Zihnimiz; en umulmadık, uzanabileceği en ücrâ noktalara kadar ulaşabilme kabiliyetiyle donanımlı olarak yaratılmıştır. Tabiî ki, Allahü teâlâ, her insana ayrı vasıf ve kudrette bir zihin hüneri bahşetmiştir.
Hayâl gücümüz, hayâl âlemimizin büyüklüğü ölçüsünde yakalayıcı, keşfedici ve hâdiselere nüfuz edici olur. Hayâl gibi, dediklerimiz de, bunun içindedir. Hayâle dalmak da…
Kâh hayâle kapılırız, kâh hayâlimizden bir şeyler geçer ammâ, müspet veya menfî, her ‘şey’, mutlaka, kısır veya devamlı bir hedefe/ülküye müstenittir. Şâyet, akıl ile işbirliği yaptığı zaman, uygun görülecek bir hâl mevcut görünmüyorsa, âkîm/kısır/netîcesiz kalır.
Bir şey var ki, o da “hayâl kırıklığı”dır; bizi, kıpırdayamaz hâle sokar/getirir. Elbette ki, bu, mevzûmuzun hâricindedir.
Hayâller, bazen, asılsız tasavvurlar olarak da telâkkî edilebilir ki, doğru oldukları cihetler de vardır. Bunlara, kuru hayâl, ham hayâl de diyebilirim ki, her tasavvurun mutlaka tahakkuk etmesi de gerekmez. Mühim olan, azim üzerinde bulunmaktır. Bu bakımdan, bazı kişilerin hoşlanmadıkları “hayâle kapılmak” tâbirini çok beğenirim. Hayâle kapılmak, kendini rüzgâra bırakmaktır… Git gidebildiğin kadar!..
Hayâle kapılmadan ne yapılabilir ki? Hayâlimden geçmeden, hangi işi başlatabilirim ki?
Hayâle sığmayan şeyleri, bazen de hayâlimiz almayabilir!..
Meselâ; benim “Geleceğe Sesleniş”imin ilk dörtlüğündeki böyledir:
“Bu vatan benim, güzelliği hayâle sığmaz;
Bu çakıl taşı benimdir, kim der ki, bir işe yaramaz!
Sil ortalıktan bütün kinleri kardeşim,
Topla hepsini bana yaz!”
Bastırılmış, sıkıştırılmış, hapsedilmiş hayâllerden ve duygulardan söz etmiyorum. Geniş ufuklu, açık muhayyileli, muhakemeli, tasavvurlu idrâkleri dillendirmek istiyorum.
Büyük Şâirimiz Yahya Kemal’in, Deniz Türküsü başlıklı şiirinin sonundaki: “İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.”
Mısrâının, şâhidi olarak, her birimiz, yaşanan her ânın bir maksadının, her maksadının da bir hedefinin olması gerektiğini biliriz.
Hayâl, benim nezdimde ülküdür. Geçmiş, hayâl edilmez. Ona hasret duyulabilir.
Yahya Kemâl, Düşünce adlı şiirinde de şöyle der: “Hülyası kalmayınca hayâtın ne zevki var?”
Demek ki, hülya, hayâl… hayat için çok lüzumlu ve mühim bir değerdir.
Bâkî ise, “hayalin, gelip geçici heveslerin ifadesi olmamasını tavsiye/îkaz eder ve ona, bir başka gözle bakar:
“Cihân efsânedir aldanma Bâkî
Gam ü şâdî hayâl ü hâba benzer”
(Bâkî, cihân efsânedir (gelip geçicidir), (sakın, ona)aldanma
(Ondaki) Gam/hüzün/sıkıntı ve (ondaki) sevinç/neşe, hayâl ve uykuya benzer)
Mehmet Âkif ise:
“Hayır, hayâl ile yoktur benim alışverişim
İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim”
demesine rağmen, Çanakkale Şehitleri için yazdığı şiirini, orayı hiç görmeden, harp şartlarını hiç yaşamadan tamamen hayâl ile yazmıştır. Yâni, hayâl bu kadar önemlidir!..
Duygularımız, şu, şu, şu, şu… diye sayılabilir fakat hayâlimiz, duygularımızın fevkinde, alabildiğine ve olabildiğincedir. Hep arar, hep yürür, hep koşar, hep atılır, hep coşar, hep sınırları zorlar ve zaman zaman da aşar… Ancak, bir tek hudutsuzluk onun harcı değildir!.. Duygunun yâni hissin vasıtaları vardır. O; bu vasıtalarla sınırlıdır. Fakat duygu/his, düşünceye daha yakın durur. Bu bakımdan, hayâl, daha âfâkî hattâ havâî görünür.
Duygulu ve duygusuz olma’nın ikisi de, ayrı ayrı birer duygu hâlidir. Fakat hayâlsizlik diye bir hâlin olması da mümkün değildir. Bu bakımlardan, hayâlimiz, cap-canlıdır. Hayâlimiz, ülkülerimizin hakikati yakalama cehdidir. Hayâlimiz, ülkümüzün, işaret fişeğidir.
Necip Fâzıl, Kaldırımlar-1’de:
“Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayâl görüyorum”
Derken; “nokta”da, bir şeyler sezmişti. Orada, kendisini ‘bekleyen’ o “bir hayâl”, O’nun bütün varlığı idi.
“Ne İleri, Ne Geri” şiirine ise şöyle başlıyor:
“Ne ileri, ne geri;
Kimlerin var haberi
Benim sonsuz dünyamdan?
Ve devam ediyor:
“Belki sabahtan beri
Ve belki de akşamdan,
Bakıyorum bir camdan,
Renk renk billûr ehramdan,
Haberim yok, rüyamdan,
Ne ileri, ne geri!
….
Vaz geç onlardan vaz geç!
İstediğin bu değil;
Ve o değil, şu değil.
Eğil, ruhuma eğil!
Bin hayâl içinden geç
Ve benim hülyamı seç!”
Şair; “sonsuz dünyamdan” haberi olmayanlara, nihâî sözünü söylüyor: Bütün her şeyden “vaz geç” ve “Bin hayâl içinden geç/ Ve benim hülyamı seç.”
“Bin”; temsilî bir “bin”dir. “Sonsuz dünyam”ın, sonu’dur. Hayâl, budur!..
Bütün temennilerimiz, arzularımız, isteklerimiz, ricalarımız, tasavvurlarımız, taleplerimiz, tekliflerimiz, ihtiraslarımız, sevgilerimiz, ümitlerimiz… müspet veya menfî hâlleri dâhil, hayâllerimizin içindedir ve hayâllerimize teslimdir.