Azerbaycanın Kültür ve Edebiyat Portalının Türkiye temssilcisi

USARE DERGİSİ 7. SAYISINDAN

Bu toplumun en fazla duyduğu sözlerden birsi; “Kardeş olunuz!” değil mi? Toplum olarak başımız dara geldiğinde, bir de konu bulunamadığında veya geçiştirme zamanlarında en çok da camilerde konuşulur kardeşlik, sanki çok düzgün bir cümle kurulmuş gibi; “Her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğu” ifade edilerek!
Kültürümüzü ve toplum hayatımızı ilgilendiren konular, eğitici bir şekilde her zaman gündem konusu olabilir, olmalıdır da. Buna bir sözüm yok, olamaz da ama bir toplum için çok ciddi değeri olan bu ve benzer konuların, birileri tarafından sürekli istismar ediliyor olması veya yasak savma kabilinden konuşulması insanları rahatsız eder diyeceğim ama rahatsızlık duyulduğuna pek rastlamadım açıkçası. Başkası adına değil de kendi adıma konuşayım o zaman; beni rahatsız ediyor!
Bizim gibi toplumların sosyal yapısını güçlendiren etkenlerden olması bakımından hayatî önem taşıyan kardeşlik ve benzeri konuların, uzun görünmek için hep üzerine basıldığını düşünüyorum, bu yüzden de bu tür konuşmalarla güçlendirileceği zannedilen toplumsal yapı, iyimser bakarsak belki gerilemiyor ama güçlenmiyor da, değerlerin üzerine basmakla boy uzamıyor işte!
Sosyal yapılanmada hayatî önem taşıyan konuların, gereken titizlik ve duyarlılıkta anlatılmadığını düşünüyorum. Bu sözüme alınganlık gösterenlerin olacağını tahmin edebiliyorum, o zaman ben de; “Şayet anlatılıyorsa etkisi neden görülmüyor?” derim.
Bir konuyu anlatan kişinin, öncelikle söze nereden ve nasıl başlayacağını bilmesi kadar dinleyenlerin dikkatini çekmeyi başarması da elbette ki gerekecektir. Böyle olmadığında maksat hâsıl olmayacaktır hâliyle. Mesela çok önemli bir ayrıntı olduğu halde kardeş olunmasını isteyen makamdan yeterince ve hakkıyla söz edilmemesi, dinleyenlerde gereken etkiyi gösteremiyor bana göre! Bu, büyük bir eksikliktir ve kayıptır! Konunun önemi bakımından işe buradan başlanılmalı derim şahsen. Muhabbet, hatta aşırı sevgi duyulan bir kısım insanların sözleri, kulaklarda ve söylemlerde dalga dalga dolaştırılırken, Allah ve Peygamberinden gelen çağırıya karşı orta yerde durduğu halde görülemeyen kapalılık pek de masum olmasa gerek!
Kardeşlik konusu sıkça gündeme getirilmesine rağmen nasıl kardeş olunacağına dair kapsamlı bir açıklama yapılmamasını da bir eksiklik olarak görmüşümdür hep. Belki duyanlar olabilir ama ben bu konuda ayrıntılı bir açıklama duymadım. Toplum olarak bizim işlerimizin neden böyle olduğuna verilecek bir cevabın olduğunu da zannetmiyorum.
“(Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı kıl.” (Ankebut 29/45) ayeti nasıl dînî bir emirse, “Mü’minler ancak kardeştirler.” (Hucurat 49/10) buyrularak, başka bir seçenek bırakmayıp diğer oluşumlara kapıları kapatan ayet ya da “…Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz!” (Müslim-Birr) hadis-i şerifinde belirtilen edinim de bir tavsiye değil dînî bir emirdir anladığıma göre. Bu iş, neden bir tavsiye gibi yani yapılsa da olur, yapılmasa da olur şeklinde anlaşılıyor o zaman? Bu anlayışta bir eksiklik ya da yanlışlık var diyorum bu yüzden!
Bu edinimle insanlardan, özellikle de Müslümanlardan enerjilerini, herkesin huzur ve refahına katkıda bulunacak şekilde kullanmaları istenmiyor mu?
Hani bazıları tarafından; “Büyük düşün!” deniliyor ya, bu kardeş olma işi de öyle bir şey olmalıdır işte. Bütün insanlığın huzur ve mutluluğu, güvende olmaları esas alınmaktadır bu yöntemle. Muarızlar, hangi noktaya ya da hangi noktadan saldıracaklarını iyi bilirler ya, işte bu yüzden kardeşlik sömürgecilerin hedefi olmuştur gizliden gizliye.
Evrensel boyutta düşünülmeyen bir oluşum kardeşlik değildir. İnsanlığın huzur ve selameti çatışmasız bir hayata bağlıdır, bu da evrensel boyutu olan kardeşlikle mümkündür ancak. Doğru anlatılamadığı için konu insanlar tarafından anlaşılamıyor zaten. Kardeşliğin gerekliliğini ve önemini anlamak için daha ne kadar savaşlar olmalıdır ki? İnsanlık âleminin huzur ve selameti, çatışmasız bir hayata bağlıdır, buna akıl sahibi hiçbir kimsenin itirazı olamaz. Dünyanın dört bir tarafında yaşayan Müslümanların ya da tüm insanların kardeş olduklarını bir düşünelim, elinden gelse kimse ölüp gitmek ister mi böyle bir dünyadan! Böyle olmadığına göre işin özü demek ki anlatılamıyor!
Kendi öz kardeşlerinin kardeşlik hakkını yerine getirmeyenler/getiremeyenler, nesep yönünden yani ana-babaları ya da bunlardan biri aynı olma bakımından kardeş olmayan kişiler, nasıl kardeş olacaklar peki? Keskin bir virajdan ana artere girilmesi tam da burası olsa gerek!
Peki, o zaman kardeşlik nasıl ifade edilmelidir ya da nasıl anlaşılmalı ve nasıl yaşanmalıdır?
Peygamber Efendimizin; “Kardeşlerimi görmeyi ne kadar da arzulardım.” buyurmaları karşısında sahabenin; “Senin kardeşlerin biz değil miyiz?” diye sormaları, buna karşılık da: “Sizler benim arkadaşlarımsınız. Benim kardeşlerim henüz dünyaya gelmediler. Onlar, beni görmeden bana inanırlar!” ifadeleri, kardeş edinimi konusuna çok önemli bir boyut kazandırmıştır. Buradan, kardeşliğin arkadaşlıktan bir kademe daha ileri bir makam veya edinim olduğunu anlamaktayız. Ayrıca Peygamber Efendimizin, kendisi üzerinden devam ettirdiği espride, somut olarak kendisini görmedikleri halde tereddütsüz kabullenenlerin gösterdikleri özveriye bir göndermede bulunması da kardeş olmanın ayrı bir boyutunu işaret etmektedir.
Arkadaşlıkla kardeşliğin arasındaki en önemli farklılık da bu olsa gerek; arkadaşlık kişi ile sınırlı iken kardeşlik, evrensel boyutta bütün insanları ya da bütün mü’minleri kapsamaktadır, üstelik birbirlerini tanımalarına da gerek yoktur.
Sorumluluk bakımından anne ve babadan sonra iyilik yapılacak ilk kişi kardeş olduğuna göre, söz konusu edinimin, toplumda huzur ve sükûnun sağlanması bakımından mükemmel bir çözüm olduğunu görmeye engel olan nedir o zaman?
Kardeş olmak, kişinin kendisini aşaması, kardeş olduğu kişiyi kendisine tercihe hazır olması, gerektiğinde ise tercihini kardeş edindiği kişi lehine kullanması ve onu önde tutması veya en alt çizgide bir tarifle; kardeş edindiği kişi, kendisine karşı aynı duyarlılığı göstermese bile onu kendisi bilmesidir.
Kardeş edinilen kişinin, kendisini kardeş edinen kişiyi aynı sorumlulukta kardeş bilmesi ise kendi bileceği bir iştir. Yani kardeş olmak, karşılıklı getirisi olan bir edinim değildir. Dinde istenilen kardeşlik budur anladığım kadarıyla. Çoklarımızın bildiği gibi geçmişten günümüze bu anlayışı içselleştiren sayısız örnekler vardır, verilebilir de, ancak konuya örnekler getirmek yerine, kişinin kendisi örnek olabilmelidir derim şahsen.
Kardeş olmak, karşıdaki kişinin özel hayatı dışında, onun hayatının her alanı ile alakadar olmaktır ya da böyle davranmak üzere sorumluluk almaktır. Ya da şöyle diyelim; kardeşlik, kardeş edindiği kişiyi zimmetlenmektir, başka bir deyişle kardeş edindiği kişiyi her bakımdan zimmetine almaktır.
Hadis-i şeriflerdeki tarifler ise kardeşliğin detaylarını ayrı ayrı saymaktadır. Kardeş edindiği kişiye zulmetmemek, onu zalim/e/lere, düşmana teslim etmemek, onun ihtiyacını gidermek, sıkıntısından kurtarmak, varsa kusurunu örtmek, aleyhinde konuşulan veya kurgularda bulunulan bir ortamda onu müdafaa etmek, onu küçük düşürecek her türlü davranış ve sözden uzak durmak, bunlardan bazıları belki de en önemlilerinden bazılarıdır. Ayrıca hadis-i şerifte; bulunduğu mecliste, din kardeşinin aleyhinde konuşulurken ona yardım etmeye ve onu müdafaa etmeye gücü yeterken, bu yardımda bulunmayan kimseyi Allah Teâlâ’nın dünya ve ahirette zelil edeceğinin haber verilmesi işe daha farklı bir boyut kazandırmaktadır.
Evrensel olan kardeşliğin yerele hatta çevreye indirgenmesi, bu edinim ve oluşumun ölüm fermanıdır. Bu durumda bunu yok etmeye çalışan, yok eden kim olursa olsun yukarıdaki tariflere göre suçludur. Bu suç, evrenselden öte âlemleri ilgilendiren, âlemleri hedef alan bir suçtur. İçinde bulunduğumuz zaman içerisinde büyük bir çoğunluk sakın bu suçu işliyor olmasın!
Müslüman toplumlar kardeşlikten uzak kalmakla ölümlerine veya yatalak durumlarına kesilen fermanı onaylamış olmaktadırlar demek inşallah suç değildir.