Türk halk ve tasavvuf edebiyatının mümtaz şairi Yunus Emre’nin, “Gönlünü derviş eyle / Dostıla biliş eyle” dediği gibi, bir beytinde:
Gönüller arasına döşemeli rayları
Ve içine kurmalı nûr dolu sarayları!(1)
diyen Halistin Kukul, günümüz şair ve yazarları arasında, aynı zamanda en çok kalem kullanan mümtaz bilim adamlarımızdan biridir.
Kendisini ilk defa, 1990’lı yılların başında, Feyzi Halıcı’nın, o zaman Ankara -Meşrutiyet caddesindeki bürosunda sohbet ederken tanıdığım Kukul; 1943 yılında Trabzon-Beşikdüzü’nde doğdu, 1961’de Erzincan Lisesi’ni bitirdikten sonra, Kara Harp Okulu’na girmiş, fakat 21 Mayıs olayları dolayısıyla ayrılmak durumunda kalmıştır. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Filolojisi Bölümü’nden mezun oldu. Rize, Samsun, Ünye ve Cide liselerinde Fransızca öğretmenliği, Diyarbakır Eğitim, Enstitüsü’nde müdür yardımcılığı, Samsun Eğitim Fakültesi ve 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak hizmet verdi ve 1997 yılında emekliye ayrıldı.
İlk şiiri 1961’de Harbiye’nin Sesi gazetesinde çıkmış, daha sonra Türk Edebiyatı, Defne, Çağrı, Millî Kültür, Hisar, Töre, Çaba ve Bayrak gibi dergilerle, Tercüman, Orta Doğu, Babıalide Sabah, Hergün, Türkiye, Zaman ve Millet gazetelerinde şiir, hikâye ve makaleleri yayınlanmıştır.
Halistin Kukul’a göre; “Şiir ve ilim, dünyanın en zor meşgalesidir. Bu iki meşgale, iğneyle kuyu kazmak gibidir. Görünmez ama, ortaya çıktığı zaman tüm toplumları etkisi altına alır… Şiir, gönlün aşk denilen muazzam, muazzez, müzeyyen, mükemmel, mümtaz, feyizli, faziletli ve edepli vasıflarıyla göz kamaştıran ve akl-ı selimle müşterek, esrarlı albeniliğinin şahlanışıdır. Yâni şiir aşktır. Hakiki ve mecazî vasfıyla aşk… Başlı başına, boydan boya, alabildiğine hür ve müstakil ve zabtedilmez hissiyat ve düşüncedir. Onu ancak sahibi zabtedebilir…”
O, katıldığı yarışmalarda, bazılarının birincilik ödülü kazandığı şiirlerini: Türk’ün Ayak Sesleri – Kıbrıs Destanı – Sonsuzluk Merdiveni – Şiirlerle Nasreddin Hoc Fıkraları – Ayçiçek’le Nurdede – Dağıstanlı Arslan Şeyh Şamil Destanı ve Kanije Destanı isimli kitaplarda topladı. Ayrıca, Zincirli Tepe – Sevgi Çemberi ve Yarınlar Daha Güzel isimli hikâye kitapları ile Gelincikler Nârindir ve Havada Bulut Yok isimli oyunları bulunmaktadır.
50. sanat yılı dolayısıyla, Necmi Çamaş’ın Sosyal İşler Daire Başkanı olduğu, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından, 2007’de “Şiirle Geçen 50 Yıl” programı düzenlenen Kukul, yukardaki kitap isimlerinden de anlaşılacağı gibi, aynı zamanda bir “destan şairi”dir.
“Şeyh Şamil” ve “Kanije Destanı” eserlerini, tarih sevgisi ve onun verdiği heyecanla yazdığını belirten ve “Kıbrıs Destanı” isimli eseri Kültür Bakanlığı yayınları arasında yer alan şairimize göre: “Destanlarımız, bizim millî hüviyetimizdir. Destansız bir millet, köksüzdür. Destanlar bir yönüyle millî kültürümüzü, bir yönüyle de, bu kültür içinde insanımızı tarif ederler…”(2)
Halistin Kukul, Çıngı dergisinde yayınlanan “Âşık Kemalî Bülbül’den Vefa Örnekleri” başlıklı bir yazısında, Kemalî Bülbül’ün, 1982 yılında Gülpınar dergisinde çıkan, çevresindeki şairlerle ilgili bir “övgü” şiirinde, kendisi için söylediği;
“Gönül erbabıdır Halistin Kukul
Yazdıkları sanki bir okul oldu.
Bülbül der, aziz dost, ey Rabbine kul
Dostluk başlayalı nice yıl oldu.” (3)
dörtlüğüne de yer vermiştir. Ne var ki, o yazıda, benim Ekim 1982 tarihli “Gülpınar” dergisinde yayınlanan “Ankara’nın Şairleri” başlıklı şiirimdeki:
Ana şair Zorlutuna
Alır bizi koltuğuna.
“Sultan” der Taranoğlu’na
Ankara’nın şairleri…(4)
dörtlüğünün de, Kemalî Bülbül’e ait olduğu zannedilerek ona mal edildiğini gördüm… Millî ve mânevî değerlerimize her vesile ile sahip çıkan Kukul, “Ramazannâme” isimli uzunca bir şiirinde, Ramazan ayının, özellik ve faziletini şöyle dile getirmiştir:
Muhabbet deryasının aşk lezzeti sende var
Aşkın hakikatinin muhabbeti sende var.
Tutuştu mu gönüller bir kez o kıvılcımla
Saâdetin özünün bereketi sende var.
O, tatlı, temiz ve samimi aşk duygularını, bulut bulut semaya çekerken, sonsuzluğa yelken açarak, geçmişe ve geleceğe selam gönderir:
Saat mi kaldı geri
Ben mi çok ilerdeyim?
Yelken açsın sâniye
Sonsuzluğa gideyim!
Aşkı sundum yüceye
Yol verip düşünceye.
Sonraya ve önceye
Ben selam göndereyim.
Halistin Kukul’un, Türk Divan Edebiyatı’nın ünlü şairi Nedim’in: “Bu şehr-i Sitanbul ki bimislü behâdır / Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır” diye vasfettiği aziz İstanbul ile ilgili bir şiirini sunuyoruz:
İSTANBUL – 1
Yeditepe, bin bir renk, harf çılgın, âşık iklim
Her köşe – bucağında muhteşem ana dilim.
İSTANBUL – 2
Dedi: “Ya ben Bizans’ı alırım, ya o beni”
Açarken, genç Sultan, bir görkemli çağ, yepyeni
İSTANBUL – 3
Rast gelinmez dünyada asla onun dengine;
Huzur ve sürur veren emsalsiz âhengine.
İSTANBUL – 4
Güzellik numunesi tabiatta her zerre
Boğaz’da doğar insan saniyede bin kerre.(5)
(1): Çağrı Dergisi: Ağustos 2017, Sayı 693
(2): Türk Şiirinden Portreler – Mehmet Nuri Yardım: Burak Yayınları, İst. 2001 – Sayfa 266
(3): Çıngı Dergisi: Eylül-Ekim 2007, Sayı 46
(4): Gülpınar Dergisi – Abdullah Satoğlu: Ekim 1982, Sayı 78, Sayfa 12
(5): Çağrı Dergisi: Ağustos 2007, Sayı 573