USARE DERGİSİ 12. SAYI’DAN

Çok mu zordur ki bazı insanlar ya da bazen insanlar birbirlerini anlamazlar? Ölüm hariç, insanın üstesinden gelemeyeceği hiçbir iş nerede ki yoktur hâlbuki.
Böyleleri de vardır elbette; hiç de zor olmayan işleri zor hâle getirirler, ya da hemen her işi zor olarak görürler.
“Beklentiler tek taraflı olduğunda dengelerin bozulacağını neden anlamıyorlar bu insanlar?” diye bazen kendi kendime soruyum. Birbirimize de bu soruyu sormalıyız bence ama cevabını da arayıp bulmalıyız, sonra da çözümü ortaya koyup, rahatsızlık veren bu oluşumu düzeltmek için çabalamalıyız, ama kırıp dökerek değil, tedavi edercesine, hep birlikte yapmalıyız bu işi.
Böylelerinin her geçen gün sayılarının artıyor olması, başkalarını bilmem ama açıkçası beni tedirgin etmektedir. Düşünsenize, etrafınızdaki herkesin aynı beklentide olması nasıl bir netice getirecektir? Nitekim hayatın akışı içerisinde bu durumu, lambalar yanmadığında, trafikte yaşanan karmaşa ve saygısızlıklarda görüyoruz sürekli.
Kendisinin anlaşılmasını bekleyen kişi/ler, başkalarının da aynı duygularla anlaşılmak isteyeceğini, bunun da bir kaosa dönüşebileceğini bilmeli ve hesaba katmalıdır değil mi?
Tek taraflı beklenti, mütevazı kişilere denk geldiğinde, nadiren olumlu tepki görse de her zaman iyi netice vermez ki. İnsanlardan çoğu, kişilerin bencilliğini taşıyamazlar sonra, ağır gelir. Bu yük; “benim” diyen adamlara bile ağır gelir.
Başkalarının kendisini anlamalarını isteyenler, insanlar arası sosyal ilişkilerin, bir bedenin uzuvları arasındaki ilişkilerden bir farkının olmadığını anlamayanlardır genelde. Neden diye sormayın lütfen! Kapalı kalmasın gene de söyleyeyim; kültür ve bilgi bakımından toplum hayatımızda büyük obruklar oluştu da ondan, var mı dahası? Toplum olarak, bir kısım âfetlerden korunmak için beldemizin etrafına ördüğümüz kültür surlarımızı ellerimizle tahrip etmeye başladık işte.
Sosyal hayattaki eksikliklerin ya da rahatsızlıkların, bedensel rahatsızlıktan bir farkı yoktur hâlbuki, hatta daha da vahimdir. Şu bakımdan diyorum bunu da; sorumluluk açısından elbette ki bir fertle ilgili diğerlerinin sorumluluğu vardır, ancak bu, ilk başta en yakınlarını ilgilendirir. Toplumsal rahatsızlıklar öyle mi? Toplumsal sorunlar belki bir ulusu, belki de bütün insanlığı kapsayacak kadar geniş alana yayılır ve etkisi altına alır, dolayısıyla herkesi ilgilendirir. Bunlar söylenmek zorundadır. Söylenmediğinde ya da “Aman sen de!” denildiğinde, kişiselden öte toplumsal rahatsızlıklar peş peşe birbirini kovalayacaktır. Dolayısıyla insanlar arasında böyle bir sorun yaşanıyorsa ya da yaşanmaya başlanmışsa bunun sebepleri araştırılıp çözüme kavuşturulması gerekmez mi? Hatta bunlar, eğitim ve öğretim konusu olmalıdır.
Toplumun bu kadar dağılmışlığında/ dağılma eğilimi göstermesinde, herhalde kişilerin, daha çok başkaları kendilerini anlasınlar isteğinden kaynaklanan bir durum vardır, başka ne olabilir ki? İyi de kişi, başkaları kendisini anlasınlar isterken, kendisi de başkalarını anlaması gerekmez mi? Kişisel sorunlara çare bulunmadığında, bu sorunlar, toplumsal sorunlar haline gelir, tıpkı yaşadığımız zaman gibi.
“Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz.” gibi sözler kadar işlerimiz de güzel ve yaşanılır olmalıdır. Gerçek anlamda hepimiz birimiz, birimiz hepimiz olalım ki birbirimizi anlamış ve bütünleşmiş olalım değil mi?
İyi bir toplum oluşturabilmek, bu alanda verilecek emekle orantılıdır, tıpkı bir sanat eseri meydana getirmek gibi.
Diploma sahibi olmakla bazı güzellikler yaşanmıyor, etrafımıza bakındığımız zaman bunu görebiliyoruz, görebiliriz de hemen ve her zaman. Bir şeyler kazanırken bir şeyleri kaybetmek kazanç değildir. Sosyal hayatta da insanın bir tarafı tüccar gibi olmalıdır, affedersiniz kumarcı gibi değil. Kâr hanesi, maddi ve manevi daima yükselmeli ki kâr edildiği belli olmalı ve faydası görülmelidir. Kazanırken kazandırmasını da bilmelidir insan.
Aslında kişinin, başkalarının kendisini anlamasını beklemesine de gerek yoktur, biraz da beklenti içerisine girmeden önce empati yapabilmelidir bu durumda olanlar, elbette ki yanlış davranışta bulunmamak için.