Prof. Dr. Ertuğrul YAMAN
(eyaman60@gmail.com)

Çanakkale Ruhu
Çanakkale Savaşı, yalnızca bir savaş değil; tarihe not düşülen, tarihin seyrini değiştiren ve eşine az rastlanır bir destandır. Çünkü o dönemde Osmanlı’nın hızlı bir çöküş̧ dönemine girmesini fırsat bilen “yedi düvel” âdeta Osmanlı’nın tepesine çökmüştür. İslâm ve Türk düşmanları, hepsi bir olup saldırıya geçmişlerdir. Mehmet Âkif, bu müthiş savaşı şöyle tasvir ediyor:

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle bu bir Avrupalı’
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.

Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâuna da zuldür bu rezil istilâ!

Ne var ki hepsi bir olsa da bir Çanakkale’yi geçemediler. Nitekim topumuz tüfeğimizden çok ölümden korkmayan ruhumuzdu asıl serhaddimiz. Burada merak konusu olan, her açıdan üstün olan ordular karşısında Müslüman Türk Milletini ve onun şanlı ordusunu muzaffer kılan asıl güç nedir? Burada yedi düvelin aşamadığı yüce bir ruh tasvir ve tahlil edilecektir. Bu üstün ruhun en kısa özeti: Ya şehitlik ya gazilik; parolası ise ya istiklal ya ölümdür! Geliniz yine sözü Mehmet Âkif’e bırakalım:

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlahi o metin istihkâm.
Zannedilir ki düşmanlar topla tüfekle mağlup edilir. Oysa, asıl güç göğsündeki imandır. Yüreğindeki cesarettir. Bu ruhu, Mehmet Âkif, şu dizelerde tasvir ediyor:
KORKMA!
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz,
Bu yol ki Allah yoludur, korku bilmeyiz, yürürüz!
Düşer mi tek taşı sandın namus ocağının?
Meğerki savaşa giren son er şehid olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa;
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa;
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar,
Taşıp da kaplasa afakı bir kızıl sarsar;
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir.

Çanakkale’nin geçilmezliğini anlayabilmek için de derin bir basirete ve tarih bilgisine ihtiyaç vardır. Nasıl ki Asr-ı Saadet döneminde bütün müşrikler el ele kol kola verip yüce dinimiz İslâm’ı yok etmek için toptan saldırmışlarsa, haçlı ruhu da bu intikamı Çanakkale’de almak istemiştir. Mehmet Âkif, Çanakkale’nin ciddiyetini ve önemini şöyle ifade eder:

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi..
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın… Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Çanakkale Ruhu ve Mehmet Âkif’
Çanakkale’yi geçilmez kılan bu ruhu, Mehmet Âkif’in kendi hayatında, eşsiz eseri Safahat’ta ve gençlik tasavvurunda buluyoruz. Dolayısıyla Çanakkale’yi geçilmez kılan ruhu, tam olarak anlayabilmek için, Âkif’i, eşsiz eserini ve gençlik tasavvurunu yakından incelememiz gerekir. Âkif, Osmanlı gibi bir devin çöküşüne, Türkiye Cumhuriyeti gibi taze bir filizin kök salışına şahit olmuştur. O, hem acıların hem de umutların gölgesinde yetişmiş büyük bir ediptir. Mehmet Âkif, Türk edebiyatında yeri doldurulamayan eşsiz, çok yönlü bir sanatkârdır. Yeni kuşaklar, Mehmet Âkif’i genellikle milli şairimiz olarak tanımaktadırlar. Hâlbuki o, yeni kuşaklar tarafından örnek alınması gereken farklı özelliklere sahip zirve bir şahsiyettir. İdealist, sanatkâr, şair, hatip, devlet adamı, kahraman, âlim, bilge bir düşünce ve dava adamıdır.
Mehmet Âkif, kelimenin tam anlamıyla davasını yaşayan bir şahsiyettir: Onun hayatını ve ideallerini özetleyecek olursak şöyle bir benzetme yapılabilir: Âkif; İslâm’ın Hz. Ömer’i, Şark Dünyası’nın mütefekkiri, Türk milletinin alpereni, istiklâlin şairi, Türkçenin ve şiirin de üstadıdır.
Mehmet Âkif’in fikir köklerini araştırdığımızda Âkif’in daima geçmişle gelecek arasında bir köprü kurmaya çalıştığı görülecektir. Ancak o, kendisini hep mazide yaşıyormuş gibi hissettiğini söyler. Âkif, cimrilik, ikbal şımarıklığı ve kibri sevmezdi. Kalabalıklardan ve gösterişten hoşlanmazdı. Sevdiğini tam severdi, sevmediğinden uzak kalırdı. Güvenilir bir insandı. Her şeyinizi ona rahatça emanet edebilirdiniz.
Büyük bir idealist ve çetin bir mücadele adamı idi. Hiçbir şey için kimseye minnet etmez, kimseye boyun eğmezdi. Haksızlığa asla tahammül edemezdi ve hakka saygısı büyüktü. Parayı sevmezdi. Hayatı ve evi oldukça sadeydi. Az konuşur, çok sükût ederdi. İkiyüzlüleri sevmezdi.
Safahat ise, bir şiir kitabı, bir edebî metin olmak yanında, fikrî bir eserdir. Onda milletimizin; tarihi, yükseliş̧ ve düşüş̧ sebepleri, sıkıntıları; zekâsı, nüktesi, edebiyatı, şehri, ailesi, acıları ve sevinçleri… vardır. 1924 yılında yayımlanan “Âsım” isimli altıncı “Safahat”, şaire en büyük şöhretini kazandırmıştır. Manzum hikâye tarzında çok kuvvetli millî lirizmle yazılmış olan eserde, aydın ve vatansever Türk gençliği tasvir edilir. Şaire göre bu gençlik, Müslüman Türk’ün namusunu çiğnetmeyen, Türk milletini kurtaracak ve geleceğin Türkiye’sini de kuracak olan imanlı gençliktir.
İdeal Gençlik: Âsım’ın Nesli
Safahat’ın altıncı bölümü “Âsım”da, Mehmet Âkif, hayalindeki “ideal gençliği”ni anlatmıştır. Bu bölümde, Türk gençliğini, “Âsım’ın nesli” olarak nitelediğini ve o gençliğin ayrıntılı biçimde yazdığını görüyoruz. Safahat’ın “Âsım” bölümü, 2500 dizelik tek parçadan meydana gelmektedir. Şair, burada savaş̧ vurguncuları, köylülerin durumu, geçmişe bakış̧ anlayışı, eğitim-öğretim, medrese, ırkçılık, batıcılık, gençlik gibi birçok konu üzerinde durmaktadır. Âsım, Hocazade (Mehmet Âkif) ile Köse İmam arasında karşılıklı konuşmalar biçiminde kaleme alınmıştır.
Mehmet Âkif, idealindeki gençliği Âsım’ın Nesli olarak niteliyordu. Âsım, Mehmet Âkif”in ana hatlarını ayrıntılı olarak çizdiği ideal bir gençlik sembolüdür. O, vatanını, milletini, değerlerini ve tarihini sevmektedir. Haksızlığa tahammülü yoktur. Haksızlığa karşı susmayan, haykıran ve hatta bileği ile düzeltmeye çalışan bir gençtir Âsım. Güçlüdür ve bu gücünü şahsî çıkarları için değil, ülkesi, milleti, toplumun yararları ve geleceği için kullanmaktadır. Kavgası, toplumun yararınadır.
Âsım, bir semboldür. Müslüman Türk gençliğini temsil eder. İnancı tamdır. Ülkesini işgal etmek isteyenlere mücadele eder. Bunun en canlı örneği Çanakkale Savaşı’dır.
“Âsım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek;
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.”
Âsım, bir bakıma Mehmet Âkif’in kendisidir. Vefakârdır. Sözüne sadıktır. Baytar mektebinde okurken sınıf arkadaşları ile sözleşirler. Kim önce vefat ederse geride kalanın çocuklarına diğerleri bakacaktır. Sözleşmelerinden yirmi yıl sonra arkadaşı vefat eder geriye iki çocuğu ile hanımı kalır. Âkif, son derece maddi sıkıntıda olmasına rağmen verdiği sözü tutar ve arkadaşının ailesine sahip çıkar.

Âsım’ın Nesli’nin Özellikleri
1. İmanlı Gençlik
Âkif’e göre genç; imanlı, gayretli, mütevekkil olmalı; tembellik, hazıra konmak, hırs ve kıskançlıktan uzak durmalıdır.
“Allah’a dayan sa’ye sarıl, hikmete ram ol;
Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.”

“İmandır o cevher ki İlahî ne büyüktür…
İmansız olan paslı yürek sînede yüktür!”
Mehmet Âkif, Kur’an’ı, insanı imanın özüne götüren bir kitap olarak görür. Kur’an doğru anlaşılırsa tüm sıkıntıların ortadan kalkacağına inanır. Allah korkusunun ve sevgisinin önemini vurgular. Allah korkusu olmadan hayatın düzen ve huzurdan uzak olacağını ifade eder. Peygamber sevgisini ve O’na bağlılığın önemini belirtir.
2. Ahlâklı Gençlik
Safahat, bir bütün olarak incelendiğinde, Mehmet Âkif’in idealize ettiği gençliğin en belirgin özelliklerinden birisinin de güzel ahlâklı bir nesil olduğu görülür. Âkif’e göre, bilgisiz ahlâk, miskinlik ve zayıflığa; ahlâksız bilgi ise, milletlerin ruhunun zehirlenmesine sebep olur. Mehmet Âkif, gençlerin, bilgi ve ahlâk sahibi olmalarının ancak tahsil ve terbiye ile mümkün olacağını bildiği için Türk gençlerine;
“Hadi tahsilini ikmale tez elden, hadi sen!
Çünkü, milletlerin ikbâli için, evlâdım,
Marifet bir de fazilet, iki kudret lâzım.”
diye seslenir. Bir başka dörtlüğünde ise, ahlaki erdemlere dikkat çeker:
NEVRUZ’A
“İhtiyar amcanı, dinler misin, oğlum, Nevruz?
Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işte gerek.
Lâfı bol, karnı geniş soyları taklid etme;
Sözü sağlam, özü sağlam adam ol, ırkına çek.”
3. Düşünen ve Aksiyoner Gençlik
Mehmet Âkif”in öne çıkan ve gençlerimize örnek gösterilmesi gereken en önemli vasfı ise bir düşünce ve hareket adamı olmasıdır.
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın, bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.”
Yukarıdaki mısralar, bir milletin bağımsızlık, özgürlük ve kendine güven duygusunun ifadesidir. Mehmet Âkif, sözü ve eylemi birbiri ile tam uyum sağlayan ve buna aykırı davranışları asla affetmeyen nadir, örnek insanlardan biridir. Gençlere, düşünmelerini ve harekete geçmelerini özellikle tavsiye eder.
4. Ümitvar ve Gözüpek Gençlik
Âkif’in doğduğu ve yaşadığı zaman dilimi, hatırlanması bile insana üzüntü ve keder veren bir dönemdir. Üç kıtada egemen olmuş büyük bir medeniyetin kurucusu Osmanlı Devleti’nin yıkılış dönemidir. Üzücü olaylar üst üste gelmekte, kamuoyunda ümitsizlik hâkim olmaktadır. O ise, asla ümitsizliğe kapılmamış aksine halkını harekete geçirmek için cepheden cepheye koşmuştur. “İstiklal Harbi’nin manevi cephesinin önderi” sözü onun için yerinde kullanılan bir ifadedir. O, herkesin korkuyla karışık umutsuzluğa düştüğü bir dönemde gür sesiyle şöyle seslenir:
“Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.”
Âkif, Ankara’da Tacettin Dergâhı’nda bu mısraları yazarken ufukları karanlık, yıkılmakta olan bir vatanın geleceğine dair umut ışıklarını ateşliyordu. O, şehirden şehre, cepheden cepheye koşarak insanlara, ümitsizliğe düşmemelerini, güçlü ve ümitvar olmalarını ısrarla telkin ediyordu. Ama Âkif’in asıl ideali ülkenin geleceğinde söz sahibi olacak ruhen ve fizikî olarak güçlü bir nesil yetiştirmekti.
Âkif, gençlere ümitvar olmalarını telkin etmenin yanında gözüpek olmalarını da tavsiye eder.
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım…
—Boğamazsın ki!
—Hiç olmazsa yanımdan koğarım!
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle….
Yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum.
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim.
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım;
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu….
İrticaın şu sizin lehçede manası bu mu?”
Âkif, Türk gençliğinin ümitsizliğe düşmeyip azmi elden bırakmamalarını istemektedir. Ve gençliğe ümitsizliğe düşmenin, azmi bırakmanın doğuracağı tehlikeleri söyle haykırır:
“Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak,
Alçak bir ölüm varsa eminim budur ancak!
Karşında ziya yoksa sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver, kalma yolundan,
Âlem de ziya kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan şaşkın adam, kalk!”
5. Vatanperver Gençlik
Mehmet Âkif, vatan sevgisi konusunda, Türk gençliğine söyle seslenmektedir:
Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları da alsan, bu cennet vatanı.”

“Sahipsiz olan memleketin batması haktır,
Sen sahip olursan, bu vatan batmayacaktır,
Nasıl tahammül eder hür olan, esaretine,
Kör olsun ağlamayan, ey vatan felâketine,
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz;
Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz.”
6. Milliyetperver Gençlik
Mehmet Âkif, gençlere hem dinî hem de millî değerlere sımsıkı sarılmayı telkin eder. Bunları korumanın bir zaruret olduğunu da şöyle belirtir:
“Oyuncak sanmayın! Ahlâk-ı milli, rûh-ı millidir,
Onun iflası en korkunç ölümdür: Mevt-i küllîdir.”
Mehmet Âkif, milletin varlığı ve bekası için mücadele noktasında çok ısrarcıdır. Bu konudaki en önemli delil ise, kendi hayatıdır. Doğal olarak Âsım’ın neslinden de bunu ister:
“Yurdunu Allah’a bırak çık yola;
“Cenge” deyip çık ki vatan kurtula…
Böyle müyesser mi gazâ her kula
Haydi, levend asker, uğurlar ola!”

“Türk eriyiz silsilemiz kahraman
Müslümanız Hakk’a tapan müslüman
Putları Allah tanıyanlar, aman
Mescidimin boynuna çan asmasın

Âmin desin hep birden yiğitler
Allahu Ekber gökten şehitler
Âmin! Âmin! Allahu Ekber

Âkif Türk Olarak Yaşadı
Evet, ona tam bir İslam şairi diyebiliriz. Kuvvetli, imanlı, ateşli bir İslam şairi! Fakat Türk daima başta kalmak şartıyla. Dört lisanı edebiyatıyla bilen Âkif, Türk olarak yazdı, Türk olarak düşündü, Türk olarak yaşadı ve nihayet Türk olarak öldü.
Âkif’in bir vak’asını hatırlarım: İlk milli kaynaşma ve savaşlarda üstat Balıkesir’e gelmişti. Onun samimi arkadaşlarından biri Gönen’e teşkilat kurmaya gitmişti. Dönüşünde o arkadaş dedi ki:
– ( )’ler Türklere cefa ediyorlar. Milli teşkilatı boğmaya çalışıyorlar.
Âkif’in o zaman hiç düşünmeden, kükreyerek verdiği cevap şudur:
– Orada bir Türk Ocağı açınız ve mücadele ediniz!
Âkif’in beraberinde bulunan İstanbul’dan gelen bir kişi, “Üstat, sizi Türkçü görüyorum.” demek istedi. Âkif’in ağzından alev gibi şu kelimeler çıktı:
– “Ya ne zannediyorsun? Türk’e hiçbir kavmin horoz olmasına tahammül edemem!”
Âkif, baba tarafından Arnavut, anne tarafından Özbek Türkü olsa da ruhen ve zihnen o Türk milletinin temsili bir şahsiyetidir. O, Türk milletine âşık, Türk vatanına tutkun ve Türkçenin üstadıdır.
7. Bilgili Gençlik
Mehmet Âkif, gençlerimizin ilim tahsil etmelerini, ilmî gelişmeleri takip etmelerini ve onlardan ilme önem vermelerini istemektedir. Gençlere;
“Bu cihetten, hani hiç yılmasın oğlum gözünüz,
Sade Garb’ın yalınız ilmine dönsün yüzünüz,
O çocuklarla beraber gece gündüz didinin,
Giden üç yüz senelik ilmi sık elden edinin,
Fen diyarında sızan namütenahi pınarı,
Hem için hem getirin yurda o nafi suları,
Aynı menbaları ihya için artık burada,
Kafanız işlesin oğlum kanal olsun arada”
diyerek seslenmiştir.
8. Çalışkan Gençlik
Mehmet Âkif, Safahat’ta sık sık Doğu ve Batı Dünyası arasında karşılaştırmalar yapar. Âkif, Doğu Dünyasının manevi yüksekliğine rağmen atalete düşmesini eleştirirken Batı Dünyası’nın disiplinli ve düzenli çalışkanlığını över. Mehmet Âkif, Âsım’ın neslinin ataletten uzak, çalışkan bir gençlik olmasını özellikle telkin eder:
“Sakın ey nûr-i dîdem, geçmesin beyhude eyyâmın;
Çalış̧, hâlin müsaitken, bilinmez çünkü encâmın.”
“Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası,
Dostunun yüz karası, düşmanının maskarası”
9. Mert ve Âdil Gençlik
Mehmet Âkif, gençlerin mert ve gerçekçi olmasını, hak ve adalet konularında duyarlı olmalarını ister. Şahsi menfaat peşinde koşmayan, doğru bildiğini ne pahasına olursa olsun söyleyen, haksızlık karsısında susmayan bir ruh yapısına sahip olmasını bekler. Nitekim Âsım, yukarıda sayılan niteliklerin hepsine sahip bir gençtir.
10. Sporcu ve Sağlıklı Gençlik
Mehmet Âkif’in koşma, güreş̧, gülle atma, taş atma, yüzme, ata binme sporlarıyla uğraştığını; ancak, güreş̧ sporuna karsı ayrı bir ilgisinin ve sevgisinin olduğunu biliyoruz. İdealindeki Türk gençliğinin de Âsım’ın şahsında sağlıklı olmak için, sporla uğraşmalarını arzu etmektedir.

11. Uyanık Gençlik
“Süleymaniye Kürsüsünde” sesini biraz daha yükselten şair, cemaati uykusundan uyandırmak ve harekete geçirmek için milletin hem kalbine hem de aklına hitap eder. Batı Medeniyetinin terakkisi karşısında yılgınlık psikolojisinden kurtulmak isteyen Âkif, uyanmak gerektiğine inanır:
“Ey cemâat, yeter Allâh için olsun, uyanın…
Sesi pek müdhiş öter sonra kulaklarda çanın!”
Arzı oynattı yerinden yıkılırken Îran…
Belki bir kıl bile ürpermedi sizden, bu ne kan!
Hiç sıkılmaz mısınız Hazret-i Peygamber´den,
Ki uzaklardaki bir mü’mini incitse diken
Kalb-i pâkinde duyarmış o musîbetten acı?
Sizden elbette olur rûh-i Nebî davacı.
Ey cemâat, uyanın! Yoksa, hemen gün batacak.
Uyanın! Korkuyorum: Leyl-i nedâmet çatacak!
Ne vapurlarla trenler sizi bîdâr etti!
Sizi kim kaldıracak, sûru mu İsrâfil´in?
Etmeyin… Memleketin hâli fenâlaştı… Gelin!
Gelin Allâh için olsun ki zaman buhranlı”

Sonuç ve Değerlendirme
Sonuç olarak Âkif’in “Âsım’ın Nesli” diye tarif ettiği gençliğin özellikleri şunlardır: İnançlı, ahlâklı, gözüpek, her türlü tefrikadan arınmış̧, ayrı gayrı düşünmeyen, tek yürek olan, taklitçiliğe özenmeyen, vatan ve millet sevgisini her şeyin üzerinde tutan, eğitim ve öğretime önem veren, ümitsizliğe kapılmayıp azimli ve çalışkan bir gençlik…
Kısacası, onun tahayyülünde Âsım’ın Nesli; yiğit, cesur ve merttir. Dini, vatanı ve milleti için savaştan çekinmez. Ölümden korkmaz; şehit olacağına inanır. Çalışkan, mütevazı ve tok gözlüdür. Ciddi ve ailesine bağlıdır. İnce ruhlu, kalbi hassas ve merhametlidir. Marifet ve fazilet sahibi, bedenen sıhhatli, kuvvetli ve dayanıklı, sporla meşgul olan bir gençliktir. Bizim; millet ve devlet olarak böylesi bir gençlik idealini, kendimize model almamız tarihi bir zarurettir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki Çanakkale’yi geçilmez kılan ruh, Asım’ın Nesli’nde ifadesini bulan Türk gençliğinin ruhudur. Önemli olan o ruhu günümüze de taşıyabilmektir. Ve aslolan; biz kendimizden geçmedikçe kimse bizi geçemeyecektir!..