USARE DERGİSİ 10.SAYIDAN
Yazmaya küçük yaşlarda başladım. İlk yazım bir öyküydü. Ardından şiire yöneldi kalemim. Sonra, deneme, inceleme, resim… Yazar bir babanın evladı olmak etkilemişti yaşantımı. Kitaplar, kitaplar… Hepsiyle çok küçük yaşlarda oldu buluşmamız. Yazmayı seviyordum. Ancak boşaldığım zaman bir rahatlama geliyordu içime. Bu nedenle kitaplarımın arasında, masamda oturmak en sevdiğim anlardır. Dış âleme çıktığımda, doğayla baş başa kalırım genelde. Doğanın her biçimi, rengi, bitkisi, hayvanı benim için apayrı bir uyandırma etmenidir. Yazdıklarımın konusu genelde doğa ve insan üzerinedir. Yoksulluğun verdiği eziklikler, haksızlıklar yer alırlar çoğu kez kalemimde. Şiirlerimde görülen renkler, bitkiler, onlarla kurduğum imgeler, konuları imgelere dönüştüren yaşamım hepsi kendime özgüdür. Sesi, sözü, imgeyi, oluşan yaşantıları apayrı bir dil örgüsüyle verirken özgürce bakışlar yer alır dallarımda. Ve bu dallarda açacak çiçekleri farklı bir duyuşla vermek isterim. Kendi özümde, kendimce… Yazmak için belirli bir ortam seçmem. Her ortam, sağlıklı olmam şartıyla ben olurlar zaten. Yazarken çevredeki gürültüleri de pek duymam. Kalemime akan düşünce, şırıltısı da aldırmaz buna. Yazdıklarımı sesli olarak okumak isterim önce. Dinleyecek birini bulamadığım için de kendime seslenirim. Sözcükler ses giysilerini giydikleri anda, bir tören mangası gibi geçerler önümden. Son düzeltiler de böylece gerçekleşirler. Konulara gelince, düşünce tarlama bağlı bu. O, hangi ürünü isterse ben onu seçerim. Bu durum 30 ürünlerimi daha dolgun, daha verimli kılar. Yazarken çoğalmak, çoğalırken yazmak ve yaşamak budur işte.
M. NEDİM TEPEBAŞI
Hemen belirteyim; yazmak için hazırlanırken ve yazarken kendimi eğitiyorum. Konuları, kendim başta olmak üzere ihtiyacımız olduğunu düşündüklerim arasından özenle seçmeye gayret ediyorum. Makale yazarken, konular üzerinden düşüncelerimi bildiklerimle birleştirmeye ve doğru bildiklerimi yazmaya dikkat ediyorum. Denemelerde; konu seçimini önemsiyorum. Doğruları ve yanlışları birlikte yorumlamaya çalışıyorum. Yazdıklarımın beni sorumlu kıldığını biliyorum. Hikâyelerimde ise ana temayı, yaşanmış olaylardan seçiyorum. Gördüğüm, yaşadığım veya başkalarının yaşayıp da anlattıklarından dinlediğim, günü geldiğinde kullanmak üzere hafızamda sakladığım konuları kullanıyorum. Tasvirler, gerçeklere aykırı olmamak kaydı ile elbette ki ekleme oluyor. Tasarladığım konuyu yazmadan önce, zihnimde yorumlar yaparım, bazen konuyu yorumlamak maksadıyla yürüyüşe çıkarım, düşünürüm, kurgularım. Uyumak için koyun saymam, kendimi gereksiz şekilde meşgul etmem, yazacaklarımı kurgularım. Bazen aklıma gelenleri not alırım, not almadığımda bazen unuttuklarım olur, çok orijinal tespitlerimi bu yüzden koruyamamış olurum. Yazdıktan sonra defalarca okurum, dört, beş kere, belki sekiz-on kere, hemen her okuduğumda az da olsa müdahalelerim olur. Yazmayı önemsiyorum.
MUSTAFA OKUMUŞ
Duyarlı okurlarım çoğu zaman, “Hocam, bunca konuyu nereden buluyorsunuz; nasıl yazıyorsunuz? Sorusunu yöneltirler bana. Ayaküzeri geçiştirmeye dayalı yanıtların beni de onları da doyurduğunu( tatmin ) söyleyemem. “USARE” dergisinin bu soruyu gündeme alarak edebiyatın perde arkasına ışık tutma girişimini önemsiyorum. Yazarın arka plândaki doğum sancısını okurla paylaşmasının, onlar için bir fırsat olacağını düşünü- yorum. Sanırım ilginç ve özgün iletiler çıkacak, ortaya… Dergi yönetimine bu ilk ve de ilginç uygulama nedeniyle teşekkür ediyor, başarılar diliyorum.
NASIL MI, YAZIYORUM? Ben, genelde bir deneme yazarı olarak; yazının açılımında ele aldığım konunun kapsam ve içeriğini çok önemserim. Bunları insan ve toplumsallık eksenli, sevgi, doğa ve düşünsel derinlikli saç ayağı üstüne oturtmaya çalışırım. Kullandığım ister gözlem, isterse kaynak olsun bunları kendimce yorumlamayı yeğlerim. Öncelikle konuyla ilgili gözlemlerim öne çıkar. İnsanı ve çevreyi gözlerken eğitimci kişiliğimin ön görüleri ağır basar. Düşünsel derinliğin irdelenmesi olumlu ya da olumsuzlukların saptanmasını kolaylaştırır. Doğayı ve ayrıntılarını gözlerken duygularım, algılarım, zevklerim öne çıkar. Yaşamak, yaşamı anlamlı kılmak için sevmenin, doğayla özdeşleşmenin gerektiğine inanırım. Bu yaklaşımlar anlatıma derinlik ve öznellik katar. Ya da kaynak tarama gereği duyarım. Ayrıntılara girmeden söz konusu gözlem ya da kaynaklara dayalı birikimimle ilgili bir çatı inşa etmeğe çalışırım. Çatının doğru oluşturulmasına çok önem veririm. Bunun üzerine kuracağım yapı bezeğinde düşünce ve bilgilerin özgün olmasına özen gösteririm. Bu tıpkı bir yapının önceden tasarlanan mimari ve statik projesine benzer. Böyle bir proje yoksa yapının nasıl başlayıp bitirileceği belli olmaz. Böyle bir belirsizliğin önü açıldığında, gerisi kolaylaşır. Çünkü nerede hangi malzemeyi kullanacağınız belirginleşir. Burada usul-yöntem öne çıkar. İsterim 31 ki başarı üretkenliğe damgasını vursun; özgünlüğümü yansıtsın. İşi “akıntıya kürek çekmek” deyimine uygun bir rastlantıya bırakmak, konuyu dağıtmak, yazıyı yamalı bir bohçaya döndürmek, bütünlüğü zedelemek istemem. Öncelikle denemelerde kısa, öz, düşünselliği işlevselleştirecek bir yetkinlik önemlidir benim için. Bu bağlamda özlü, özdeyiş niteliğindeki buluşların, kullanımların iletiye zenginlik ve derinlik kazandıracağına inanırım. Bu nedenle gereksiz ayrıntıya girmekten kaçınırım. Okuyucuya bir ilgi, hareket alanı bırakılmasından yanayım. Bunu, düşüncenin kullanımına olanak vermesi bakımında önemserim. Ne zaman okuru düşünmeye, kendini sorgulamaya yönlendirebilirsek, yazının amacına ulaştığını söyleyebiliriz. Bu, yazının da yazarın da başarısının ilk koşuludur, bence. Gerektiğinde, yerli yerine oturduğunda atasözü, özdeyiş ya da anekdot kullanmaktan da çekinmem. Bunlar yazının yapısına, içeriğine bir albeni ve zenginlik katar. Ayrıca iletileri destekleyici bir görev de üstlenir. Ancak bunların kullanımı “ taşı gediğine oturtmak” deyimine uygun olmalı. Aksi-halde rast gele, gelişigüzel kullanımlar ataların dediği türden:“ Dam başında saksağan, vur beline kazmayı” olursa iletiyi dağıtır, zayıflatır. Bu tür kullanımların, yazarın saygınlığını bile zedeleyeceğini düşünürüm. Alıntının kaynağının gösterilmesi de önemli bir etik ayrıntıdır, inandırıcılığı güveni sağlama adına. Bir yapının plânlanması kadar o yapıda kullanılacak malzemenin çeşitliliği ve kalitesinin de önemi var, bence. Bu da yetmez. Onu kullanacak ustanın yeterliliği de bir o kadar önemlidir. Yoksa en kaliteli malzemeler, acemi bir elde heder olup gider, değil mi? Yazıda böyle. Yazarın beynindeki malzeme yüreğindeki sevgiyle bütünleşip, beslenip, bezenerek kullanıldığında yetkinliğin ve başarının önünü açar, onu boyutlandırır, demeye çalışıyorum. Her tür yazıda başarının, fikir- üslup örtüşmesiyle sağlanacağına inanırım. Burada dilin doğru kullanımı ve önemi öne çıkar, elbette. İyi bir anlatım sunumunda albeni güçlenir; konu, okuru sarar-sarmalar. Tabi yazılarımda ben bunları öne çıkarıyorum diyorsam, herkes de böyle yapsın demiyorum; diyemem de… O zaman yazarın özgünlüğüne sınır koymuş oluruz. Bu ise değişimin, yenilenmenin, gelişimin önü- nü tıkar. Yazılarımız hangi tür olursa olsun, özgünlüğümüzün damgasını vuramıyorsak, yeni bir şey yaratmış olamayız ki… Ne demiş atalar: “Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.” Bu söze katılıyorum. Öyle de olmalı demek geçiyor içimden.
FİGEN MELTEM HİÇYILMAZ
Bu soruyla karşılaşınca birdenbire ünlü yazarlar düştü usuma. Konuya önceden gebe kalırmış çoğu. İlham perileri kendilerini çekiştirmedikçe de oturmazlarmış masaya. Uzun bir doğum sancısı ardından kâğıda düşermiş bir yavru. Benim durum hiç de böyle değil. Yeter ki rahat ve sessiz bir ortam bulayım. Bu yüzden ilham perilerim olmamıştır benim. Bendeki sancı asıl yazdıktan sonra ortaya çıkar. Bir hukukçu gibi yargılarım kendimi. Bazen bu yargı infaza dönüşür ve yazdığım neyse çöp kutusunda buluverir kendini.
FÜSUN BUDAKOĞLU
Yazmak beni hep mutluluğa taşıdı. Kendimi buldum bir yerde. Şiirlerime, yazılarıma bir konu seçmem. Konunun kendisi çıkıverir karşıma. Duvarların yüzünde dalar giderim. Zaman olur, şekiller çıkar karşıma. Konuşurlar benimle. Ve bir süre sonra ya bir şiir olurlar ya da bir öykü. Yazarken özenle üstünde durduğum konu dildir. Öz Türkçeyi en verimli şekilde kullanmak isterim. Bilirim ki dildir düşünceleri anlamlı kılan. Halkın kullandığı, yani yöremin sözcükleri de çoklukla yer alırlar yazdıklarımda. Hüzünler, haksızlıklar etkilendiğim konulardır. Daha bir yoğunlaşırım 32 duygularımda. Kalemime düşmek için hepsi sıraya girerler.
GÜLDANE AKARSU
Yaşamıma göre bir yazma saatim ortaya çıkıverdi. Yirmi üç-sabah iki saatleri arası yazmak için ayıracağım tek zamandı. Yazdığımı bitiremediğim zaman ertesi güne kalır. Hatta birkaç günü bulabilir bu durum. Ardından değerlendirme faslı başlar. Her yönüyle incelememin ardından kabul ettiğim şiir yer alabilir defterimde. Evet, en son defterime geçiriyorum yazdıklarımı. Dergilere göndereceksem ya da bir yapıtta yer alacaklarsa, önce defterime kabul edilmeleri gerekir. Şiirlerimde bir ölçü yoktur, İçimdeki duygulara ve şiirin konusuna göre zaman zaman ölçü de kullandığım olur. Konular, yaşadıklarımdır ya da etkilendiklerim.
GÜNİZ DEMİRCİ
Yazmaya kendimi hazırladığım olmamıştır hiç. Ortam ayrımı da yapmam. Yeter ki oturacak bir masa, yazacak kâğıt ve kalem olsun. Çocuk sesleri bir müzik gibidir yazarken. Yeter ki toplarını düşürmesinler yazımın üstüne. Konularım toplumdandır. Onların acıları acılarım, sevinçleri sevinçlerim olur. Yazacağım bir konunun planını da genelde yapmam. Anlıktır benim duygularım. Onlar beni terk etmeden kalemime yüklenirim.
HANİFİ YILMAZ
Önce niyetlenmeli ve kendinize güven vermelisiniz. Çok iyi arkadaş olmalısınız onlarla. Bir bakıma yürümeye karar vermektir yazmak. Kelimelerin bitmeyen yolculuğunda, bir cümle, bir mısra olabilmek… Birtakım şartlar oluştuğunda, yazma hissine kapılır, duygularımı perçinleme adına yazmaya başlarım. Sessizliği ve yalnızlığı bulduğum an, kalem yaz der adeta. Bir duygu selinin taşkınlığıdır bazen kalemi coşturan. Bazen ürküten bir duruma bürünen denizin sessiz dalgalarıdır yazmak. Bir sonbahar yaprağı düşerken dalından ayrılığı duyar, gazel bahçesinde buruklaşır, elem, keder, hasret gölünde ızdırabı yaşar ve yazarsınız. Zaman olur bir bülbül-ü şeydanın nağmelerinde güle olan aşkını hisseder, mutluluk şarkısı dökersiniz kaleminizden. Mısralar yağar gönlünüzden, aşkın lalezarında ve gülzarında bulursunuz kendinizi. Aşka yürümek, halk içinde Hak’la bir olmaktır yazmak.
HASAN HÜSEYİN ESENTEPE
Bir şiir yazacaksam onun duygu özüme düşmesini beklerim. Bazen bu bekleyiş günler, aylar sürebilir. Yazmak için bir zaman belirlemem. O beni çağırır zaten. Konularım çevrem olmuştur genelde. Bir tek dergilere gönderme durumunda konu seçerim. Çünkü, dergilerin çizgisine göre hareket etmek, dergiyle sizi daha yakın kılacaktır. Her dergiye de yazı göndermem. Seçerim, kendime göre olanını.
IŞILAY YEŞİLSU
Uzun bir süredir yazmıyordum. Ta ki Yalçın Yücel’in bir dergi çıkardığını duyuncaya kadar. Yücel’in babası saygı ve sevgi duyduğum önemli bir yazın insanıydı. Ölümüne çok üzülmüştüm. Oğul Yücel’in de babası gibi bir yazın insanı olması sevindirmişti beni. Böylece ara verdiğim yazınsallık “USARE” nin doğuşuyla yeniden dedi. Tekrar yazmak yaşamımı bir anda değiştiriverdi geri. Bu soruyu iki yönlü yanıtlamam gerek diye düşünüyorum. Nicelik olarak: Yazdıklarımı günün herhangi bir saatinde yer, gürültü ayırt etmeksizin kağıda dökerim. Yazdıklarımın bazılarını birkaç kez düzeltir öyle kabul ederim. Bazılarına ise düzeltme gereğini duymam. Nitelik olarak: Bu özellik niceliğe göre çok daha önemli elbet. Duyulmadan bir şiir yazamazsınız. Ancak duyguları bir akıl 33 süzgecinden geçirmeden şiirleştirmek çoğu kez ortaya çıkan şiiri yavan ve basit kılar. Bu nedenle akıl süzgecine takılan her yazdığım kendini çöp kutusunda bulur. İnsan ruhunu dokuyan, karakterini oluşturan bazı uygulamalar vardır. Ruhumun derinliklerinde yer alan bu değerleri çok önemserim. Bu yüzden ruhumun meyvesi olan şiirlerimin bu dokudan ayrılmamasından yanayımdır. Şiirlerimde yalnızca kendim olurum. Bir başkası asla yoktur.
MEHLİKA GÜL
“Nasıl yazıyorsunuz” sorusuna “neden yazıyorsunuz” eklentisini eklemek sanırım sorunuzu biraz daha geniş kılacaktır. Önce şiirle başladım yazmaya. Daha küçük yaşlarda başladı bu sevda bende. Ortaokul yıllarımda uyaklı bir şiir anlayışım vardı. Lisede divan şiirine de yakınlaştım bir ara. Fuzuli ve Baki hayranlığı üniversite yıllarına dek sürdü. Sonra birden serbest tarzda yazmaya başladım. Yanı sıra öykü ve deneme de yer aldılar. Doğayı çok severim. Bir kuşun sesi alır götürür beni uzaklara. Bu yüzden doğanın içinde kalemime çok iş düşer. Bence bir yazarın nasıl yazdığını önemsiyorsak, neden yazdığını da bilmemiz gerekir. Ben doğa ve toplum yazarıyımdır. Toplumun sorunları bende birikirler nasılsa. Onlar adına yazma ve söyleme gereğini duyarım içimde. Doğanın kendi yaşamında olması ve bana şarkılar söylemesidir gönlümden geçen. Bu güzelliği incitecek her şeye karşıyımdır. O gizilliği korumak yine kalemime düşer. Yazıyorsam nedenlerim vardır elbet. Bir anlamı vardır kalem oynatışımın.
SEDA AÇIKSÖZ
Bir yazarın her anı doludur. Bir yazın insanı olarak düşündüğüm gibi davranamam her zaman. Bazı rastlantılar vardır ki oluşuma uzanıverirler hemen. Bir anda kafamdaki düşünceler siliniverir. Ve sevindiğim anlar, mutluluktan taştığım anlar, en dolu anlarımdır. Yazarken zaman beni oluşturmaz, ben zamanı oluştururum. Çalıştığım ortam hiçbir zaman bana engeller koymamıştır. Özgürceyimdir hep. Yazarken çok daha sevinç ve mutluluk duyarım. Hele karşıma, beğendiğim bir şiir, yazı çıkarsa deymeyin o zaman keyfime. Bu yüzden ne kalemim yorulur, ne düşüncelerim.
SEVGİ TEMİZTÜRK
Yazıyorsam varım. Yoksa ne anlamı var şu kısa yaşamın. Geride bir iziniz kalmıyorsa, öylesine bir gelip geçiştir sizinkisi. Kolay değildir elbet yazar olmak. Çok uğraş vermek gerekiyor. Dergilerde yazılarınızın ve şiirlerinizin yayınlanması sizi yine yazar ya da ozan yapmaz. İyi dergiler kolay kolay her yazıyı, şiiri yayınlamazlar. Ben böyle bakıyorum kendi penceremden. Yazdıklarımı her dergiye de göndermek istemem. Usare’yi tercih ettim, çünkü iyi yazarları ve iyi bir genel yayın yönetmeni var. Tanıdık bir isim, güçlü bir kalem. Yazarken kitaplarımın arasında olmak isterim. Onların bakışları, sıcaklığı duygularımı daha başka kılarlar. Kalemim kayar gider sayfalarda.
EMEL TÜRKYILMAZ
Yazacağım konuyu çok önemserim. Günlerce sürer bazen bu seçki. Olaylar, görünümler, düşünceler ve duyular bana çok ilginç gelirler. Bu etkiler bir anda çoğalırlar içimde. Fakat yazmak için beklemem gerekir. Memur oluşum beni sabahtan akşama kadar dar bir ortama koymuştur. Ev uğraşısı, yemektir derken zaman gece yarısını bulur nerdeyse. Ve uyku zamanımdan çalarım yazmak için. Elbet ki özveri gerekiyor yazmaya. Yaşamaksa çalışmayı…