu ve bu mektubu aldığım 18 Haziran 2007 pazartesi günü, “Vahabzade Aşkı” başlıklı makalemin bulunduğu Erciyes Dergisi’ni, açıklayıcı bir mektupla, hemen kendilerine göndermiştim.
Bekledim ki, bir cevap gelir. Cevap veren olmadı. Tâ ki, vefat haberine kadar!..Her zaman dediğimiz gibi, hayat böyle, dedim. Evet, hayat böyle ve bu kadar!..
O’nu rahmetle anıyorum!..İnanıyorum ki, yaptığı üstün hizmetler, Rabb’imin katında O’na âhiret sermayesi olacaktır!..Mekânı cennet, rûhu şâd olsun!..
*Ondokuz Mayıs Üniversitesi Em. Öğretim Görevlisi, Şâir ve Yazar